Pazar, Şubat 25, 2018

Yasalca Banka Soymak ve/ya Çöp Karıştırmak


Bilanço makyajı ile batık durumdaki bankaları yürür durumda gösterebilen konuları öğreten dersler almış, son sınıf ‘major’ı bankacılık olan, bir BÜ İşletme mezunuyum: O kampüse 1977’de girip, 1987’de çıktım.
O zaman henüz banka batma silsileleri yoktu ortada ama öyle olacağı belliydi, çünkü derste biz bunları tartışırdık. Hocalarımızdan biri de, zaten Bankalar Birliği başkanlığı yapmış biriydi.
Doğrudan söylenmiyordu ama aslında bunu yapalım diye eğitiliyorduk: Düzenin oligarklarının müstakbel sömürge valileri olarak. O batan bankaların epeyi genel ve şube müdürü, BÜ (İşletme veya İktisat) mezunudur ve hiçbiri de yaptıkları ya da göz yumdukları için yargılanmamıştır.
Mezunluğumun kesinleştiği günlerde bir iş görüşmesi yaptım. Daha mezun olmadan işe alınanlara verilen maaşın 2 katı sözkonusuydu, işe kabul edilmiş gibiydim. O gece, Erkin Koray ve 1 ufak rakı eşliğinde mesai yapmayacağımı anladım. (1976 ve 1977 yazında 4’er aylık mesai denemelerim vardı.)
Onun yerine, kendi kitaplarımı satarak başladığım seyyar kitapçılık işine girdim, hala da o işteyim.
24 yıllık eğitimliyim ve artık Cihangir’in çöplerini karıştırıyorum, çünkü hurdacılar olmadık çöplere çerlere fahiş fiyatlar ister oldular, çünkü oralar buralar şuralar komple antikacı ve vintajcı oldu: Bunların sahipleri, hurdaları ameliyat eldiven ile tutarlar ve bu, son 5 yılın nevicadı bir şeydir.
Son 4-5 yıldır yarı evsizim. Dolayısıyla, aynı zamanda evsiz çorbası müdavimiydim de. Sonra, nedense bana çorba vermemeye başladılar. Bunda, onlar hakkında yazdığım 1-2 bloğun da etkisi olduğu kanısındayım. Bir de hayırseverlik işine acaip paralar yatırıldı ve birileri dönen dolapları görebilecek birinin kendilerine yakın olmasını istemiyor.
Çöp bedava. Çöpten çıkanları da yiyorum. Ki zaten bu sıralar bolca lokanta artığı ekmek geliyor bana.
Gençken, henüz daha öğrenciyken, Etiler’deki zengin evlerinin akşam üzere yemek yapımı sürecinde, o evlerde olup olmak istemediğimi çok sordum kendime: Aç ve yemekhanenin akşam yemeğine param yok veya yetmez iken.
Seçim olmadığını gördüm.
Daha sonraki yıllarda ise, bu sorunun bile olmadığını gördüm.
O soru varsa, bir biçimde o soru seni satın alıyor veya ikna ediyor.
Yaşadıklarıma nasıl dayandım?
İnanın, bilmiyorum.
Açlık şampiyonluğum, ailemin fakirliğinden gelir (1.82 boya 56 kiloydum bir ara), belki ondandır ama şu an 90 kilonun üzerindeyim, bolca ekmek tüketimi nedeniyle.
En büyük avantajım, fakirliğimden hiç kopmama oldu. Lise ve üniversite arkadaşlarım, o fakirliği utanılacak yamalı bir giysi gibi terkettiler. Şimdilerde ise, vicdanlarını bana sadaka vererek hafifletiyorlar.
Anam babam bu satırları okumuyorlar, internetle hiç ilgileri olmadı. Okusalar, benden utanırlar.
Yaptıklarımı utanılası bulanlar da, övünülesi bulanlar da gerçekçi değiller. Bazı çifte değer yargılarının kıblesizliğinde yitip gitmişler yalnızca.
Çıkış:
Yatıp kalkıp, savaş koşullarında bile, bu kentin sokaklarında karnımı doyurabildiğime şükrediyorum.
O kadar.
Gerisi laf ü güzaf.
(24 Şubat 2018)

Hiç yorum yok: