Tarih
bilinciyle ve Dünya Sistemi modeliyle, son 17 yıldır tarihi yaşarken yazıyorum.
Tandığım tüm üniversite mezunu Türkler ise, bilginin inkarı modundalar.
Sorgulamak
istediğim şu:
Olup
biteni aslında ne kadar seziyorlar veya hissediyorlar?
Ya da,
ne kadarı inkar, ne kadarı korku hislerinin?
Hiç
aymayanlar var ve çoklar, çünkü belli dogmalara kilitlenip kalmış durumlalar:
Türkiye solunun hatalarını sorgulayan veya İletişim Yayınları’nın 9. cildinde
Türk solunun tarihini yazanlar bunlardan. Gerçekte ne olup bittiğini hiç mi hiç
bilmiyorlar. Çünkü, eğer ‘Devrimcinin Filistin Günlüğü’ kitabını okuduktan
sonra, Deniz Gezmiş’i hala övebiliyorsa, bir insan böyledir. Yani, bilgiyi
okusalar da, onun gerçekliğine ayamayabiliyorlar.
Korku da
var, çünkü tarih onları dışına attı, bildiğimiz huzurevine kovalanan ve dışlanan yaşlı hissi bu.
30 yaş
üstünün bilgiyi inkarı biraz olsun anlaşılır, çünkü beyinleri bitiyor ama 20’li
yaşlardakiler de hala aynı moddalar.
Benim 21
yaşındaki şair aday adayı, politika yazmamı olumsuzluyor, şiirin yalan
söylediğini inkar ediyor, şiirin ve edebiyatın doğruyu söylemekle yükümlü
olmadığını savunabiliyor. Ve bu adam, BÜ öğrencisi.
Ek:
Ancak, ne olursa olsun Türkler, bir konuyu doğrudan kaynağından ve İngilizce
okumuyorlar. Çatlağın oluştuğu nokta burası. Kabul gören Türkçe bilgi, en az 30
yıl eski oluyor çünkü. Bu, jeoloji uzmanı sayılan Celal Şengör için de böyle,
kendini Annales’çi sayan Halil İnalcık için de böyle. Dünya’da ise, değil 30
yılda, her 5 yılda bir bir paradigma eşiği geçiliyor. Tabii bir de, ağaca
bakarken ormanı, ormana bakarken ağacı görebilen bir çifte bakış açılılık yok
onlarda. Ya da disiplinlerarasılık ve çokdisiplinlilik yok.
Bu
durumda, bilginin inkarını, bilginin beyne girememesini ve bildiğimiz bilgi
korkusunu ayrı ayrı şeyler olarak saptıyoruz.
(15 Kasım 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder