221B
dergisinin Temmuz-Ağustos 2016 nüshası, casusluk romanlarına ayrılmış. Derginin
yazarları, konuda feci çuvallamışlar.
Böylelikle;
Türk casusluk romanının kofluğu gibi, Türk casusluk romanı eleştirisinin de
kofluğunu görmüş oluyoruz.
Bu konun
en iyileri de, ciddi gaflar yapıyor. Konuya marksist eleştiri açısından bakan
Ernst Mandel, şöyle bir saptama yapmış ve feci yanılmış:
“… casus
romanındaki ahlaki muğlaklık, alaycılığa yol açmaktadır.”
Yapma ya.
Hemen
tüm casusluk romanlarında insanlar davaları için ölürler. Bu mu alaycılık?
Alaycılık
deyince, Bukowski’nin saşkanlar için kullandığı soğuk ve sıcak bok ayrımı
aklımıza geliyor. Böyle bir ibareye siz, herhangi bir casusluk romanında
raslayabilir misiniz? Veya kraliçe ile kral arasında böyle bir karşılaştırma
düşünebilirmisiniz John le Carre’de?
Casusluk
romanı eleştirisi, casusluk tarihi, politik tarih ve casusluk romanı tarihini
karşılaştır-karşıtlaştır yapmakla olur.
Örneğin
John le Carre, 1990 ertesindeki casussal ideolojik-edimsel boşluğu, ‘Yolun
Sonu’nda dilegetirir ama orada şunu görmez:
İşadamları,
Soğuk Savaş zamanında da aynı herzeleri yiyorlardı. Örneğin, haksız rekabet
yaratmak için, Doğu Bloğu malına casusluk bloğu yarattırabiliyorlardı.
Glasnost’tan 30 küsur yıl sora, Türkiye’de hala eski Doğu Bloku ev aletleri
(keser, şu bu) kullanılıyor, hem de 1990’dan kalma olarak. Komünizmle mücadele
derneklerimiz, komüniz malını TC’ye sokmadı onyıllarca ama. Onun yerine, 5 katı
fiyatlı amarikan malı kullandık.
Bizim
casusluk romanlarında oldukça büyük eksiklik saydığımız 2 konu eksikliği var.
1970’lerdeki
detantın ve Çin’in devreye girmesinin konuya yansıtılmaması. Tabii, bir de yine
o dönemlerde aşırı aktif olarak devreye giren Mossad konusunun eksikliği yarım
olarak.
Aradan
30 yıl geçti ama Stasi belgeleri hala kamuya tam yansımadı. Bir de, Carla’nın
aslında KGB şefini değil, Doğu Almanya / Stasi casusluk şefini simgelediği.
Onun
dışında, Le Carre romanları temelde casusluk tarihiyle politik tarihi koşut
götürür.
Ancak
sonrasında, muhtemelen kendisinin uzman olduğu ve/ya MI6’nın kafayı taktığı
Çeçen konusuna girer ve bir daha çıkamaz. Le Carre’nin romanlarında, Çeçenler
Putin ve/ya KGB tarafına geçemedi hala gerçek yaşamda geçtiler çoktan.
Tarihsel
açıdan birebirsizlik de var:
IŞİD
konusu, casusluk tarihin yüzkarası oldu epeyidir. Herhalde bu denli kuduz
eylemler yapan bir kuruma bu kadar az olarak sızılabilmiş tarihte çok-çok az
örnek var. Adamlar, 5 yılda, eski Batı’nın ve eski Doğu’nun 50 yıllık tüm
eylemlerini geçtiler.
Tabii ki
en eksik kalan alan şu:
Soğuk
öncesinde de, sonrasında da Batı’nın ülkelerinin birbirini casuslaması. Yani,
Merkel’in dinlenmesi türü olayları kstediyoruz. ABD ve İsrail, birbirlerini
casuslarını tutukladılar ama bu roman konusu olamadı.
Türkiye,
klasik alansal ve nüfussal global % 1’leme örneklemesini, burada da sürdürdü.
Gerçekten önemli casus yakalanmaları oldu ülkemizde ama bunlar bizim romanlara
yansımadı ama gazeteci araştırma kitaplarına yansıdı.
Efruz
Elçibey ve Dostum Özbek vakaları ilginç örneklerdi örneğin.
Bir
bölüm TC vatandaşı, yurtdışında ve yurtiçinde casusluktan içeri de alındı, hala
da yatanlar var ama bu konular da pas geçildi yazılmak için.
Dolayısıyla
sonuç olarak, global olarak kurmaca-gerçek eşlenikliğini Dünya’da % 60-75,
Türkiye’de % 5-10 kabul ediyoruz ve sözü bağlıyoruz.
(28 Kasım 2017)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder