Önnot:
Memet Fuat otobiyografileri hakkındaki metnimizden sonra, bu da gerekti.
Bizim
bakış açımızda; 1930’lar Nurullah Ataç, 1960’lar Memet Fuat, 1990’lar ise Fethi
Naci eleştirmen hegemonyası çizgisi oldu.
Ara
nağme: Bugünlerde ise, Semih Gümüş ve Feridun Andaç ikilisi / ikilemi çizgisi
hegemon gibi. 2020’ye de öyle gireriz gibi.
Sonuncusu,
katılsın veya katılmasın, bu çizgi öznel eleştiri çizgisi.
Hiç
gerçekçi olamayan çizgi.
Tarih ve
avangard sanat bilinci olmayan
çizgi.
Örneğin
hiçbir eleştirmen, mektuba, günceye ve onun altdalı olarak rüya güncesine
yoğunlaşmadı, Enis Batur hariç; o hem kendi rüyalarını yazdı ve yayınladı, hem
başkalarının rüyalarını yayınladı.
Edebiyatı
romana, öyküye, şiire indiren çizgi, onlarca yıl boyunca, örneğin polisiyeyi ve
bilimkurguyu yok saydı.
Cumhuriyet
dönemi oyunlarının derlemesini yapmak da, Metin And’a kaldı o zaman, kendisini
bir derlemeci (yani nakilci) olarak niteleyen birine, bir telifçi veya bir eleştirmen olarak
değil.
Adnan
Benk veya Hüseyin Cöntürk de, öldükten çok sonra yeniden keşfedilebildiler
ancak, eleştirmen olarak yani.
Hiçbir
eleştirmenimiz, tüm sanat dalları hakkında yazmaya kalkmadı, erken dönem Hasan
Bülent Kahraman hariç.
Hiçbir
eleştirmenimiz, çizgiroman metni eleştirmeni olamadı. Levent Cantek gibi, çizgiroman
eleştirisi derlemecisi biri, kalkıp çizgiroman metni yazınca da, sonuç fiyasko
oldu.
Bakın,
batmış bir Cumhuriyet’in ardından, onun mezartaşını yazıyoruz.
Mezartaşına
salak ve cahil olduğunu yazdırmak, tüm eleştirmenlerimizin üstlendiği bir
tuhaflık.
Ellerine
verilmiş koskoca bir Cumhuriyet’i batırdıkları da öyle…
Düşünmeden
hissederek yazdıkları için böyle oldu bu.
Eleştiri,
yazında duygudan çok düşüncenin ağır bastığı nadir alanlardan biridir oysa.
Eleştirmenlerimiz
bunu göremeden onyıllarca abuksadılar.
Gümüş ve
Andaç nezdinde konuşursak da, hala öyleler…
1923-2023, yüzyıllık rezillik bile değil…
Eleştiri
alanında yani…
(12 Şubat 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder