Sorular:
“1- Bir
savaşçı olmak, demek, sizce nedir? Bedenen mi, yoksa düşünsel mi savaşçı
olunur?
2- Sizin
için bilgi varoluştan, başka bir deyişle, epistemoloji ontolojiden daha önemli,
neden?
3-
Bilgiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
4-
Diyalektik ve ötesi mantıkları neden bu kadar önemsiyorsunuz? Bu mantık
türlerinden temel alarak inşaa ettiğiniz metafiziğin, ne diyeyim, bir realist
olarak, gerçekçiliği hakkında ne dersiniz?
Ya da,
varlıkla olan uyumları hakkında ne dersiniz? Açıkçası, bu mantık türlerinin
ontolojisinin gerçekleşmediği,
gerçekleşmeyeceğini düşünüyorum.
5-Özgür
irade konusunda ne dersiniz? Bence özgürlük, bir mantıksal imkan meselesinden,
mümkünlükten öte fiziksel bir gerçeklik gibi bir şey. Başka bir deyişle, özgür
irade hakkında konuşabiliyorsam, zaten özgür(d)üm.”
+
Öncelikle
sorular keyif verici. Okurum kendi hakkında hiçbir bilgi vermedi. Cinsiyetini
bile söylemedi. Ben de eyvallah dedim.
+
Yanıtlar:
Bir:
Savaşçı
demek, kuramda ve eylemde savaşçı demektir. Savaş praksisi veya praksisçisi hiç
görmedim ve duymadım. (Praksis, kuram-eylem sentezi kabaca.)
Benim
eylemde savaşçılığım, daha çok bedenen sağ kalmak üzerine: Açlık, evsizlik,
hastalık, delilik, toplumsal 0 veya eksi güvence, sınıfsızlık. Bunlar, özgür
olma eğilimim nedeniyle böyle oldu ve beni kezlerce öldürdü. Akşamdan sabaha
beynimin reset’lendiğini bilirim. Bu, bildiğimiz ölümcül travma şoku.
Dolayısıyla,
savaşçılığı ve diğerlerini kendi dar alanımda yanıtlarım. Hem başkaları için
genellemeleri sevmem, hem de birçok davranışım, anarşizmim, ateizmim tek
kişiliktir, çok kişilikçikli asal-yalnız biri için böyle.
Tüm
geçerli çözüm ve önerilerim, sırça anahtar gibidir: Kullanıldılar, kilidi
açtılar ve yok oldular da. Ya tek bir kez kullanılabilir idiler.
Kuramsal
savaşçılığım; taoizm, anarşizm, ateizm, gelecekbilimcilik, felaket yöneticiliği
(diseaster manager), avangard sanat eleştirisi söylem düzlemlerinde. Daha çok
var ama onlar tali, bunlar birincil olanlar.
Savaşçı
praksisimi bir tek biçimde ve çok yeni olarak, 1-2 gündür kullanıyorum: Bir
yaşlı savaşçı olmak. Onu da yazdım, yayınlamadan pas geçtim. Sonraki konulardan
biri olsun şimdilik.
+
İki:
Siz
insanlar duyguyu ve davranışı öne koyuyorsunuz. Freud da psikolojiyi öyle
tanımladı zaten. Ama benim fabrika ayarım bozuk. Süperego, id ile yer değişik.
Yani, diğer insanların süperego ile yaptığı kognitif / bilisel işlemleri, ben
id ve içgüdü ile yapıyorum. Yani benim için epistem, ontos demek, o da sağ
kalmak ve kalabilmek demek. Çok tanıdığımı gömdüm, erken ölmesi beklenen
biriydim ve hala sağım. Bu da, göreli bir başarı. Tam ustalarım, başta Kafka ve
Fassbinder erken öldüler.
Epistemin
ontos olması, varlığı metafizik / öte kılıyor. Aynı zamanda, hissederek
düşünmek değil, düşünerek hissetmek
demek.
Artı ben,
negatif egzistansiyalistim. Japonca’da ve apon modern dansı butoh’da (buto
okunur) bu ‘ma’ sözcüğü ile karşılanıyor. Blogger’da bu başlıkta bir bölüm var
ayrı.
Burada
sizi ilgilendiren durum, Batı’da var-yok/hiç (0-1) varken, Doğu’da konuya eksi
varlığın, yani sayı olarak eksi birin eklenmişliği. Aynı zamanda kök eksi bir olarak i varlık da
tanımlı. Bunu poliyalektik metinlerimde açımladım.
Ontolojiyi
önemsemem, çünkü var olmayı veya yaşamayı pek sevmem ama yaşam içgüdüm sonsuz
güçte diyebilirim, yoksa sağ kalamazdım. Benim için öğrenmek bir yaşam biçimi. Onyıllardır
her gün 6-8 saat okurum. Her konuda okurum ve bilmediklerimi özellikle okurum.
Her ay yeni bir konuya başlarım. Son konu şu: 1. Cumhuriyet’i edebiyatçılarımız
nasıl batırdı (: Batan Cumhuriyet’in malları dizisi)?
+
Üç:
Bilgi;
epistem, informatik, kognisyon olarak; felsefede, kültürolojide / sosyolojide,
psikolojide farklı farklı tanımlı. Ben, hepsini bütüncül bir bilgi alanı
sayıyorum ve adına epistemoloji diyorum: Neyi nasıl, niçin, nasıl öğrendiğimiz
hakkında herşey. Ve öğrenemediklerimiz de.
Burada
bireysel bir gözlem: Eğer bir epistemoljik ufka / kritik eşiğe dayanmışsam,
orada dururum ve bir zamanda / anda ölürüm. Son 14 ayda öldüm ve yeniden geri
geldim: 3 yakın kaybı, 1 ay ağır hastalık. Ancak, beynim sterilize oldu ve daha
önce düşünemediklerimi şu an düşünebiliyorum. Bu, yeni bir moment ve bunu adım
adım yazacağım.
Bir
yaşlı olarak bunamamayı becerdim. Bu bunak
olmayan yaşlı bilgisini adım adım yazacağım.
+
Dört:
Diyalektik-ötesi
mantık olarak poliyalektik, gereklilikten çıktı. Kalkulusun 2 ayrı alanda,
gerektiği için icadı gibi.
Şu an;
aritmetik, cebir, kalkulus, geometri, mantık, topoloji olarak, matematik 6 dal
ama topoloji-öte ile yeni bir dal kurulacak. Tıpkı fotoğraf ve sinemanın yeni
sanat dalları olması gibi. (Şimdilerde 10. sanat dalı olarak çapraz medya da var.)
Topoloji-öte’nin
ve poliyalektiğin, ışık hızında gitmekten, ölümsüzlüğün sorunlarını tartışıp
çözmeye dek, birçok mantıksal gerektirirliği var. Ancak, ikisinin de 500 yıldan
önce tamlaştırılamayacağı kanısındayım. Aristo kendi mantığını kurdu, 1.600 yıl
sonra birileri onu tamlaştırdı. Eratosthenes Dünya’nı çevresini hesapladı,
1.800 yıl sonra birileri Dünya’nın çevresini gezerek dolandı. Tarihte olur
böyle aksamalar.
Kuram
başka, eylem başka yani. Eylem, kuramdan epeyi sonra gelir yani. Kuram benim
işim yani.
Bu,
benim talebim değil, tarihin talebi yani. Ben yapamadım henüz ve ölmeden önce (de pek pek 40 yılda) zor yani.
Aristo Mantığı
icat edildiğinde, (insansal) ontos zaten oradaydı. Yani, Aristo Mantığı’nın
ontosu, Aristo’dan ve tarihten daha önce de vardı.
Benim
söylediğim ise, benim bir teoriyi imlediğim ve onu somutlaştırmanın 5 bin yıl
falan alacağı. Gelecekbilimci hesabım öyle diyor. O da beni çok aşar.
Metafizik
düşlerim aşırı realist, çünkü kognitifim. Çünkü hayallerimi istatistikler
üzerine kurarım. Yüzlerce cilt global istatistik okudum, hala da okurum.
Felaket
hayal edeceğime, olmuş felaketleri çalışıyorum örneğin. O zaman da, bilgi /
epistem de realist oluyor.
Bir de,
kendime hiç yalan söylemem. İnsanlar ise, kendilerine hep yalan söylerler, o
nedenle faşizmin ve engizisyonun yalanlarına kolay inanırlar.
+
Beş:
Özgür iradeyi
pek önemsemem. Megaloman ve narsisist olduğumu söylerler ama sınırlarımı ve
aczlerimi bilirim. Özgür iradeye az hacim veririm.
Benim
beyinsel özgürlüğüm ve sonsuzluğum, özgür iradesini çok sınırlayıp, erken ölen
ustalarımın yaşamlarını özümsemek ve onları araç olarak kullanmak. Yani, resmen
onların kanıyla ve canıyla ödedikleri ile sağ kaldım. Şimdi de benim ölümlerimle birileri sağ kalıyor
epeyidir.
Ancak,
tarihteki 100 milyarın biyografi limitleri / asimptotları, artı okuduğum 300
civarında otobiyografinin usaresi, bana epeyi özgür irade sağladı. Bu özgür
irade, görülen çok dar yaşam alanı içinde devinebilmek ile ilgili. Sınırlarımın
içinde takla atmayı özgür irade sayıyorum, diyebilirim. Yani, sınırlarını iyi
çiz ve iyi takla atmayı öğren.
Özgür
iradeden söz ediyorsan, özgürsün veya özgür iraden var demek değildir. Öyle sözü
edilen ve var olmayan çok şey var. Başta Müslüman ahlakı.
Özgürlük,
tabii ki fiziksel bir varlık. İşte o nedenle, çok dar ve o dar alanda takla
atabilmek, epeyi bilgi gerektiriyor. Tüm ustalarımız, dar hacimde yanlış takla
atıp boynunu kırdı. Benim de kişisel tarihim, öz-boyun kırmalar ile dolu.
Yaşlanınca, boynunu kırarak öğrenmeden de, boynunu kırmamayı becerebiliyorsun,
çünkü zaten deneyip yanılan epeyi genç var çevremde.
Onları
hep uyardım, hep uyarıyorum, seni de uyarıyorum:
Faşizm,
engizisyon ve savaş var.
Dışarısı
toplama kampı, içerisi tımarhane. Bakınız: Sana Gül Bahçesi Vaat Etmedim. Yaşam
sana hiçbirşey vaat etmedi ve yaşamla sözleşmen yok. Düşmanını küçümseme. Senin
gibi binlercesini, ödülle ve/ya cezayla yola getirdiler.
Kazanma
şansım, 0 ve hatta eksi idi. Kazandım.
Bu,
binlerce kişinin şansını başlamadan sıfırlamışlığım demek.
O
nedenle, senin de şansın 0 ve hatta eksi.
Cehenneme
hoşgeldin.
İyi
şanslar.
Şans,
beceriden daha çok işe yarayabiliyor ve şansına hiç güvenme. Murphy hesabınca,
en kötüyü düşün ama daha kötüsünü bekle.
Ben
Mentor’um (mentalite ile ilgisi yok), sen Telemakos’sun. Mentorlar yolu gösterir,
ötesine karışmaz. Telemakos’ların elinden tutmaz yani.
50.-100.
Telemakos’umsun. Kazandığım vaka sayısı 0. Bunu ister bana, ister size bağla.
Kolay
gelsin.
Dipnot:
Altered
Carbon’u izlemeni öneririm ve düşüncelerini bana iletmeni rica ederim. Özdeş zihin
ve özdeş beden çoğulluğu üstüne gereksiz bir aksiyon öyküsü genelde.
Reha
(14 Şubat 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder