Güzel
soru bu.
Kendisinin
yanıtı da şu:
“Ve
galiba bu da, seçmenin çok değişmiş olmasından değil de, fazla aynı kalmış
olmasından. Siyasi kararlarını kimlik alanında, aidiyet evreninde oluşturmaya
yatkın olan seçmen, memnuniyetsizliğini sandığa karıştırmıyor. Belki de,
memnuniyetsizliği ile tercihleri arasında ilişki olduğunu kabul etmek
istemiyor. 35 yıldır ekonomik tercihleri değil bunları kimin uygulayacağını,
nasıl yönetileceğini değil kimin yöneteceğini tartıştıran siyasi anafordan
kendi başına çıkamıyor. Meseleye böyle bakınca, değişen seçmene uygun söz
bulmaktan çok, seçmeni (en azından seçim yapma biçimini) değiştirecek söz
üretmek daha önemli olabilir. Çok değil daha birkaç yıl önce kolayca “eski söz”
rafına kaldırılacak itirazları dile getiren pancar üreticisi Nihat Babaözlü
bugün yepyeni olabilir. Belki seçmeni değişimin içinde değil de, değişmediği
koşullarıyla görmek; ona bunu ve aslında hiç değişmeyen kendi durumunu
anlatmayı denemek daha anlamlı olabilir.”
Çarşafa
dolandıkça dolanmış, sözü boğulmuş kalmış.
Biz kısa
diyelim:
TC’de
seçmenin oyu genelde satılıktır. Seçmenin:
Üçte
biri her seçim parti değiştirir. Bunun nedeni, şunu denemek ve habire parti
kapatmadır.
Üçte bir
kararsızdır.
Üçte bir
oyunu doğrudan satar. Celep pazarlığını bile yapar.
Üçte
biri taşralı oyudur, kişiye verilir, Kamer Genç gibi: Adam daha Danışma
Meclisi’nde başladı, ölene dek vekil gitti.
Üçte
biri gençtir, hiçirşeye ilişkin bilgisi ve hiçbirşeye, özellikle de politikaya
ilgisi yoktur ama her seçimde bu kuşak (18-22) değişir.
Üçte
biri evkadınıdır. Ümmi altıdır.
TC’de
sol parti hiç olmadı, TİP hariç, o da Kürtçülük’ten kapatıldı.
TC’de 4
ana parti, 1960-2020 için geçerli oldu.
2
partililiğin yürümediği 2002-2007 arasında görüldü. Daha önce de 1945-1950
arasında görülmüştü.
10
partililiğin yürümediği de görüldü.
Diğer
bir deyişle, TC’de çokpartililiğin yürümediği fiilen görüldü.
Türkiye’de
hiçbir parti, hiçbir sosyal sınıfın temsilcisi olamadı ama etninin ve dinsel
kökenin oldu.
Yani
özetle:
Türkiye’de
seçim, seçmen ve parti birbirinden kel alaka yollardan yürüdü.
Üniversite
mezunu olanlar dahil, Türkiye’de seçmen eksi zekalı ve eksi bilgilidir. 2 veya
4 seçim önce kime oy verdiğini kendi bile anımsamaz. Demokratlıkla bağdaşmayan
özellikleri (şeriatçılık gibi) yanyana sayabilir, başörtüsü özgürlüğünden dem
vurabilir. Den den de den den.
Türkiye’de
4 sağ partiyle, sol-sağ ayrımının yürümediği görülüyor.
Türkiye
sol parti çıkarabilecek durumda değil. Buna halihazırdaki kendini marksist
sayan partiler dahil onlar da sağcı ve muhafazakar yani.
Yani:
Seçmen,
parti ve sistem ayrı ayrı açmazlarda. Kırılma fay hatları var. Kutuplaşma ve
çatışma çizgileri belli. Sokakta sivil terör var. Sokakta devlet yok.
Gerisi
belli ama yazmayalım da, suç sayılmasın.
Çıkış:
Bir onun
dediklerine bakıla, bir benim dediklerime bakıla.
(14 Mart 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder