Erdem,
Siyad içindeki ve dışındaki çizgideki alaturka sinema eleştirmenleri içinde,
saygı duyarak okuduğum tek yazar veya idi, 2010 momentinde gibi. Diğerleri,
gerçekten bilmediklerini yazıp feci sallıyorlar, başta Atilla Dorsay: Onun gibi
birinin 40 yıl bu alanda bir no olması gerçekten rahatsızlık verici.
Bu kez,
Erdem’i irdeleyeceğiz.
Erdem de,
bu kez bilmediği alanda ciddi hatalar yapmış.
(Kaynak:
Fetiş İkame, Sel Yayıncılık, 2014, editör ve bir metin yazarı: Tuna Erdem.)
Erdem’in
ıskaladığı semiyotik ve semantik bilgi şu:
Bir şeyi
indirgemek veya klişeleştirmek, onu fetiş kılmak demek değildir illa ki.
Sinema,
ister janr olsun, ister sanat olsun, psikiyatriyi klişelere dönüştürdü, bu doğru.
Bunu da, her yönetmen kendi üslubunda yaptı. Yani, sinemada farklı
yerzamanlarda onlarca farklı psikiyatri klişesi yaratıldı.
Psikiyatriyi
indirgemek ise, başta Freud olmak üzere, bu alandaki tüm uzmanların en baştan
yaptıkları genel hatası. İnsan zihni, epeyi kalabalık öğeler kümesi bütünüdür.
Hatta kimi istiftir de, bütün sayılmaz, dağınıktır. Çünkü zihin, genelgeçer
formlara pek girmedi. Onu yapabilseydi, nörologlar yapacaklardı zaten. Onların
da elinde patladı konu.
Bütün
sorun, bu epistemik alanın % 10’unu falan tam bilim yapılabilmişliğinde. Önüne
gelen psikiyatrist olup kitap yazdığı için, herhalde yüzlerce farklı ekol
birikti şu anda.
Erdem,
bunları referenslamıyor. Herhangi bir filmi psikiyatri veya psikanaliz
açısından irdelediğinde, yönetmen hangilerini okumuş, hangi terapileri görmüş,
önceden bilmek ve açımlamak gerekiyor. Allen’ın 5 bin saat terapiye gittiğini
bilmeden, onun hakkında ahkam kesmek komik olur.
Buradaki
fetiş doğrudan seksle ilgili bir obje ve genelgeçer psikiyatri de cinselliğe
aşırı indirgenmiş olduğu için, Erdem bir eleştirmen olarak klişelerden
kaçacağım derken, onları biraraya getirip koyuyor önümüzde.
Pornonun
veya fuhuşun kadını hiç mi hiç aşağılamadığını, artık kadın yönetmenler bile
ayırsayıp, feminist pornolar çekiyorlar. Ondan önce de, porno internet
sitelerinde kadın dostu pornolar var artık. Moment bu. 1960’larda değiliz.
1900-1950
arasında tüm metalar gibi cinsellik de, tüketimin talebinin üretimden az olduğu
bir alandı. 2000’lerde ise, tüm metalar gibi üretim ve arz, talebi ve tüketimi
geçti cinsellik alanında.
Freud
çizgisi, cinsel açlık üzerine kuruludur, günümüz insanının cinselliği ise,
aşırı bolluk, tokluk ve hatta cinsel
obezite üzerine dayalı.
Fetiş,
yoklukta ikamedir, bollukta değil. Pornonun kültürel anlamı da, cinsel kıtlıkta
başkaydı, cinsel bollukta başka.
Erdem,
metninin çıkış paragrafında öyle bir bilgisel hata yapıyor ki evlere şenlik:
“Bilinçdışı
olan birinin bir diğerine üstünlük taslamaya kalkması, bir semptomu diğerinden
üstün tutmak ya da bir rüyayı diğerinden hastalıklı addetmek kadar yersiz.”
Tam
tersine:
Hannibal,
bunun tersini kanıtlar bize.
Anti-kahraman (ve psikiyatrist ve deli) Hannibal,
bilinçdışı olduğu için, megalomanik ve sadistik üstünlükler peşindedir diğer
insanlar üzerinde. O kadar ki eziyet edeceği kişiyi seçmeyi ve onu öyle
ödüllendirmeyi düşünecek denli kibirli ve gururludur.
Diğer
bir deyişle, Freud’dan beridir tüm psikiyatri, tıpkı rahip ve günah çıkaran
kişi ilintisinde olduğu gibi, doktorun hastadan üstün tutulduğu bir gelenek
silsilesidir.
Toplumsal
hiyerarşi ise; dinin, deliliğin, cinselliğin üstünde bir olgudur.
Tarihte
bir tek anarşist ideolojik çizgi(ler),
toplumsal hiyerarşinin kalıcılığını bozdu ya da bozmayı tasarladı.
Cinsel
anarşizm var mıdır, mümkün müdür?, yanıtı belirsiz kalan bir soru. Orji
(bulduğunu şaapmak veya bulduğuna şaaptırmak), cinsel anarşizm değil, o kesin
ama.
Ancak, cinsel anarşizmin ne olduğunu, bu konu
üzerinden 10-15 yıldır zihin yoran emekli hetero bir erkek olarak, hala
tanımlayamadım: ‘Triton’ değil ama o kesin. ‘Mülksüzler’deki cinsellik de değil
o kesin. İkisi de öyle sayılıyor, bu yanlış, hem de feci yanlış, o da kesin.
Bazı
tanım kümelerinin boş olduğunu deneyimleyecek denli uzun ve çeşitli yaşadım
ama. O da öyle olabilir yani.
(22 Kasım 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder