Pazar, Mart 11, 2018

Evrimle İlgili Çarpıcı Gerçekler


Evrim, canlılarda yer alan karbon atomu sayısını, kireçli deniz kabukluları döneminde, o kabuklar aracılığıyla karbonu biyosferden çekerek, önce denizin dibine, sonra da magmaya gitmesine neden olarak azaltmıştır.
Ayrıca ve artı olarak, bu dönem öncesinde başlayan fotosentez döneminde serbest kalan oksijen atomları, önce kalsiyum atomlarını oksitlemiş, ardından onlar da (kalsiyum oksitler de) karbon dioksiti soğurmuştur. Bildiğimiz kireçtaşı oluşumu budur.
Not: Her 2 paragrafta yer alan oluşumların oranlarına ilişkin internette kayıt bulamadık.
Sonuçta, var olan karbonun yalnızca milyonda biri biyosferdedir şu an. Geçmişteki en yüksek oran kaydı veya tahmini de yok.
Evrimde sağ kalmak değil, yok olmak en büyük başarıdır. Çünkü evrim tarihinde en büyük yeni tür ve yeni birey oluşumları, 5 veya 6 büyük evrimsel yok oluş ardılı dönemlerde yaşandı. Diğer bir deyişle onlar olmasaydı, bugünkü türlerin bir bölümü olmayacaktı. Memeliler, en sonki (165 milyon yıl önceki) toplu yok oluşun ardından, Yeryüzü’ne yayılıp, türce ve sayıca arttılar (toplam 22 bin tür).
Ya da: Türlerin evrimiyle, evrimin bütünü birbirinden farklı veya birbirine aykırı / karşıt olarak evrilir veya evrilebilir.
Tekhücreliden çok hücreliye geçişin en az 46 kez olduğu saptamasına bakılırsa, yaşam olmayandan yaşam olana da birden çok kez geçiş olduğu ve tersine de (yaşam olandan yaşam olmayana) geçiş olduğu gözönüne alınması gereken bir model olmakta.
Bugün yaşam saydığımız epeyi nitelik, diyelim genetik / DNA, yaşama sonradan katılma nitelikler.
Virüs-bakteri arasındaki ayrım, virüsteki susevmez proteinlerin sitoplazma oluşumuna izin vermemesinden geliyor. Ayrım, virüsün canlı sayılıp sayılmamasında değil yani.
Suyun Yeryüzü’nde DNA’nın fizikokimyasal kuvvetler gözönüne alınınca, fermuar gibi ikiye açılıp kapanmasına izin veren tek molekül olduğu kanıtlanmış. (Bunu kanıtlayan Oktay Sinanoğlu.) Yani bu açıdan bakılınca su, yaşam için karbondan daha gerekli.
Gerçekte 22 değil, 500 olan amino asit sayısının, birebir mantıklı evrim akışı açısından, o 22’nin seçilmiş olmasının, yalnızca belli bir yerdeki fiziksel / moleküler koşullar nedeniyle olduğu söylenebilir.
Sonuçta, DNA’nın olabilmesi için fosfor atomu gerekli, hem de epey fosfor atomu gerekli. İlk DNA yaratan ve sonradan mitokondri olarak diğer çokhücrelilere entegre olduğu kabul edilen canlılar, bu türden dar tanımlı koşullarda yaşamış olsa gerekli.
Dolayısıyla işin içine, taa Güneş’in oluşum evrimi, Dünya’nın oluşum evrimi ve molekülsel / atomsal kaynak ölü yıldızdan gelen moleküllerin ve atomların istatiksel modeli işin içine giriyor. O fosforlar geldi, gezegenin yüzeyine çıktı, orada kaldı, belli bir bölgede yoğunlaştı ve DNA da orada oluşabildi sonuçta.
Yaşamı başlatan koşullar, sonraki birçok aşamayı imkansız kılacak koşullardı: Yüksek ısı (> 50 C), yüksek radyasyon gibi. Şimdilerde de, (bir yüzyılda 2 katına çıkarak bugünkü oranına ve miktarına gelen) şimdikinin dörtte biri karbon dioksitte fotosentezin durabileceği öngörüsü var.
Atmosferin evrimindeki hidrojenden metan ve amonyak karışımına geçişin, yaşamlılık ve yaşamsızlık veya ikisinin birlikte etkisi ile mümkünlüğü mümkün. Bu konu henüz tam bilgileştirilmedi.
Mikroorganizmaların evrimi ile makroorganizmaların evrimi, epeyi noktada birbirine karşıt özellikler içeriyor: Oksijenli atmosfer, ototrof x heteotrof canlı karşıtlığı, vd.
4 milyar yıllık evrim tarihinde, son 165 milyon yıldır yeni bir üsttür (memeliler gibi) oluşmaması ilginç. Bunun evrimsel anlamı belirsiz.
İnsan türü, özellikle antibiyotik kullanımıyla, bakteri evrimine doğrudan müdahalesi nedeniyle, kabuklu deniz canlıları gibi, fotosentez yapan mikroorganizmalar gibi, evrim tarihinde bir öte-etkin canlı türü.
İnsan türünün de, Homo Sapiens ile Homo Posterus (Evren’e giden insan türü) ile bir evimsel yo çatallanmasına girdiği düşünülürse, bizim bakış açımızla evrim bitti, öte-evrim başladı. Bu, canlı-canlı-değil ve tekhücreli-çokhücreli ayrımı gibi makro-makro bir ayrım.
Tüm bunlara bakınca biz, bir tür Verhulst denklemi görüyoruz: Evrimi sağlayan etkenler, aynı zamanda kendilerini kısıtlıyorlar.
Bu biçimiyle canlı evrimi tarihi, yalnız ve yalnız Dünya’ya özgü bizce. Çok aşama ve çok özgün önkoşul var çünkü.
Bizce canlılık, negatif entropinin çok özel bir biçimi ve diğer dış gezegenlerde bunun başka formları da oluştu (ve hatta bitti).
Yeryüzü’ndeki evrim ise, önce zihinöteye, sonra da canlıöteye gidiyor, hem de birden çok yoldan: Örneğin insan türü için yazılım ölümsüzlük ve donanım ölümsüzlük, 2 örnek bunun için. Ki bu da bizce negatif entropiye dahil olan ama yine Dünya’ya özgü bir yol örneği.
Dünya üzerindeki evrim ise, Güneş yıldızı ölene dek devam edebilir, olduğu gibi ve/ya evrilerek.
Çıkış:
Kuantum kimyası ve özellikle de karbonun kuantum kimyası tam modelli değil. Her molekülün (10 bini atomlu olsa bile) farklı bir atom bütünü gibi kabul edilmesi gerekli. Yoksa, dördüncü derece proteinleri modelleyemeyiz. Bir de, hem modüler mantık, hem de 10 üzeri N molekülün / atomun aynı anda reaksiyonlaştığı makro-makro sistem modelleri gerekli.
Yani şu anda görebildiğimiz ve modelleyebildiğimiz olanı, epeyi düşük bir kesridir.
Nokta. Es.
(11 Mart 2018)

Hiç yorum yok: