Steinbeck,
bir evin öyküsünü, biri komik, biri trajik olarak iki kez anlatır:
Bir adam
bir ömür boyu çalışır, bir ev alır. Ama ondan sonraki kuşaklar, o evin üzerine
yenisini ekleyemez. Hep tek çocuk olur ve ailenin başı dertten kurtulmaz. 3
kuşağın sonunda ev yanar (bir öykü Sardalye Sokağı’nda ve diğer bir öyküde).
Aslında bu,
bir Bukowski temasıdır. Onun babası da, bir erkeğin yaşamdaki tek amacının bu
olduğunu, ona kafasına kaka kaka anlatır. Bukowski babayla kapışır, bedensel
olarak da yani. Evi terkeder. Babası ölür, o da evi satar ve cenazeden sonra üstüne
babasının son sevgilisiyle yatar.
Ben de
bu öykünün bir çeşitlemesini yaşıyorum.
Bir eve
sığınmacı / sığıntı olarak girdim. Evin sahibi anababa ayrıldı. Ev ailenin tek
çocuğuna kaldı. Yanda inşaat başladı. Evin binası ağır hasar gördü, 5
noktasında akar oldu, 2 duvarı delindi, vd. Ev, gözümün önünde değerinin üçte
dörtte birine düştü, yalnızca 2 yılda.
Evin
yanmasıyla, değerini böyle yitirmesi aynı değilse bile, benzeri şeyler.
Tüm
bunlar, mülklülük anekdotları. Ama fıkra gibi. Hem komik, hem trajik.
Steinbeck, aynı öyküyü 2 farklı versiyonla yazarak, doğru iş yapmış yani.
(14-15 Mart 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder