Rickaard,
bir globalist.
Rickaard’ın
kur savaşları üzerinden global ekonomiye yaklaşımına hep kuşkuyla baktım. Onun
gibilerin antitezi olan Dünya Sistemi’ne de. Çünkü her ikisi de, ekonomiyi
fazla etkili ve fazla denetlenebilir sanıyor.
Greenspan-Bernanke
ikilisi, deflasyon korkusuyla faizleri hep aşırı düşük tuttu. Sonuç ne oldu?
Kredi riski yüksek olanların kredi maliyetleri karşılanabilir diye onlara kredi
verildi ve piyasalar konut konusuyla çöktü. Oysa beklenen, insanların tüketimde
kalması idi.
Yani,
tüketim var, tüketim var.
Geçmişteki
ve andaki tüketim, tüketilebilir ve tüketilesidir ama gelecekteki(ler) değil.
Buna uyulmadı ve 2007’den beridir, global ekonomik sistem çökmüş durumda ve bu
daha da uzun vadelere sıçrayacak gibi.
Ekonominin
eski ilkeleri, eski ilkeleri olarak hala geçerli yani.
Sürdürülebilir
borçlanma yok, çünkü tarihte geçerliliği kanıtlanmış
örneği yok Bu şu an için de, tüm ekonomik hegemonlar için geçerli. En bitmiş
olan İngiltere, orta kesin ABD, en ağır bitme adayı Çin. Japonya 1990’da
oyundan düşmüştü çoktan.
30 yılda
Kanada, Avustralya (2 müstakbel G-7 adayı), Brezilya, Hindistan (2
müstakbel-müstakbel global hegemon adayı) devreye giremedi yani. Global
hegemonsuzluk ve yerel devletsizlik olumsuz olabiliyor yani. Global ekonomik
durgunluk yani.
Ancak,
kesinkes söylenebilir ki her türden (asıl momentli) koloniyalizm bitti. Uzatmalar çok ama ana akım tükendi. Yeni tipler
türetilmeye çabalanıyor ama henüz sonuç yok.
Dolayısıyla,
Rickaard’ın tüm savları, kendini değil, karşıtını sonuçsamış oluyor. Üstelik,
bunun bir bölümünü kendisi öngörmüş ve ABD hükümetine de belirtmiş. Kitabı o
konuyu açımlıyor.
Burada
sorun, (toplamdaki 3 global sayılan) kur savaşları değil, bir ekonomik enstrümanı tanım sınırlarının
dışında kullanmada ve sınırları çok zorlamada.
Eğer;
borsa, altın, faiz ve döviz aynı anda artıyorsa, ekonomi 4 ayrı (yöne giden)
çıkar grubuna bölünmüş ve bunlar ekonomiyi yırtıyor demektir. İşte bu, eskiden
böyle olmadığı için, ana kuralları bozmak veya oyunu kuralsız bırakmak demek.
İlla ki hegemon uygarlar oyunun kurallarını bozmaz, köle barbarlar daha çok
bozar, bu sırada barbarlar, göçmenler olmakta, her yıl 300 milyar doları
G-7’den çıkarmakta, o para da sıfırlanmakta, çünkü bizdeki gibi, Alamancı
babasına ait ama kimsenin oturmadığı ev olmakta ve orada çürümekte.
Çin’deki
tam yatırım, Japonya’daki gibi tam tasarruf bir yere kadar işlevsel.
Türkiye’deki tam tüketim de öyle. Hepsi birarada ve bir yere kadar yüzdede
karışımlı olmak zorunda. Öyle olmayınca, ekonomiler ayrışıyor.
Bu da,
yeniden otokrasi ve yalıtık ekonomiler
demek oldu.
Yani, anti-globalist bir sonuç:
Global
hegemonya, onlarca yerel hegemonya ile sonuçlandı. Epeyidir yokkutuplu Dünya’dayız.
(13 Kasım 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder