Murat
Sevinç, Etienne de la Botie’nin ‘Gönülü Kulluk Üzerine Söylev” Kitabı hakkında,
Gazete Duvar’da yazmış.
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/03/29/halklardir-kendilerini-teslim-edenler-ezdirenler/
Bu
makale üzerinden, bazı anımsamalar ve notlamalar:
Öncelikle
‘discourse’ Fransızca’da, hem ‘söylev’ (nutuk), hem de ‘söylem’ anlamına
geliyor. Söylem üzerine Foucault’nun bir kitap yazdığı düşünülürse,
‘’discourse’ düzlemi’ de apayrı bir konu olur.
Sevinç,
yönetilmeyi gönüllü kulluk olarak üstlenenlerin halklar olduğunu adlamış. Oysa,
kitle ve halk sosyalizm söylemi üzerinden gidişi imler. Oysa, burada sözü
edilen daha çok proto-feodalimsi toplum kastlarıdır, çıkarla ve/ya soyut olarak
belirlenebilirler.
Reel
koşullarda, ağanın aşiretinin oylarını belirlemesi veya kentteki dağınık
aşiretsizlerin en çok parayı verene oyunu satması durumları sözkonusu. Ancak,
her durumda alınan sosyal market yardımlarının katları kadar maddiyat toplamı,
toplumsal sınıf olarak yitirilmiş oluyor, ülkenin borçlanması ve üst sınıfların
anlamsız zenginleşmesi nedeniyle diyelim. Şerh: Bunun böyle olması, oyun
kuramının geniş söyleminde, zorunluluk değil ama pratikte hep böyle olageldi ve
olagidiyor.
De La
Botie’nin pratik üzerinden saptadığı en önemli durum şu:
Bir
model var: Yönetme-yönetilme açısından, yukarıdan aşağıya belki 10 düzey /
kesim sözkonusu.
De La
Botie’nin eksik gözlemi veya eksik saptaması olarak diyelim, gerçek yaşamda
daha büyük topluluktan daha küçük topluluğa, diyelim en küçük topluluk aileye
kadar inerken, birebirlik işlemez.
Yani,
Cameron’un önce Brexit’i vaad edip, sonra bundan vazgeçip, sözünü tutmak için
bunu yapıp, başta kendi savunduğuna sonda karşı çıkıp, bir de oylamayı
kaybedip, üstüne bir de son olarak, parti başkanlığını da yitirirsen ve bu, bir
gerçek yaşam öyküsüyse,
yönetme-yönetilme modelinde doğrusallığın işlemediğini görürüz kolayca.
Yani,
çıkarlar çerçevesinde satın almalar ve emir-komutalar yoktur gönüllü kullukta.
Daha çok Brown devinimi türünden titreşimler / salınımlar sözkonusudur.
Ana ilke
olarak şu doğrudur:
Kitlenin
desteği olmadan, iktidar seçkinlerinin iktidarda kalması, imkansıza yakın
zorluktadır. Dolayısıyla, kaka
muktedirler cici kitleyi eziyor veya sömürüyor falan değildir. Kitle, kendi
kanının ve kemiğinin yağlı tarafını dilenmektedir. Bunun için
yaltaklanmaktadır.
Şunlar
da doğrudur:
Hiçbir
toplum-sistem, her bir bireyini sonuna kadar birebir yönetemez.
Tez,
(yerine geçme / ikame veya ona dönüşme ile) kendisinin antitezi olabilir. Yani
bir sav, tam karşıtını sonuçsayabilir. Solcuların solu tasfiyesi ve
muhafazakarların aileyi tasfiyesi, bu türden tarihçesel örnekler oldu.
Yani, az
olasılık olarak, kitle gönüllü kul olsa bile, iktidar seçkinleri onu
yönetemeyebilir veya toplama kampında katledebilir.
Dolayısıyla:
Gönüllü
kulluk genel bir durumdur. Bir momenttir. Sonucu birebir belirlemez.
Diğer
bir deyişle:
Kitlenin iktidar seçkinlerine aşırı
biatı da,
devleti tasfiye / yok edebilir.
Sonuçta
şunu çıkarsıyoruz:
Kitle,
iktidar seçkinlerine ister gönüllü kulluk etmiş olsun, ister isyan etmiş olsun,
tarihteki devletlerin toplam yanılmama (yanılmış
devlet olmama bütünleme sınavını geçme) puanı % 50’yi geçememiş gibi
görünüyor.
Bu
durumda, Dünya Sistemi’nin yeniden
yazılması gerekiyor.
Dipnot:
Buraya
küçük bir ek-şerh: Bazı devletler % 45 ile süregidebilirken, bazı devletler %
55 ile süregidememiş gibi de görünüyor.
(29 Mart 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder