Başından
beridir kuramcıydım. Denemeci ve eleştirmendim aynı zamanda. İkisini birleşik
kabul etmiştim, 1984 gibi, tümdengelimselce ‘erkin anlatı’ demiştim ikisine
birlikte sayarak.
O zaman
Cumhuriyet batmamıştı, henüz batırılmamıştı.
1986
gibi karaladığım ve notladığım Türk Edebiyatı eleştirileri başlıkları var,
arada göz atarım. Başından beridir, bütünlük açısından aynı çizgideymişim.
O zaman
gençtim, yazarları överdim de. Zamanla karanlık görmekten gözlerimin nuru
gitti. Yazarları tamama yakın yerer oldum.
Negasyon zaten, tümel felsefenin birincil
düşünce araçlarından birisi. Burada yaptığım da zaten, 1. Cumhuriyet’i batırmayı, edebiyatçılar üzerinden değillemek.
Cumhuriyet kalmalıydı savında değiliz, böyle salak sepet batırılmamalıydı ve bunda yazarların da rolü çok savındayız.
Eleştirmenlerin
yazarlardan daha çok okuduğunu yıllardır biliyorum. Bizzat da. Bunun kendine
göre avantajları var.
Biraz
önce, Muzaffer Buyrukçu’nun ‘Arkası Yarın’ başlıklı güncesinin 1972 tarihli
olanlarını okuyordum. Halil İbrahim Bahar adına rasladım.
Bugün onun
adını kim anımsıyor? Önemli bir dergiyi çıkardı ve şairdi oysa. Az da olsa,
edebiyat tarihimizde yeri var oysa.
İşte,
eleştirmenin bir işlevi de, böyle zamandışına ve gündemdışına düşen yazarları
bulup, yeniden akla getirmek. Hüseyin Cöntürk için zamanında bu yapıldıydı
örneğin ve çok da iyi olduydu.
Bugün
için, diyelim Feridun Andaç veya Semih Gümüş, yazar veya eleştirmen olarak,
Bahar’dan daha yüksek bir edebiyat düzeyinde değiller. Ancak, onların da
metinlerinde Bahar’ın adının anıldığını görmedim. Kıbleleri farklı. Yeniden
keşfettikleri yazar da duymadık.
Bahar’ın
bugün basılı kitabı yok bildiğim kadarıyla. Ne zaman öldüğünü ben de bilmem.
Bildiğim, eğer biri orta dönem Türk Edebiyatı tarihini yazacaksa, onun
dergisinin nüshalarını bulup derlemelidir.
Oradaki
yazarların kaçının bugün adının anımsandığına bakıp, kendisi için ders de çıkarmalıdır.
40-45 yıl oldu yalnızca. Bahar’ın momenti, 1980’de bitirildi.
1 veya 5
yıllığına beylik kazanmak için, abuk subuk şeyler yazmanın veya yayınlamanın
gereği yok yani. Moda olan, demode olur yani.
Cumhuriyet
ve edebiyatı, biraz da bu nedenle battı ve batıyor yani.
O
nedenle, bunları yazıyoruz yani.
Kayıt ve
kanıt olmalı yani.
Dipnot:
Güzel
bir raslantı örnek olarak, sözü geçen güncede, Ertuğrul Kürkçü’nün 1972’deki yakalanışının
gazete haberi alıntısı var ama sıradan birini boş yere polislere gammazlayan,
muhbir vatandaş bir lise İngilizce öğretmeni öyküsüne bizzat tanıklık ettikten
hemen sonraki sırada.
Kürkçü
bugün hala sağ ve hala Türk solu için hala truva atı. Türk solunu yedi bitirdi,
Kürt milliyetçiliğini de batırma arzusunda. HDP’nin Ocak-Şubat 2018’deki iç
çekişmelerinde kendisinin parmağının olmamasını hayal bile edemiyoruz.
İşte
biz, buna alaturka bir Fassbinder Planı
diyoruz:
Hani,
Maria Braun yaşatacağım derken, kazara habire birilerini öldürür ya, Kürkçü de
öyle.
İkisine
de sorsanız, ikisi de zemzem kuyusunda
duş almıştır ama.
O
nedenle de sanat, epeyi zaman tarihi kündeye getirmiştir.
Eleştiri
de öyle.
(18 Şubat 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder