Sinema
terapisi gibi bu alan da, yeni yaratılmış veya yeni uydurulmuş bir disiplin
olmakta, boş alanı bulanlar orada tepinmekte ve birileri acilen orayı para
kazanma alanı yapmakta. Sinema terapisi de öyle olmuş, nöro-sinema da.
Onlar da,
ticari nöro-sinema’dan kendilerini ayırmak için, ‘nörosinematik’ demişler. Konuyla
Patricia Sisters ilgilenmiş. Türkiye’ye gelip, söyleşi yapmış. Biz de, konuyu
öyle okumuşuz. Benzeri durum, sinema terapisi için de öyle oldu.
İşin
kötüniyetli pazarlamacı yanını vurgulayıp, bunu es geçiyoruz yine de. Derdimiz
epistemoloji çünkü.
Sinema,
çok duyu-dilli bir sanat alanı. Görsel, işitsel olmanın yanısıra, kokulu da: Güney
Kore gibi bazı ülkelerde kokulu film bile yapıldı ve oynatıldı. Ki zaten 3
boyutlu koku yazıcıları da var piyasada.
Duyu-dil
demek, nöroloji demek. Tüm duyu-diller (görsel, işitsel, sözel, kimyasal,
motor) nörolojik süreçler içerir, demek. Film seyretmek de öyle, demek.
En
basitinden şu somut durum vardır ortada:
Janr
filmleri belli korkuları doyurur:
Korku
filmi korkutur, çünkü insanlar genetiğin yerine kültürün aldığı kent
Dünya’sında yeterince korkamazlar ve yeterince yaşanmaya duygular insanda yan
teper.
Temel
duyguların neler olduğu tartışmalıdır. Ancak; komedi (neşe, sevinç, mutluluk),
aksiyon (adrenalin), romantik (sevgi), polisiye (nefret, öfke) gibi temel
duygularla temel sinemasal janrların çakıştığı da ortada. Yanısıra, melez
duygular ve melez janrlar da var ama bunlar birebir çakışmayabilir.
Tabii,
bunun devamında, örneğin insanların nelere güldüğü ve nelerden korktuğu
sorusunu yanıtlama işi gelir ki bu kültüroloji alanına girer, çünkü artık temel
duygularımızı bile kültür yönlendiriyor epeyidir. Artı, aşk filmleri nasıl
sevmemiz gerektiğini öğretiyor bize. Bunlar önemli dertler.
Ancak,
bizim temel sorunsalımız şudur:
Sinemayla
ilgili varsayılan temel bazı koyutlar, nörolojinin bazı temel bilgileriyle
çelişir ve sinema değil, nöroloji
haklıdır çoğunluk. Ve yönetmenler bunu, sinemanın 125. yılına gelirken bile
hala dikkate almazlar, çünkü bir yönetmenin nöroloji de bilmesi gerektiğine
kani değildirler.
Tabii,
bir de hegemonların sansürü ve yarattıkları otosansür vardır. O nedenle bazı
filmler yapılamaz. Yine de, paralı kanal ve HBO gibi şirketler sayesinde, Dr.
House, Dexter ve Hannibal yapılabildi ve on milyonlarca kişiye ulaşabildi.
Onlar, nörolojinin temel bilgilerini daha çok dikkate aldılar, özellikle de Dr.
House öyle yaptı.
Dolayısıyla
(bizim deyimlerimizle) nörolojik sinemanın ve sinema nörolojinin temel sorunu, avangard filmlerin neden seyredildiği izleği
üzerinden, onlardaki nörolojik / epistemik farkı irdelemek olmakta.
Bir de,
100 küsur yıllık psikanalizin, psikolojinin, psikiyatrinin hiç mi hiç dikkate
almadığı, neo-kognitif insanın sinema
üzerinden nörolojik bilgiyle nasıl üretilebileceği sorunu var.
Bunlar,
konunun girizgahlarıydılar. Konu, bir kitap yapılmaya çok yatkın ama
tamamlanması, örnekler izlendikçe, yine de yıllar alabilir.
Nokta.
Es.
(26 Kasım 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder