Önnotlar:
Bir:
Şenol
Erdoğan’ın Sub, 6:45, Es, Artes Yayınları’nda çalıştığını ve bu yayınevlerinin
yayın çizgisini etkilediğini yeni okudum. Sub ve 6:45 marjinal kültürler, Es
sinema, Artes ise grafitti ile ilgili kitaplar basmış. Bunların hepsi, de
Kadıköy altkültürü mensubu oluşumlar.
İki:
Bizde
rep, arabeskin devamı ve şu sıralarda da eşleniği olarak gelişti, gelişiyor,
gelişecek gibi. Arabeskin kendini çözüşünü anlatan bir dizi metnimizde
imlediğimiz üzere, o altkültür kendini bitirdi ama repe dönüştüğünü yeni kuşak
Kadıköy ergenlerinden biri saptadı.
Üç:
Bu
2000-2015 Kadıköy-Taksim marjinalitesi koşutlu ve karşıtlığı yazılması gereken
bir konu ama bunu doğrudan yaşayanlar var, onlar yazar. Ben, Taksim-İstiklal
ayağını 1992-2015 için yazdım.
Toplarsak:
Bu,
Türkiye için böyle oldu. ABD içinse, DJ, MC / Rapper, Break Dans, graffiti
biçiminde gitmiş, 1980’lerden sonra yani.
MC
(Master of Ceremonies / Seremoni Ustası), toplum içinde performans yapanlar olarak;
repçiler, yalnızca şarkı söyleyenler biçiminde ayrım yapılmış.
Artes’in
‘Sokak Sanatı’ derlemesi kitabı, Türkiye’de ve Dünya’da graffitinin akışını
2008’e kadar çok iyi anlatmış.
İşte,
fanzin de tam da bu zamanlarda yoğunlaşmış olarak ve yine Kadıköy momentli /
odaklı olarak kültürümüze girdi.
Ek: Orta
Çağ’da bile müzisyen, şair, tiyatro oyuncusu karışımı bir rep / mc performansı tipi
uygulama hep vardı.
Fanzincilerin,
repçilerin ve graffiticilerin temel özelliği, birbirlerinden genelde uzak durmaları.
Biz bu
popüler altkültürlerin birbirinin içinden geçerek aktığını ve birbirini
etkilediğini gördüğümüzü düşünüyoruz. Çünkü zaten toplamda 100 marjinal var
ortalıkta, hepsi de şu ya da bu biçimde birbirini görüyor ve tanıyor, sevmiyor
ayrı konu: Deli deliyi sevmez pek zaten.
Tüm bu
altkültürlerin ortak yanı ana-akıma kafa tutmaları. Ticarileşip, an- akıma
katılınca da, silinip özlerini yitirdikleri. Bunca yıllık marjinal yazarız, bu
konuda kesin ne yapılabilir bilmiyoruz, bunu itiraf ederiz. Tamam, yazar olarak
şu ya da bu biçimde 43 yıl sağ kaldık, ayrı konu ama formül deseler, veremeyiz.
Çoğu 1 kere kullanılmış ve kimi işe de yaramamış, sırça anahtar kilidi açar ve
kırılıp kalır, türünden uygulamalardı hepsi.
Şimdilerde
yaşlandık. Biz boku yedik de, neden yedik, yedik de ne oldu?, hesaplaşması
içindeyiz ve bazı genellemelerin çıkarılıp çıkarılamayacağına bakacağız.
Fanzincilerin,
repçilerin ve graffiticilerin derdi bizi bu nedenle gerdi. 60 yaşımızda fanzine
geri dönmek niyetindeyiz örneğin. 60 yaşımızda hiç vergi mükellefi olmamış biri
olarak, matbaa kurmamak gibi bir derdimiz de var.
Bu 20-30
yıllık süreçte hala ayakta kalabilenler fanzinciler ama açıkçası hangi türde
yazarlarsa yazsınlar, edebi düzeyleri çok düşük.
Ancak,
1970’lerin teksiri vardı, 2020’lerin fanzini olacak gibi.
Not:
2000 gibi, 4 x A5 sayfalık (1 x A4 yapraklık) kendi metinlerimi yazıcıda
çoğaltır, Simurg gibi yerlerde ortalığa bırakırdım.
Sub’un
çok değil 1 yılda ticarileşmişliği, bizi bu noktaya yönlendirdi. Repçiler ve
graffiticiler de öyle oldular. Eğer ticari ve/ya vergi mükellefi olacaktıysak,
kitapçı dükkanı açardık son 30 yılın herhangi 1 ayında.
Gelelim
bunların dil içeriklerine.
Bunların
hepsinin de dil düzeyi, sıradan insanların mektupları denli ilkel. Sözcük ve
yazma bilgisi, ortaokul düzeyinde. Kompozisyon bilgileri yok, çünkü okullarda
bu öğretilmiyormuş artık.
Hepsi
birarada, popüler kültür feçesi
ediyor ve tarih tam da o bokun aktığı yönde akıyor estetiko-politik olarak…
Yani:
Herkes
kendini satmak istiyor ama üretim, tüketimi aşalı onyıllar oldu.
‘Mülksüzler’deki
gibi:
‘Saten
alın beni’ diyor herkes ve fakat para bitti. Kültürel değer de bitti. Herkes,
birbirine brun kıvırıyor. Eleştirmen ise, hepsini tüketiyor.
Tüm
fanzin, graffiti ve rep metinleri de birbirine çok benziyor ayrıca…
Nokta.
Es.
(8 Kasım 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder