Düzüne
felaket yönetiminde, yangında ilk kurtarılacak şey kavramı vardır. Veya
‘Fahrenheit 451’deki gibi, tüm kitaplar yakılıyorsa, olunacak ilk kitap kavramı
vardır.
Not:
Burada; olunacak (en değerli bir jürice kabul edilmiş) ilk kitap, olunmak
istenecek (ezberleyen kişi tarafından en sevilen) ilk kitap, o kişi tarafından olunabilecek (o kişi
tarafından kolayca ve iyi ezberlenebilecek) ilk kitap durumları birbirinden
farklı olabilir.
Tersine
felaket yönetiminde, yangında yanmaya
ilk terkedilecek şey kavramı vardır.
Diyelim
bir orman yangını içindesiniz. Herhangi bir anda felakete müdahale etmeye
geldiniz. Çok hızla baktınız ve durum değerlendirmesi yaptınız. Yangının
yayılma biçimine ilişkin bir benzetişim tasarladınız. Yanacağı kesin olan ile
kurtarılması kesin olan ağaçlar arasındaki marj bölgede, hangi noktaların feda
edilecek, hangi noktaları kurtarılacak parça alanlar olduğuna hızla karar
verdiniz. Kurtarılacak bölgeyle yanmaya bırakılacak bölge arasındaki ince
çizgi, sizin tersine felaket yönetiminizin haritasını çizecektir.
Burada
önemli olan şey, yanmaya bırakılacak olan ağaçların türünün, yaşının, dağılımın
hızlıca hesaplanıp uygulanacak kararı seçmektir ve sonra da onu uygulamaktır.
Burada
öznel ve/ya nesnel seçimler de olabilir:
Kendi
diktiğiniz ağacı ilk kurtarılacak da sayabilirsiniz.
Bir AVM
saldırısı ve katliamı gibi gerçek felaket durumlarında, ölmeye terkedilmesi
gereken ilk insan türü, başkalarına yardım edeceğim derken, onlara zarar
verenlerdir. Örneğin, birisi yüksek sesle imdat istemeye geçerse, bulunduğunuz
dar alandaki insanları kurbanlık-hedef koyun durumuna dönüştürmüş olur. Onu ya
susturursunuz, ya da gerekiyorsa, kendiniz öldürürsünüz. Ha, sonra sizi de
yargılarlar ayrı konu.
Gerçek
olaydır:
Gemi
batar. Kaptan dahil N yolcu filikaya biner. Ancak filika, n kişiliktir. Kaptan, ‘N-n’ yolcunun baştan boğulmasına
karar verir. Kendisi dahil, herkese çöp çektirir. Kaybedenleri denize atar.
Filikada kalanlar, kendi dahil kurtulur. Birileri gelir, filikayı kurtarır.
Kaptan ağır cezalık suçla yargılanır ve ağır hapis cezası alır. Konu da,
basında epeyi gündem ve tartışma konusu olarak yer alır.
Gelelim
benim gerçek gelecekbilimimden nasıl felaket yönetimine geçtiğime:
Yazdıklarımın
kanıtladığı kadarıyla (ama bu çizgilere muhalefet şerhini potansiyelce
çekebileceğim biçimde), 1 Ocak 2001 tarihinden başlayarak, tarihin genel çöküş
dönemlerinden birine girdiğimizi, çıplak derili bir yazar (Kafka’nın Ceza
Sömürgesi ve Açlık Şampiyonu ile yaptığı üzere) olarak kavramışım.
Dünya
için en belirgin sonul görüngü-olgu, Arap
Baharı’nın 2015 gibi çökmesi. Türkiye için en belirgin sonul görüngü-olgu, Aralık 2013 devletiçi çökmesi. Bunlar
griftçe içiçe aynı zamanda: Çünkü olgu BOP ve biz orada yarı vassal, yarı yeni
sömürge olarak belli roller sahibiz ülke olarak.
2015’teki
2 TC genel seçimi, Arap Baharı’nın çökmesine de yol açtı. Çünkü, Temmuz 2015’te
IŞİD, PKK ve TC, 6’li kombinasyon olarak 10 günde birbirine girdi bir anda. En
sonki Kuzey Irak referandumu ile bu parçalanma hala sürüyor.
En
belirgin kestirimim ABD ve AB’nin bitmesi idi. ABD, Arap Baharı bitince ve
Trump ile bitti, Ocak 2017 diyelim. AB de, Brexit ile bitti, 2016 ortası
diyelim.
Ancak,
çok daha önce 1980 yazında devlet kapitalizmi ile neo-global neo-liberalizmin
ekonomik determinizm eşlenikliğinin / ayırtsızlığının bizi buralara getireceğini
yazmışım ki zaten o projeler de (Askeri Strateji 2000 dahil) o zaman başladı.
Dolayısıyla,
diyelimki son 2,5-3 yıllık süreçte gördüm ki TC’de kurtarılacak, kurtarılmaya
değer, kurtarılmayı hak eden hiçbirşey ve hiç kimse şok. Kendim dahil herkes, nükleer
kıyımla toptan yok edilmeyi hak etti çoktan, belki 2010 gibi.
O zaman
tersine bakıyorum ve neler feda edilebilir ona bakıyorum:
Kürtler,
kendi kendilerini feda etti zaten, onların bu özkıyımını kabul ettim.
Araplar,
en son 2017 momentleriyle, kendi özkıyımlarını kabul ettiler: Katar olayıyla
diyelim.
Türkler’in
en büyük kıyım hak edişinin ana bazı ekonomik: 1-2 trilyon dolarlık KİT’i
yiyip, üstüne bir de 1,5 trilyon dolar borç yaratıp, arada da kalıcı hiçbir
karşılığı olmayan 1 trilyon doları (34 yıl x 80 milyon x kişi başına 4 bin
dolarlık tüketim) bitirmeleri.
Geleceğe
eksi yük bıraktılar. Delice bir borç bu. Belki 20 yıl boyunca, henüz doğmamış
olup, doğacak olan on milyonların temel gereksinimleri bile karşılanamayabilir.
İktisadi
olarak, gerçek sanayileşmeyi hiç denemedik. Artı, tarımı öldürdük. Artı, hizmet
sektörüne hiçbir iş yapamayan on milyonlar soktuk.
Askeri
olarak çok dingildek durumdayız: Hem parçalanabilir, hem emperyalist olabilir.
Siyasi
olarak ise, çokpartililiği beceremeyişimiz, 1946’dan beridir 71 yıllık bir
süreç. Batılılaşma’yı beceremeyişimiz ise, 189yıllık bir süreç.
Yani bu
açıdan bakınca, iktidar seçkinlerinden ve kitleden kurtarılacak hiç kimse yok.
Henüz doğmamışlar hariç.
Matemamik
köyleri kurtarılabilir, Güneybatı Anadolu’nun belli bölgeleri kurtarılabilir.
Kütüphaneler ve üniversiteler, en dandik halleriyle bile, kurtarılmayı kesin
hak eder. Ancak, bunların kurtarılması için, fazladan herhangi bir şey yapmak
gerekmiyor. Onlara pek dokunulmadı ve dokunulmuyor çünkü.
Şimdi
gelelim ateşe ilk atılacaklara:
2-3 odak
dışında tüm medya. Tüsiad türü tüm iktisadi kurumlar. Ordunun % 90’ı, özellikle
general düzeyi. Tüm ünlüler. Halkların tamamı. Entellektüeller kendi
kendilerini yok ediyorlar zaten. Tübitak ve Tübiak (Tüba mı idi?), kompleta
sıfırlanmalı.
Bu silme
dalgasının üzerine yeni yaratılıp baki kılınacaklar.
3-5
sanat odağı. 3-5 kültür-sanat yayın odağı. İnternet yayın odakları.
AFL’ye
girebilecek düzeydeki henüz doğmamışların, aileleriyle bağlantısının baştan
kesilmesi gerekli. Kampüsler gerekli.
Sonuç
mu?:
80
milyon feda, 80-800 kişi kurtarılsa gerek. 80’in 8’i ilk ve doğrudan yok oluşa
sürülmeli, savaşın ön cephesi gibi.
25 yıl
mayalanma. 10 yıl restorasyon ve reformasyon. 2050 belki düz, belki yamuk.
(27 Eylül 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder