Cuma, Şubat 27, 2015

Marjinallik Üzerine Tezler



Önkoyut:
Marjinallik konusundaki genelgeçer klişe söylemlerin / paradigmaların canına okuyacağımızı baştan belirtmiş olalım. Aynı zamanda, tarihsel bir çöküş döneminde yaşadığımız için, bu sorgulama için en uygun zamanlardan birisinde olduğumuz kanısındayız, onu da belirtmiş olalım: Sodom-Gomor değil, Anti-Sodom-Gomor vaziyeti.
Girizgah:
Marjinalliği, nicel ve nitel olarak ayrı bakış açılarıyla irdeleyebiliriz:
Nicel açıdan marjinallik, toplumbilimin istatiksel bakış açısıyla, 3 standart sapmanın ötesidir, yani sağlı sollu toplam % 1,5’luk iki  dilimdir. Ancak, toplumsal marjinalliklerin çoğuna bu istatistik uymaz. Dahiler için on binde birlik, eşcinseller için onda birlik oran kabul edilir daha çok örneğin.
Marjinallik, adı üzerinde, marjın ötesi, sınırın ötesinde kalma, demektir. Da sınır nerededir, nereye konulur, nereden azıcık sola sağa, yukarıya aşağıya, öne arkaya nasıl kaydırılır acaba?
Marjinallik zaman ve mekan içinde görelidir. Sınır koyumu da öyledir.
Bir bakalım o zaman:
Karşılaştır ve karşıtlaştır:
Bir:
Eşcinsellik:
G-7 ülkelerinde eşcinsel evlilikler artık yasal, bu durumda onlar pratikte marjinal sayılamıyor böylelikle. Üstüne üstlük, aldatmalar ve boşanmalar da gırla gidiyor, aynen heterolarda olduğu üzere... Yani eşcinseller, özgürlüklerini normalleşme köleliğine dönüştürdüler çoktan.
2005 itibarıyla Los Angeles’ta (ABD), hanelerin onda biri eşcinsel çift veya tek imiş. Ancak, bu onda birin onda biri de, yani genelin yüzde biri de, aynı veya ayrı cinsten 3 veya daha çok birarada yaşama, yani biseksüelite veya poliseksüelite olarak deklare edilmiş. Aradan 10 yıl daha geçti ve o zamanda da, bu zamanda da bu durum, eşcinseller tarafından bile marjinal kabul ediliyor / edilebiliyor.
Neden peki?
Doyurucu yanıt henüz yok ortada.
Bu konuda karmaşa ve kargaşa da var:
14 yaşındaki biri, transseksüel ameliyat geçirdi. O kişi, bunu 18’inden önce, cinsel yaşam yapmayacak olduğu halde mi seçti? Yoo.
Peki, 18 yaşından küçük birinin cinselliğini, 18 yaşından büyük biriyle yaşaması durumunda, bu durum, 18 yaşın üstündeki kişi için suç oluyor mu?
Evet.
Bunun Müslüman kadın öğretmen örneği bile var:
Peki, 2 tane 18 yaş altı kişi, birbiriyle seks yaptığında, bu suç oluyor mu?
Hayır, kayda bile geçmiyor. G-7 ülkelerinde aktif sekse başlama yaşı 14 falan. On milyonlarca kişiden söz ediyoruz burada.
Daha da berbatı, o zamanki 18 yaş alıt Justin Bieber gibileri, yine 18 yaşın altındaki sevgililleriyle gayet erotik-ötesi pozlar veriyorlar ve icraat da mevcut.
Tepki var mı? Yasak var mı?
Yoo. Tam tersine, Youtube’da on milyon tıklama var.
Eşcinsellere sorulduğunda, sübyancılığın en büyük suçlardan ve en aşağılık davranışlardan biri sayıldığı ortaya çıkıyor.
Şimdi, burada marj nerede ve marjinallik nerede başlayıp nerede bitiyor? Yani, 1 hafta önce suç ama 1 hafta sonra değil mi? Taciz bunun neresinde? Öğrenci istememiş mi, soran var mı? İsteme hakkı yok mu, soran var mı?
Belirsiz. Zaten sorun da bu. Anket yapılsa bile, insanların düşünceleri açıkseçik, tutarlı veya uygulanabilir değil. Oysa sorulsa, herkes marjinallere karşı hoşgörülü olduğunu ve onlara yaşam hakkı tanıdığını söyler.
İki:
Marjinalliğin bir de ileri marjnallik versiyonu var ve ekonomi alanında tanımlı:
Tüm Dünya’da kime sorsanız, asgari ücretin altında insan çalıştırılmasına karşı çıkar ama bugün Vietnam’da asgari ücret aylık 25 dolar ve o sayede bir milyar 1. Dünyalı ucuza mal tüketiyor, yani bilfiil köle kullanıyorlar: Herkes köleliğe de karşı tabii ki ama 30 milyon falan kayıtlı köle var 21. Yüzyıl’da. TC’de ise, çocuk, iç göçmen, dış göçmen çalışanlara en çok yarım asgari ücret veriliyor ve fazla mesai ücreti verilmiyor: 1-3 milyon kişiden söz ediyoruz bugün ve burada. O en has Müslümanlar yapıyorlar bunları, hani kul hakkı yemenin cehenneme götüreceği arkadaşlar.
Üç:
Uyuşturucu:
Uyuşturucu kullananlar, TC’de bile nüfusun % 5’i oldu artık. Depresyon uyuşturucusu kullananları da katarsak, onlar da % 5, etti mi % 10? Bir ülkede nüfusun % 10’u hapçı ve keş ise, nasıl olur da, o durum marjinallik olur ki? Genel kültürel bir durumdur o artık.
Üstelik anımsatırız: Dünya’da bazı ülkelerde bazı uyuşturucuların kullanımı ve satımı artık yasallaştırıldı.
Genegeçer ezberi bozalım:
Uyuşturucu öldürmez. Uyuşturucunun kulağına su kaçıranlar ölür. Uyuşturucu gurubu yazar William Burroughs, en öldürücü uyuşturucu olan eroini, 3-4 kez bırakıp ona geri dönmüştür yeniden. Ve çok uzun yaşamıştır, 70 yılın üzerinde.
Dört:
Ateizm:
Ateistler, TC’de % 1-10 kabul ediliyor. Oysa, kesin ölçüm yapılamıyor, çünkü insanlar bunu söylemeye cesaret edemiyor.
Ayrıca insanlar, deist, teist, panteist, animist oldukları halde, kendilerini ateist sanıyorlar ve sayıyorlar. Onlar için bu, ayrıntı yalnızca.
Türkiye’de Müslüman demokrat parti var hesapça. Peki, ateist demokrat bir parti kurulabilir mi şu an için TC’de?
Zinhar olmaz: Suç ve günah.
Bir not: Almanya’da ateistler, Dünya’nın en yüksek oranı olarak üçte birdeler ama Almanya’da Hristiyan parti varken, ateist parti yoktur.
Neden peki?
Sosyalist ateizmle demokrat atezm birbirinden farklı şeyler değil mi?
Reel sosyalizmlerde, engizitör ateizm yaşanmadı mı onyıllarca?
Beş:
Ensest:
Bu metin için, son örnek olarak, bu sıralar en keskin tepkileri alan ensest konusuna bir bakalım:
Ensest nedir?
Baba, anne, oğul, kız arasında, eşcinsel veya zıtcinsel ilişki kurulmasıdır.
Buradaki en büyük önyargı, bunun illa ki ancak ve ancak tecavüzle olabileceğidir.
Eski Mısırlılar gibi, bu konunun resmen onaylandığı kültürler de var oysa ki.
Eski Çinliler gibi, aynı soyadlı kuzenleri ensest-içi, ayrı soyadlı kuzenleri ensest-dışı tanımlı tutmak (yani birincisini yasaklamak da) da bir yol belki.
Gönüllü ve 18 yaş üstünde kurulan enseste karşı olmadığımızı ve aile-içi öz-akraba 4 kişinin arasındakiler dışındakilerin ensest pek sayılamayacağını önceden belirterek, konuyu genişletelim:
Ana bir baba ayrı ve ana ayrı baba bir kardeşler var. Onlar ne olacak peki?
Bizdeki hala, teyze, amca, dayı çocuklarıyla evlilik, Anadolu’da yüzyıllar boyu kullanıldı ve akraba evlilikleri sayesinde epeyi genetik engelli nüfusumuz oluştu. Ancak, buna ahlaken karşı çıkan yok hala.
Peki, yukarıdaki üvey kardeşler mi birbiriyle daha uzaktan / yakından akraba, yeğenler / kuzenler mi?
Pratik sonuç, her ikisinin istatiksel olarak eşit olduğu. Özellikle de, bizdeki gibi bu kuşaklar boyu yinelenirse, kuzenler kardeş kadar yakın genli / akraba olurlar, oldular da bizcesi. Yani Anadolu, toptan yüzyıllarca ensest yaşadı pratikte, Türk-İslam sentezi niyetine. Hiçbir ceza falan da verilmedi kimseye. Ancak bugün ve burada 2 kardeş ensest yapsınlar, onların canına okurlar, onları linç ederler, medyada mahvederler.
Bu bir rasyonalizasyon değil.
Bu bir soru kipi.
Bir örnekle soru kipini genişletelim:
Yaşayanınca bana bizzat anlatılmış bir ensest öyküsündeki soru kipleri:
Bir kız, kızkardeşiyle ikisinin de 18 yaşları öncesinde sevişmiş, orgazm olmuş ve bundan dolayı pişman olup olmamaya emin olamamış.
Bakirelik gitmiş mi?
Hayır.
Bu bir eşcinsel ilişki mi?
Belki. Onu bulmuş, sevişmiş. Erkek kardeşi yokmuş. Olsaydı, belki onunla sevişirdi.
O zaman ne olurdu?
Hipotetik durum. (Nasıl sıyırtıyorum ama?)
Peki bu kız, 18’inden sonra ne yaptı?
Erkek arkadaşıyla seks yaptı ama çok çok kalın olan kızlık zarını bir türlü del(dir)emedi. (Bu da onu dolaylı yoldan, az lezbiyenliğe, az biseksüelliğe taşıdı. Sözünü ettiğim, 30 küsur yıl öncesi TC’si.)
Ne yapılacak, matkap mı kullanılacak, kız zarlı mı bırakılacak?
İlah...
Yeterince öksürtücü oldu.

İstop.

Salı, Şubat 24, 2015

Eşcinsellik Üzerine Tezler



Önbilgi: Bunları Facebook’taki bir eşcinsel grubunda yazdım. Bugüne kadar içlerinden yalnızca bir kişi, yazdıklarının alıntılanmasına izin verdi, ben de onu yayınladım zaten. Kendini hukuksal, cansal, malsal, cinsel tehlikeye atmayacak türden olmak kaydıyla, yazdıklarını kamuoyu önünde yinelemeyenleri kınıyorum burada. Eşcinsellerin de (burada ifadesel) özgürlükten kaçtığını gözlemek, benim için çok üzücü. Hakları için mücadele etmektense, partner bulmak için kullanıyorlar interneti. 2015 Genel Seçimi’nden sonra başlayabilecek cadı avında, toplama kampını boylamayı hak ediyor benim gözümde böyleleri. Çünkü birileri onların yerine mücadele ediyor, onların yerine rezil oluyor, onlar da olmuş hakları topluyorlar. Eşcinsel hakkı olduğu denli, eşcinsel yükümlülüğü ve sorumluluğu da var. Bunu söylemek de, bir nötroseksüele düşüyor ve o eşcinseller bundan hiç gocunmuyorlar.
+
Eşcinsellere karşı savlarımdır:
Bu da bir panorama olsun:
1980'de eşcinseller, Kuşadası gibi yerlerde yalıtık yoğunlaşmalar yaşayıp, kendilerini ancak koruyabildiler ki Kuşadası hala merkez gibi. 1995 gibi, Kuşum Aydın veya Fatih Ürek gibi, medyatik eşcinseller televizyonda boy göstermeye başladı, bunun eşcinsel haklarına faydası tartışılır ama tabular bükülmeye başladı. 2015'te ise, sağolsun AKP, mono-hetero kutsal aile kurumunu bizzat çökertmiş durumda ve bu da eşcinsellere, tıpkı kadınlara 1935’te tepeden inme verilen oy hakkı gibi, bedavaya kapı açmış durumda. 2015 momentiyle, kendi hakkını kendi savunmayan, yani başkaldırmayan eşcinsel, böyle gizli köşelerde ağlak yapmasın derim. Altın kafesinde yaşasın örneğin. Solcular, 100 yıldır paşa paşa elektrik görüyor bilader bu ülkede. Onlar kadar bile olamayacaksınız, hiç boşuna ağlak yapmayın, derim.
+
Bugün, eşcinselleri bağrına basmış sosyalist / marksist partiler var. https://m.facebook.com/SosDemPar?v=timeline&filter=2&timecutoff=1401445223&sectionLoadingID=m_timeline_loading_div_1420099199_1388563200_8_&timeend=1420099199&timestart=1388563200&tm=AQBEJhjqX-6eaEmr Onlar, işkencede çözülmeyecek, polise tek bir ad vermeyecek denli ahlaklı insanlar, merak etmeyin bir eşcinsele tacizde bulunmazlar.  Bugün yakın çevrelerindeki erkek yaşıtları, bazı eski yoldaşları, eşcinsellere sosyalist bir partide yer verdikleri için, onlara bıyık altından gülüyorlar. Bu insanların 12 yıl hapis yatmış olanını, yıllarca dağlarda kaçak yaşamış olanını tanıyorum. Şimdi bu insanlar, 65 yaşından sonra eşcinsellerin haklarını savunuyor ve o eşcinseller ‘yerim dar’ deyip, mücadeleden kaçıyorlar. Olmaz böyle şey...
+
30 yıllık bir proje taşının altına elini koyar mısın? Neden koymadın daha önce, daha doğrusu?
Hiçbir marjinalin sonu hiç iyi değil, sosyalistlerin de.
Bu bir Bitmeyen Kavga, bizden önce başladı, bizden sonra da sürecek Bacı'm.
Sen mavrayı bırak da, yazdıklarını yayınlamama izin ver bari.
Sözünün altına elini koy bari.
Oryantal rakkaseliği bırakın. AKP bize dalıyor, tek yol huruç harekatı. Fire oranı % 90 olacak. Cadı avı, Temmuz 2015'te başlıyor.

Ölmüş eşek kurttan korkmaz, ölecek eşcinsel AKP'den korkmasın bilader. Var mısınız AKP'ye karşı devrimci mücadeleye? Sizinle ilgili yazdıklarım ve yayınladıklarım nedeniyle, bu yaştan sonra ipne safına terfi ettim valla.

Suriye, TC, Irak, İran Analizi



İran demiş ki:
"Amerika, İngiltere ve Fransa; 'NATO patronları' olarak, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün Krallığı ve Türkiye Hükümeti açıkça; terörist ve katil İsrail rejimi, bazen açık ve bazen gizli bir şekilde, Suriye'de Özgür Suriye Ordusu’nu kurdurup, ardından tekfirci terörist örgütleri geliştirdi. 'Özgür Suriye Ordusu' ise, Suudi Krallığı ile Katar petro-dolarlarıyla beslenip, Türkiye topraklarında karargah kurarak silahlandırılıp, Suriye halkına ve hükümetine katliam, terör ve yıkım dayattı. Özgür Suriye Ordusu, ardından bütün tekfirci terör örgütlerinin kurulup silahlanmasına kaynaklık etti. Böylece, Suriye'de terörizm ateşi yaygınlaştırıldı. Süleyman Şah Saygı Karakolu da son 2 yılda tekfirci vahşi IŞİD'in kontrolü altına girdi. IŞİD, bölgedeki Alevi, Sünni, Kürt ve Araplar'ı katliamdan geçirirken, Süleyman Şah Mezarı'na dokunmadı. Çünkü, Suriye'nin kuzey bölgeleri IŞİD ve diğer tekfirci terör örgütlerinin denetimindedir. Türkiye Hükümeti, Suriye devleti ve hükümetini düşman olarak nitelendirip, angajman kurallarını değiştirerek, sınır boyu tekfirci teröristleri koruma altına almış bulunuyor. Bu nedenle IŞİD, bu mezara ve saygı karakoluna hiç dokunmadı. AKP hükümeti defalarca Amerika ve batılı ülkeleri Suriye'yi işgal etmeye çağırdı. Hatta, Türkiye Dışişleri Bakanlığı gizli toplantısında Suriye'den Türkiye'ye füzeler fırlatılması planlandı. Bundan amaç, Türkiye'nin tek başına yapamadığını, NATO ve Amerika'yı devreye sokarak Suriye topraklarına girmek ve doğrudan savaş başlatmaktı. Fakat bu plan da suya düştü."
‘Böylece’ye kadar doğru. Ancak, bizcesi bu konudaki hesaplar yanlıştı ve tutmadı da. Dikkat edilirse, Afganistan’dan Irak’a ydjjs ABD ağırlıklı hiçbir plan, 1991’den sonra tutmadı, tutamadı. Reklam planı bile hedefini % 50 bulur ama burada % 50 isabet yok, % 25 belki.
‘Böylece’li tümce geçersiz:
Çünkü, Suriye’de isyan ateşi hep vardı, taa 1960’lardan beridir. Esed, Suriye’nin tamamına arada bir hakim olamadı. Dış yardım gelince, olay yaygınlaştı yalnızca. Yani, olay taşıma suyla yapıldı, o doğru.
‘Böylece’linin doğrusu şu:
Tümüyle teknik bir hata olan Arap Baharı planı kronolojik sıralamasında, Suriye yanlışlıkla İran’ın önüne alındı. Böylelikle İran paçayı kurtardı, şu an hayt hoyt yapıyor ama bir ara kılıcın epeyi altına girmişti kellesi. Ki yine oraya girebilir yakın gelecekte. Ki oradan da Pakistan’a doğru devam even bir projedir BOP ve Arap Baharı ertesi.
Türbe konusu, yeni gündeme sokuldu. TC açıkladı ki daha önceleri de 3-5 kez türbenin yeri değişmiş. Zaten şu an alınan Türbe değil, yalnızca içindekiler, Türbe binalarını TC yok etti.
Görüldüğü gibi, gereksiz bir sürü takla var. Konu kamuoyu ise, şu an verdikleri bilgiler onları ipe götürecek cinsten, nasıl bir kamuoyu oluşturma politikası uyguladılarsa, hangi akla hizmet ettilerse. Herhangi bir AB mahkemesi, bu yapılanlara ilişkin, bunu yapanlara çok rahat yakalama emri çıkartır. Bunları yapanlar da kaçarlar, Arap ülkelerinde sürgün yaşar üç buçuk üç buçuk.
Devam:
TC, Suriye hükümetini ve Esed’i düşman mı, dost mu sayacağı konusunda feleğini şaşırdı ki bu tümden Tayyip’in hatasıdır. Tayyip’in Beşar ile fotoları hala internette duruyor. Emine de Esed’in eşiyle elele diz dize pozlar vermişti.
TC, bir adım daha ileri giderek, Suriye ve Esed düşmanlığını abarttı. Şu an ABD ve AB, Esed’i yerinde tutmak istiyor ama Tayyip buna karşı. Neden karış olduğu da belli değil.
Gelelim metnin asıl konusuna:
TC, IŞİD, PKK işbirliklerine ve çatışmalarına:
Suriye’de ve Kürtler’de 3’er odak bulunduğunu yazmıştık daha önce.
Hesaplayın, onlarca permütasyon etmektte, düşmanlık ve işbirliği olasılıkları olarak. Bunların en az yarısı, yaşandı, yaşanıyor ve yaşanacak durumda. Hepsini tamamlamaya, ömür de tarih de yetmez, yoksa onu da denerlerdi, adı üzerinde: Dene ve yanıl ama öğrenme.
Bizim tezimiz şu: TC, hem IŞİD’i, hem de PKK’yi kendine düşman etmeyi başardı ve bu ikisi birbiriyle savaş halinde. Bu da TC’nin uluslararası / dış savaşı henüz beceremeyeceğini imliyor şimdilik. Ancak TC, yine dene-yanıl ile öğrenecek ama çok yavaş.Olsun, IRA savaşı 150 yıl sürmüştü, PKK savaşı henüz 31. yılında.
TC açısından en büyük sorun, bir gün olabilecek IŞİD-PKK  işbirliğinde: O zaman tuvalet kağıdı oluruz. Da şimdilik uzak olasılıklı bir durum bu.
PKK için en büyük sorun, kendi içlerindeki 3’lü bölünme ve bu sonun başlangıcı. Yani, ülke kuramama sonunun başlangıcı.
IŞİD ise geçici bir oluşum. Yerini kuşkusuz başka örgütler alacak ama o varlığını ve sürmesini yalnızca konjonktürün boşluklarına borçlu.
Yani:
PKK-IŞİD işbirliği çabası şu an başlasa, yine de IŞİD’in ömrü yetmeyebilir bunu becermeye.
Yani:
TC metamorfozlayacak.
PKK, bölünecek ve az metamorfozlaycak.
IŞİD tümüyle metamorfozlayacak.
Suriye, TC, Irak ve iran için baki kalan kaos olacak, en az 50 yıl daha.
Suriye ve Irak de facto bitti.
TC de facto bit(e)miyor. Global konjonktür buna uygun değil.
İran yakın gelecekte az bitecek. (İran’ın parçalanma planı, Büyük Azerbaycan’ı içeriyor ama o imkansız bir hayal bizce.)
Yani mecazla söylersek TC, Fetret Devri biter bitmez, İstanbul’u fethedecek. Neo-İstanbul’un fethi süreci, en az 10 devletçiğin TC’ye gönüllü ilhakı anlamında olacak (Acaristan, Gagavuzistan ve Nahcıvan, bu konuda TC’ye başvuralı onyılı geçti). TC emperyalist olacak ve bu Pirus Zaferi’nden daha ağır bedelli olacak.
İşte son piyon hamlesi (Türbe), satranç tahtası geneli panoramasında bunları imliyor.

Ve daha asıl maç yeni başladı.

Pazartesi, Şubat 23, 2015

Eşcinseller ve AKP

Şöyle bir olay yaşanmış:
“Siyah Pembe Üçgen İzmir Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Araştırmaları ile Ayrımcılığına Karşı Dayanışma Derneği, sivil toplum örgütleri, dernekler ve partilere gerçekleştirdikleri ziyaret kapsamında, AK Parti İzmir Halkla İlişkiler Başkan Yardımcısı Lütfi Tuna ile bir araya geldi. LGBTİ (Lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseksüel) bireylerinin örgütlendiği Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği üyeleri ile AK Parti İzmir İl Başkanlığı'nda sohbet eden Tuna, "Böyle bir adım attılar, bizler de çok memnun olduk. Kendilerini partimizde ağırladık" dedi.”
Haberin tarihi 21.02.15.
Haberin başlığı ters olmuş bizcesi, asıl şu olmalı gibi:
“Eşcinsellerden AKP Açılımı”
Yanlış anlama olmasın ama bir asker kaçağı olarak, derdimi gidip de Genelkurmay’a anlatmam, çünkü ben asker kaçağıyken, bana 3,5 yıl hapis cezası dayayanlar onlardı.
Bu arkadaşların yaptığı ise, benim yapmayacağım şeyi yapmak gibi bir şey olmuş sonuçta...
Şimdi burada, Erdoğan’ın eşcinsellik için söylediklerine bir bakalım şöylece:
“Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, attığı bir tweet nedeniyle lezbiyen, gay, biseksüel, trans (LGBT) aktivisti Levent Pişkin'e 50 bin liralık manevi tazminat davası açtı.
...
"Erdoğan'dan dört dörtlük ibneyim, ibneliği sizden öğrenecek değiliz açıklaması bekliyorum. Öptüm #AnayasadaLGBT"
...
Bianet'in haberine göre Pişkin, ceza aldığı davadaki ilk savunmasında "Bunu bir ibne olarak söylüyorum, ibnelik hakaret değil, cinsel yönelimdir. Ben bir eleştiri sundum, yoksa kendime hakaret etmiş olurdum” demişti. Mahkeme ise Pişkin’i hakaret suçundan suçlu bulmuştu.”
O kişi, şu anda ya hapistedir, ya da yurtdışındadır herhalde.
Devam:
“Erdoğan: Eşcinsel Çift Ahlaka Ters
Erdoğan, Hollanda'da lezbiyen çifte verilen Yunus'la ilgili "Eşcinsel bir aileye bir çocuğun teslim edilmesi ahlak kurallarına terstir. STK’ların olayı hükümete ve yargıya bırakmaması ve kendilerinin devreye girmesi gerekir" dedi.”
“Erdoğan’ın “Eşcinsel Davası”nda Beraat
Hakan Demir, Gezi direnişi döneminde yazdığı “Başbakan'dan "eşcinselliği bunlardan öğrenecek değiliz, ben eşcinselin daniskasıyım, 3 milyar eşcinsel diktim" çıkışı bekliyoruz” tweet’i nedeniyle Erdoğan’ın şikayetiyle açılan davada beraat etti.”
Liste uzayıp gidiyor.
Böyle bir partiye eşcinsel olarak girmek için kamikaze olmak gerekir kanımızca: Yani, kelleni orada bırakmaya razı olacaksın önceden.
Ve bunun için belli savaş nedenlerin olacak önceden. Diyelim AKP’nin hoşgörüsüzlüğünü kanıtlamak için bu yola başvuracaksın ama bunu göstermenin epeyi daha kolay yolları da var, bu yazı gibi örneğin.
Ancak, bunu yapmak için azıcık da, hafiften akrep-kurbağa negatif sembiyözüne de eğilimli olmak gerekir kanımızca.
Ayrıca eşcinsellerin şu grubu da var.
“ ‘AK Parti LGBT Bireyleri’ adıyla kurulan grup, Erdoğan'ın Maltepe'de yaptığı mitinge katıldı. Grup adına miting alanı ve kürsü önünde 'gökkuşağı' bayrağı açıldı.”
Bu grup bizcesi, kurbağanın akrepe bağımlı olanı türünden...
Ancak, bir de AKP’nin çakma flamalı yapay tasarımları da var, onu da biliyoruz. Bu sıralar, Tophane’da standart formlarda uyuşturucu karşıtı sivil toplum flamaları dalgalanıyor örneğin. Konu mücadele falan değil.
Yukarıdakiler hangisidir ona henüz emin olamayız.
Şunu imleyelim yalnızca:
2. Dünya Savaşı sırasında bazı Museviler, toplama kampına sokulup, gaz duşlarının önüne getirildiğinde bile, toplama kamplarının varlığına inanamamışlar. E tabii, acilen yukarı kata asansörle gazlı gazlı gitmişler...
Nazi Musevi belki olmuştur ve buna şaşmayız ama AKP’li eşcinsel olur da, ona da şaşmayız ama eşcinsel olup da AKP’li olması, o eşcinsellerin politik şaşkınlığını ve aymazlığını sergiler yalnızca kanımızca ve buna şaşarız...

‘Önyargı’ mı dediniz?, biz ‘deneyim’ diyoruz yalnızca...

Pazar, Şubat 22, 2015

Biraz da Boynuzlanalım



Vay anasını sayın seyirciler, Avrupa uygarlığı almış başını gidiyor. Kadınların eşlerini aldatmaları için internet sitesi bilem kurmuşlar.
“Evlilik dışı ilişki arayanlar için 2009 yılında hizmete giren ‘Gleeden’ aldatma sitesinin Fransa’daki reklam kampanyaları Fransızları kızdırdı.
Kadınlar tarafından kurulan aldatma sitesi, yaklaşık 2,5 milyon abonesiyle, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, İngiltere’de aşk kaçamakları için tercih edilen sitelerin başında geliyor.”
Bu iş beni aştı. Benim gibi anarşist biri bile, ‘aldatacaksan, neden boşanıp da yeni birini bulmuyorsun kardeşim?’ diye soruyorsa, bu işte epeyi yamukluk vardır yani.
Herhalde evli olup da, aldatmanın tadı bi başka olmakta.
Reklam, Fransa’nın epeyi il ve ilçesinde kaldırılmak zorunda kalmış. Reklamı verenler de, kendilerini şöyle savunmuşlar:
“Bu tepkiye bir anlam veremiyoruz. Reklam kampanyamız tarafsız, eleştiriler yersiz, 1975 yılından bu yana Fransa’da eşlerin birbirini aldatması, cezaya tabii değil.”
Meali şu:
Fransa’da zina, hukuksal bir suç değil. Peki, boşanma nedeni mi acaba?
Meselası hakim, şikayetçi kocaya şöyle dermiş:
“Boynuzlan evladım boynuzlan, ufkun açılır.”
Merakımı celbetti:
Bu sitenin evli erkekler için olanı var mı acaba?
Evli bir erkek, orada bula bula kendi karısını bulmuş olabilir mi acaba?
Fransızlar’a bayıldım: ‘French kiss’ten sonra, üzerine bir de ‘French horn’ olmuş gibi.
İşin tuhaf bir de ayrıntısı var:
“Rambouillet Belediyesi ise, otobüs şirketine yazdığı şikayet dilekçesinde: ‘Gleeden reklamı evlilik şartlarına aykırı. Evlilik sözleşmesinde eşlerin birbirine vefa göstermesi, sadık olmaları isteniyor. Bu nedenle reklamlar otobüslerden çıkarılmalı’ diye tepki gösterdi.”
E kardeşim, sözleşme imzalayınca, nasıl oluyor da, o sözleşmeyi bozunca, ceza yok?
Anladım:

Bu da, ‘French law’...

Cuma, Şubat 20, 2015

Organ Ticareti



Bir haber:
“Büyükelçi Muhammed Elhakim, gazetecilere son bir kaç hafta içinde IŞİD'in geçtiği bölgelerde alelacele açılmış toplu mezarlarda böbrekleri ya da başka organları ameliyatla çıkarılmış cesetler bulduklarını söyledi.”
BM, ölülerin organlarının alınmasının suç olduğunu önesürüyor.
Neden?
Bir insanın organları kimindir?
Kendinin mi?
Mirasçılarıın mı (örneğin şu an öyle davranılıyor ve aile izni isteniyor)?
Vatandaşı olduğu devletin mi (devlet = Arapça = mülk)?
Bir ölünün organlarını çıkarmak, savaş gibi bir durumda, neden izin gerektirsin?
Bunun benzerini daha önce Çin de yapmıştı:
“Çinli yetkililer, her yıl idam edilen binlerce mahkumun organlarını, izinsiz satmakla suçlanıyor. Bu kez iddiaların sahibi, İngiltere’nin organ nakli konusunda önde gelen cerrahları...”
En ironiği de Çin’de organ kaçakçılığının cezası idam:
“Organları zorla alan, zorla bağışlattıran ya da organ kaçakçılığı yapanlar cinayet suçundan yargılanacak. Bu suç da yeni yasa kapsamında idam cezası hükmünde değerlendirilecek.”
Yani, devlet yaparsa sorun yok, sen yaparsan yandın.
Bir de Çin’de organ nakli bekleyenlere bakalım:
“Çin'de her yıl 1,5 milyon kişinin organ nakline ihtiyacı bulunduğu, buna karşın bir yıl içinde yapılabilen organ nakli ameliyatı sayısının yalnızca 10 bin olduğu belirtildi.”
Durum feci çetrefilli, anlaşılacağı üzere...
Talep varsa, arz da yaratılır: Homo economicus kuralı...
Talep yüksek, arz düşükse, fiyatlar çok artar, artıyor da zaten... Yine Homo economicus kuralı...
Yani BM, bu konuda hiçbir halt yiyemez, daha birçok konuda olduğu gibi. Yalnızca eser gürler ama yağamaz...
Dönelim IŞİD’E:
Adamlar, pazara yılda yeni bin meta sağlar duruma çıktılar.
Çin ise, idam ettiklerinden yılda on bin gibi meta sağlıyor gibi...
Oysa, Çin’deki oranan hareketle, Dünya’da her yıl 7 milyon kişinin organ nakline gereksinim duyduğu çıkarsamasına varırız.
Anımsatmak babında: Dünya’da her yıl 50 milyon kişi ölüyor. Bunun, trafik kazası, beyin ölümü, cinayet veya intihar gibi, en azından bedeninin belli organları sağlam / kullanılabilir kalacak biçimde ölenlerin oranı % 10’un çok çok altında. Yani, önümüzdeki daha uzun yıllar, organ naklinde talep, arzın çok çok üzerinde olacak.
Dolayısıyla talep, kendi arzını yaratacak, parası ve gücü yettiğince.
BM’nin yapabileceği tek şey, o çalınan organların sağlıklı bir ameliyat otamında, ameliyat yapılanlara ulaşmasını salamak olabilir, başka bir şey değil.

Dipnot: Bu konuda Çin’i veya IŞİD’İ ahlaksız bulanların, ABD’de bir kalp nakline legal olarak 1-2 milyon dolar alınmasını nasıl karşıladıklarını sormak isteriz.

Pazar, Şubat 15, 2015

Zekilikler ve Salaklıklar

Soru 1:
Hepimiz zeki olsaydık, Dünya nasıl bir yer olurdu?
Dünya aptalların değil, zekilerin yapacağı hatalarla dolu olurdu. Onlar da sakar veya beceriksiz olabiliyor, aptal insanlar gibi. Onlar da hırslı veya sapık olabiliyor, aptal insanlar gibi. Aptal insanlar hatalarını bilmeden yaparlar çoğunluk, zeki insanlar hatalarını bilerek yaparlar çoğunluk.
Soru 2:
Neden bu kadar salağız?
Hem zekiliğin gerektirileri giderek artıyor, hem de 50 bin yılda ancak bu kadar zeki olabildik. İnsanların yavaş ve 4-5 aşamada öğrendiği gibi bir gerçek ortada mevcut. Ayrıca, insan türünün bazı şeyleri öğrenmiş olduğu da belli. Krallığı ve köleliği ortadan kaldırabildi örneğin. Artı, insan türünün birincil ölüm nedeni olan salgın hastalıklara da ilaç ve derman buldu. Ortalama yaş, doğal koşullardaki 20’den 80’e çıktı, aynı sürede.
Soru 3:
Akıllı insanlar, salaklardan daha mı ahmak?
Hayır. Özgüvenleri daha yüksek olduğu için, hatalarını daha zor görebiliyorlar.
Örnek olarak irdelenen Çernobil ve örnek olarak irdelenmeyen Challenger felaketleri, çok çok zeki insanların yapıtğı hatalara olarak tarihe geçti. ABD, bunun üzerine 2. Mekik hazasını da becerdi. Olağan koşullarda, her 2 kazaya da neden olanların toptan asılması gerekirdi, 20 bin kişi falan yani. O insanlar, uzaycılık tarihine neredeyse 100 yıllık bir zarar verdiler.
Burada en ahmakça olan şey, birinci kazanın, yalnızca bir conta nedeniyle olması ve bunu da bin kişinin değil de, tek bir kişinin görebilmesi idi.
Soru 4:
Çok çalışanlar, sokak serserilerinden daha mı salaktır?
Yanıtı zor ve alengirli bir soru.
Çok çalışan biri, eğer limitin iyi koymuşsa ve buna uyarsa, 40’ında bile emekli olur ve 50 yıl bir serseri gibi ama zengin bir sersergi gibi özgürce yaşar.

Ancak, bunu koyabilen çok çalışan oranı limit sıfırdır ve çok çalışanlar, serserilerden epeyi önce kanser olup veya kalp krizi geçirip mezarı boylarlar. Geriye kalan parayaı da, beleşçiler yer.

Cumartesi, Şubat 14, 2015

Dr. House's After-Life

En iyi dizinin bile 8 sezonda bitmesi olağanmış ve Dr. House da orada bitti. Ancak, öykünün sonunda Dr. House ölmedi.
Kendime göre, Dr. House’un ölümünden sonraki yaşamına ilişkin fantezilerimi ve tahayyüllerimi şeyttirdim:
Dr. House, öbür doktor ölünce ne yaptı?
En oportünist şık: Zengin gençkız doktora yamandı. Bence o onu kabul ederdi.
Orta şık: Doktorluğunu veya bunun bilgisini kullanarak ve kimliğini yine gizleyerek yaşayıp gitti. İnternette tıpsal danışmanlık sitesi kursa, ona yeterdi, artardı bile.
En riskli şık: Dr. House, mafyayla veya CIA falan gibi bir kurumla, kayıtdışı çalıştı ki bunu da isteyecek illegal ve derin devletsel kurum çoktur.
Dr. House Thirteen’e ötenazi yapar mıydı?
Bu konuda onun çelişkili olduğunu düşünüyorum. O bir gerçek Dr. Kevorkyan olamazdı. Gerçek Kevorkyan, naklen ötenazi yapıp, 65-73 yaş arasını hapisheanede geçirmiş ve sayesinde bugün 10 ülkede ötenazi yasal olmuş biridir. Yani Dr. House, Thirteen’e ötenazi yapamazdı.
Dr. House aşık oldu mu?
Sevgiyi gerçekleştirme halisünasyonları görmüş olsa da, gerçek yaşamda da sevgi gerçekleştirmesi halisünasyon kalacağı için, Dr. House bunu düşündüğü için kendine küfrederek sonunda bundan vazgeçerdi.
Dr. House Cuddy’yi buldu mu?
Aramıştır mutlaka. Ancak bulabilmiş midir, bunu söylemek zor. Dr. House’ın zekasının bile çözemediği problemler olduğunu dizide de görmüştük zaten.
Dr. House Cuddy’yi bulsa, ne yapardı?
A şıkkı: Kocasını öldürürdü.
B şıkkı: Cuddy’yi öldürürdü.
C şıkkı: Evlatlık çocuğunu öldürürdü.
D şıkkı: Hepsi.
E şıkkı: Hiçbiri.
Dr. House biyolojik babasını buldu mu?
Onunla karşılaşmak ister miydi bilmiyorum.yani, onu arar mıydı bilmiyorum.
Dr. House eski karısını niye öldürmedi?
Valla, inanın bunu dizi sırasında bile epeyi merak etmiştim.
Dr. House ağrısından kurtulabildi mi?
Zaman içinde yeni tedavilerle belki.
Dr. House Vicodin bağımlılığından kurtulabildi mi?
Bence o, o bağımlılığı seviyordu. Vazgeçeceğini sanmam. Keyif için bile bağımlı kalmış olabilir.
Dr. House bir aile kurabildi mi veya kurabilir miydi?
Bence ikisi de hayır.
Dr. House eşcinsel miydi?
Bence fiilen hayır ama fikren belki. Çünkü onkologla duygusal ilişkisinin bir ucunun eşcinselliğe varacağını, kendi kendine analiz edebilecek biriydi.
Dr. House eşcinselliğe karşı mıydı?
Sanırım pratik olarak evet.
Dr. House sonraki yaşamında profesyonel müzisyen olmuş mudur?
Bence denemiştir ama becerememiştir.
Dr. House hiç tıpla uğraşmadan yaşabilir mi?
Adli tıbbın ‘uzaktan olmuş bitmiş vaka analizi bölümü’ gibi daha teorik bölümlerde çalışmış olabilir.
Dr. House teorisyen miydi?
Eleştiri babında söylüyorum, onda hiç mi hiç kuramsal eğilim ve belki de kuramsal yetenek yoktu.
Dr. House tıpta tam avangard mıydı?
Bu konu belirsiz kaldı. Dizi boyunca klonlama veya ölümsüzlük hakkında ne düşünüdüğü anlaşılmadı. Oysa ilk insan, dizinin başladığı 2004’ten önce, 2000’de Doğu Avrupa’da bir yerlerde klonlanmıştı.
Genel sonuç?
Dr. House sonraki yaşamı (diyelim 30 yıl) boyunca, hastanede (8 yılda) çözdüğü kadar vaka çözemezdi. Ona olanak yaratan hastaneydi. Çözümü olanaksız tıpsal vakalar külliyatı, hala globalce kamuya açık olarak oluşturulmadı. Yani, bu işi uzaktan da beceremezdi.
Bunu yapamadığı zaman da Dr. House, Dr. House’luğunu en çok 5 yılda yitirirdi.
Bu durumda belki Dr. House, bunu kaldıramıyarak intihar ederdi. Başka şeyler için intihar etmeyebilirdi ama tıp zekasını artık yitirmiş bir Dr. House intihar ederdi bence.

The End.

Kadına Laf Edenler Erkek Olsa



Körlerle sağırlar birbirini ağırlar:
Dön baba dönelim Çalışlar demiş ki:
“Kadınlar geri kalıyorsa sorumlusu erkeklerdir.”
Yek yee. Anan güzel mi?
Bu ülkede kadınlar oy hakkını, devrimi yapmış ve kadınlara oy hakkını 1945’te tanımış Fransa’dan, önce kazanmış oldu, mücadelesiz. Atatürk verdiği için.
Verdi de ne oldu?
CHP kadın milletvekili Nur Serter ne dedi?:
“Çipras yakışıklı çocuk.”
AKP Nevşehir milletvekili Murat Göktürk ne demiş?:
“Kadın-mücadele kelimesi, sizce şiddeti çağrıştırmıyor mu?”
Evet, çağrıştırıyor: Erkek şiddetine karşı kadın şiddeti, yani nefs-i müdafaa.
“Kadınlara bir şey verilmemeli.”
Kimin malını kimden esirgiyor?
“Kadınlar kendi gayretleriyle bunu elde etmeliler. Kadın hak etmeli.”
Kendi ne yapmış? Milletvekiliğini nasıl hak etmiş?
Çalanlara ses çıkarmayarak. Bir şeylerin çalınmasına pasif katılımda bulunarak. Yakalayanlar içeri atılırken, ona da sessiz kalarak...
Bırakın bu ayakları normal bozuntuları, normal erkek bozuntuları.
Al seni, vur öbürüne.
Kadın dediğin marjinal olur.
Yani çok basit:
Eski porno film kadın oyuncusu Cicciolina, hem Çalışlar’dan, hem de AKP  milletvekili Göktürk’ten, hem de ilk kadın başbakanımız Çiller’den daha fazla milletvekili olmayı hak ediyor TBMM’de.

Yemiyor normal erkekler yemiyor: Kafanız kuma gömülü, arkanız açıkta...


Cuma, Şubat 13, 2015

Sevgililer Günü Facebook Diyaloğu



Soru 1:
Merhaba ustadim. musadenle bir soru sorucaktim. hem bisex kadinlardan, hem ap gay ve translara ilgisi olan, ruhu bedenine zit kisiye ne denir ?
+
Yanıt 1’ler, sırasıyla:
Poliseksüel.
Yanında soru kipi: Platonik mi, bilfiil seks mi, ikisinin karışımı mı?
Artı: Grup seks yapar mısın / yaptın mı?
Artı: Ruh bedene zıt olmaz, kendi içindeki duyguların birbiriyle çelişik olabilir, kendi bedeninin istekleri, birbiriyle çelişik olabilir, doğa o kadarına epeyi izin veriyor zaten. Yani, ben de bir kadınla hem yatmak isteyip, hem de istemeyebiliyorum. Fuhuş yapmak da istemiyorum ama bedenim arzu taşıyor.
+
Yanıt 1-1:
İki cinsiyetle de evet yaptim, hem aktif, hem de pasif olarak. grup yapmadim, psikolojimin bunu kaldirabilecegini sanmam, rahat hissetmem, yatakta egemen olmadigim yerde guvende hissedemem. Ben kendimi transgender saniyordum halbuki.
+
Yanıt 1-1-1:
Yatakta egemen olmayı, 35 yıl boyunca, mono-hetero ilişkiler yaşamış biri olarak, ben bile düşünmedim. Yatak, iktidar kurulacak bir yer değil ki. Kendini karşısındakine açabileceğin ve verebileceğin bir yer. Seks yaptığın birine güvenmiyorsan, o insanla zaten diyalog kurmasan daha iyi gibidir diye düşünürüm.
+
Yanıt 1-1-1-1:
Evet dogru ama cok ta tanimadigim biriyse, bir sekilde kontrolumun disina cikmasini engellemem gerek.
+
Yanıt 1-1-1-1-1:
Bu arada sana da sormuş olayım. Kimliğin saklı kalmak kaydıyla, yazıştıklarımızı, hem özeldekileri, hem gruptakileri, yayınlayabilir miyim? Ben yazarım, 5 matbu kitabım var. Buraya gözlem yapmaya falan da gelmedim. Sizlerden 1-2 günde çok şey öğrendim, teşekkür ederim, sana da.
Trans-gender, inter-gender, meta-gender, hibro-gender gibi, meta-hümanistlerin / trans-hümanistlerin kullandığı çok fazla nüanslı terim var. İngilizce biliyor musun?
+
Yanıt 1-1-1-1-1-1:
İngilizcem iyi degil.
Yayinla sorun yok.
+
Yanıt 1-1-1-1-1-1-1:

Çok sağol. Yarın Radikal Blog'un lgbti bölümünde göreceksin. Editör günün hangi saatında koyarsa artık. Orada Halil Kandok var, bu konulara kafa yoruyor ve güzel metinler yazıyor. Öneririm.

Çerçiliğin Kulağına Su Kaçıranlar 1



Önnot: Çerçi, ‘çer çöp’ten gelir.
28 yıldır seyyar sahhafım. Yanısıra, her türden ikinci el kültür metası alır ve satarım.
Bu 28 yılda öyle şeyler yaşadım, öyle şeyler gördüm, öyle şeyler duydum ki Ferhan Şensoy’un groteski Abdullah’ı bile bu kadar abartamazdı, buna eminim.
Biraz örnekleyeyim bakayım:
Bu metin dizisini yazmaya beni başlatan olay:
Bir kitapçı arkadaş, günlerden bir gün eline bir maket bıçağı almış, sert ciltli kitapları doğruyor ve ciltleriyle kitabın yazılı bölümünü birbirinden ayırıyordu. Bunun nedeni, bir müşterinin kitapların yalnızca ciltlerini satın almak istemesiymiş. Arkadaş, işi bitince kitapların içini (yani okunacak bölümlerini) çöpe attı. Ben de gidip,  benim veya bir başkasının işine yarayabilecek olanları, yani kolay bulunmayacak olanları çöpten toparladım. Bende duruyorlar.
İnanmayabilirsiniz ama aynen vakidir.
+
Bunu kulaktan duydum. Sonra gidip aşağıdaki haberi derledim:
“Olay saat 13.30 sıralarında Yukarı Dudullu Mahallesi, Başer Sokak’ta meydana geldi. İddialara göre ‘çekçekçi’ olarak tabir edilen hurda ve kağıt toplayıcıları arasında, sokakta başlayan tartışma kısa sürede taşlı sopalı kavgaya dönüştü. Kavga sırasında kaçarak hurdacı dükkanına sığınan bir kişinin peşine takılan arkadaşları, dükkanı taşlamaya başladı. Bu sırada saldırıya uğradığını düşünen dükkan sahibi de belindeki silahı çıkarak ateş etti. Olay sırasında kavgaya karışan ve henüz kimliği belirlenemeyen bir kişi bacağından vuruldu.”
Bir soruşturdum. Kavganın nedeni olarak, farklı vilayetlerden, hatta ülkelerden gelen hurdacıların, İstanbul’da artık mafyöz rekabete girdiği yönünde bir bilgi oldu.
+
Benim de şahsen başıma geldi:
Akatlar’da bir çöp tenekesinden kitap toplarken, bir kırpık kağıt hurdacısı, kitapları kendisi alamadığı için beni dövmeye kalktı. Çöp konteynırının ait olduğu sitenin güvenlik görevlisi beni kurtardı.
+
Diğer bir tanık olduğum olay:
Bayazıt Meydanı’nda tezgah açarken, tezgahları kaldırılan seyyarlar, zabıta minibüsünü yaktı, hardiben cayır cayır yaktı. Yıl 1990 falan idi.
+
Bu sıralar, ‘obje’ tabir ettiğimiz nesneler moda. Bildiğimiz çer çöp aslında bunlar. Çul çaput, incik boncuk, çanak çömlek yani.
Çin pazarında 5 liraya satılan çalar saatlar, aramızdaki bazılarınca 10 liraya satılmaya başlandı. Bunu belirtince de, müşteri kaçırdığımız için bize kızıyorlar.
+
Bu etabı şöyle bağlayayım:
Bizim iş, tuhaf ve ilginç bir biçimde, organize pazar yerine, kasten kara düzenin yeğlendiği, küçük paranın inanılmaz bir biçimde büyük parayı dövdüğü, bilginin değil, kara cahilliğin ve süzme aptallığın para ettiği, doğru söyleyene asla ve kata inanılmayan, hatta dövülen bir iş (esnaflık) kolu oldu çıktı sonunda.
+

Konu devam edecek.

Salı, Şubat 10, 2015

Beş Balık, Altı Şehir, Yedi Kent



Türkler’in İçdenizi öykümüzü bıraktığımız yerden sürdürüyoruz:
“The name Beshbalik first appears in history in the description of the events of 713 in the Turkic Kul Tegin inscription.”
‘Beş Balık’ 5 kent demek. Türkler’in kurduğu ilk kentler olarak ve daha çok efsane olarak mevcuttur. Kul Tegin de, Kül Tigin veya Gültekin olmakta.
Aynı sayfa, Beş Balık’ın aslında, Baş Bölük olduğunu söylüyor. Mümkündür.
Türkler, hafif tertip batıya kaymaya başlayınca, 850’de bizim bölgede Uygurlar egemenlik kurmuş. O zamanki Uygurlar ile bugünkü Uygurlar’ın aynı olmadığını önesürenler var. Bizim Türkmenler ile asıl Türkmenistan Türkmenler’inin kel alaka olması gibi.
+
‘Issk Kul’ da ‘Isı(nı)k / Sıcak Göl’ demek.
(Sıcak Göl, aynı zamanda tuzlu. Yani, o da göl sistemini üçlü yapacak biçimde, (Hindistan Asya’ya toslamadan önceki) eski denizden kalma gibi görünüyor. Ayrıca, orada dipsel bir volkanik aktiviteyi imleyerek, hiç donmuyor. Sibirya’dan ve eksi 80 dereceden söz ediyoruz.)
(Sıcak Göl aynı zamanda, Avrupa’daki 1350’lerdeki Kara Veba salgınının Avrupa’ya giriş noktası. Bunu da, ‘Epistemiklerin Dinamikleri’ başlıklı bir metinde ayrıca irdeleyeceğiz.)
+
“A later Turki word "Altishahr", meaning "Six Cities", came into vogue during the rule of the 19th century Tajik warlord Yaqub Beg, which is an imprecise term for certain western, then Muslim oasis cities.”
“Daha sonra Türkçe bir sözcük, 19. Yüzyıl Tacik savaş lordu Yakup Bey hükümranlığı sırasında, ‘6 kent’ anlamına gelen Altishahr, önce bölgenin batısındaki, sonra da Müslüman vahalar için kullanıldı.”
Burası, Tarım Havzası’nın batısı. Haritada görünüyor.
(Ara nağme: Tarım Havzası’nın adı da, doğrudan tarıma gönderme yayıpor. Bizim bugün kuruyan Burdur Gölü’nün topraklarına yaptığımız gibi, Tarım Havzası da gölken, epeyi alüvyon biriktirmiş ve sonradan tarıma açılmış olmalı.)
+
Şimdi asıl konumuza bakalım:
Buralar İpek Yolu rotaları. Yoksa kimse, kutup soğukluğundaki çöllerde kentler kurmaz.
Hakan Erdem’in fahiş bir hatayla önesürdüğü gibi, Türkler tüccar değil, asker bir millettir.
İpek Yolu ticareti 3 halkın tekelindeydi:
Norveçliler (yani Vikingler), Yahudiler (tanıdık, değil mi?) ve şu an yok olmuş olan Sogdlar.
Türkler, konudan ancak ve ancak, ya paralı askerlik, ya da talanla nemalandı. Tabii kendi devletinde darbe yapıp başa geçen (Mısır) millet, korumasına aldığı kervanını da haydi haydi soyar. Eh, istenirse, buna da ‘tüccar-asker’ denir.
Yine de Türkler, göçer bir ulus olarak, nasıl alfabe kullandıysa, kent kurmuş olabilir pekala.
Çünkü, taa MÖ 200’den beridir Türkler, göçmenlik-yerleşiklik çelişkisini, kardeş iç-savaşına dek yaşamıştır. Az da olsa bir bölümü, Çinlileşerek yerleşikleşmiştir de.
Sorun, nasıl ki PKK ve/ya Barzani semirip, savaştan ve göçerlikten vazgeçtiyse, bizim Türkler de zamanında, yeterince nemalanıp dünyalığı kurtarınca, emekilik-huzurevi kentleri yaratmış olabilir pekala. Zaten, yine ticari yolun üzerindeler: Geçenden 1 akçe, geçmeyenden 2 akçe alırlar Deli Dumrul hesabı.
Bir ara saptama:
Türkler tarihe 550’de avdet eyledi. Moğollar ise 1250’de. Aradaki 500 yılda fazladan 1 kent kurmak o kadar zor değildi.
Yani dememiz, bu kent adlaması, biraz da, ‘lan nolcek, biz de kurarız bir kent daha, damına koyıim’ gibi bir şeyi akla getiriyor.
Türkler tepişip ve koşuşup dururken, nasıl ki etrafa salgın hastalık falan da bulaştırmışsalar da, bizimki gibi, hiper-aktif bir çocuk-ulus, AB gibi. üzerine ölü toprağı serpilmiş kültürleri de şenlendirecek ve şenlendirmiş olsa gerek. Üstelik, o Alamancılar’ın böyyük-böyyük-dedelerinin Anadolu’ya 1071’de hobarey hobarey girip de, bulguru şakkadanak benimseyip de, 1 milenyumluk deriin bir uykuya yatanların torunları olduğunu düşünürsek, olaya biraz Polyanna gibi de bakabiliriz tabii ki. Yani, birkaç onyıl sonra Almanya’da 7 kentimiz daha olabilir nur topu gibi...
Ayrıca, eminiz ki Türkler Berlin’in cumhurbaşkanlığı sarayının önünde mangal yaptığı gibi, oraya yapay bir Tarım Havzası bile kurabilirler.
Adını da, ‘topraksız-köksüz tarım’ koyarlar.
Konuyu epeyi dağıttık. Burada havada bırakalım.

Dipnot: En batıdaki Sıcak Göl’ün, İndo-Avrupa dillerinin en doğusu olduğunu imleyelim. Yani Türkler ve proto-Türkler, bir yanda doğuda Çinliler ile tepişmiş, batıda da henüz adını koyamadığımız batılı ve İndo-Avrupa dil konuşan birileriyle. Arada 5 bin kilometre falan var haa. Dıgıdak dıgıdak yani, Düldül hesabı. Vurgu: O proto-İndo-Avrupa dil konuşanlar, geriye yazılı kalıt bırakmamış gibi ki bu da MÖ 3000 – MS 500 arasında 5-7 göç dalgası demek olabilir, genelde döngü 500 yıl falan çünkü. Onun yerine, kökenini hala bilmediğimiz rünik alfabe var. Ben, bahsimi kesinlikle proto-Vikingler’den yana koyuyorum. Ya da proto-Vikingler’e denizciliği öğretenlerden yana.