Cuma, Mart 23, 2018

Gramatoloji ve Derrida


2. Dünya Savaşı sonrası Batı düşünürleri, çenemi düşürmeye devam ediyor:
“Derrida bu kitapta, batı felsefesi tarihi boyunca yazının, konuşmanın ikincil bir türevi, bir sapkın biçimi olarak düşünüldüğünü ileri sürer. Sözün dopdolu mevcudiyeti karşısında yazı, sahipsiz, öznesiz ve mesnetsizdir. Sözün sahibi sözün elinden tutarken yazı, düşünce için bir düşkünlük ve acziyet olarak damgalanmış ve bastırılmıştır. Saussure'den Rousseau'ya ve Husserl'e bütün batı metafiziği Platoncu söz-logos merkezli tavrın hükmü altındadır.”
Derrida, bu tanımlamasıyla resmen hem sopa yememiş, hem de sayı saymayı bilmiyor.
Aquinolu Thomas üzerinden, Aristo’nun mantığının yazılı ve tam duruma dönüştürülmesini yok saymış. SiP tanımlaması, bırak yazılı dili, öteyazılı dildir yahu. 56 tane, önerme kipleri dizisi adlandırması da keza öyle.
Keza yine aynı adam, hermenötiki, bizim dille kelamı, önce söz vardı, kıldığında, bu söz edilen herhalde yazılı dildi. Kaldı ki onun Eski Yunanca’dan veya herhangi başka eski bir dilden çevirisi, yanlış çevirisi ve/ya aşırı yorumu da yazılı metin üzerinden oldu.
Bu Fransızlar hep böyle:
Süslü bir söz ediyorlar, pek beğeniyorlar. Yalan yanlış onu kullanmaya devam ediyorlar. Sartre da böyle, Foucault da.
Derrida, ayrıca cahilliğinden o çok kalabalık ve karmaşık matematik notasyonunu ve dilini de yok saymış ve görmemiş. 0’ı yazmayı icat etmenin önemini, bunu tarihte yalnızca 3 toplumun becerebilmesini de atlamış. Yalnızca o olmadığı için, tam 3.500 yıl aritmetik ve cebir gelişemedi. 0 (okunması değil) yazımı olmasa, kalkulus da / analiz de olamazdı.
Buradan tek bir sonuç çıkarabiliyorum:
Derrida’nın bizim cami, kahve, vd önü yaşlı erkek geyikleri düzeyinde bir sözdiline takılıp kalarak yazdığını…
(24 Mart 2018)             

Hiç yorum yok: