Kendisi
hakkındaki son metnimizde, Türkiye’nin nakit para akışının, bildiğimiz
kayıtdışı, yasadışı veya yasası belirsiz durumlardan dolayı olduğu idi.
Bu yönde
ilginç bir haber çıktı:
“Kuryelerin
kullandığı bu yönteme ‘arbitraj’ adı veriliyor. Bu sayede Türkiye’de dolaşımı
fazla olmayan Arap paralarını düşük kurdan alarak normal dolaşımının olduğu
yerde, daha yüksek kurdan satarak büyük kârlar elde ediyorlar. Türkiye’ye son
yıllarda çok sayıda Arap turistin gelmesi de ve Arap paralarının piyasada
dolaşımının çoğalması da bu yöntemin artmasında etken.
Düşük
kur vurguncularının bu yöntemle en az yüzde 10 ile 20 arasında kâr elde
ettikleri öğrenildi.”
Asıl
arbitraj; bunu yasal, kayıtlı, vergili yoldan yapmak ama o zaman da vergi
nedeniyle getirisi düşüyor. İroni, bunun da adının aynı konmasında.
Türkiye’ye
son 5 yılda giren tüm Arap paraları bavul ile geldi yine ama. Adamlara sınırı
açıyorlar, onlar da hobarey dalıyorlar TC’nin dört bir yanına: 81 ilin 77’sinde
Suriyeli varmış.
3 milyon
kişilik insan ticaretinde, eğer Suriye parasıyla ödeme kabul ediliyorsa, yine
epeyi düşük oranda olarak uluslararası kurdan yapılmıştır bu.
Bir de
asıl turistler var: Ülke yasalarını deliyor olabilirler. Ya da 1990-200 arası
bizde olduğu gibi (3 milyon kişiye her kez için 10’ar bin avroluk
vergisiz-serbest bavul ticareti hakkı: Romenler İstanbul-Bükreş arasında her
hafta gidip geldiler, gözümle gördüm, kulağımla duydum, İkarus’lar Bayazıt
Meydanı’na park ederdi), 10 bin, 10 bilmem kaç postada yasal yasal gider
paralar, en azından göreli küçük birikimler için böyle bu.
Tüm
bunların hepsi de; nakit, sıcak, kayıtdışı, yasadışı paralar. Ancak devlet(ler),
bunları biliyor ve göz yumuyor, çünkü aradaki fark, o ülke(ler)nin sınırları içinde harcanıyor
genelde. Araplar’ın poposuna yağ sürer biçimde para harcadığını, 7/24 olarak
İstiklal’de izliyoruz: Gece 2’de giysi mağazası açık, gece 2’de.
Şimdi,
bunun hep böyle gitmeyeceğini ve bunun geçici bir araç olduğunu belirtip, asıl
global panoramaya bakalım:
Son
yıllarda, ABD-AB üzerinden çıkarılan savaşlarla oluşan ekonomik göçmenler,
yasal olarak ve hizmet satışlarıyla uluslararası ticaretin % 20-30’una
ulaştılar. Bunun Türkçe’si şu:
350
milyon toplam göçmenin, 250’si ekonomik göçmen. Yılda adam başı 1-10 bin doları
ülkelerine geri yollasalar, trilyon dolar düzeyinde akış var demektir.
ABD-AB
için 2 yol vardı (ki 2’si de kullanıldı zamanında)
Bir:
Asgari ücretin üçte birine adam çalıştırılan bu yol. Ancak, o parayla yerli
işçiler aç kalır ama göçmen işçiler, para arttırıp ülkelerine artı-değer
sağlıyorlar. Bunu zamanında bizim Alamancılar da yaptılar. Ek bilgi: Sonra
bunun yerine, günümüz parasıyla 100 milyar doları Almanya ekonomisine yalnızca
yatırım olarak soktular, yani bu yeni göçmenler de 2. kuşak olunca öyle
yapacaklar.
İki:
Neo-liberalizmdeki, abidik gubudik eşyaları, örneğin bin dolarlık cep
telefonlarını satıp, onları kazıklama yolu.
Bunlardan
birincisi 3.-4. Dünya ülkelerine para akışı, ikincisi ise 3.-4. Dünya
ülkelerinden 1. Dünya ülkelerine para akışı idi. Artık nedense, 2. yol
kullanılır ve yeğlenir oldu.
Sonuç mu?:
Birinci Dünya’da
10 yıldır 0 enflasyon, 0 faiz, 0 reel tüketim artışı. 1 milyar kişi, yılda 5
biner dolardan 10 yılda 50 trilyon dolarlık tüketim = piyasaya para girişi
yitirtti oligarklara.
Birinci
Dünya’dan global yıllık GSMH’nın % 50’si kadar bir toplam birikimi, kayıtdışı
hesaplara ve tüketim alanı dışına kaçırma: 10 yılda 35-40 trilyon dolar eder.
1
milyarlık potansiyel tüketici nüfusu alanına, savaş yeniği olmanın sonucu ve
ardılı olarak da, bunun % 25’i kadar göçmen işçi ile yukarıda açımladığımız
miktarlarda tersine akışlı para yitimi: Geçmiş 5 ve gelecek 5, toplam 10 yılda,
adam başı yılda 2 bin dolardan 20 trilyon dolar para yitimi.
Birinci
Dünya’nın yıllık kişi başına GSMH’sı 30-40 bin dolar gibi, bunun da % 40’ı
harcanıyor gibi: Adam başı yılda 15 bin dolar eder. Bu para, temel insan
haklarının (ev, sağlık, eğitim, gıda, vd) nüfusun pek pek % 70-80’ine ulaşması
durumunu yarattı, % 20-30 i kaput durumda, evet 1, Dünya’da aynen böyle:
Evsizler, işsizler, parçalanmış aileler, yiyecek kuponcuları, vd, vd.
Bu
göçmen akışı, 1. Dünya’da aşırı işsizlik ve dolayısıyla da, tüketim azalışı
yarattı.
Yani:
Kendileri
dahil olarak, 350 bin kişilik süper-süper zengin olsun diye oligarklar, özellikle
de politik ve ekonomik oligarklar, Üçüncü Dünya’da 100 milyon kişinin bizzat
içinde olduğu, yüz binlerce kişinin öldüğü, on milyonlarca göçmenin oluştuğu;
Birinci Dünya’da ise, ülkesini terk eden en üst %o 1 dilimdeki eğitimli ve
paralı kesim (özellikle Fransa için böyle), % 30 üniversite mezunu genç işsiz, yeni
ırkçılar, yeni faşistler, çöken politik sistem, bla bla bla yarattı.
O
paraları, geriye kalan yaşamlarında yemeleri mümkün değil. Epeyisi hapse
girecek. Kendi ülkelerini ise, gelecekten ve haritadan silmek üzereler.
Ve tabii
ki tıpkı batan Roma’daki gibi, özellikle
son 10 yılda olmak üzere, asla ve kata hiçbirşeye ayamadılar.
2001’de
ABD ve AB bitti saydığımda, herkes bana güldü.
2101’de (veya
2051’de) ise, ne ABD olacak, ne de AB.
1901’de
aynen vardı ama.
Çıkış:
İşte Mahfi
Eğilmez, kendi ülkesinin Dünya Sistemi içindeki, son 34 yıllık geçmişini ve
gelecek 34 yıllık geleceğini göremedi, göremiyor, göremeyecek. Sisteme ibadeti
bundandır: Bankacıdır kendisi: Ağaca bakarken ormanı göremez.
(12 Eylül 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder