Çok
mavra konu.
Yazması
çok riskli konu.
Kırıp
dökmekten sakınmadığım için, inadına yazacağım konu.
Giriş,
yine Ekşi’den olsun:
“türkler
istanbul'u araplardan önce karadenizlilere terk ettiler.”
Bunu
Beyoğlu’na daraltırsak:
6-7
Eylül olaylarına dek, Beyoğlu’ndaki azınlık oranı çoğunluk idi.
Özetle:
Varlık
vergisi, 6-7 Eylül olayları, 1965 azınlıkların mülk satışının yasaklanması,
1974 Kıbrıs Savaşı ile, 10’ar yılda birlik adımlarla, azınlıklar bugün
Beyoğlu’nda gerçekten azınlıktan azınlık durumundalar, belki %o 1’de falanlar.
Tersinden
gidersek:
İstanbul’un
yeni talanı, Mendes ve 1950’ler ile değil, İnönü 1946 ile başladı. Bu durum,
Memet Fuat’ın anılarında, dedesinin binlerce dönem araziyi, Anadolu yakasında
,nasıl taksim taksim Laz müteahhite yedirdiğini anlatması olarak kayıtlıdır.
Yani:
Eski
İstanbullu olmakla övünenler, bu yeni İstanbul’u yaratanlardır, çünkü eski
İstanbul onların mülkü idi: Osmanlı ve erken Cumhuriyet artığı kuşakların yani.
Lazlar
ilk dalga olabilir ama ünlü sosyal demokrat büyükşehir belediye başkanı Sözen,
İstanbul’a (kendi memleketi olan) Sivas’tan 300 bin kişi getirmekle övünüyordu.
Yani:
Sonradan
Ankara ve İzmir’in de aynen yaşadığı üzere, bizde politika ulüfe dağıtmak, yani
devlet arazisini memleketlisine peşkeş çekmekle eşdeğer yürüdü.
Devamında:
1993
gibi Kürtler dalgası, 2003’ler gibi Afrikalı dalgası, 2013 gibi Suriyeli
dalgası geldi. Dolapdere gibi lümpen merkezi bir mekanda, 1453 dalgasında gelen
Çingeneler, bunlar tarafından süpürüldü.
Yani.
Lümpen
halklar lümpen hakların madden ve manen ırzına geçtiler.
Ayrıma
gelince:
‘Araplar’
dediklerimizin önemli bir bölümü Farisiler. Anlamasam da, dillerinin ayrımını
Beyoğlu’nda 7/24 dinliyorum.
Artı,
bize az çok benzedikleri için hiç dikkat etmediğimiz Türkiler var. İnşaat işi
(amelelik) onlarda sayılır, bir de fırın türü işler, yani zor işler.
Toplama
bakarsak:
1877’de
Anadolu 12 milyon kişi, 3 milyonu gayrımüslim.
1922’de
Anadolu 12 milyon kişi, hepsi müslim, 3 gayrımüslim giti, 3 müslim geldi aynı
süre içinde.
% 25 x 2
= % 50 eder.
İstanbul’a
bakarsak:
1960 = 1
küsur milyon kişi, 1970 = 2 milyon kişi, 1980 = 3 milyon kişi, 1990 = 7 milyon
kişi, 2000 = 12 milyon kişi, 2010 = 15 milyon kişi, 2020 = 20 milyon kişi.
Tarihe
bakarsak:
1960-1990
kentleşme ve sanayileşme.
1990-2000
içi göç, askeri ve iktisadi.
2000-2020
neo-etnik dönüşüm. Koşutunda jentrifikasyon / kentsel dönüşüm vardı.
Neo-etnik
dönüşüm; 3 milyon Arap, 0,5-1 milyon Türki, 0,1-0,5 milyon Afrikalı, 0,0-05
milyon eski Doğu Avrupalı, kışın sürekli 0,5, yazın sürekli 1 milyon sarıkafa turist
ve göçmen demek oldu.
Bunlar
girenler. Şunlard da çıkanlar:
En son
momentte, her yıl İzmir’e 20 bin kişi. Antalya’ya o kadar. Yurtdışına (son 5
yıl için) o kadar. En eğitimli, en paralı beyaz Türkler idi bunlar.
Dememiz
o ki 1877-1922 ile 1977-2022 birebir örtüşmese bile, benzeşiyor epeyi. İlkinde
giren çıkan eşitti, ikincisinde giren çıkanın onlarca katı yalnızca. Sonuç yine
de yanı:
Yepyeni
bir demografik bileşen.
Tahmin.
Alamancılar’ın
Almanya’ya neler yapacağını, 1960’ta kendileri dahil, kimse bilmiyordu, bir
olasılık bilemezdi de zaten. Şu an, 30 yaş altı Almanlar, tavuk döneri Alman
yemeği sanıyorlar örneğin.
En son
moment Araplar ile olan yeni 4. Dünyalı göçmenlerin dalgasının Türkiye’ye neler
yapacağını, kendileri dahil, kimse bilmiyor. AKP bunu yönetebileceğini sanarak,
bunu kasıtlıca yarattı ama yönetemez, bunu kimse yönetemedi tarihte çünkü. Şu
an 25 yaş altı Türkiyeliler, İstanbul’da fiili azınlık olarak yaşadı hep, çünkü
para, geçici de olsa, yeni gelenlerdeydi hep ve Türkler paraya taparlar:
Onların paraya olan
teslimiyetçiliği,
bizi buralara getirdi.
Nokta.
(15 Eylül 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder