Dizicilerin
de, romanın yazarı Morgan’ın da bunu hedeflediğini hiç mi hiç sanmıyorum.
Son
günlerde bu konuyu açımladığım için, rahatlıkla şunu önesürebiliyorum:
Takeshi
Kovacs; ÇÜŞ, devlet, mafya, terörist negatif ayırtsızlığının ve eylem benzerliğinin
bilincine varabilmeliydi. Çünkü, tüm dizi-roman bunu açımlıyor aslında.
Takeshi,
hepsiyle muhatap oldu ama hiçbirine ait veya sahip değil. O bir zorunlu ezeli-ebedi bağsız. Yani, zorunlu özgür biri.
Babası
yok, annesini üvey babası öldürmüş, o da üvey babasını öldürmüş. Yani,
zorunlu-aile kavramından azat ve muaf. Kızkardeşinden de zaman içinde
azatlaşıyor, çünkü kardeşi onu ölüme taşıyor.
Yani,
eğer bedensel ve zihinsel sağ kalmayı seçerse, bu dediklerim geçerli olur ki
öykü boyunca, o hep özgür bırakıyor kendini. İç ses konuşmaları hep bu çizgide.
Ancak o
da, sözünü ettiğim, 1750-2050 arasında geçerli olan bu kuadralektik açmazın (kuadralemma)
ayırdında değil, çünkü yazar öyle.
Not: Bu,
(tarihte ve gelecekbilimde) gördüğüm ilk gerçek-somut, kuramsal-soyut ve praksis kuadralemma.
Dolayısıyla,
yine dizinin izleğinden gidersek, Homo Posterus’un da bu açmazlarla yüzleşeceği
kesin.
Burada
başlık ölümsüzlük. Daha çok yazılım ölümsüzlük, çünkü bedenler değişebiliyor.
Benim
daha önce vurguladığım, ilk ölümsüzlerin bilimle, sanatla, düşünle falan
uğraşmayacağı, bu romanın yan konusu aslında.
Ancak,
başka bilimkurgu romanlarda anlatılan biçimde, ölümsüzlerin uzayda dolaşması da
mümkün. İlla ki neden ki insanları yönetsinler? Yönetmek de bir kölelik.
Dizide /
romanda bu da yok: Yönetmek de bir kölelik. En önemlisi, Etienne de Labotie’nin
‘Gönüllü Kulluk Üzerine Söylem’inde de bu yok. Yani bu, aslında 500 yıllık bir gözden kaçan gerçek durumunda. Bu
insanların kralı olsan ne olur, diktatörü olsan ne olur, dolar milyarderisi
olsan ne olur?:
Kraliçe
2. Elizabeth öyküsü de ortada, Mussolini öyküsü de ortada, Bill Gates öyküsü de
ortada: Hepsi bok gibi: Bokkent İstanbul’daki bok gibi. Yani,
kendi ürettikleri / neden oldukları bokun içinde yaşıyor onlar da.
İşte
dizinin / romanın asıl konsepti bu. Dolaylı olarak gösterdiği bu. Yaşam, ite
kaka seni özgür bırakıyorsa, artık hep
özgürlüğü seçmen uygundur.
Tıpkı
benim gibi…
(11 Şubat 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder