Cumartesi, Eylül 30, 2017

Tersine Felaket Yönetimi

Düzüne felaket yönetiminde, yangında ilk kurtarılacak şey kavramı vardır. Veya ‘Fahrenheit 451’deki gibi, tüm kitaplar yakılıyorsa, olunacak ilk kitap kavramı vardır.
Not: Burada; olunacak (en değerli bir jürice kabul edilmiş) ilk kitap, olunmak istenecek (ezberleyen kişi tarafından en sevilen) ilk kitap,  o kişi tarafından olunabilecek (o kişi tarafından kolayca ve iyi ezberlenebilecek) ilk kitap durumları birbirinden farklı olabilir.
Tersine felaket yönetiminde, yangında yanmaya ilk terkedilecek şey kavramı vardır.
Diyelim bir orman yangını içindesiniz. Herhangi bir anda felakete müdahale etmeye geldiniz. Çok hızla baktınız ve durum değerlendirmesi yaptınız. Yangının yayılma biçimine ilişkin bir benzetişim tasarladınız. Yanacağı kesin olan ile kurtarılması kesin olan ağaçlar arasındaki marj bölgede, hangi noktaların feda edilecek, hangi noktaları kurtarılacak parça alanlar olduğuna hızla karar verdiniz. Kurtarılacak bölgeyle yanmaya bırakılacak bölge arasındaki ince çizgi, sizin tersine felaket yönetiminizin haritasını çizecektir.
Burada önemli olan şey, yanmaya bırakılacak olan ağaçların türünün, yaşının, dağılımın hızlıca hesaplanıp uygulanacak kararı seçmektir ve sonra da onu uygulamaktır.
Burada öznel ve/ya nesnel seçimler de olabilir:
Kendi diktiğiniz ağacı ilk kurtarılacak da sayabilirsiniz.
Bir AVM saldırısı ve katliamı gibi gerçek felaket durumlarında, ölmeye terkedilmesi gereken ilk insan türü, başkalarına yardım edeceğim derken, onlara zarar verenlerdir. Örneğin, birisi yüksek sesle imdat istemeye geçerse, bulunduğunuz dar alandaki insanları kurbanlık-hedef koyun durumuna dönüştürmüş olur. Onu ya susturursunuz, ya da gerekiyorsa, kendiniz öldürürsünüz. Ha, sonra sizi de yargılarlar ayrı konu.
Gerçek olaydır:
Gemi batar. Kaptan dahil N yolcu filikaya biner. Ancak filika, n kişiliktir.  Kaptan, ‘N-n’ yolcunun baştan boğulmasına karar verir. Kendisi dahil, herkese çöp çektirir. Kaybedenleri denize atar. Filikada kalanlar, kendi dahil kurtulur. Birileri gelir, filikayı kurtarır. Kaptan ağır cezalık suçla yargılanır ve ağır hapis cezası alır. Konu da, basında epeyi gündem ve tartışma konusu olarak yer alır.
Gelelim benim gerçek gelecekbilimimden nasıl felaket yönetimine geçtiğime:
Yazdıklarımın kanıtladığı kadarıyla (ama bu çizgilere muhalefet şerhini potansiyelce çekebileceğim biçimde), 1 Ocak 2001 tarihinden başlayarak, tarihin genel çöküş dönemlerinden birine girdiğimizi, çıplak derili bir yazar (Kafka’nın Ceza Sömürgesi ve Açlık Şampiyonu ile yaptığı üzere) olarak kavramışım.
Dünya için en belirgin sonul görüngü-olgu, Arap Baharı’nın 2015 gibi çökmesi. Türkiye için en belirgin sonul görüngü-olgu, Aralık 2013 devletiçi çökmesi. Bunlar griftçe içiçe aynı zamanda: Çünkü olgu BOP ve biz orada yarı vassal, yarı yeni sömürge olarak belli roller sahibiz ülke olarak.
2015’teki 2 TC genel seçimi, Arap Baharı’nın çökmesine de yol açtı. Çünkü, Temmuz 2015’te IŞİD, PKK ve TC, 6’li kombinasyon olarak 10 günde birbirine girdi bir anda. En sonki Kuzey Irak referandumu ile bu parçalanma hala sürüyor.
En belirgin kestirimim ABD ve AB’nin bitmesi idi. ABD, Arap Baharı bitince ve Trump ile bitti, Ocak 2017 diyelim. AB de, Brexit ile bitti, 2016 ortası diyelim.
Ancak, çok daha önce 1980 yazında devlet kapitalizmi ile neo-global neo-liberalizmin ekonomik determinizm eşlenikliğinin / ayırtsızlığının bizi buralara getireceğini yazmışım ki zaten o projeler de (Askeri Strateji 2000 dahil) o zaman başladı.
Dolayısıyla, diyelimki son 2,5-3 yıllık süreçte gördüm ki TC’de kurtarılacak, kurtarılmaya değer, kurtarılmayı hak eden hiçbirşey ve hiç kimse şok. Kendim dahil herkes, nükleer kıyımla toptan yok edilmeyi hak etti çoktan, belki 2010 gibi.
O zaman tersine bakıyorum ve neler feda edilebilir ona bakıyorum:
Kürtler, kendi kendilerini feda etti zaten, onların bu özkıyımını kabul ettim.
Araplar, en son 2017 momentleriyle, kendi özkıyımlarını kabul ettiler: Katar olayıyla diyelim.
Türkler’in en büyük kıyım hak edişinin ana bazı ekonomik: 1-2 trilyon dolarlık KİT’i yiyip, üstüne bir de 1,5 trilyon dolar borç yaratıp, arada da kalıcı hiçbir karşılığı olmayan 1 trilyon doları (34 yıl x 80 milyon x kişi başına 4 bin dolarlık tüketim) bitirmeleri.
Geleceğe eksi yük bıraktılar. Delice bir borç bu. Belki 20 yıl boyunca, henüz doğmamış olup, doğacak olan on milyonların temel gereksinimleri bile karşılanamayabilir.
İktisadi olarak, gerçek sanayileşmeyi hiç denemedik. Artı, tarımı öldürdük. Artı, hizmet sektörüne hiçbir iş yapamayan on milyonlar soktuk.
Askeri olarak çok dingildek durumdayız: Hem parçalanabilir, hem emperyalist olabilir.
Siyasi olarak ise, çokpartililiği beceremeyişimiz, 1946’dan beridir 71 yıllık bir süreç. Batılılaşma’yı beceremeyişimiz ise, 189yıllık bir süreç.
Yani bu açıdan bakınca, iktidar seçkinlerinden ve kitleden kurtarılacak hiç kimse yok. Henüz doğmamışlar hariç.
Matemamik köyleri kurtarılabilir, Güneybatı Anadolu’nun belli bölgeleri kurtarılabilir. Kütüphaneler ve üniversiteler, en dandik halleriyle bile, kurtarılmayı kesin hak eder. Ancak, bunların kurtarılması için, fazladan herhangi bir şey yapmak gerekmiyor. Onlara pek dokunulmadı ve dokunulmuyor çünkü.
Şimdi gelelim ateşe ilk atılacaklara:
2-3 odak dışında tüm medya. Tüsiad türü tüm iktisadi kurumlar. Ordunun % 90’ı, özellikle general düzeyi. Tüm ünlüler. Halkların tamamı. Entellektüeller kendi kendilerini yok ediyorlar zaten. Tübitak ve Tübiak (Tüba mı idi?), kompleta sıfırlanmalı.
Bu silme dalgasının üzerine yeni yaratılıp baki kılınacaklar.
3-5 sanat odağı. 3-5 kültür-sanat yayın odağı. İnternet yayın odakları.
AFL’ye girebilecek düzeydeki henüz doğmamışların, aileleriyle bağlantısının baştan kesilmesi gerekli. Kampüsler gerekli.
Sonuç mu?:
80 milyon feda, 80-800 kişi kurtarılsa gerek. 80’in 8’i ilk ve doğrudan yok oluşa sürülmeli, savaşın ön cephesi gibi.
25 yıl mayalanma. 10 yıl restorasyon ve reformasyon. 2050 belki düz, belki yamuk.

(27 Eylül 2017)

Hiç yorum yok: