Pazar, Kasım 26, 2017

140journos Negasyonu 3: Erdoğan’la Yolu Ayrılanlar

Hikaye Mayıs 2016’da başlıyor.
Oysa asıl hikaye, 2001’de AKP kurulduğunda üyesi olmayan, Erdoğan mahkum olunca, onun yerine vekaleten geçen İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı Ali Müfit Gürtuna ile başlıyor idi.
2010 gibi, Gülen ile Erdoğan’ın yolları ayrıldı.
Ardından Erbakan 2011’de ev hapsinde vefat etti. Onunla yollar, aslında 2001’de ayrılmıştı zaten. Çırak, ustayı feci harcadı.
2014’te Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığı bitince AKP ve Erdoğan ile yolları ayrıldı.
O sıralarda bir zamanlarda Bülent Arınç, hem kendini tasfiye etti, hem de onu tasfiye ettiler. O, içlerinde açıkça Fethullah tarafında olan biri idi.
Son 4’ü, siyaseten Erdoğan’dan ağırdılar. Bunlar, kısa filmde böyle anlatılmıyor. Diğer bid deyişle, AKP’yi Arınç ve Gül kurdu, Erdoğan değil, o vitrin süsü idi, sonra rol kapıp başa geçti.
Devam, olmayanlar:
Kabine değişimlerinde birileri devredışı kadı. Onlarca kişi eder (müsteşarlar filan dahil).
2007, 2011, 2015 genel seçimlerinde milletvekili listelerine alınmayanların yolları AKP ile ayrıldı. Yüzlerce kişi eder.
2004, 2009, 2014 yerel seçimlerinde AKP listelerine alınmayanların AKP ile yolları ayrıldı. Binlerce kişi eder.
AKP’yi kuranlar, yenilikçiler falan değiller. Onlar belli bir listeydi. Kamuoyu da bu listeyi biliyordu, biz dahil. AKP en baştan beridir bir projeydi, 3. alaturka liberal dalga projesi.
Kürtler’den olup, AKP’ye girip geri çıkanlar veya önce katılmayıp sonra katılanların AKP veya Erdoğan ile hiçbir ilgileri yok. Onun yerine, çok taraflı hesap planları var. Kürtler’in kendi iktidar iç mücadeleleri var. Erdoğan ile konunun ilgisi yok yani. Hala da öyle. Bugün HDP çözülüyor ve az da olsa bir bölümü başka partilere kayacak. Yoksa Kürtler, 40 yıldır aynı adlarla çalışıyorlar.
Bu da, yanlış anlatılmış yani.
Video 2016 tarihli. En temel konu da atlanmış yani:
2015 ilk genel seçimi ertesinde, AKP’nin savaş şıkkını seçmesiyle, ya kendileri uzaklaşmış, ya da devredışı bırakılmış kişiler var.
En-en önemlisi, MİT başkanı Fidan’ın durumu. Onun ne kadar Erdoğan’ın lehinde, ne kadar aleyhinde olduğu hala-hiç belli değil. Yalnızca, kaderleri birbirine kilitlendi: Biri gider, öteki de gider; biri kalır, öteki de kalır.
Fidan, hem eylemediği suçlardan yargılanacak, hem de onun bazı hatalarını başkaları suçlanacak. Bir tür politik mutasyon kendisi.
Benzeri durum, Ağar’ın da başına gelmişti. Kendisi, faili meçhulleri ve yargısız infazları kabullendi ama bunların ne kadarını PKK yapıp, TC’nin üzerine attı, o hala belli değil.
Dolayısıyla, nasıl ki 1993 dönemi hala karanlıktaysa, 2015-2018 dönemi de epeyi daha karanlıkta kalacak.
İronik olan şey, Ağar içeri girip çıktı ama hala gölge içişleri bakanı gibi. Onun ardılı Akşener’i ise, demokrasi havarisi yaptılar.
Yani, bizim bakış açımız şu:
Bilmediğin konuya girersen, ister yazılı, ister sözel, ister görsel, ister işitsel, ister sanal basın mensubu ol, şu ya bu biçimde (eksik veya geçersiz bilgi vererek) dezenformasyona sen de katılırsın.
Entelektüel, bilir, açıkça söyler ve bağlanmaz. Rahmetli Aziz Nesin (işlevsiz grev yapan ve işverenin ekmeğine yağ süren) sendikaları da eleştirdi, başına gelmedik kalmadı ama, o ayrı konu.
Bugünün demokrasi havarisi ve şehidi sayılan Mumcu, Genelkurmay’da ders verdi, kendine servis edilenleri yayınlayıp, birilerinin canını yaktırırken, birilerini bilerek veya bilmeyerek kurtardı.
O nedenle, bizim pozisyonsuz-bağlanmasız negasyonlarımız önemli:
Tarihe nesnel bilgiyle kayıt düşüyoruz. Bilgilerimizde hatalar saptanabilir ama bizim kendi hatalarımız olacaktır bunlar, başkalarının manipülasyonları değil.
140journos’çular 20’lerinde toy gençler olabilirler ama biz 1980 öncesinde de, 14 yaşında da nesnel ve tarafsız idik. Onlara da aynı şeyi öneririz.

(26 Kasım 2017)

Hiç yorum yok: