Salı, Kasım 28, 2017

Sinemada Nöroloji ve Nöro-Sinema

Sinema terapisi gibi bu alan da, yeni yaratılmış veya yeni uydurulmuş bir disiplin olmakta, boş alanı bulanlar orada tepinmekte ve birileri acilen orayı para kazanma alanı yapmakta. Sinema terapisi de öyle olmuş, nöro-sinema da.
Onlar da, ticari nöro-sinema’dan kendilerini ayırmak için, ‘nörosinematik’ demişler. Konuyla Patricia Sisters ilgilenmiş. Türkiye’ye gelip, söyleşi yapmış. Biz de, konuyu öyle okumuşuz. Benzeri durum, sinema terapisi için de öyle oldu.
İşin kötüniyetli pazarlamacı yanını vurgulayıp, bunu es geçiyoruz yine de. Derdimiz epistemoloji çünkü.
Sinema, çok duyu-dilli bir sanat alanı. Görsel, işitsel olmanın yanısıra, kokulu da: Güney Kore gibi bazı ülkelerde kokulu film bile yapıldı ve oynatıldı. Ki zaten 3 boyutlu koku yazıcıları da var piyasada.
Duyu-dil demek, nöroloji demek. Tüm duyu-diller (görsel, işitsel, sözel, kimyasal, motor) nörolojik süreçler içerir, demek. Film seyretmek de öyle, demek.
En basitinden şu somut durum vardır ortada:
Janr filmleri belli korkuları doyurur:
Korku filmi korkutur, çünkü insanlar genetiğin yerine kültürün aldığı kent Dünya’sında yeterince korkamazlar ve yeterince yaşanmaya duygular insanda yan teper.
Temel duyguların neler olduğu tartışmalıdır. Ancak; komedi (neşe, sevinç, mutluluk), aksiyon (adrenalin), romantik (sevgi), polisiye (nefret, öfke) gibi temel duygularla temel sinemasal janrların çakıştığı da ortada. Yanısıra, melez duygular ve melez janrlar da var ama bunlar birebir çakışmayabilir.
Tabii, bunun devamında, örneğin insanların nelere güldüğü ve nelerden korktuğu sorusunu yanıtlama işi gelir ki bu kültüroloji alanına girer, çünkü artık temel duygularımızı bile kültür yönlendiriyor epeyidir. Artı, aşk filmleri nasıl sevmemiz gerektiğini öğretiyor bize. Bunlar önemli dertler.
Ancak, bizim temel sorunsalımız şudur:
Sinemayla ilgili varsayılan temel bazı koyutlar, nörolojinin bazı temel bilgileriyle çelişir ve sinema değil, nöroloji haklıdır çoğunluk. Ve yönetmenler bunu, sinemanın 125. yılına gelirken bile hala dikkate almazlar, çünkü bir yönetmenin nöroloji de bilmesi gerektiğine kani değildirler.
Tabii, bir de hegemonların sansürü ve yarattıkları otosansür vardır. O nedenle bazı filmler yapılamaz. Yine de, paralı kanal ve HBO gibi şirketler sayesinde, Dr. House, Dexter ve Hannibal yapılabildi ve on milyonlarca kişiye ulaşabildi. Onlar, nörolojinin temel bilgilerini daha çok dikkate aldılar, özellikle de Dr. House öyle yaptı.
Dolayısıyla (bizim deyimlerimizle) nörolojik sinemanın ve sinema nörolojinin temel sorunu, avangard filmlerin neden seyredildiği izleği üzerinden, onlardaki nörolojik / epistemik farkı irdelemek olmakta.
Bir de, 100 küsur yıllık psikanalizin, psikolojinin, psikiyatrinin hiç mi hiç dikkate almadığı, neo-kognitif insanın sinema üzerinden nörolojik bilgiyle nasıl üretilebileceği sorunu var.
Bunlar, konunun girizgahlarıydılar. Konu, bir kitap yapılmaya çok yatkın ama tamamlanması, örnekler izlendikçe, yine de yıllar alabilir.
Nokta. Es.

(26 Kasım 2017)

Hiç yorum yok: