O ne
özdeyişti te be yav:
“Aynı
bokun farklı (sınıflarını / ) katmanlarını keşfedip duruyorum.”
Tıpkı,
benim yaptığım gibi…
Farklı
sınıfların aynı boku yemesini izleyip duruyorum, tam 55 yıldır…
Bok
dediğim, 1. Cumhuriyet’in yok edilmesi herzesi ve/ya boku…
Aynı,
popüler kültürün bok olup, tarihin de bok yönüne akması gibi…
Boku ve
popüler kültürü izleyince, tarihi de izlemiş vee: Çıkış yolunu / eksodusu
görmüş oluyorsun. İzleyebilirsin veya izlemeyebilirsin, ayrı konu.
İşte
bunu; ne Benjamin, ne Adorno, ne Lukas, ne de Brecht anlayabildi.
Adorno,
o zamanki caz bokunu izleseydi, 1960’larda gelindiğinde, o bok cazdan etno-caz
üzerinden Dünya Müziği safkanlığının ve özel örnek olarak da Piazzolla
tango-cazı’nın yaratıldığını izleyebilirdi.
Benjamin,
pasajların semantik izleğini izleseydi, bir komünistin neden gökdeleni icat
ettiğini ve aynı komünistin nasıl olup da, Rosa’nın mezarını inşa ettiğini
izlerdi.
Lukas
ise, ne O. Henry’yi, ne de Jack London’ı izlek seçebildi. Veya Poe’yu, veya
Shelley’i, veya Verne’i, veya Doyle’u…
Boku
yeyip de, ondan zehirlenmemek için, 3 önkoşul var:
Bir:
Makul bir sırayla ve miktarda yiyerek, ona karşı bağışıklık kazanmak. Tıpkı bir
zehirle yapılacağı gibi.
İki: Onu
deşifre etmeyi ve damıtmayı birlikte yapabilmek.
Üç: O
yerzanlardaki tüm popüler kültür ürünlerini çalışabilmek ve tüketebilmek: Arabesk
varsa, rep de vardır gibi; bilimkurgu varsa, porno da vardır gibi.
‘Happy1’de
bu, 3 popüler kültür klişesi tüketilerek ve metamorfozlanarak yapılıyor:
Bir: Kitle iletişim araçları, iki: çocukluğun saflığı ve masalsılığı
ki buradan ilginç bir fantastik janrı altalanı icat ediliyor ki bu Tim
Burton’unkuni çok yakın ama onun kadar kara değil, daha çok komik, kara-komik, üç: iyi-kötü mücadelesi.
Ve bokun
adına, açıkça bok deniyor.
Ne boktu
ama.
Bitmedi
devamı var ama.
(4 Ocak 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder