Benim
için bu, Homo Sapiens üzerinden de dahil olmak üzere, hep böyle olmuş ama bunu
bu biçimde dilegetirmemişim gibi.
Şizofrenim
(3 yaş) ve gelecekbilimciliğim (14 yaş) üzerinden, zaten kendimi hep
insan-değil olarak tanımladım.
Transhümanizm,
posthümanizm, metahümanizm üzerinden bunlar, zaten yaklaşık 20 yıldır global
konsensusta yer almakta.
Geriye
doğru baktığımızda ise; Batı’da Aristo, mantık üzerinden batılı / analitik diyalektiği,
Thucydides, Peloponnes Savaşları üzerinden tarihi ve savaşı yazmış, 2.500 yıl
önce. Doğu’da ise, yine aynı döneme ait, Sun Tzu’nun Savaş Sanatı’sı, Sun
Bin’in ona şerhi ve Lao Tzu’nun doğulu / sentetik diyalektiği vardı.
Benim
için savaşçılık hep poliyalektik olageldi. Çünkü, hep insanı yenmeye çabaladım
ve bunun için yaratabildiğim tek mantıksal araç poliyalektik (1990) oldu.
Burada
durum, Conan’ın dediği gibi:
Ya sen,
ya onlar. Gerisi ayrıntı.
58
yaşımda ve hala sağ olduğuma göre, bu uzun savaş maratonunu ben kazanmışım
denebilir belki, denmeyebilir, denemeyebilir de belki.
Ayrıca
poliyalektik, mantık savaşında çok önemli bir zihin aracı ve silahı. Diğerleri,
hep parçalar olarak işe yarıyor ama poliyalektik, en eksik durumuyla bile, silah
olarak çalıştı.
Zaten
Aristo dogmasına / paradigmasına veya herhangi başka bir diğerine karşı
çıktığında, insanlarla otomatikman savaşa girmişsin demektir. Çünkü, anında
seni öldürmeye kalkıyorlar, farklı ve yeni bir söz söylediğin için. Zaman
geçince de, o düşünceyi benimseyip, sana satmaya kalkıyorlar.
Ancak,
yaşam bitimli ve yaşlılık zihni bitirici. O nedenle bir insanın veya
insan-öte’nin sonul yengisi sözkonusu değil. Benim için de değil. Mümkün
olduğunca az acı çekerek ölmek, tek dileğim şu sıralar.
Ondan
sonrası, bizden önce ölmüş ustalarımızdan öğrendiklerimiz gibi, bizden
sonrakilerin de bizden öğrenecekleri demek.
(16 Şubat 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder