Cumartesi, Eylül 30, 2017

Özelleştirmenin Tersindirilmesi

Belki genelleştirme denebilir, belki devletleştirme, belki kamusallaştırma. Ayrıca, devletleştirme ile kamusallaştırmanın eşanlamlı olarak kullanımı ironik, çünkü tarihte devlet ve kamu-vatandaş, birbirine hep karşıt konumlarda olagelmiş.
1980’lerin neo-globalist neo-liberalizmin birincil göstergelerinden biri özelleştirme idi. Yani, kamu iktisadi teşebbüsleri olan KİT’leri ona buna peşkeş çekme.
Bir KİT, yıllık cirosuna eşit fiyatta satılıyormuş gibi yapılıp, alan şirkete bana kredisi açılıp, o şirketin cebinden bu iş için tek kuruş çıkmadan, KİT’i ona mal etme durumu yani. Bu arada o KİT’in büyükkentlerdeki gayrımenkullerinin asıl bedeli, o KİT’in yıllık cirosunun katları olmakta idi.
KİT’leri Batı’da da sattılar ama 2017 itibarıyla bile, Dünya’nın en büyük şirketlerinin epeyisi, o G-7 ülkelerinin devlet kuruluşları (ironinin hası olarak), en çok da bankaları idi.
Ayrıca, bazı KİT’leri satmanın güvenlik ve hizmet kalitesinde berbat düşüşler ama hizmet fiyatlarında daha da berbat çıkışlar yaratması, o KİT’leri devletin yeniden geri alması durumunu yine G-7 ülkelerinde, örneğin İngiltere’de yarattı.
En son da 2015 gibi, liberalizm gemisi toptan karaya oturdu, çünkü ekonomiler 2007 sonrasında hiç büyümediler. Çünkü, gelecek o kadar ipotek edildi ki artık sürdürülebilir borçlanma kaput oldu.
Eylül 2017 itibarıyla da, yine İngiltere’de 200 milyar sterlinlik bir KİT’leri yeniden devletleştirme projesi hazırlandı.
“İşçi Partisi, 200 milyar sterlin değerinde bir kamulaştırma planı açıkladı.
İşçi Partisi’nin gölge maliye bakanı John McDonnell’in açıkladığı plana göre iktidara gelmeleri durumunda çok sayıda sektörde kamulaştırma yapılacak.
İngiltere’de yayınlanan ‘The Times’ gazetesinin manşetinde yer alan habere göre, kamulaştırılacak sektörler arasında, posta dağıtım, su ve elektrik hizmetleri ile demiryolları, okullar, hastaneler ve hapishaneler de, kamulaştırma paketinin içinde yer alacak.”
İşin en komiği, her 2 ekonomik çabaınn da, ekonomiyi büyütmek adına yapılması. Bu, Keynes’yen bir yoldan çukur kazıp, şişi gömüp, yeniden çukur kazıp, şişeyi oradan çıkarmak gibi kısırdöngüsel ekonomik etkinliklerden farkı yok.
Bu arada, G-7 ülkelerinin tamamında belli yerlerde altyapı çökmüş durumda, özellikle de ABD’de. Yani, o özelleştirme ve yeniden devletleştirme oyunları yerine, altyapıyı 5-10 yıllık orta vadeli planlarla yenileselerdi, hiçbir ekonomik kriz çıkmayacaktı ve bu abidik gubidik zenginler de olmayacaktı. Bırakınız yapsınlar, bırakınız ırza geçsinler, olarak yorumlandı.
Bir de şöyle tuluatlar da var:
Bir hapishanenin özelleştirilmesi ne demek?
Bizdeki polis sayısından çok özel güvenlikçi sayısının yarattığı fecaat ortada değil mi?
Beyoğlu Kitap Şenliği’nin ilk günü, o özel güvenlikçilerin yaptığı ilk iş, kitapçılara orada süren festivaller boyunca, 3 ayda 100 cep telefonunun çalındığını söyleyip, dolayısıyla da herkesin kendi güvenliğinden kendisinin sorumlu olduğunu açıklamak oldu.
Nasıl ama?
Yerse, değil mi?
Ne kaa köfte, o kaa güvenlik amcası, yani…
Eğitim ve sağlık için durum daha da fecaat. Onları pas geçiloruz. Bu konuları kezlerce yazdık çünkü.
Özet sonuç, geçmişte bedava olan bu 2 temel insan hakkı hizmetin bedelini, yılda toplamda (özel okullarda ayda 4 bin olmak üzere) 4.500 dolara çıkartıp, üstüne bir de hizmet kalitesini düşürmek oldu.
Bu metnin çıkışı:
Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?

(28 Eylül 2017)

Hiç yorum yok: