Kitabın
giriş bölümünde, kitabı yazarın notlarından derleyen Füsun Akatlı demiş ki:
‘Karasu,
ölümü her zaman ütülü bir mendil gibi, üst cebinde taşırdı.
Oha.
Ne bu
şimdi?
Takım
elbiseyi övüyorsun, yani giysisel köleliği.
Üstüne
aksesuar ekliyorsun: Ütülü bir mendil. Mıçıp da, üzerine tüy diker gibi.
Yetmiyor,
ölümü güzelliyorsun:
Ölümü
aksesuar gibi taşımak, diyorsun.
Ölüm, ütülü mendil değil, ancak taharet bezi olabilir, çünkü feçes gibi
bir şeydir. Süs veya aksesuar değildir, güzel değildir, temiz değildir.
Bu kadın
yazar, bir de denemeci ve eleştirmen (sayılıyor) üstelik.
Üçlü
saçmalamış yani.
Kitabın
kapağını açmamın nedeni, ‘Kuburkent İstanbul’ ile ‘Lağım Beyoğlu’nun semantik
yakınlığı, hatta koşutluğu.
Ayrıca
asıl konu babında olarak, kitapta Beyoğlu’nun
insansal lağımlığına ilişkin hiçbirşey yok. Hatta çirkinliğine ilişkin de
bir şey yok. Salah Birsel türü bir ‘grotesk-dağınık’
süslü söz güzellemesi denemesi var. O da, Birsel gibi, biçimi içeriğin
altında ezdirmiş.
Buradaki
içerik çirkin çünkü, dolayısıyla güzelleme değil ancak çirkinleme Beyoğlu’na ve İstanbul’a uyabilir.
Bir de,
bence lağım ve kubur eşanlamlı değil, deyip konuyu boşlukta sallandırıyorum.
Devam
edebilecek.
(14 Eylül 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder