Melankoliyi
olduğu gibi, melankoli gibiliğiyle, en açık ve doğrudan olarak ilk resmeden
ressam Dürer.
Onun
öznel melankolisi bu.
Ancak,
onun öznel melankolisinin nesnel dayanağı da var.
Almanya’nın
din savaşları ve onun yarattığı boşluk.
Yani,
bazı psikiyatristlerin sandığı gibi, şizofreni ve otizm üzerinden giden
melankoliyi, bireysel dağılma / çözülme değil, toplumsal ve kültürel çözülme
tetikliyor.
Bir
psikiyatristin bir hasta için toplum normunu idam hükmü fermanı olarak seçmesi
affedilebilir bir şey değil.
2020
momentinde bile hala, şizofreni ve otizm, deli doktorlarını deliye idam hükmü
vermeye (zihnini şu ya da bu araçla silmeye) götürüyor.
Eugenio
Borgna, Melankoli kitabında, tutum-davranış çelişkisinin, kişiyi bu
hastalıklara taşıyacağını önesürüyor. Ama tarih momentinin de, o hasta sayılanı
buraya taşıdığını görmezden geliyor.
Ancak şu
saptaması ilginç:
Otizm,
boşuna boşalmış bir yaşam atılımının harcadığı libido sonucudur. Yani fiyasko,
ikinci atılımı engelliyor gibi kabul etmiş. Ama genelde pek öyle olmaz, çünkü
hiçbir deli, ilk başarısızlığında yaşamdan vazgeçmez kolay kolay.
Sorun,
bunun kısırdöngüyü girmesidir. Otizmde çocuk, annesini kendi istediği tarzda
iletişime veya iletişimsizliğe ikna edemez, ondan sonra öyle olur. Sonuçta,
dayanıp, sağ kalıp, durumunu yazan otistikler de var, Mars’ta Bir Antropolog
gibi.
Keza,
Cotard da nasıl yaptıysa, olanaksız ölümü yanlış tanımlamış. (Bu Cotard,
kendini ölü sayma semptomunu tanımlayan adam ve ucubeliği de.)
Aranot:
Yine bir
bilgi notu:
“Cotard's
syndrome and the psychiatric manifestations of typhoid fever.”
Benim
kendime özgü ölü / zombi hissetme durumumun nedeni yinelenen ve yüksek ateş
yani.
Bu
önemli:
Yaklaşık
10-15 ayral psişik öğem var:
Solaklık,
yüksek ateş, şizofreni, otizm / katatoni, melankoli, paranoya, uç yaratıcılık /
hipergrafi, aşırı kognitiflik, id-süperego başaşağılığı, biyolojik yalnızlık,
kendi yokluğunu ve artı eksi varlığını algılama (ölü bebeklerini zihninde
algılıyor / hissediyor olarak, negatif egzistansiyalizm olarak), kendi-değil /
erkek / insan-değil yapısı, tao’ist ve ma’ist (seksist?) kişilik (klasik tanıma
uymasa da, bu kesinkes bir kişilik yapısı), eşini bırakamama / annesizlik +
ailesizlik + evsizlik / dostsuzluk, intiharsızlık / zorunlu yaşayıcılık,
ustasızlık / mentorsuzluk (son 23 yıldır) / referanssızlık, azınlıklar
içinde-N-azınlık, 20’den büyük konuda ayrallık, alkolizm, iyi-kötü metamorfozu,
yüksek zeka-bilgi eşleniği, yalansızlık / uzlaşamama.
Toplumsal
/ tarihsel / kültürel / biyografik fon panoramam da, varolan bir cumhuriyetten
yok devlete bir kayış, anımsadığım son 55 yılda (1963-2018). Bu durumda, tüm
toplumsal normlar çözüldü / çözündü. 2013 itibarıyla hepsi sıfırlanmıştı, şu
sıralar eksilerde gidiyoruz.
Böyle
listeleyince, eksik bakış açısının, saydığım niteliklerin yaşlılığa geçmesinin
gözardı edildiği ve bunların yaşlılıkta gençlikten pek de farklı olmayacağı
görülüyor.
En büyük
soru şu:
Yaşlılıktaki
libidonun niceliği ve niteliği nedir?
Gerontokratik
statü olanı hariç. Töz olanı kastediyorum.
Sacks;
otodisiplini gevşetme, terapi, uzlaşma ve aşk diyor. Olabilir ama o eserleri de
gençken öyle olmasaydı, veremezdi. Gençken yaşamamış benim gibi, yaşlılığında
da yaşamak için kendine şans vermiş, yaşam da ona şans vermiş.
Zaten,
bu süreçler bu kadar acaipken, bu işin şans işi olduğunu baştan biliyorum.
Şansıma da hiç güvenmedim, yaşamsal toplam şansımı bitirmişim gibime geliyor.
Gerisinde
determinizm işlemez. Şanssızlığından sakınma işler.
(2 Mart 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder