Benim
bakış açımla, bunu tanımlamayı, psikoloji / psikiyatri değil, edebiyat
başlattı.
İlk
kutsal kitap / metin, Musil’in ‘Niteliksiz Adam’ıdır bence.
Sonra,
Sartre romanları gelir.
Bizde
Sait Faik’in bir öyküsü vardır, Anday’ın Aylaklar’ı vardır.
Şimdi
gelelim bu metnin yazılma nedenine:
02.11.17
tarihinde psikoloji öğrencisi gençkızın biri, Atılgan ve Atay haricinde,
sıkılmayla ilgili kitap önerisi istedi, ödev yazacakmış tabii ki.
Sıkılganlıkla
sıkıntı arasındaki farkı ona anlatamadım gibime geldi. Dinleyen diğer kişilere
de öyle.
Asıl
önemlisi ise, sıkılmanın tarihçesinin çok değişik olması.
Benim
için sıkılan kişi Yağmur’dur ve o ayırtsızdır, bu, onun kendisi için kullandığı
sözcük: Almanca olarak, indifferenz.
Ayırtsız
burjuva çoktur, sıkılan burjuva azdır.
Sıkılan
yetişkin azdır, sıkılan ergen ve yaşlı çoktur. Yaşlılarınki biyolojik nedenli.
Gençlerinki ve ergenlerinki psikolojik nedenli.
İşte bu
psişik sıkılmanın tarihine bir bakmak gerektiğini düşündüm ve klavyenin başına
oturdum.
Niteliksizlik
sıkılma yaratır mı?
Hayır.
Çünkü Yağmur aşırı nitelikli biri idi ve asıl bu, onu sıkıyordu.
Onun
sıkıntısının ve ayırtsızlığının nedeni, hiçbirşeyi elde etmek için, terlememiş
olmasıydı. Herşeyi, zekası dahil, hazır bulmuştu ve karşılığını ödememişti
çünkü.
Bunu
bana söylediğinde evsizdim ve hala kitap okuyordum, sürünüyordum kısacası.
Ödediğim bedel yüksekti. Bu durumla (onun durumuyla) ilk kez karşılaşmıştım ve
çok şaşırmıştım. Epeyidir buna şaşırmıyorum ama. Çünkü, öyle burjuva çok
tanıdım sonradan, sıkıntıdan evliyken toplu seks yapan bile vardı.
Oysa,
Sartre tipi psişik sıkılma, varoluştan ileri gelir, içine atıldığın varoluş
koşullarından.
Sıkıntının
klasik deyimi, ‘hiçbirşey olmuyor abi’ olabilir. Sartre’da da (onun bakış
açısına göre) hiçbirşey olmaz.
Ancak,
derdimiz ayrı:
1988’li,
1998’li, 2008’li eksi zekalı ve eksi bilgili ezeli-ebedi ergenleri de
sıkılıyor.
Hiçbirşey
olmadığı falan yok. TC bitti, tarih bitti. Onların da yetişkinliği bile çoktan
bitti (en büyüklerinin yani). Savaş da var, terör de var. Bunlara toslayınca,
pekala aksiyon yaşayıp, sıkıntıdan çıkıyorlar tabii ki ama çok az orandakilerin
başına felaket gelebiliyor ne yazık ki.
Ancak,
vasıfsız-altı durumdalar ve sınıfsal konumları vasıflı-üstü statüde.
Anababaları ödedi ve ödüyor bedeli çünkü.
Tabii
asıl sıkıntı, ayaklarının altına serilmiş gibi görünen kırmızı halının eşek
şakasıyla çekilmiş olması. Bunu Ekşi’cilerin ekşiliklerinde izleyebiliyoruz
(30-35 yaş sonrası tribi).
Ancak,
ne olursa olsun, bu sıkıntı da diğerleri gibi. Sartre da beleşçiydi yani.
Babası ölmüştü çünkü, başında bir patriyark hiç olmadığı gibi, onu destekleyen
bir sürü hanımlar korosu vardı.
Bence en
önemli sıkıntı, Musil tipi olanı. Epeyi Kafka tipi bu tip:
Prag bok
gibi, azınlık olmak bok gibi, marazi olmak bok gibi, kadınlar bok gibi, vd, vb.
Sonuçta da, ola ola bok böceği oluyorsun, ‘la, biz bu kadar boku neden yedik?’
oluyorsun.
Avusturya-Macaristan
batıyor. Akademisyen olamıyorsun. Baban para vermiyor. Maaşın yetmiyor. Karılar
desen, hepten acaip.
Sen de,
Atay’ın çok mavra ‘Babama Mektup’unu yazıyorsun sonuçta ola ola. (Bir Bilim
Adamı’ndaki) İnan’ın tamir ederken, bozması oluyorsun sonuçta.
Şahsen
tanıdığım, (1999-2000 doğumlu) 15-18 yaş arasını uyuşturucuyla travmatik
geçiren biri var. Bence, o da sıkılıyor. Sıkılmaya erken başlardı, erken
bitirdi yalnızca.
O kıza o
ödevin verilmesinin nedeni de, bu sıkıntılı tiplerle ömür boyu uğraşacak
olması.
Bundan
sonrası, aşırı istatistik:
İncir
çekirdeğine eziyet şeylere önem vermek. Kısırdöngülü takıntılara girmek (ama bu
obsesif-kompalsif olmak değil, inatçı ve sabitfikirli olmak ki o da cehaletin
birinci özelliğidir).
Sıkıntıdankurtulsalar
bile, bu kez sıkılamadıkları için sıkılacaklar. Gidip de, yaralı parmağa
işeyeyim bari, demeyecekler.
Ve feci
ezilecekler Ammar.
Beter
olsunlar beteer.
Dipnot.
Konunun
dışında ama varlık +1, yokluk / hiçlik 0 olmakta. Tanıma 0 sokulunca, eksi
varlık tanımlı oluyor ve o zaman sürekli ölüm kalıyor ortada, sıkıntı değil.
(2 Kasım 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder