1950’liler;
1970’lerde solculuk, 1990’larda ortacılık-liberalcilik, 2010’larda sağcılık-uç milliyetçilik-şeriatçılık
oynadılar.
Artık
mezara varmak üzereler. Çok yol dolandılar ama n-hiçbiryere var(a)madılar.
Ot gelip
sap gidemediler yani…
Yaş 70,
iş bitmiş yani…
Ek:
1950’liler
ve 1 kuşak için sözü edilen savı, onların çocuklarını ve torunlarını işin içine
katarak, 2 veya 3 kuşak için de geçerli olmak üzere genişletebiliriz. O zaman
savımız, doğrusal, tek yönlü ve tek yönlü olmak yerine, doğrusal-dışı, tek
yönsüz, tersinebilir, gidip gelebilir bir sava doğru açımlanır ve benzetişim
açısından bu, daha gerçekçi olur.
Yani:
Bir:
O sözü
edilen 1-3 kuşak sol, orta, sağ arasında, yaşamlarının 10 yıllık dilimlerinde
gidip gelebilirler ve gidip geldiler de zaten…
İki:
Baba,
çocuk, torun gibi olan 3 kuşaklık akış, kendi içinde tutarlılık barındırmadı. Yani:
Hem tek kuşak bile sağ-sol salınımı yaptı, hem devrimcinin faşist çocuğu
olabildi.
Üç:
Bu
Verhulst denklemimsisi, birbirini kesen ve çatallanan yollar haritası çizdi.
Fransızlar, sağdan sola, soldan sağa savruldu, bizim Türkler her yana ve her
biçimde savruldu. Sonuçta, 3. Dünyalı’yız işte…
Ancak,
asıl önemlisi:
Bu
sağ-sol keşişimleri, o 2 karşıt politik tez-antitez ikilisinin diyalektiğini
değil, kaotiğini imliyor. Yani onlar, biri değirinden istatikselce karşılıklı
bağımsız olmayan ve biri abartınca
kendini bitiren bir dinamiğe sahip.
İşte bu
bizim hikayemiz, öyle saf öyle keriz…
Öykünün
devamı, Macron, Yeşiller, Korsanlar, Almanya Alternatif, Belçika Hristiyan
Sosyalist, şu bu kırınım saçakları abuksamalarının Türkiye versiyonları olacak:
Hem marksist, hem şeriatçı geçinen HDP gibi… Laikliğin ırzına geçen 2015 CHP’si
gibi…
(17-18 Eylül 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder