1
ırmakta 1 kere değil, 0 kere yıkanılabileceği savında olanlardanız: Çünkü siz
yıkanırken, ırmak ve siz değişirsiniz.
O
nedenle, hem edebiyat tarihi, hem de tarih, 1 kere bile birebir aynen yazılamaz bizce. Özellikle de vakanüvis olarak, en
azıdan başta, vakıa aynı ama rivayet
muhtelif olarak.
Model,
aynı ve kabaca sabit kalabilir ama.
Ancak,
bu sabit modelde bile, bir dönemin tarihçesi ve edebiyat tarihçesi yeniden
yeniden okunup, yeniden yeniden yazılabilir.
Eleştirmen
olarak siz değişirsiniz çünkü. Tarih değişir çünkü. Sanat tarihi değişir çünkü.
Bunlara bakış açısı değişebilir çünkü.
Örneğin
eğer 1986 gibi biz, ‘Batan Cumhuriyet’in Malları’ diye bir Türk Edebiyatı
estetiko-politiği yazsaydık, insanlar bize bir yerleriyle gülerdi, şimdi bile yine
gülenler olacak ama bu kez tarihsel veri
tabanı buna uygun durumda.
Bizim
yaptığımız ise, derisiz veya çıplak
derili bir ruh olarak, yani bir sanatçı olarak, tıpkı Kafka gibi, tıpkı Fassbinder
gibi, gelmekte olanı, gelmekte olan felaketi önceden hissedenlerdeniz.
Ve aynı
zamanda önceden yazanlardanız.
Eğer,
felaketi olmadan yazarsak, bu gelecekbilim
oluyor. Eğer felaketi olduğu sırada veya olduktan sonra yazarsak, bu felaket yönetimi oluyor. 2015-2020
arasında son 2 şıkta seyrediyoruz, batan geminin budalaları arasında, hunili deli kamuflajlı olarak.
Böylelikle,
zamanında hiç göze batmamış bazı yazarların yazdıklarından, tarihin ve sanatın gayrıresmi izleklerini
çiziyoruz.
Buyrukçu-Kürkçü metnimiz öyle bir örnekti
örneğin.
Edebiyat
tarihinde, bizim savımızdaki gibi değil, 30 yıl, kimi yüzyıllarca 0 değerli eser yazılıyor uzun süre.
Halk
Edebiyatı dediğimiz şeyde, 999 yılda 9 kişi / başyapıt eser belki var, belki
yok.
Divan
Edebiyatı dediğimiz şeyde ise, hiçbirşey yok.
Seyahatnamelerimiz
var hiç olmazsa ama.
1100-1900
arasını kastediyoruz.
1840-2020
arasında ise, çok değil 30 yıl sonra, şimdiki önemli sayılan eser sayısı epeyi
elenecek: Avrupa klasiklerinin, modern klasikler karşısında elenmesi gibi.
Biz,
2020-2050 arasında da, polisiye, bilimkurgu türü edebiyatımızın olamayacağını
baştan kabul ediyoruz, 1930-2020 arasında olmadığını kabul ettiğimiz gibi.
Ama
rüyalar var.
Ama
günceler var.
Ama
otobiyorafiler var.
Ve
hiçbiri kurmaca alanında değil.
Bu, çok
önemli bizce.
Tıpkı,
tüm tarihte en önemli sayılan kitapların
hiçbirinin kurmaca olmaması gibi.
Ancak,
bugün ve geçmişte kurmaca hep en çok
okundu.
Ama boş
okundu.
2 milyar
Agatha Christie romanı, kimi nereye taşıdı?
2016’da
satılan 300 bin Elif Şafak romanı, kimi nereye taşıdı?
Yabancı
dillerde satılan 1 milyon Orhan Pamuk romanı, kimi nereye taşıdı?
Not 1:
O. P.’un kitapları hakkında yazılan eleştiri derlemelerindeki safsatalar, bizi
gülsek mi, ağlasak mı, durumunda bıraktı hep.
Not 2:
Leyla Erbil’in yazarlığının 50. yılı derlemesindeki safsatalar, bizi küfretme
noktasında bıraktı. Hani, gümrah ustası Can Yücel’den beter küfretme noktasında
hem de.
Bugün
Mehmet Seyda kitapları yok ortalıkta, Reşat Enis yıllarca olmadı.
Biz
bunları yeniden yeniden okuyacak ve yeniden yeniden yorumlayacağız.
Batan Cumhuriyet’in ağıdını
yakmak için, bir
görevdir bu üzerimize alındığımız…
Sanatsız
toplum, AKP toplumu oluyor işte.
Onlara
yamanmış liberal demokrat geçinen
roman yazarları utansınlar. İçeriye atılmış olsalar da, utansınlar. Hatta daha
çok utansınlar.
(19 Şubat 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder