Pazartesi, Kasım 27, 2017

Volkan Günel Negasyonu: Uluslararası Hukuk Nedir, Ne Değildir?

Onun nezdinde, konuya ilgili birçok kişiyi negasyonluyoruz.
Onun tezleri şunlar:
“Diğer uluslararası suçlar”dan kastınız nedir?
Hava veya deniz ulaşımına karşı suçlar, uyuşturucu madde suçlarının belli bazı şekilleri, terör suçları, paralarda sahtecilik, kara para aklama, terörün finansmanına ilişkin suçlar, insan ticareti, gibi suçlar gösterilebilir. Uluslararası hukuka göre cezai sorumluluğu gerektiren fiiller kastedilir. Uluslararası Ceza Mahkemesini kuran Roma Statüsü çerçevesinde konuşursak uluslararası hukukun öngördüğü suçlar olarak soykırım suçu, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı savaşı, yani saldırganlık suçu olarak dört grup suç kabul ediliyor. Bu suçlar, uluslararası toplumun tamamını ilgilendiren en ağır suçlardır. Uluslararası Ceza Mahkemesi devletleri değil, kişileri yargılar.”
Fiilen de böyle değil, fikren de böyle değil ama. En son Mloseviç yargılandı ve mahkum oldu ama ulusal sınırlar içinde işlediği savaş suçundan. Hukuki açıdan bir insan vatandaşı ülkede işlediği bir suçtan dolayı, ancak kendi ülkesi mahkemelerince yargılanabilir. Onu o mahkeme yargılamıyor diye, uluslararası olarak yargılarsanız, bir gün gücü yeten gelir, herkes yargılar. BM’nin ve ABD’nin yaptığı da bu zaten.
Mloseviç, hiçbir suçu uluslararası olarak işlemedi, hiçbir kendi ülkesinin vatandaşı olmayana karşı da suç işlemedi.
Benzeri durum, ta Vietnam Savaşı’ndan beridir ABD savaş suçluları için de geçerli. Sembolik uluslararası mahkemeler kurulup, savaş suçluları yargılandı ve mahkum edildi ama sonuç sıfır.
ABD’nin yaptığını yapıp yapmamak, hukuğu uygulayıp uygulamamak ile ilgili:
Kendi ülkesinde yargılanmıyor diye, birini uluslararası olarak yargılamak kötü örnekler oluşturabilir. Pinochet’nin başına gelmişti ve olay boşta kalmıştı.
ABD, birçok ülkenin ulusal güvenlik haklarını çiğneyerek, kendi ülkesine karşı işlenmiş suçların olası suçlularını o ülkeden kaçırdı veya uçakla transit geçirdi.
Bunlar, fiili durumlar ve hukuğa aykırı. Hukuk tanımına da aykırı.
Ara durumlar da var:
UCM tüm Sırbistan halkını az kaldı yargılıyordu, sonra kötü dayanak oluşturur diye vazgeçildi. Yani, UCM’nin kimi veya neyi yargılayacağı belli değil sayılır.
Savaş suçunu kalkıp uluslararası suç sayarsanız, hukuksal boşluk doğar. Önce, yasaları oluşturup, uygulamalara göre boşluk bırakmayacaksınız. Ancak, bir suça göre yasa yaparsınız, suçlular yeni suç biçimleri icat ederler. Böyle olmuş da zaten.
“Diğer uluslararası suçlardan kastınız nedir?
Hava veya deniz ulaşımına karşı suçlar, uyuşturucu madde suçlarının belli bazı şekilleri, terör suçları, paralarda sahtecilik, kara para aklama, terörün finansmanına ilişkin suçlar, insan ticareti gibi suçlar gösterilebilir.”
Sonra da Zarrab için ekliyor:
“Zarrab davası ABD mahkemelerinde devam ediyor. Aksini öngören bir uluslararası hukuk kuralı bulunmadıkça devlet, yetkilerini ülkesi dışında kullanamaz. Ancak yetkinin ülkeselliği ilkesi, devletin ülkesi dışında bulunan kişi ve eylemlere bir düzen getirmesini, mahkemelerini bu konuda yetkili kılmasını yasaklamaz. Devlet, kural olarak bu düzeni ülkesi dışında uygulayamaz fakat bu kişiler herhangi bir zamanda kendi ülkesinde bulunuyorsa, Zarrab davasında şahsın ABD’ye gitmesi gibi, öngördüğü hukuk düzenini uygulamaya geçirebilir. Bu açıdan bu suçlar sınıraşan (transnational) suçlar olarak değerlendirilebilir. Çünkü Zarrab hakkında iddia edilen suçları kapsamına alan bölgesel veya ikili anlaşmalar da vardır. Ancak Zarrab davası çerçevesinde aslolan ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarıdır. Bu yaptırımlar ABD’de kanun olarak yürürlüktedir. Konuyu uluslararası yapan ABD kanunlarının uluslararası içeriğidir. Yani ülkesi dışında işlenen ihlalleri de yetkisine dahil etmesidir. Diğer ifadeyle BM Güvenlik Konseyi kararlarının öngördüğü İran yaptırımlarını değil, ABD’nin uluslararası çıkarlarını koruyan İran yaptırımlarını konuşuyoruz. Ayrıca Türkiye ve ABD arasında Zarrab’ın davasına benzer fiiller açısından diğer ifadeyle İran yaptırımlarına ilişkin olarak yükümlülük doğuran bir uluslararası antlaşma var mıdır, ona da bakmak gerekir.”
Bunu dedikten sonra, şunu da diyor ve batırıyor:
“17-25 Aralık operasyonlarında herkesin gözü önünde ortaya saçılan iddialar ABD’de tekrar gündeme gelince bunun iç siyasette ne kadar etkisi olabilir ki? Ayrıca zaten ABD’deki davada “şu şahıs, şuna şu kadar rüşvet verdi, yolsuzluk yaptı” gibi konular esas teşkil etmeyecek. Ancak rüşvet konusu mesela mahkemede, “şu yetkiliye, Amerika’nın İran yaptırımlarını delmek için verildi” denilerek gündeme gelebilir. Ben AKP’nin bunu da idare edemeyeceğini düşünmüyorum.”
Oha yahu.
ABD, birçok TC vatandaşı hakkında tutuklama kararı çıkardı. Biri de, eski AKP bakanı. Daha ne olsun?
Erdoğan’ın da durumdan sorumlu tutulduğu bir karar metin ertesinde, AKP 2019’da asıl başta kalabilir ki?
Gelelim, Günel’in ulusal ve uluslararası hukuk karşılaştırmalarına:
O ayrım muğlak. ABD, çıkarları için bunu muğlaklaştırdı ama TC için de muğlak örneğin. Bizdeki hukuğa göre bir yasa, anayasaya ve TC’nin imzaladığı uluslararası anlaşmalara aykırı olsa bile, iptal edilene kadar uygulanır, hiç kimse de yasayı uyguladı diye yargılanamaz. İdam böyleydi, azınlık mülkiyet haksızlıkları böyleydi, işkence böyleydi.
TC, kendi imzaladığı uluslararası anlaşmaya, burada BM’nin İran yaptırımlarına, çıkarları nedeniyle aykırı davrandığını, cumhurbaşkanı Kalın aracılığıyla kendi ağzıyla itiraf etti: Mazereti de, bunu böyle yapacağını daha önce belirtmiş olması.
Görüldüğü üzere, kimsenin hukuğun temel ilkelerini taktığı falan yok. Minareyi çalının kılıfını hazırlaması var yalnızca. Burada, kuramsal hukukçunun teklemesi kötü yalnızca, onu belirtiyoruz.
“Bizim Anayasa’nın 90. Maddesi, uluslararası anlaşmaların iç hukukta uygun bulma işlemine ilişkindir. Uluslararası bir anlaşmanın 90. Madde kapsamında TBMM’de “uygun bulma kanunu” çıkması gerekiyor. Ondan sonra Bakanlar Kurulu Kararnamesi ve son olarak cumhurbaşkanı tarafından imzalanır. Kural bu olmakla beraber, Anayasa’nın 90. Maddesi’nin ikinci ve üçüncü paragrafında istisnalardan bahsediliyor. Bunlar öyle istisnalardır ki, Meclis pas geçilerek de mesela uygulama anlaşması yapılabiliyor. Örneğin siz NATO’yla kurucu bir anlaşma yapmışsınız, ondan sonraki uygulama anlaşmalarını Meclis’e sunmak zorunda kalmıyorsunuz.”
KHK’ler böyle örneğin. Yani, en baştan hukuğa aykırı olduğu belli yasalar var. Uygulanıyor ama, hem hukuksal, hem hukukdışı ama.
Biz, en başından beridir, ABD’nin temel hukuk kurallarına uymadığını, AKP’yi ise getiren ABD olduğu için, ancak onun götüren olabileceğini belirttik hep. Zarrab davasına da öyle baktık, bakıyoruz, bakacağız.
Günel’inse, fiili durumu bilmediği kanısına vardık. Bu, son 5 yıllık bir süreç. Uluslararası bir hesaplaşma. TC hala kazanabilir ama başka yollardan. Zarrab alanında, Zarrab ABD’de tutuklandığı an, TC yitirmişti maçı. ABD ağırdan aldı ve ekonomik krizin büyümesini bekledi, tabii arada başkanlık seçimi girdi, ABD hala karışık falan.
Günel’in hukuk, özellikle uluslararası hukuk hakkında yanlış kanıları olduğunu kanısına vardık. Sanki, son 25 yılki uluslararası yargılamalar tarihini ve sonuçlarını bilmiyor gibi. Onlar, mesnet ve içtihat oldu artık çünkü. Ki zaten bu da yeni bir hukuksal moment.
Sonuçta:
ABD’nin Zarrab’ı yargılaması yasal ama arada yaptıkları yasal değil.
Maçta herkes şike yapıyor.
Maçta aşırı sürprizler olabilir. Maç uzatmaların uzatmalarına kalabilir.
Yoksa, genelde, AKP’nin ipi çekildi: AB de çekti, ABD de, BM de.
Gerisinde, hukuk bahane yani…

(24 Kasım 2017)

Hiç yorum yok: