Onun
nezdinde, konuya ilgili birçok kişiyi negasyonluyoruz.
Onun
tezleri şunlar:
“Diğer
uluslararası suçlar”dan kastınız nedir?
Hava
veya deniz ulaşımına karşı suçlar, uyuşturucu madde suçlarının belli bazı
şekilleri, terör suçları, paralarda sahtecilik, kara para aklama, terörün
finansmanına ilişkin suçlar, insan ticareti, gibi suçlar gösterilebilir. Uluslararası
hukuka göre cezai sorumluluğu gerektiren fiiller kastedilir. Uluslararası Ceza
Mahkemesini kuran Roma Statüsü çerçevesinde konuşursak uluslararası hukukun
öngördüğü suçlar olarak soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve
saldırı savaşı, yani saldırganlık suçu olarak dört grup suç kabul ediliyor. Bu
suçlar, uluslararası toplumun tamamını ilgilendiren en ağır suçlardır.
Uluslararası Ceza Mahkemesi devletleri değil, kişileri yargılar.”
Fiilen
de böyle değil, fikren de böyle değil ama. En son Mloseviç yargılandı ve mahkum
oldu ama ulusal sınırlar içinde işlediği savaş suçundan. Hukuki açıdan bir
insan vatandaşı ülkede işlediği bir suçtan dolayı, ancak kendi ülkesi
mahkemelerince yargılanabilir. Onu o mahkeme yargılamıyor diye, uluslararası
olarak yargılarsanız, bir gün gücü yeten gelir, herkes yargılar. BM’nin ve
ABD’nin yaptığı da bu zaten.
Mloseviç,
hiçbir suçu uluslararası olarak işlemedi, hiçbir kendi ülkesinin vatandaşı
olmayana karşı da suç işlemedi.
Benzeri
durum, ta Vietnam Savaşı’ndan beridir ABD savaş suçluları için de geçerli.
Sembolik uluslararası mahkemeler kurulup, savaş suçluları yargılandı ve mahkum
edildi ama sonuç sıfır.
ABD’nin
yaptığını yapıp yapmamak, hukuğu uygulayıp uygulamamak ile ilgili:
Kendi
ülkesinde yargılanmıyor diye, birini uluslararası olarak yargılamak kötü
örnekler oluşturabilir. Pinochet’nin başına gelmişti ve olay boşta kalmıştı.
ABD,
birçok ülkenin ulusal güvenlik haklarını çiğneyerek, kendi ülkesine karşı
işlenmiş suçların olası suçlularını o ülkeden kaçırdı veya uçakla transit
geçirdi.
Bunlar,
fiili durumlar ve hukuğa aykırı. Hukuk tanımına da aykırı.
Ara
durumlar da var:
UCM tüm
Sırbistan halkını az kaldı yargılıyordu, sonra kötü dayanak oluşturur diye
vazgeçildi. Yani, UCM’nin kimi veya neyi yargılayacağı belli değil sayılır.
Savaş
suçunu kalkıp uluslararası suç sayarsanız, hukuksal boşluk doğar. Önce,
yasaları oluşturup, uygulamalara göre boşluk bırakmayacaksınız. Ancak, bir suça
göre yasa yaparsınız, suçlular yeni suç biçimleri icat ederler. Böyle olmuş da
zaten.
“Diğer
uluslararası suçlardan kastınız nedir?
Hava
veya deniz ulaşımına karşı suçlar, uyuşturucu madde suçlarının belli bazı
şekilleri, terör suçları, paralarda sahtecilik, kara para aklama, terörün
finansmanına ilişkin suçlar, insan ticareti gibi suçlar gösterilebilir.”
Sonra da
Zarrab için ekliyor:
“Zarrab
davası ABD mahkemelerinde devam ediyor. Aksini öngören bir uluslararası hukuk
kuralı bulunmadıkça devlet, yetkilerini ülkesi dışında kullanamaz. Ancak
yetkinin ülkeselliği ilkesi, devletin ülkesi dışında bulunan kişi ve eylemlere
bir düzen getirmesini, mahkemelerini bu konuda yetkili kılmasını yasaklamaz.
Devlet, kural olarak bu düzeni ülkesi dışında uygulayamaz fakat bu kişiler
herhangi bir zamanda kendi ülkesinde bulunuyorsa, Zarrab davasında şahsın
ABD’ye gitmesi gibi, öngördüğü hukuk düzenini uygulamaya geçirebilir. Bu açıdan
bu suçlar sınıraşan (transnational) suçlar olarak değerlendirilebilir. Çünkü
Zarrab hakkında iddia edilen suçları kapsamına alan bölgesel veya ikili
anlaşmalar da vardır. Ancak Zarrab davası çerçevesinde aslolan ABD’nin İran’a
yönelik yaptırımlarıdır. Bu yaptırımlar ABD’de kanun olarak yürürlüktedir.
Konuyu uluslararası yapan ABD kanunlarının uluslararası içeriğidir. Yani ülkesi
dışında işlenen ihlalleri de yetkisine dahil etmesidir. Diğer ifadeyle BM
Güvenlik Konseyi kararlarının öngördüğü İran yaptırımlarını değil, ABD’nin
uluslararası çıkarlarını koruyan İran yaptırımlarını konuşuyoruz. Ayrıca
Türkiye ve ABD arasında Zarrab’ın davasına benzer fiiller açısından diğer
ifadeyle İran yaptırımlarına ilişkin olarak yükümlülük doğuran bir uluslararası
antlaşma var mıdır, ona da bakmak gerekir.”
Bunu
dedikten sonra, şunu da diyor ve batırıyor:
“17-25
Aralık operasyonlarında herkesin gözü önünde ortaya saçılan iddialar ABD’de
tekrar gündeme gelince bunun iç siyasette ne kadar etkisi olabilir ki? Ayrıca
zaten ABD’deki davada “şu şahıs, şuna şu kadar rüşvet verdi, yolsuzluk yaptı”
gibi konular esas teşkil etmeyecek. Ancak rüşvet konusu mesela mahkemede, “şu
yetkiliye, Amerika’nın İran yaptırımlarını delmek için verildi” denilerek
gündeme gelebilir. Ben AKP’nin bunu da idare edemeyeceğini düşünmüyorum.”
Oha
yahu.
ABD,
birçok TC vatandaşı hakkında tutuklama kararı çıkardı. Biri de, eski AKP
bakanı. Daha ne olsun?
Erdoğan’ın
da durumdan sorumlu tutulduğu bir karar metin ertesinde, AKP 2019’da asıl başta
kalabilir ki?
Gelelim,
Günel’in ulusal ve uluslararası hukuk karşılaştırmalarına:
O ayrım
muğlak. ABD, çıkarları için bunu muğlaklaştırdı ama TC için de muğlak örneğin.
Bizdeki hukuğa göre bir yasa, anayasaya ve TC’nin imzaladığı uluslararası
anlaşmalara aykırı olsa bile, iptal edilene kadar uygulanır, hiç kimse de
yasayı uyguladı diye yargılanamaz. İdam böyleydi, azınlık mülkiyet
haksızlıkları böyleydi, işkence böyleydi.
TC,
kendi imzaladığı uluslararası anlaşmaya, burada BM’nin İran yaptırımlarına,
çıkarları nedeniyle aykırı davrandığını, cumhurbaşkanı Kalın aracılığıyla kendi
ağzıyla itiraf etti: Mazereti de, bunu böyle yapacağını daha önce belirtmiş
olması.
Görüldüğü
üzere, kimsenin hukuğun temel ilkelerini taktığı falan yok. Minareyi çalının
kılıfını hazırlaması var yalnızca. Burada, kuramsal hukukçunun teklemesi kötü
yalnızca, onu belirtiyoruz.
“Bizim
Anayasa’nın 90. Maddesi, uluslararası anlaşmaların iç hukukta uygun bulma
işlemine ilişkindir. Uluslararası bir anlaşmanın 90. Madde kapsamında TBMM’de
“uygun bulma kanunu” çıkması gerekiyor. Ondan sonra Bakanlar Kurulu Kararnamesi
ve son olarak cumhurbaşkanı tarafından imzalanır. Kural bu olmakla beraber,
Anayasa’nın 90. Maddesi’nin ikinci ve üçüncü paragrafında istisnalardan
bahsediliyor. Bunlar öyle istisnalardır ki, Meclis pas geçilerek de mesela
uygulama anlaşması yapılabiliyor. Örneğin siz NATO’yla kurucu bir anlaşma
yapmışsınız, ondan sonraki uygulama anlaşmalarını Meclis’e sunmak zorunda
kalmıyorsunuz.”
KHK’ler
böyle örneğin. Yani, en baştan hukuğa aykırı olduğu belli yasalar var.
Uygulanıyor ama, hem hukuksal, hem hukukdışı ama.
Biz, en
başından beridir, ABD’nin temel hukuk kurallarına uymadığını, AKP’yi ise
getiren ABD olduğu için, ancak onun götüren olabileceğini belirttik hep. Zarrab
davasına da öyle baktık, bakıyoruz, bakacağız.
Günel’inse, fiili durumu
bilmediği kanısına vardık.
Bu, son 5 yıllık bir süreç. Uluslararası bir hesaplaşma. TC hala kazanabilir
ama başka yollardan. Zarrab alanında, Zarrab ABD’de tutuklandığı an, TC
yitirmişti maçı. ABD ağırdan aldı ve ekonomik krizin büyümesini bekledi, tabii
arada başkanlık seçimi girdi, ABD hala karışık falan.
Günel’in
hukuk, özellikle uluslararası hukuk hakkında yanlış kanıları olduğunu kanısına
vardık. Sanki, son 25 yılki uluslararası yargılamalar tarihini ve sonuçlarını
bilmiyor gibi. Onlar, mesnet ve içtihat oldu artık çünkü. Ki zaten bu da yeni
bir hukuksal moment.
Sonuçta:
ABD’nin
Zarrab’ı yargılaması yasal ama arada yaptıkları yasal değil.
Maçta
herkes şike yapıyor.
Maçta
aşırı sürprizler olabilir. Maç uzatmaların uzatmalarına kalabilir.
Yoksa,
genelde, AKP’nin ipi çekildi: AB de çekti, ABD de, BM de.
Gerisinde,
hukuk bahane yani…
(24 Kasım 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder