Perşembe, Kasım 30, 2017

Soğuk Savaş, Politik Tarih, Casusluk Romanları

221B dergisinin Temmuz-Ağustos 2016 nüshası, casusluk romanlarına ayrılmış. Derginin yazarları, konuda feci çuvallamışlar.
Böylelikle; Türk casusluk romanının kofluğu gibi, Türk casusluk romanı eleştirisinin de kofluğunu görmüş oluyoruz.
Bu konun en iyileri de, ciddi gaflar yapıyor. Konuya marksist eleştiri açısından bakan Ernst Mandel, şöyle bir saptama yapmış ve feci yanılmış:
“… casus romanındaki ahlaki muğlaklık, alaycılığa yol açmaktadır.”
Yapma ya.
Hemen tüm casusluk romanlarında insanlar davaları için ölürler. Bu mu alaycılık?
Alaycılık deyince, Bukowski’nin saşkanlar için kullandığı soğuk ve sıcak bok ayrımı aklımıza geliyor. Böyle bir ibareye siz, herhangi bir casusluk romanında raslayabilir misiniz? Veya kraliçe ile kral arasında böyle bir karşılaştırma düşünebilirmisiniz John le Carre’de?
Casusluk romanı eleştirisi, casusluk tarihi, politik tarih ve casusluk romanı tarihini karşılaştır-karşıtlaştır yapmakla olur.
Örneğin John le Carre, 1990 ertesindeki casussal ideolojik-edimsel boşluğu, ‘Yolun Sonu’nda dilegetirir ama orada şunu görmez:
İşadamları, Soğuk Savaş zamanında da aynı herzeleri yiyorlardı. Örneğin, haksız rekabet yaratmak için, Doğu Bloğu malına casusluk bloğu yarattırabiliyorlardı. Glasnost’tan 30 küsur yıl sora, Türkiye’de hala eski Doğu Bloku ev aletleri (keser, şu bu) kullanılıyor, hem de 1990’dan kalma olarak. Komünizmle mücadele derneklerimiz, komüniz malını TC’ye sokmadı onyıllarca ama. Onun yerine, 5 katı fiyatlı amarikan malı kullandık.
Bizim casusluk romanlarında oldukça büyük eksiklik saydığımız 2 konu eksikliği var.
1970’lerdeki detantın ve Çin’in devreye girmesinin konuya yansıtılmaması. Tabii, bir de yine o dönemlerde aşırı aktif olarak devreye giren Mossad konusunun eksikliği yarım olarak.
Aradan 30 yıl geçti ama Stasi belgeleri hala kamuya tam yansımadı. Bir de, Carla’nın aslında KGB şefini değil, Doğu Almanya / Stasi casusluk şefini simgelediği.
Onun dışında, Le Carre romanları temelde casusluk tarihiyle politik tarihi koşut götürür.
Ancak sonrasında, muhtemelen kendisinin uzman olduğu ve/ya MI6’nın kafayı taktığı Çeçen konusuna girer ve bir daha çıkamaz. Le Carre’nin romanlarında, Çeçenler Putin ve/ya KGB tarafına geçemedi hala gerçek yaşamda geçtiler çoktan.
Tarihsel açıdan birebirsizlik de var:
IŞİD konusu, casusluk tarihin yüzkarası oldu epeyidir. Herhalde bu denli kuduz eylemler yapan bir kuruma bu kadar az olarak sızılabilmiş tarihte çok-çok az örnek var. Adamlar, 5 yılda, eski Batı’nın ve eski Doğu’nun 50 yıllık tüm eylemlerini geçtiler.
Tabii ki en eksik kalan alan şu:
Soğuk öncesinde de, sonrasında da Batı’nın ülkelerinin birbirini casuslaması. Yani, Merkel’in dinlenmesi türü olayları kstediyoruz. ABD ve İsrail, birbirlerini casuslarını tutukladılar ama bu roman konusu olamadı.
Türkiye, klasik alansal ve nüfussal global % 1’leme örneklemesini, burada da sürdürdü. Gerçekten önemli casus yakalanmaları oldu ülkemizde ama bunlar bizim romanlara yansımadı ama gazeteci araştırma kitaplarına yansıdı.
Efruz Elçibey ve Dostum Özbek vakaları ilginç örneklerdi örneğin.
Bir bölüm TC vatandaşı, yurtdışında ve yurtiçinde casusluktan içeri de alındı, hala da yatanlar var ama bu konular da pas geçildi yazılmak için.
Dolayısıyla sonuç olarak, global olarak kurmaca-gerçek eşlenikliğini Dünya’da % 60-75, Türkiye’de % 5-10 kabul ediyoruz ve sözü bağlıyoruz.

(28 Kasım 2017)

Hiç yorum yok: