Çarşamba, Mart 28, 2018

Zehra Çelenk Negasyonu: ‘Kaybedenler Klübü Yolda’ Eleştirisi


Kendisi senaristlik üzerinden Türkiye sinema camiasından imiş. Filmi eleştirirken, aşırı klişeler kullanmış. Biz o klişeler üzerinden onun düşüncelerini değillemek arzusundayız. Alıntı ve yorum sırasıyla gidecek.
“Hayatın ya da kaybedilen her neyse onun öcü alınırcasına, anlamsızlığa mıh çakılırcasına, sürekli seks ediliyordu. Olan bitenin ‘sevişmek’le pek ilgisi yoktu ancak yerine kullanılabilecek başka kelimeler cinsiyetçi baskınlıklarıyla rol çalacakları için böyle diyeceğim.
‘Seks etme’nin ya da aşk dışı seksin kötü, yanlış bir şey olduğu türünden bir ima yok burada. Ama işte, iki adet dünyayı yemiş bitirmiş, gözü seks (drugs and rock’n’rol) dışında her şeye doymuş adamın kadın bedenleri üstünden yer yer ruh solduran hezeyanlarını da izliyorduk yani.”
İnsanlar gençken, eğer yapabiliyorlarsa, böyle yaparlar. Bazıları bunu yaşlanınca da sürdürürler.
Eleştirmen olarak Çelenk’in burada saptayamadığı durumlar var:
Bir: İnsanların bulunca, bunaması.
İki: İnsanların kolay olanı seçmesi.
Üç: Seksin seks dışında her iş için ikame olarak kullanılması.
Dört: Bolluğun kıtlıktan daha zararlı, havucun sopadan daha zararlı olması durumu.
Beş: Bazı sosyal ortamların böyle olduğu. Hele hele (hepsinin içinde yer aldığı) sinema camiasının da böyle olduğu. Hava, meni ve uzing kokar oralarda. Sonra da hapse evlenir ve çoluk çocugğa karışır. Sonra da hepsi birbirini değil, kendini aldatır. Den den de den den.
Yani olay, çok daha geniş bir açmaz panoramasının seks versiyonu.
“Filmde hikâyeleri anlatılan Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk’un radyo programlarını hiç bilmiyorum. 6:45’se iyi bilip takip ettiğim bir yayınevi. Alt kültürü, Beat ruhunu günümüze taşıyıp sürdürme çabalarını önemli buluyorum.”
Şenol’u da ve ‘Sub’u da ekle. 1995-2000 arasında çıkış yaptılar. Şu sıralar, Google Translate çevirili kitaplar basma noktasındaymış Şenol kardeş. Bizde yayıncılar, kabzımal ve celep arası bir şeydirler. Doğru meyveyi veya eti buldular mı, değmeyin keyiflerine. Ancak, batan yayınevinin haddi hesabı yoktur ve başta çıkan yayınevinin, sonraki öyküsü adını andığım ikisinin şimdiki durumudur.
Yani, filmdeki kişilemelerin gerçek yaşamdaki izdüşümü / karşılığı asıl irdelenmesi gerekenler ama Çelenk bu konuda eksik bilgi sahibi imiş demek ki.
“Söz gelimi dünyaya düşmüş en çekici adamlardan olan Marlon Brando’nun belli açılardan korkunç bir adam olabileceğine dair ipuçları var.”
Türk kadınlarının en bir erkek seçimi beni hayrete düşüregelir. O kadar adam içinde, Brando’yu seçmek tuhaf. Adam eşcinsel öncelikle. Bunun psişik analizi bile sayfalar alır. Pas geçiyorum.
“Bu arka sokak, alt kültürden beslenen kentli bıçkınmış-gibilik, maalesef üstüne bir de içselleştirilmemiş solculuk eklendiği zaman, sırf aşk ilişkilerinde değil iş ilişkilerinde bile can sıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Tek tek olumlu tüm düşünsel, siyasi elementler ego suistimali altında fena hale gelebiliyor. Arkayı toplamak genelde kadınlara düşüyor ve merhametten de itinayla maraz doğuyor, onu da söyleyeyim.”
Kadıköy kültürünün 2000 versiyonunun açımlaması olmuş. Yinelemeler çok. Eski solcu Türk erkeği gibimsisi açısından yani.
Ancak, arkayı toplamanını kadınlara kalması, ‘ammaan, bu erkekler de çok çocuk ruhlu canım’ diyen anarerkil alaturka kadın kültürü işi.
Söylenmeyen şu.
Artık kadınlar da hegemon. Çünkü 1975 sonrası doğumlu ezeli-ebedi ergen kuşaklarda erkek aşırı iktidarsız, odaksız, yönelimsiz. Dolayısıyla, Türk kadınının geleneksel anne rolüne çok uygun veri tabanı mevcut.
“Hesabından sabah akşam Dalai Lama Türkiye şubesi gibi çiçekli lirikli, yaşam sevinçli, kişisel geliştirmeci özlü sözler paylaşan birinin şahsen hiç tanımadığı, yapıp ettiklerine bile belli ki pek hakim olmadığı bir kadına gecenin bir vakti kendini tutamayıp sosyal medya hesabından giydirmesi ve bunun görünür tek nedeninin bir kadının bir nebze öne çıkıyor oluşunun yarattığı haset olması gibi feci feci haller…”
Ben, Dalay Lama’nın Türkiye şubesi, demiyorum. Öldüren sevgicilik, diyorum. İnsanı, ya intihara, ya cinayete sürükleyebilecek bir sahtekarlık, diyorum. Kadınlar hep sahtekar, bu da yeni moda bir sahtekarlık, diyorum.
“Kadın-erkek, şapkamızı önümüze alıp bu erkeklik krizinden beraberce çıkmamızı, aynı sıkletteki kadın-erkeğin birbiriyle barışabilmesini, her şeyden önce de gelişmeye ve gerçek anlamda ‘konuşmaya’ açık olmamızı diliyorum. O erkeğin her durumda ayrıcalıklı olup paşalar gibi motor koşturduğu ‘yol’, bitti. Beraberce yeni yollar keşfetmek gerekiyor.”
Erkekliğini, 40’ında maç-kılıbık eşleniğinden nötral moda almış biriyim. Beyin sıkleti tavanlarda çok kadın tanıdım. Çok sorunlu ve tümüyle açmazda idiler erkek seçimi veya daha doğrusu seçimsizliği açıszından. Kadın-erkek demokrasisi diye bir şey yoktu onlar için. Ya dominant, ya resesif oldukları bir oyunu ezberlemişlerdi ve ezberleri bozulunca da, küsüp / mızıkçılık yapıp oyunu bıraktılar.
Genel:
Görüldüğü gibi film ve eleştirmen, aslında orada olmayan ama yaşamda var olan şeyleri tartışmak için filmi kullanmış. Film, yokken varmış gibi yapmış, eleştirmen kendi odaklanmalarını yazıya dökmüş.
Öncelikle şunu belirtelim.
Türk sinemasınnın ifade-anlatı sorunu-açmazı var. Yani, filmin sözü geçenleri dilegetirmesi mümkün değil. Çünkü, bir Türk filminin bir şey anlatması, yani doğru dürüst anlatması mümkün değil. Filmin fragmanını ama en önemlisi filme sosyal medya üzerinden gelen eleştirileri yanıtlayan başrol 2 oyuncusunu izledim, daha film bir şeydi. Gibi yapmanın, bomboş bir oyunculuğun ve bomboş bir reel kişiliğin gösterimi idi.
Yani, film ve eleştirisi, tam da, körlerle sağırlar, birbirini ağırlar, durumu olmuş.
Yani, filmi ne niyetine yutarsan, odur, omuş…
Çelenk’in film eleştirisi ile pek sorunu yok ama kadınlık ile ilgili olarak ciddi sorunları var gibigörünüyor. O da olağandır, sinema camiasında herşey sahtedir çünkü. Korukla yatan ekşi kalkar, oyuncuyla zaman geçiren sahteleşir, üzüm üzüme baka baka kararmaz, koruklaşır. Toplumsallık ve altkültür, 7 kişiden büyük gruplarda, insanları aptallaştırır, cahilleştirir, vd, vb…
(27 Mart 2018)

Hiç yorum yok: