Salı, Eylül 05, 2017

Kuburkent İstanbul 450’den 500’e Giderken Döküm

Sonuca, kendi kendimin çenesi düştü. Bu, hayranlık değil, verime şaşkınlık, sokağın verimine yani.
Bir proje, ancak bu kadar kendine uyabilirdi, bir proje ancak bu kadar kendini kolayca taşıyabilirdi. Projenin kendini gerçekleştirmesinin temposuna ayak uydurdum yalnızca.
Graffiti gibi daha önce da var olanlar, kedi evleri gibi daha önceden var olmayanlar birarada olarak, proje kendi içinde yıllarca daha sürdürülebilir durumda olan, altprojeler içeriyor. Benim Fotoritim’i bulmam, Levent Yıldız, Tekin Ertuğ ve Orhan Alptürk ile tanışmam ile giden bir dizi olarak, beni bir fotoğraf eleştirmeni olarak gerçekseyen başlatıcı proje olan graffiti dizisi, 10 yılını buldu sanırım ve taa İzmir’e kadar genişledi mekan olarak (hiç Ankara çektim mi anımsayamadım). Kedi evleri ise, tıpkı şu an çoktan bitmiş olan mavi pet şişe kapağı toplama projesinin sonunu görsellemem gibi, sonunu getirmek ve sergilemek istediğim bir altproje durumunda şu an. Herhalde, İstanbul’daki slaktivizmleri bu denli açıkseçik kanıtlayan ve sergileyen bir dizi, başka türlü zor olurdu ve Kİ ile bu mümkün oldu.
Küçük çirkinlikler, büyük gerçekler de demek oldu, bu slavktivizm dalgası kanıtlaması açılımı gibi. Evsizler ise, 1992’de 7/24 içine girdiğim Beyoğlu’nda, 1995 sonrası başlayan ve (yenecek şeyleri gerçekten yalnızca oradan almak anlamındaki) çöpten karını doyuranlar ile koşut giden bir altgerçeklik dizisi. Çöpten elime geçen lüks eşyalar dizisini ise, fotoğraf olarak önemsemedim ama metin olarak örnekleyeyim azıcık: 35’e sattığım 350 liralık bot, 20’ye sattığım 50 liralık şal gibi. Çöpe atılan kitaplar ise, zaten 30 yıldır ekmek kapım.
Bu konunun ekonomi açısından açımlanması gerekli. Kennedy gibi, gidip evsiz çorbası dağıtan değil, evsiz çorbası içen ve buna gereksinimi olmuş biri olarak, bunu yazmak bana düşmeyebilir ama bu projenin dışında onları da notlarım. Bu konu, biraz kuyu kazıp şişe gömmek gibi bir şey: insanlar, kendilerini aşan lüks eşyalar alıp, ayakkabı gibi onları beğenmeyip kullanmayıp çöpe atıp, tuhaf bir ‘kendini fakirleştirme ama birilerini zenginleştirme ekonomik çizgisi’ izlediler: Buna ‘bilinçli kendini sömürttürme’ denemez ama ‘çok açıkseçik bir kendini sömürtülmeyi bile ayırsayamama’ denebilir rahatça.
50 demiştim, 500 oldu. 500 olunca, konu epeyi ıraksayabildi böyle. 10 ay / 43 hafta / 301-305 gün süre, binde birlik ila yüzde birlik arası alan örneklemesi, her gün için binde birlik, (Beyoğlu’na insanlar ortalama yılda bir geldiği için yinelenmesi olmayan) her hafta için yüzde birlik nüfus örneklemesi içinki sonuç bu. 2 dini bayram, 3 milli bayram, 1 olağanüstü gün (15.07.17) girdi hesaba ama sonuncusu hariç örneklenmediler sayılır.
Graffitiler gibi çok değişen konuları yinelemiş olabilirim ama bunu bilemem, tarayıp sınamadım çünkü. Kusmukları ise, istediğim kadar bulamadım çekmek için.
500’lük durumuyla bir proje, kendinden sonra, epeyi projeye de yol açtı. Çoğunun adı bile zihnimde yok ama bilinçaltımda konu tözleri oluştu.
Nokta. Es.

(4 Eylül 2017)

Hiç yorum yok: