Pazar, Eylül 17, 2017

Bilge Karasu ve Lağım Beyoğlu

Kitabın giriş bölümünde, kitabı yazarın notlarından derleyen Füsun Akatlı demiş ki:
‘Karasu, ölümü her zaman ütülü bir mendil gibi, üst cebinde taşırdı.
Oha.
Ne bu şimdi?
Takım elbiseyi övüyorsun, yani giysisel köleliği.
Üstüne aksesuar ekliyorsun: Ütülü bir mendil. Mıçıp da, üzerine tüy diker gibi.
Yetmiyor, ölümü güzelliyorsun:
Ölümü aksesuar gibi taşımak, diyorsun.
Ölüm, ütülü mendil değil, ancak taharet bezi olabilir, çünkü feçes gibi bir şeydir. Süs veya aksesuar değildir, güzel değildir, temiz değildir.
Bu kadın yazar, bir de denemeci ve eleştirmen (sayılıyor) üstelik.
Üçlü saçmalamış yani.
Kitabın kapağını açmamın nedeni, ‘Kuburkent İstanbul’ ile ‘Lağım Beyoğlu’nun semantik yakınlığı, hatta koşutluğu.
Ayrıca asıl konu babında olarak, kitapta Beyoğlu’nun insansal lağımlığına ilişkin hiçbirşey yok. Hatta çirkinliğine ilişkin de bir şey yok. Salah Birsel türü bir ‘grotesk-dağınık’ süslü söz güzellemesi denemesi var. O da, Birsel gibi, biçimi içeriğin altında ezdirmiş.
Buradaki içerik çirkin çünkü, dolayısıyla güzelleme değil ancak çirkinleme Beyoğlu’na ve İstanbul’a uyabilir.
Bir de, bence lağım ve kubur eşanlamlı değil, deyip konuyu boşlukta sallandırıyorum.
Devam edebilecek.

(14 Eylül 2017)

Hiç yorum yok: