Çarşamba, Şubat 14, 2018

Bir Okurun Soruları ve Yanıtlarım

Sorular:
“1- Bir savaşçı olmak, demek, sizce nedir? Bedenen mi, yoksa düşünsel mi savaşçı olunur?
2- Sizin için bilgi varoluştan, başka bir deyişle, epistemoloji ontolojiden daha önemli, neden?
3- Bilgiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
4- Diyalektik ve ötesi mantıkları neden bu kadar önemsiyorsunuz? Bu mantık türlerinden temel alarak inşaa ettiğiniz metafiziğin, ne diyeyim, bir realist olarak, gerçekçiliği hakkında ne dersiniz?
Ya da, varlıkla olan uyumları hakkında ne dersiniz? Açıkçası, bu mantık türlerinin ontolojisinin gerçekleşmediği,  gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum.
5-Özgür irade konusunda ne dersiniz? Bence özgürlük, bir mantıksal imkan meselesinden, mümkünlükten öte fiziksel bir gerçeklik gibi bir şey. Başka bir deyişle, özgür irade hakkında konuşabiliyorsam, zaten özgür(d)üm.”
+
Öncelikle sorular keyif verici. Okurum kendi hakkında hiçbir bilgi vermedi. Cinsiyetini bile söylemedi. Ben de eyvallah dedim.
+
Yanıtlar:
Bir:
Savaşçı demek, kuramda ve eylemde savaşçı demektir. Savaş praksisi veya praksisçisi hiç görmedim ve duymadım. (Praksis, kuram-eylem sentezi kabaca.)
Benim eylemde savaşçılığım, daha çok bedenen sağ kalmak üzerine: Açlık, evsizlik, hastalık, delilik, toplumsal 0 veya eksi güvence, sınıfsızlık. Bunlar, özgür olma eğilimim nedeniyle böyle oldu ve beni kezlerce öldürdü. Akşamdan sabaha beynimin reset’lendiğini bilirim. Bu, bildiğimiz ölümcül travma şoku.
Dolayısıyla, savaşçılığı ve diğerlerini kendi dar alanımda yanıtlarım. Hem başkaları için genellemeleri sevmem, hem de birçok davranışım, anarşizmim, ateizmim tek kişiliktir, çok kişilikçikli asal-yalnız biri için böyle.
Tüm geçerli çözüm ve önerilerim, sırça anahtar gibidir: Kullanıldılar, kilidi açtılar ve yok oldular da. Ya tek bir kez kullanılabilir idiler.
Kuramsal savaşçılığım; taoizm, anarşizm, ateizm, gelecekbilimcilik, felaket yöneticiliği (diseaster manager), avangard sanat eleştirisi söylem düzlemlerinde. Daha çok var ama onlar tali, bunlar birincil olanlar.
Savaşçı praksisimi bir tek biçimde ve çok yeni olarak, 1-2 gündür kullanıyorum: Bir yaşlı savaşçı olmak. Onu da yazdım, yayınlamadan pas geçtim. Sonraki konulardan biri olsun şimdilik.
+
İki:
Siz insanlar duyguyu ve davranışı öne koyuyorsunuz. Freud da psikolojiyi öyle tanımladı zaten. Ama benim fabrika ayarım bozuk. Süperego, id ile yer değişik. Yani, diğer insanların süperego ile yaptığı kognitif / bilisel işlemleri, ben id ve içgüdü ile yapıyorum. Yani benim için epistem, ontos demek, o da sağ kalmak ve kalabilmek demek. Çok tanıdığımı gömdüm, erken ölmesi beklenen biriydim ve hala sağım. Bu da, göreli bir başarı. Tam ustalarım, başta Kafka ve Fassbinder erken öldüler.
Epistemin ontos olması, varlığı metafizik / öte kılıyor. Aynı zamanda, hissederek düşünmek değil, düşünerek hissetmek demek.
Artı ben, negatif egzistansiyalistim. Japonca’da ve apon modern dansı butoh’da (buto okunur) bu ‘ma’ sözcüğü ile karşılanıyor. Blogger’da bu başlıkta bir bölüm var ayrı.
Burada sizi ilgilendiren durum, Batı’da var-yok/hiç (0-1) varken, Doğu’da konuya eksi varlığın, yani sayı olarak eksi birin eklenmişliği. Aynı zamanda kök eksi bir olarak i varlık da tanımlı. Bunu poliyalektik metinlerimde açımladım.
Ontolojiyi önemsemem, çünkü var olmayı veya yaşamayı pek sevmem ama yaşam içgüdüm sonsuz güçte diyebilirim, yoksa sağ kalamazdım. Benim için öğrenmek bir yaşam biçimi. Onyıllardır her gün 6-8 saat okurum. Her konuda okurum ve bilmediklerimi özellikle okurum. Her ay yeni bir konuya başlarım. Son konu şu: 1. Cumhuriyet’i edebiyatçılarımız nasıl batırdı (: Batan Cumhuriyet’in malları dizisi)?
+
Üç:
Bilgi; epistem, informatik, kognisyon olarak; felsefede, kültürolojide / sosyolojide, psikolojide farklı farklı tanımlı. Ben, hepsini bütüncül bir bilgi alanı sayıyorum ve adına epistemoloji diyorum: Neyi nasıl, niçin, nasıl öğrendiğimiz hakkında herşey. Ve öğrenemediklerimiz de.
Burada bireysel bir gözlem: Eğer bir epistemoljik ufka / kritik eşiğe dayanmışsam, orada dururum ve bir zamanda / anda ölürüm. Son 14 ayda öldüm ve yeniden geri geldim: 3 yakın kaybı, 1 ay ağır hastalık. Ancak, beynim sterilize oldu ve daha önce düşünemediklerimi şu an düşünebiliyorum. Bu, yeni bir moment ve bunu adım adım yazacağım.
Bir yaşlı olarak bunamamayı becerdim. Bu bunak olmayan yaşlı bilgisini adım adım yazacağım.
+
Dört:
Diyalektik-ötesi mantık olarak poliyalektik, gereklilikten çıktı. Kalkulusun 2 ayrı alanda, gerektiği için icadı gibi.
Şu an; aritmetik, cebir, kalkulus, geometri, mantık, topoloji olarak, matematik 6 dal ama topoloji-öte ile yeni bir dal kurulacak. Tıpkı fotoğraf ve sinemanın yeni sanat dalları olması gibi. (Şimdilerde 10. sanat dalı olarak çapraz medya da var.)
Topoloji-öte’nin ve poliyalektiğin, ışık hızında gitmekten, ölümsüzlüğün sorunlarını tartışıp çözmeye dek, birçok mantıksal gerektirirliği var. Ancak, ikisinin de 500 yıldan önce tamlaştırılamayacağı kanısındayım. Aristo kendi mantığını kurdu, 1.600 yıl sonra birileri onu tamlaştırdı. Eratosthenes Dünya’nı çevresini hesapladı, 1.800 yıl sonra birileri Dünya’nın çevresini gezerek dolandı. Tarihte olur böyle aksamalar.
Kuram başka, eylem başka yani. Eylem, kuramdan epeyi sonra gelir yani. Kuram benim işim yani.
Bu, benim talebim değil, tarihin talebi yani. Ben yapamadım henüz ve ölmeden önce  (de pek pek 40 yılda) zor yani.
Aristo Mantığı icat edildiğinde, (insansal) ontos zaten oradaydı. Yani, Aristo Mantığı’nın ontosu, Aristo’dan ve tarihten daha önce de vardı.
Benim söylediğim ise, benim bir teoriyi imlediğim ve onu somutlaştırmanın 5 bin yıl falan alacağı. Gelecekbilimci hesabım öyle diyor. O da beni çok aşar.
Metafizik düşlerim aşırı realist, çünkü kognitifim. Çünkü hayallerimi istatistikler üzerine kurarım. Yüzlerce cilt global istatistik okudum, hala da okurum.
Felaket hayal edeceğime, olmuş felaketleri çalışıyorum örneğin. O zaman da, bilgi / epistem de realist oluyor.
Bir de, kendime hiç yalan söylemem. İnsanlar ise, kendilerine hep yalan söylerler, o nedenle faşizmin ve engizisyonun yalanlarına kolay inanırlar.
+
Beş:
Özgür iradeyi pek önemsemem. Megaloman ve narsisist olduğumu söylerler ama sınırlarımı ve aczlerimi bilirim. Özgür iradeye az hacim veririm.
Benim beyinsel özgürlüğüm ve sonsuzluğum, özgür iradesini çok sınırlayıp, erken ölen ustalarımın yaşamlarını özümsemek ve onları araç olarak kullanmak. Yani, resmen onların kanıyla ve canıyla ödedikleri ile sağ kaldım. Şimdi de benim ölümlerimle birileri sağ kalıyor epeyidir.
Ancak, tarihteki 100 milyarın biyografi limitleri / asimptotları, artı okuduğum 300 civarında otobiyografinin usaresi, bana epeyi özgür irade sağladı. Bu özgür irade, görülen çok dar yaşam alanı içinde devinebilmek ile ilgili. Sınırlarımın içinde takla atmayı özgür irade sayıyorum, diyebilirim. Yani, sınırlarını iyi çiz ve iyi takla atmayı öğren.
Özgür iradeden söz ediyorsan, özgürsün veya özgür iraden var demek değildir. Öyle sözü edilen ve var olmayan çok şey var. Başta Müslüman ahlakı.
Özgürlük, tabii ki fiziksel bir varlık. İşte o nedenle, çok dar ve o dar alanda takla atabilmek, epeyi bilgi gerektiriyor. Tüm ustalarımız, dar hacimde yanlış takla atıp boynunu kırdı. Benim de kişisel tarihim, öz-boyun kırmalar ile dolu. Yaşlanınca, boynunu kırarak öğrenmeden de, boynunu kırmamayı becerebiliyorsun, çünkü zaten deneyip yanılan epeyi genç var çevremde.
Onları hep uyardım, hep uyarıyorum, seni de uyarıyorum:
Faşizm, engizisyon ve savaş var.
Dışarısı toplama kampı, içerisi tımarhane. Bakınız: Sana Gül Bahçesi Vaat Etmedim. Yaşam sana hiçbirşey vaat etmedi ve yaşamla sözleşmen yok. Düşmanını küçümseme. Senin gibi binlercesini, ödülle ve/ya cezayla yola getirdiler.
Kazanma şansım, 0 ve hatta eksi idi. Kazandım.
Bu, binlerce kişinin şansını başlamadan sıfırlamışlığım demek.
O nedenle, senin de şansın 0 ve hatta eksi.
Cehenneme hoşgeldin.
İyi şanslar.
Şans, beceriden daha çok işe yarayabiliyor ve şansına hiç güvenme. Murphy hesabınca, en kötüyü düşün ama daha kötüsünü bekle.
Ben Mentor’um (mentalite ile ilgisi yok), sen Telemakos’sun. Mentorlar yolu gösterir, ötesine karışmaz. Telemakos’ların elinden tutmaz yani.
50.-100. Telemakos’umsun. Kazandığım vaka sayısı 0. Bunu ister bana, ister size bağla.
Kolay gelsin.
Dipnot:
Altered Carbon’u izlemeni öneririm ve düşüncelerini bana iletmeni rica ederim. Özdeş zihin ve özdeş beden çoğulluğu üstüne gereksiz bir aksiyon öyküsü genelde.
Reha
(14 Şubat 2018)

Hiç yorum yok: