58
yıllık yaşamımın tamamı hastalıklarla dolu geçti. Bunun 55 yılını açıkseçik
anımsıyorum. Buradaki en acı anılar, doktorların
eliyle hastalıklara itelenmem durumu hakkında idi.
Alaturka
doktorlar, bilmez, bilmediğini bilmez
insanlar.
Artı:
En yeni
bilgisi 30 yıllık.
Kendisine
yeni bilgi iletildiğinde, bunu ilkin inkar eder.
Olaya,
hep doktor olarak bakar, hasta olarak değil. Ne zaman ki kendisi ağır hasta
olur, çok acı çeker, bakış açısı belki değişir, belki değişmez.
Temel
tıp kavramlarının ayrımını bilmez. Kendisi mezun olduğunda bu yemini etmiş
olmasına karşın, Hipokrat yemini ile Türk yemini arasındaki farkı bilmez
örneğin. (Bilene değil, duyana henüz hiç raslamadım.) Deontologlar ve tıp
tarihçileri hariç. Ki onların bu konuda yazdığı Türkçe bir kitap var, çoktan
yitip gitmiş.
Doktorumuzun
en büyük açığı:
İlaçların
yan etkilerini ve uzun vadeli etkilerini hiç bilmez. Bu konunu varlığını bile
inkar eder.
Türkiye,
1960’larda 4. Dünya ülkesi idi ki hala 3,5.-4. arasında bir yerlerde, 3.’ye
çıktı, geri düştü. O koşullarda birçok salgın hastalık vardı. Sonra, ağır ve
güçlü ilaçlar kullanıldı. Sonra da, o hastalıklar önce silinip, sonra geri
döndü.
Burada
WHO’nun da ağır yöntem ve uygulama hataları nedeniyle, 1945-1995 arasındaki 50
yılda Dünya hastalıkları listelemeleri / atlaslamaları feci eksik kaldı. Onu
bırakın, temel 50 ölüm nedeni listesi yanlış ve geçersiz. Trafik kazası ve
uyuşturucu gibi uygarlıksal nedenler, ölüm nedeni olarak zayıf veya tümüyle
geçersiz tanımlı.
Artı, en
son Arap Baharı sürecinde görüldü. 1945
sonrasıki savaşçıklar nedeniyleki göçlerdeki (Dünya nüfusunun % 5’i ediyor)
mikroorganizma flora / fauna göçleri ve bunların olası etkileri irdelenmedi.
Bu, bir salgınbilim sorunsalı.
Ve TTB
daha salgınbilimin ne olduğunu bilmiyor, son açıklamaları bunu gösterdi.
Doktorları da öyle. Bizzat doğrudan ve içeriden tanıklık. Örneğin, yeni göçmen
Suriyeliler’in neden olduğu ölümler, hiçbir biçimde kayda geçirilmedi ama
gözlendi ve susuldu.
Bizim
doktorlar virüsbilim de bilmiyorlar.
Onu
bırakın, 20 yerine, 500 amino asit olduğunu bile bilmiyorlar.
Virüsbilim,
aynı zamanda proteinbilim. Virüslerin tüm etkileri, protein-protein etkilemesi
üzerinden ve bu aslında genetiğin alanı.
Diğer
bir deyişle, metabolizmanın ve homeostazinin tümüyle sıfırdan
tanımlanması gerekiyor artık: Bildiğimiz kaotik / dinamik / katastrofik
matematik modeller işin içine katılarak. Çünkü salgınbilim, yalnızca bu
matematik modellerle işliyor, olağan istatistikle işlemiyor.
Örneğin,
yeni ortaya çıkan her ay grip, gribin sinirleri veya sindirim sistemini ağır
etkilemesi durumu, son 4-5 kıştır ağır olarak yaşanırken, doktorlarımız bunu
görmezden geldi.
Böylesi
bir kendi işlerini yapacaklarına, gidip siyasetle uğraşıyorlar. Siyasetçilerin insanları ölüme
yollamasından önce doktorlar, doktorların insanları ölüme yollamasının önüne
geçmeliler.
Sorun bu
kadar açıkseçik olarak açmazda:
Doktorlarımız
hem zeka, hem de bilgi eksikli.
Bilmem
kaç yüz bin tane doktor reset
edilemez, imha da edilemez. Devredışı bırakılabilir ama. (Bunun
casusluk olayındaki istihbarat
konusuyla birebir çakışması bir ironi.)
O
nedenle biz, salgınbilim konusunda, mümkünse tüm alaturka doktorların devreden
çıkarılıp, (eğer varsa) bu işi bilen kadroların
dışarıdan getirtilmesi gerektiği kanısındayız.
Grip
üzerinden yeni salgın dalgası, Dünya’yı 1350 AB veba salgını katastrofuna
benzer bir yıkıma iteliyor çünkü, en geç 2050’de bu olacak, 32 yılımız kaldı
pek pek yani. Biz, son 5 yılda Türkiye’de şimdiden binlerce kişinin tanımsız
nedenlerle öldüğü savındayız. Bunda da, % 90 doktorların sorumluluğu var, % 10
da halkın / hastanın.
Sokak /
alan gözlememiz budur.
Çözüm
önerimiz de bellidir.
Ya da:
Tarihin
eğitim zayiatı olacak bir kez daha ve biz onu da kayıtlayacağız vakanüvis vakanüvis.
(24 Şubat 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder