Perşembe, Haziran 30, 2016

Maç x Başkanlık Seçimi = İzlanda 2016 Haziran

25 Haziran 2016 günü İzlanda başkanlık seçimi oldu.
% 75 katılım oldu. % 25 katılımsızlık yani.
10 kişi, 1 futbolcunun adını oy pusulasına yazdı.
Maçtan 2 gün sonraki İzlanda-İngiltere maçında, İzlanda nüfusunun % 8’i vardı. Bu insanlar, ancak e-oy kullanabilmiştir.
1 önceki başkan da, istifasının ve gönüllü aday olmamasının ardından yapacağı ilk işin bu maçı seyretmek olacağını belirtti.
Bunları anekdot olarak kaydedilsin diye yazdık.

(27 Haziran 2016)

İtinayla Mezar Kurulur

Bir haber:
“İftar programında stüdyoya mezar kuruldu
Kanal 7'de yayınlanan Necmettin Nursaçan ile İftar Saati programında stüdyoya mezar kuruldu. Sunucu Muhsin Bay, ''Hocamızın öldükten sonraki hayatı anlatmak için bu tarz uygulamalı anlatımları çok faydalı oluyor.'' diyerek stüdyoya kurulu mezar taşını örnek gösterdi.”
Bence, sunucunun adı Muhlis Bey imiş, hani Behiç Pek’in çizdiği absürd tipleme.
Bundan sonraki reklam şu:
“Bu gördüğünüz mezar, bitmedi daha var, yanına bir zemzem suyu, bitmedi daha var, yanına bir...” diye gider.
Absürd.
Melotrajik.
Alaturka yavşaklık.
Türk-İslam rezaleti.
Çok açıkseçik bir ifade:
Tek tanrılı dinler, somut değildir, putperest değildir, put gibi ele avuca gelir, mezar gibi görünür şeyler peşinde değildir.
O nedenle de, Kemal Karpat gibiler, ibadet etmeyen Türkler’i Müslüman gibi göstererek, bunun günah olduğunu saklayarak, bu yolu açmışlardır.
Varılan yer de burasıdır.
Yaş pastanın üzerine Kuran yazmak.
Stüdyoda hazır ve nazır mezar.

(27 Haziran 2016)

Dilde Ayırt Edicilikler 2

Asal dil yok. Analitik ve doğrusal yaklaşımlar geçersiz.
+
Harf (morfem / fonem), semantem (sözcük, cümle, paragraf) tanımları açıkseçik değil.
Çince, bu açıdan diğer 3 kümeye karşı tek başına duruyor.
Arapça, aynı harflerle N sözcük yazılımı ile tuhaf bir konumda.
Çince, aynı hecenin aynı yazılımı ama N ayrı okuması / entonasyonu ile tuhaf bir konumda.
Morfem ve fonem özdeşlemesine en yakın dil Türkçe. O da yapay olarak.
Buradan çıkan tek sonuç şu:
Diller sonul limitlerinin % 50’sinin gerisindeler henüz ve bir olasılık sonl form da tanımlı değil (daha).
+
Adın ve artikellerin çekimi, dilsel değil, kültürel topolojik.
Adın 5 durumu, yalnızca bir saçmalık.
+
30 civarında birime limitlenme yapay olsa da, tüm dillerde var. Uzakdoğu dillerinde bir tek Korece’de bu var. O da, kendisi de hece-dil mensubu olan Kubilay Han sayesinde. Ancak Kubilay, bir biçimde Avrupa dillerinden haberdarmış, o kesin. Korece’nin bu yoldaki evri(lti)mi de 150 yıl sürmüş.
+
Temel sözcük türleri tanımı, yapay ve geçersiz. Türkçe için bu 8 değil, 4 bence. Bir: Ad, adıl, İki: Zarf, sıfat, Üç: İlgeç, bağlaç, Dört: Soru, ünlem sözcük türü değil artık.
Bu durumda, benim kullandığım paragraf bağlacı ilgeçler, yeni bir tür oluyor.
Noktalama ve hesaplama imleri de, bağlaç ve ilgeç olarak kullanılabiliyor.
Tüm bunlar, 10 sözcüklük yerine, 100-1.000 sözcüklük semantem-ifade birimleri derlemesi için.
Burada da, Almanca ve Türkçe, 2 ayrı dil grubunda. aynı kullanımlı olarak aynı kefeye giriyor.
Ek: Hem Almanca’da, hem Türkçe’de bunu, dil akademisyenleri değil, yazarlar ifade gücü denemesi için yaratmış.

(27 Haziran 2016)

Milliyet Liselerarası Müzik Yarışması, Özdemiroğlu, GL, AFL, Vd

İnsan yaşlanınca duyguları gevşiyor. Durup dururken gözlerim doldu.
Öykü şöyle gelişti:
26.06.16 günü, Bomonti bit pazarında, çıraklık ettiğim tezgahın komşusu olan, plak satıcısı arkadaş, 1970’teki yarışmanın Alman Lisesi parçasını çaldı.
Notlar aldım, onlara sonra bakacağım:
Zeki Baktır, Halit Kakınç (sanırım Tarık Dursun K.’nın oğlu), Muhtar Turan.
Parça Youtube’da yok.
Ama şu var:
Ve bir de, şu açıklama:
“SPOR SERGİ SARAYINDA (BUGÜNKÜ LÜTFÜ KIRDAR) 5.000 SEYİRCİ ÖNÜNDE YAPILAN, 1968 YILI LİSELERARASI MÜZİK YARIŞMASI FİNALİNDE, FİNALE KALAN 9 LİSE ARASINDAN, ANKARA FEN LİSESİ BİRİNCİ, İSTANBUL ERKEK LİSESİ İKİNCİ, GALATASARAY LİSESİ ÜÇÜNCÜ OLMUŞLARDIR. JÜRİ - SÜHEYL DENİZCİ - FECRİ EBCİOĞLU - DURUL GENCE - DORUK ONATKUT - ATİLLA ÖZDEMİROĞLU - AJDA PEKKAN - ALTAN POYRAZ - DOĞAN ŞENER - MUAMMER YEŞİL - ŞERİF YÜZBAŞIOĞLU’NDAN OLUŞUYOR.
TRT İSTANBUL RADYOSU VE 1968 YILINDAN CANLI BİR KAYIT DAHA.
GALATASARAY LİSESİ - Zazie (Grup adı)
RİTM GİTAR - CENGİZ YILMAZ
SOLİST - SUHA DORATLI
SOLO GİTAR - HALUK İŞMEN
BAS GİTAR - ERDAL DURU
BATERİ - MEHMET KALMUK”
Gözlerimi dolduran ise, 2016’da vefat eden Özdemiroğlu’nun geçen yılki notu:
“46 Yıl olmuş?! Hey gıdı günler Milliyet gazetesi Lıseler arası müzık yerışması Her yıl Jüri üyesiydim Yarışma sonrası yemekli eğlencemizde Abdi İpekçi'nin kahkahaları unutulmaz  ;))”
İpekçi öldürüldü.
Bir zamanlar bu ülkede 1968’liler vardı.
Ben AFL mezunuyum. O birinci olan orkestradaki insanlardan arkadaşım olanlar var.
Yaşlandık yani.
Hem de çok feci.
Kabire sinyal veriyoruz artık.

(27 Haziran 2016)

Dilde Ayırt Edicilikler 1

Şu link bunun için belli ölçütler koymuş ama onlara katılmadık biz:
“Head-marking vs. dependent-marking
Morphological complexity
Word order
Morphosyntactic alignment
Valence-changing operations or voice system
Presence or absence of distinction between inclusive and exclusive we
Presence or absence of distinction between inalienable possession and alienable possession
Presence or absence of numerical classifiers
Presence or absence of noun classes (such as grammatical gender or animacy)
Presence or absence of grammatical number ("plurality neutralization" is Nichols's term for absence)
Presence or absence of adpositional phrases ("PP's" in the book, for prepositional or postpositional phrases)
Presence or absence of non-finite verbs (infinitives or verbal nouns)”
O nedenle kendimiz bazı ölçütler irdelemeyi deneyeceğiz.
Birincil koyut, bölgeler ve dil kümeleri:
Diller:
İndo-Avrupasal, Türkik, Çinik, Aramik.
Bölgeler:
Batı, orta, doğu, güney.
Hepsini ortası, Hazar Denizi – Aral Gölü arasının kuzeyi olmakta. İndo-Avrupa-Türkik dil karşılaşması orada olmakta ve güney Arapça’nın en kuzeye çıkışı orada durmakta.
İkinci koyut yoğrulmalar:
Tüm bu dil kümeleri melez diler ama kaçıncı derece melez olduklarını tarih henüz derleyemedi.
Örneğin Türkik diller, entonasyonda Çince’ye öykünüyor. Ancak, tersi de mümkün olabilir, bakışım da sözkonusu olabilir, tarihsel süreç ertesinde eşit etkileşim gibi.
Yidce’nin İbranice, Alman, Lehçe melezliği belli ama Osmanlı Türkçesi’nin, hiç olmazsa 1800-1900 arasında, batı-orta-doğu melezlenmeleri belirsiz hala.
Yidce’yi Picin dil sayıyoruz aslında.
Dil-içi ayrımlar:
İndo-Avrupa dillerdeki artikel cinsiyetinin ve Arapça’daki şemsi-kameri harf ayrımının, dille ilgili olmayan ayrımlar olduğu kasındayız.
Gelelim ayrımlara:
İngilizce, Dünya’daki en geniş kullanımlı ve coğrafyalı dil olduğu için, her dildeki özgün meyve adlarını aynen korumuş. Ancak, şoğurdu alırken, ayranı almamış. Burada da, bir dağınıklık ve kuralsızlık sözkonusu.
Türkçe ise, aynı ota Anadolu içinde 30-35 ad vererek, bu konuda ters yönde işlemiş gibi görünüyor.
Asıl ayrımlar:
Tüm Avrupa tek alfabeye geçerken, Asya her dil için bir ülke ve bir alfabe’de kalmış gibi olmuş.
Arapça ve Çince, fırçayla yazılım kuralını standart yazılıma da taşıyan, 2 ayrı dil ailesi olmuş. Bu da, hatt sanatının Avrupa’da olmaması gibi bir sonuç yaratmış.
Görüldğü gibi, dilsel sonuçlar dilsel nedenlerle olmayabiliyor ve tersi de.
Nokta. Es.

(27 Haziran 2016)

Eğlenceli Bir Rüya

27.06.16, 09:10.
Eğlenceli Bir Rüya
Nalan olmayan Nalan ile ben olmayan ben bir rüyadayız. Bir bilimkurgu rüyası. ‘Exit’ türünden zaman yolculuklu bir rüya. Rüyanın bir yerinde, farklı zaman çıkışlarını kullanmış 10 tane biz çifti bir rada görüyorum. Çok gülüyorum. Benlerden birisi çok kızıyor. Bana ‘bu sana girsin’ anlamında, dirsekten kol tutma hareketini yapıyor, ben daha da eğleniyorum.
Bu plandan hemen önce ben, 5 kat falan tepeden, bir duvarın üzerindeki cami parmaklığı gibi demir sekizgen ızgaralı çubuklara tutunarak iniyorum.
Gerçek yaşamda yükseklik korkum vardır ama rüyada yok. Gerçek yaşamda miyobum ama rüyada değil.
Tuhaf ama eğlenceli bir rüyaydı.
Rüyanın ana teması farklı yaşayan benlerin şu anki ben bilinç düzeyine sahip olmayıyışıydı ve ben bunu tuhafsadım.
Yorum:

Yeni ve farklı insanların içine farklı ilişkilerle girince, yeni ve farklı bir ben olduğumu daha önce yazmıştım. Rüya, bir açıdan bunu karşılaştır-karşıtlaştır yapıyor.

Brexit: Bir Deli Kuyuya Taş Atmış

Kırk akıllı çıkaramamış.
Bu kezki deli, Cameron oldu: Desteklemediği referanduma yol açtı ve kaybetti. Başbakanlığı da, parti başkanlığı da bitti.
Dalgalanma başladı mı durmaz:
İskoçya:
“İngiltere’deki referandumun ardından konuşan İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon, bağımsızlığın oylanacağı yeni bir referandum için hükümetin gereken adımları atmak konusunda anlaştığını söyledi.”
İngiltere:
“Parlamentonun ‘tekrar referandumu’ düzenlemesi için 1.8 milyon imza toplandı. Londralılar da bağımsızlık ilan edip, AB’ye üyelik başvurusu yapmak için seferber.”
İtirazcıların dayanağı, referandum için % 60 oy oranı gerektiği savı.
Bu arada, eski Londra belediye başkanı ise, ayrılıkçı oyu savundu.
Almanya:
“İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) çıkış süreci hakkındaki müzakerelerle ilgili, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier'den farklı açıklama geldi. Merkel, Londra'nın 'hızlı çıkışından yana olmadığını' söylerken, Steinmeier ayrılma sürecine ilişkin müzakerelerin bir an önce başlaması gerektiğini belirtti.”
ABD:
“Britanya’nın referandumla Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma kararı almasının ardından, bir ayrılıkçı ses de ABD’nin Teksas eyaletinden geldi. ‘Brexit’ten sonra ‘Texit’ de gerçekleşirse Teksas, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alacak.”
Nasıl ama?
Hepsi hunilik, değil mi?

(25 Haziran 2016)

FB PA Kadın Diyaloğu

Kadın kadının kurdu mudur?
Kadının en büyük düşmanı, kadındır. (...) Gelin-kaynana, görümce-gelin, anne-kız, kızlarla kızlar, kadınlarla kadınlar, evli-bekâr, aynı erkeğe âşık kadınlar, "eş"- "metres", karı-kuma...
Hande Öğüt, Psikeart, "Rekabet".
+
Bildiğim kadarıyla, Özlü ve Soysal'ın en büyük cezacıları kadınlar oldu. Bildiğim, onların antitezi olan Ağaoğlu ve Erbil, iyi aile kadını olarak, en kurt oldular. Özellikle Erbil, hem Sait Faik'e, hem de Ahmet Arif'e ters köşe vererek, tarihe geçti valla. Helal olsun diyorum mezarına. Kadın kadın olacak, kendini kadınlara yedirmeyecek, erkeklere de.

(25 Haziran 2016)

Beim Kafe = Cem Karaca

Bu parçada Karaca, tam ve tam bir Jethro Tull ve Ian Anderson olmuş.
Kabare var.
Epik var.
Dünya Müziği epsilonu var.
Kelt müziği olarak ama Karaca onu hiç anlamamış.
Sonrası yok ama.
Bir zamanlar bana şöye söylenmişti.
5 nota 1 ezgi eder ve olmayan 1 ezgi yaratmak aşağı yukarı imkansızdır. Ama onu yeniden yorumlak ve bambaşka bir müzik yaratmak mümkündür.
Bu o işte.
Bir duvarı del, eksodusun ışığını gör. Ve ebesini miktiğimin salağı olarak, dön ülkene gönüllü kulluğa, hem de Özal’a.
Oha ve çüş Karaca.
Çıkış ve dipnot:
Demek ki ben de melezleneceğim.
Ama kimle ve hangi kültürle?

(25 Haziran 2016)

Çarşamba, Haziran 29, 2016

Genco Erkal

En son 17 yıl önce, Erkal’ın ortaoyunu geleneğine ait olduğunu yazmıştım.
O bilgiye, çook gecikmeyle ulaştım.
Şu kitapta:
Yüzyıl Sonra Brecht, Zehra İpşiroğlu.
Erkal, orada meddah seyirlerini ve etkilenimlerini anlatıyor.
Ve tiyatrosu orada başlamadan bitiyor. Şensoy’unki 30 yılda bitti aynı yolda.
İkisini tez-antitez ikilisi saydığım için, bir konunun kapanışı notu olarak imledim bunu.
Ek:
Bir de Nazım ve Brecht’i aynı kefeye koyan oymuş. Bunu öğrendim. Onu da belki yazarım ayrıca, çünkü bir kere yazdım zaten: Brecht ve/ya Nazım Bestelemek (Haziran 2016).

(25 Haziran 2016)

Nike Vitrin Reklamı

İstiklal Caddesi’ndeki (Demirören karşısındaki) Nike mağazası vitrininde, neon ışıklı devinimli erklam var.
Ayakkabı ve yarış arabısa formları arasında geçişimli animasyon var.
Ancak, ayırsayıp ayırsamadıklarını bilmiyorum, arada belirsiz bir form, bilgisayar oyunu konsolu görüntüsü oluyor.
Bence bu, popüler kültürün toplu bilisizliği için ilginç bir örnek.

(25 Haziran 2016)

Sokak Röportajları

24.06.16 günü İstiklal Caddesi’nde 19:00 gibi, 2 gençkız benimle görüntülü söyleşi yaptı. Aşağıdaki metin onun özetidir:
Soru:
İnternet tümüyle silinirse, sizin açınızdan ne olur?
Dedim ki:
57 yaşındayım. Eskiden internet yoktu. Daktilo bile yoktu. Ben yazarım. Elyazısına geri dönerim. Zor olur ama batmam. 3 darbe atlattık biz.
Bir de İngilizce sözcük istendi, dedim ki:
‘Mind’ / zihin.

(25 Haziran 2016)

Brexit: Kesin Sonuçlar

Dikkatlerden kaçtı. Önce sayılar:
Evet     17.410.742
Hayır   16.141.241
Oysuz  12.923.919
Boş veya geçersiz oy binde birden düşük: % 0,08.
Katılım % 72,21.
Yani, sonucu referanduma aldırmayanlar ve kararsızlar belirledi.
Bir de, 2 partinin de kendi içinde kararsız bir tutum belirlemesi etkili oldu. Eğer, bir partinin bu konuda kesin tutumu olmayacaksa, hangi konuda olacak? Tony Blair’i yargılatmama mı?
Yani:
Bir:
Birleşik Krallık, demokrasi dersinde sınıfta çaktı.
İki:
Henüz bilincinde olmasa da Cameron, tarihi yeniden yazdı. O gün, AB’nin bittiği gün oldu.
Ancak birkaç da ayrıntı var:
Danimarka sömürgesi Grönland, o zamanki adıyla Ortak Pazar’dan 1975’te çıkmıştı. Norveç 2 kere halkoylamasından AB’yi reddetmişti. İsviçre, hiç denemedi bile. AB’nin almayı düşünmediği Arnavutluk gibi ülkeler var. Kendileri istemeyen küçük ülkeler var, Andorra gibi. Müstakbel ülkeler var, Grönland ve AB’yi isteyen İngiltere parçası İskoçya gibi. Henüz bu konuda karar açıklamayan yarı-özerk Katalonya var. Epeyi farklı durum sözkonusu yani.
500 yıllık bir hayal ve 50 yıllık bir uygulama bitirildi. Ya da sonun başlangıcına girildi.
Bu, artan ulusalcılık ve dincilik demek oldu ve olacak.
Bu, küçülüp gerçek boyutuna inecek ekonomi demek.
Bu, insanların tarih bilinci olmaması ve yaptıklarının sonucunu önceden görememis demek.
Bu, 2000-2200 arasıki tarihsel iniş dönemi demek.

(25 Haziran 2016)

Artık her yerde bir sultancık var

Biz bunu farklı sözcüklerle epeyi önce yazdık.
Ayaktakımının ve başıbozukların, alaturka yavşak mahalle baskısı adı altında.
Döne döne kıblesi kalmamış Babahan da, bunu yazmış:
“Artık sadece Saray’da bir Sultan yok. Her ilçede, her köyde, her mahallede birer küçük Sultan var. Herkes yukarı bakıp, kendi doğrusunu dayatma hakkını kendisinde görebiliyor.”
Ali kıran başkesen, bu.
Anadolu beylikleri dönemi bu.
Fetret Dönemi bu.
Tarihte tekerrür bu.
Aptalların ve cahillerin bile ayması bu.
Yangına benzin dökenlerin yangından yanması bu.
Bir tek replik eksiği var:
Kimse yukarı bakmıyor.
Baksa, asıl Sultan’ın tersini diyeceğini görecek ve duyacak çünkü.
İşlerine gelmiyor ama.
Yangından mal kaçırma ama.
Talan ve yağma ama.
Türkler’in aslına rücusu ama.
Rektumunuza çoktan kaçtı ama.

(25 Haziran 2016)

FB Politik Monoloğum

Almanya ve AB'ye rest, kaka Rusya'ya ve kaka İsrail'e cici: En büyük Asya, bizim Asya. Yine de, KEİÖ var da, ŞİÖ nah var hala. Zarrab davası desen, Grisham romanlarını geçen komiklikte. Brexit'çi olmayan Cameron ise, Miss Piggy gibi resmen. Tamam, siyasetçiler zaten soytarıdır ama rollerini abartmasalar daha iyi. Olay, Muppet Show'dan Meet the Febbles'a döndü çoktan.
(23 Haziran 2016)
+
Cameron, Miss Piggy'den beter oldu. Merkel, 'tam sıçtık lan'ın Almanca'sını şeyttirdi. % 50-50 olasılıklı olan bir şeyin, A veya B planı yokmuş onu gördük. Dünya'nın en büyük ekonomik bloğundan ve hesapça en uygar kıtasından söz ediyoruz burada. Malmış lan bunlar. Ööle bööle değil, züppeer mal. Böyle yavşak bir dille yazıyoruz durumu, çünkü durum böyle yavşak.
+
Gelecekbilimci kestirimlerim nedeniyle, lakabım 'gamlı baykuş' idi, gülerdim. Şimdi ise, haklı çıktıkça üzülüyorum doğrusu. 1 saat kadar önce, Bloomberg Tv'de, yine Rose tarafından dilegetirilen, ABD'nin Suriye'de sıçtığı açılımını izledim. Yine de salaklar, ne Suriye'de, ne de Pasifik'te, Çin'den dayak yiyeceklerine ayamamışlar hala. Putin'den dayak yediklerine aymışlar ama 'maçı sonunda biz alırız oolum' tribindeler. En komiği de, konuşmacının, habire şerit değiştirmesi oldu, daktilo şeridi ama. Ezberi bittikçe, yeni ezber şeridi taktı şaryoya. Sonunda ezberi de bitti, 'eee, üüü' demeye başladı.
+
Türkler desen, hep aynı mal komiklikte: Borsada oynayan bir arkadaşım var: Zarrab durumuna rağmen, Halkbank'a ve Brexit'e rağmen, sterline yatırım yapmış, kendini savunuyor bir de. Oha yani, çüş yani.
+
Gecede, Ramazan'da, iftar açılışıyla şaraplıyım. Köpek öldürenli. 13,95'lik Sava ile. 20 yıldır ilk kez 35 derece sıcaklık beni yormadı, tersine ‘access libido’ya taşıdı. Kendimi 25 yaşımdaki gibi yaşadım. Zormuş yav, ne o rın rıın rıııınnnn. Biraz önce, 'Tüm Taltiflerli Kız' diye bir bilimkurgu filmi fragmanı izledim: Tam ben çocuk olanı simgeliyor: Evil-god marjıını, her 2 tarafa da kezlerce geçip, üstüne bir de gelecekbilimci olarak, 10 noktada haklı çıkmış olan çocuğu. Ölü çocuğu. Mahler'in bestesini yaptığı, ölü 7 kardeş, ölü 5 evlat çocuk yeisini besteliyor: Ölü Bir Çocuğun Şarkıları. Dünya yas ötesinde, kriz ötesinde. Salak olduklarını biliyordum ama rollerini bu kadar abartmaları beni çok güldürdü. Şereflerine şişe kaldırabiliyorum gecede, ateist ateist, anarşist anarşist. Lan oolum, devleti anarşistler yıkar, devletçiler değil. Zıbıtmayın leyn.
+
Eğer mutluluk bu ise, mutluyum. Eğer orgazm bu ise, orgazm kevseri içiyorum. Beyin bu ise değil, bu, beyinim. Vay anasını sayın seyirciler: İzlanda ve Macaristan, Fransa 2016’da finallerde, bunun gibi bir şey. Sürpriz at var, sürpriz at var. Ben bile, sürpriz at olarak kendimin kazanmasına değil, kaybetmesine, yani ölümüme oynadım. Sağ kalmak komik, özellikle de kendini sakar biri sanırken, bir de kendi becerisiyle sağ kalınca.

(24 Haziran 2016)

FB PA Unutma Diyaloğu

Unutmak ne demek?
“Şehirli derdi bu” dedi hemşire, “Yaşamak için, unuttuğu şeylere ihtiyacı yok”.
Tuba Akyol, Psikeart, "Unutmak".
+
Keşke, unuttuğumuz hiçbirşeye gereksinimimiz olmasaydı. Nisyan rasgele işliyor gibi. Bunamak, herkesin aleyhine gibi. En güzel anılar bile silinip gidebiliyor, en azından 50'sinden sonra. Zaten unutmanın dinamiği, nöropsikoloji olarak çalışılınca da, aynı sonuç gözleniyor. O nedenle, aslına bakılırsa, 1 yıldan eski olaylar için mahkeme tanıklığı geçersiz sayılsın isteyen hukukçular bile var. Aynı durum için, farklı insanların ve hatta aynı insanın, çok farklı anıları olabiliyor, çünkü anılar kafamızda habire yeniden yazılıyor. Bir tür bilgi işlem olarak yani. Bunun da duygusal bir mantığı yok, rasgele işliyor gibi. Fotoğraflı kanıtlı, eski komşumu son 1 yıldır görüp de, onu hala hiç hatırlamadığımı bileli beridir, böyle düşünüyorum.

(24 Haziran 2016)

TC’ye Giren Çıkan Ne?

Valla görünürde bir şey yok.
Ama alaturka neo-con’lar, İngiltere’nin AB’den çıkışına pek sevindiler, TC’ye muhtaç kaldılar, diye seviniyorlar ikindi vaktiki padişah cücesi gibi...
Tayyip’çim desen, ters köşeye yattı. Çıkmayacağını önesürdü çünkü.
Çook yanıldılar tabii ki.
İngiltere 3 AB büyüğünden TC’yi isteyen tek ülke idi. Cameron’un son zamanlardaki TC aleyhtarlığı, AB’den çıkılmasın diye idi.
Herkes kendi eliyle içte saatli bomba icadı eyledi.
Bu ne demek?
Şu demek:
İç savaşın dış savaştan daha yıkıcı olabileceğini biliyoruz. İç savaş dalgaları oludğunu biliyoruz. İç savaşların dış savaşlardan daha uzun sürebildiğini biliyoruz.
Tarih öyle diyor çünkü.
Birinci Dünyalılar için, para karşılığında 3. Dünya’ya gitmek kolay. Tersi zor.
AB ülkelerinde göçmen oranı zaten % 20’ye geldi. % 35 oldu mu yabancılar, siz gidin biz kalalım, diyecekler. Dediler de zaten. İngilizler de, bugünkü ABD’de, hem İngiltere’ye, hem de Kızılderililer’e yaptı bunu zamamnında.
Fuller’in ABD İslam Cumhuriyeti parodisi artık gerçek olmalar yolunda. Olma-lar. Tüm AB ülkelerinde ve hatta ABD’de bile. Orada Meksikalılar var buna aday adayı olarak. Ki onlar da, İspanyol desen değil, Kızılderili desen değil, melezler 500 yıllık.
Sorun, Yeni Kavimler Göçü için, tüm ABD ülkelerinin ve hatta ABD’nin kendi bacaklarına sıkması.
TC bunu, Suriyeliler’e alarak yaptı aynen.
TC’ye giren çıkan AB değil, 5. Dünya yalnızca: 80 milyon okuryazarı, 5 yılda ümmi yapan 4 milyon yani. % 5 sıfır yıl, % 95’lik 5 yılı 0 yıl yaptı yani. Yeni Kavimler Göçü ve Yeni Orta Çağ bu yani...
Yaşanan budur. Daha önce de olmuştur. Gelecekte de yine olacaktır.
Nokta. Es.

(24 Haziran 2016)

Yeni Global Hukuk Momenti: İngiltere

Biz bunu, 15 yıl kadar önce, Katalonya ve İspanya için yazmıştık.
İngiltere AB’den çıktı ama hukuk ne olacak?
Bir haber:
“Ancak, İngiltere'nin DTÖ'ye katılımı, AB çatısı altındayken gerçekleşmişti. AB ise bu anlaşma koşullarını "Kopyalayıp yapıştıramazsınız" diyor.”
Dediğimiz tam da buydu:
Hukukta den den yoktur.
Anlaşmayı imzalayan taraflardan kolu bacağı eksilirrse, anlaşma da değişir ve dolayısıyla o haliyle geçersizleşir.
Kaldı ki burada bir de, İskoçya’nın AB’de kalma arzusu mevcut. Eğer İskoçya’da AB’de kalalım oyları % 50’dan çoksa, İskoçya İngiletere’den çıkmış /ayrılmış demek olur.
Yani Cameron, tarihe kıçıyla dağları deviren adam olarak geçecek. Tamam, AB zaten parçalanacaktı ama bunu buna karşıyken yapan biri olarak gerçekleştirmesi, ironiden öte bir komiklik oldu.
En önemli sonuç ise şu olacak:
En büyük IRA bizim IRA, yeniden devreye girecek.
Fransa 2016 için sosyal medyada ergenlerin yazdığı espri gerçek olacak:
İrlanda ve Kuzey İrlanda, final değilse bile, çeyrek final oynarken, saha karışacak ve iç savaş çıkacak. Orta Amerika’da olmuştu aynısı.
Eee, boşan dememişler.
Kurt kocayınca, eşeğin maskarası olur. Önce Blair, İngiltere’yi oğul Bush’un kuçusu yaptı, şimdi de Cameron, İngiltere’yi 1 batında 5 ülke doğuran ülke olarak tarihe geçirdi. Düşünün ki 45 idi 1 oldu, şimdi o 1 de 5 oldu. Ne bereketli ülke ama. Bunu Osmanlı bile yapamadı. TC’den 5 tane ülke çıkmaz yani, 3 çıkar pek pek.
Hacivat’ım Karagöz’üm bıy bıy bıy yani, yıktın perdeyi eyledin viran yani.
Hep söylüyorum:
Tarih kitaplarında yazan şeyleri gözünle yakın çekim izlemek, çook eğlendirici, hayranlık ve şaşkınlık uyandırıcı...
Yuh’tan ve çüş’ten öte yani...

(24 Haziran 2016)

Zarrab Nereye Koşuyor?

Bir haber:
“Zarrab'ın 'suçsuzum' ifadesinden 'suçluyum' ama ‘’hele bir beni dinleyin’’ aşamasına geçmek için görüşmelerin başladığını yazmıştık.”
İlhan Tanhır, davayı Türkiye’den en yakından izleyen gazeteci. Ancak, ne olup bittiğini kavrayamıyor.
Olan şuydu:
ABD sistemi, oradaki savcılar ve yargıçlar, bir kutrkapanı yaratıp, Zarrab’ı ağır ağır sıktılar. Pratikte dava başlamadı bile henüz ve / ama Zarrab’ın da serbest bırakılmak için hiçbir umudu kalmadı / bırakılmadı.
7-8 ay uzun süre ve psikolojik bir savaş yürütüldü. Sonunda avukat da pes etti ve pazarlık aşamasına geçildi.
İroni olan şu:
Mahkeme ne istedğini bilmiyor.
Amacı da belli değil.
Herhalde AKP’yi düşürmek peşinde değiller.
ABD’nin yüce çıkarları da martaval.
Sistem, şıvlu bir zafer istiyor. Ramanlık bir dava olsun istiyor.
Oysa, gidişat çok çok sıkıcı.
“6 yıldır Zarrab’ı ve çetesini izlemiş Amerikan Başsavcılığına ne verebilir ki Zarrab? İşte soru da bu.”
Soru tersine sorulmuş. ABD’nin 21 güvenlik kurumundan hangisi, neden, hangi bilgileri istiyor/
Yani, ellerinde yok bu bilgiler. Hukuki kanıt anlamında yok. Karış taraf belgeleri ve ifadeyi verince, öyle olacak.
İyi de bu oyunun buraya geleceği baştan belliydi.
Sonucu da söyleyelim:
Zarrab, 2-3 yıl ceza alır, 1 yıl daha yatar, sonra devlet korunmasın geçer ama uzun vadede muhakkak öldürülür. Bu, ABD’yi de mutlu eder, 40 yıllık masraftan kurtulurlar.
Zarrab bunu alacak ama ne verecek?
AKP’nin tümü para alanları onda geçmedi. Hepsi kayıtlı değil, uyankılar hep vardır. Ancak 17-23 Aralık adları deşifre olacak, o yüksek olasılıkta.
Da, 70 yaşındaki o adamlar, hiç TC dışına çıkmayacaklar ki. ABD, şakkadanak TC’ye dalıp onları toparlamazsa, yalnızca bir şarlatanlık dönüyor ortada demektir.
Ki bizcesi öyle...
Bir hukuk reality-show yalnızca bu...

(24 Haziran 2016)

İngiltere AB’den Çıktı

% 51,8 gibi düşük bir oran ile...
Sürpriiz...
AB’den çıkmayı istemeyen ve seçimden önce AB referandumu yapmayı seçim vaadi yapan sağcı bir başbakan ile...
Sürpriiz...
Bu, karşı tarafın yapacağını yapan yeni politikacı türü, çok eğlenceli yeni tarihsel bir ürün oldu. Zaten Blair de, aslında Cameron’un yapacağını yapıp, ABD kuçuluğu yapmıştı zamanında. Savaş suçu ve insanlık suçu bile işlemişti ama yargılanmamıştı sosyalist sosyalist.
Şimdi de, Fransa’nın sosyalist cumhurbaşkanı işçiler grev yapmasın, miting yapmasın diye onları tehdit ediyor, yine sosyalist sosyalist.
Ancak, bunlar münferit değil, genel vaka olunca sürpriz değil artık, tarihin asimptotu oluyor yalnızca.
Tarihte iniş gelmiş zamane, şavalak politikacılar bahane.
Uzun vadede iyimser bakmak için neden oluştu artık:
200 yılın 15 yılında gerçekleşen çözülmeler, gayet mantıklıydı, hatta azıcık gecikmeli idi bile.
Çıkarılacak dersler:
İnsan tarihin sorumluluklarını üstlenmeli. Ümmiler dahil. 7 milyarın tümü.
Mantıksız barışlar yerine, mantıklı savaşlar yeğdir.
Korkunun ecele yararı yok: Almanya 1500 ve Almanya 1940’tan sonra, Almanya 2020 de, durdurulması gereken büyük bir emperyalist kılındı.
Makro-ülke olmanın ya da bir kıta olmanın kuralları belli: Başta dil homojenizasyonu ve AB bunu yapamadı, hatta düşünemedi bile.
İngiltere’de AB referandumu sırasındaki haberlerde, iksitadi ve siyasi birliğin üzerine, ancak ve ancak askeri birlik gelirse, AB’nin ası-tam AB olabileceğini ve buna da ABD’nin izin vermedğini ve geçmişten (1945’ten) başlayarak bunun AB-ABD savaşı demek olacağını hep yazdık.
21. Yüzyıl’ın ilk 15 yılında ABD’nin de feci gerilediğini hep yazdık.
İkikutuplu bir Dünya’da iken, senin değil de karşı tarafın, seni tekkutuplu bir Dünya’a bilmeden taşımasının üzerine, sen kendi kendini tasfiye edip, kutupsuz / sıfırkutuplu bir Dünya yaratıyorsan, yani bildiğimiz ABD isen, söyleyecek hiçbirşeyinin olmadığını, (özellikle de Trump-Clinton ikilisine karşı da) hep yazadık.
Buradan, şu anda bile İngiltere’nin AB’den çıkışına ve kestirimlerimin bu denli kesin tutmasına inanmakta zorluk çekerken şunu görüyorum:
20-40 yıl yaşarken, 2200’de dek salim bir yol izleği çizebilecek denli veri gözleyebileceğim. Pek pek 15 yıl daha yeter gibi ve tüm büyük sayılar / limitler / asimptotlar işliyor gibi çünkü.
Eğlenceli olan, 35 yıllık sermaye gömülüşünün ve % 1 yaratılışının, o % 1’e hayrının artık olamayacağı gerçeği. Eğer bugüne dek hep altın alsalardı durum farklı olacaktı. En az % 99’u iflas edip sıfırlanacak, artık o kesin.
Bilim, sanat, düşün, 20. Yüzyıl’da da giderek daha derine olarak, toplu bilisizliğe gömülecek. Sağduyunun yitişi de bu demek zaten: Toplu bilisizlikteki kültür düzeyinin sıfırlanması: Okuryazarlığın tasfiyesi örneğin.
Evet, İngiltere’nin AB’den çıkışı, Yeni Orta Çağ’ın son kontrat imzası oldu.
Hoca’nın küpleri hala gümbür gümbür inmekte...
Biz de sırıtarak tarihi izlemekteyiz...

(24 Haziran 2016)

Salı, Haziran 28, 2016

Acemi Alman Terörist

Bir haber:
“Almanya'nın Frankfurt kenti yakınlarındaki Viernheim kasabasında bir sinemeya düzenlenen saldırıda, polisin saldırganı öldürdüğü bildirildi.”
Bu artık moda. Viral salgın. Adı her ne ise ondan.
ABD’dekinden temel bir fark var ama:
0 ölü var.
Demek ki öyle her eline silah alan katil veya terörist olamıyormuş.
Ya da bu kişinin katliam niyeti yokmuş.
IŞİD de ceylan-sever oldu zaten.
Dekadant kültürlerden de kamikaze çok çıkıyor zaten.
Bunun robotların savaşından farkı yok zaten.
Ölenlerin eksikliği olmuyor zaten ve zaten bunlar hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp hiç yaşamamış gibi öldü zaten.
100 milyarın milyonda dokuz yüz doksan dokuz bin dokuz yüz doksan dokuzu gibi.
Ölümden önce bir yaşam yok onlar için zaten.
Freud da bunu konuyu hiç anlayamamıştı zaten.
(23 Haziran 2016)


Bir Acaip Sevgililer Günü Kutlaması

Bir haber:
“Emniyet birimlerinden edinilen bilgiye göre, Ankara Sincan Fatih Mahallesi’nde oturan Ali Alkan (49), 14 Şubat Sevgililer Günü’nde boşanma aşamasında olduğu eşi Zehra Alkan ile barışmaya gitti. Eşi boşanmaktan vazgeçmeyince Ali Alkan, kızını alarak kayıplara karıştı. Anne Zehra Alkan, polise giderek kızı için kayıp başvurusunda bulundu. Ancak 127 gündür kayıp baba ile kızının izine ulaşılamadı.
Alkan’ın oturduğu Bucak Sokak’taki apartmandan kötü kokular gelmesi ve sivrisinek ile böceklerin çoğalması üzerine önceki gün sitede ilaçlama yapıldı. Bu sırada bodrum katında kullanılmayan ve kilitli olan kapıcı dairesinin açılması sırasında korkunç manzara ortaya çıktı. Tanınmaz haldeki cesetlerin 127 gün önce kaybolan Ali Alkan ve kızı İdil’e ait olduğu belirlendi.
Kayıp başvurusunun ardından polisin, binada da inceleme yaptığı, ancak cesetlerin bulunduğu kapıcı dairesine bakmadığı belirlendi.”
Sonrası ise hepten uçuk:
“Ön otopsi raporunda, İdil’in karnından, babanın ise aynı bıçakla boğazının kesilmesi sonucu öldüğü belirlendi. Suç aleti bıçak da cesetlerin yanında bulundu. Olay yerinde kanla yazılmış “Z” harfine rastlandı. Cinayet dedektifleri, cesetlerin yatış pozisyonları, bıçağın babanın eline yakın yerde bulunmasını da göz önünde bulundurarak “Babanın önce kızını bıçaklayarak öldürdüğü, ardından da boğazını keserek intihar ettiği şüphesinin kuvvetli olduğu” ihtimali üzerinde duruyor. Babanın kızını öldürdükten sonra kızının kanıyla eşi Zehra’nın isminin baş harfi olan “Z” harfini yazarak mesaj bıraktığı da düşünülüyor.”
İnsanlar böyle şeyleri nasıl hayal ederler?
Nasıl bu kadar sapıklar? ... denmiyor.
Ölmeden önce, bu kadar debelenme ve Yeşilçam repliği ve 3. sayfa haberibaşlığı neden? ... deniyor.
Kızını neden öldürürsün be adam? Onun günahı neydi?
Bu arada.
127 gün boyunca, 2 kavaranın nasıl çürüyebsileceği, özellikle bu yaz mevsiminde, kitabında yazılıdır. Ceset çok özel ve çok berbat kokar.
O kokuyu yüzlerce kişi kokladı. Kimsenin de aklına kapıcı dairesi gelmedi.
Neder bi aymazlık?
Polisi saymıyoruz tabii ki...
Olur böyle vakalar, Türk polisi nadiren yakalar.

(23 Haziran 2016)

Seri Katil Seri Terörist mi Yakalattıracak?

Bir haber:
“Sosyal medya hesabında kızlarının yazıştığı kişilerle ilgili ipuçları elde etmeye çalıştıklarını ifade eden Seregina Ailesi, “Bilgisayarındaki belgeler arasında Arapça yazılı bazı kitapçıklar bulundu.
Habertürk'ün haberine göre; radikal terör örgütlerle iletişime geçip geçmediğini inceliyoruz” dedi. Atalay Filiz’in İzmir’de yakalandıktan sonra verdiği ifadede Olga’nın kaybolmasıyla ilgisinin bulunmadığını söylediğini hatırlatan aile, “Türk polisinin Olga konusunu yeterince sorgulamadığını düşünüyoruz” diye konuştu.”
Ortada adli bir hata var mı?
Şimdilik hayır.
Sonuçta bir cinayet davası. En azından şimdilik. Seri katil sayılanın kaç kişiyi öldürdüğü belli değil ve kayıp olan kadın da, maktul olma olasılığı nedeniyle aranıyordu.
Bilindiği kadarıyla, kadının ailesinin yaptığı bir bilişim suçu.
Bunu şimdiye dek yapmamışlıkları ise, ihmalkarlık: 5 yıl sözkonusu.
Paradoksal değil mi?
En paradoksal soru da şu:
Bir seri katil, bir seri teröristin yakalanması için işbirliği yapar mı?
Buna yakın örnekler ABD’de kayıtlı.
Kriminal kriminali ısırabiliyor da, ısırmayabiliyor da yani...
Olayın devamı gelecek ve yazılacak. Nokta. Es.
Dipnot:
O hesaba girilebildiğine göre, birinin o belgeleri oraya kasıtlı olarak yerleştirmesi de, kriminoloji açısından mümkün ve bu da gözönüne alınsa gerek.

(23 Haziran 2016)

Oportunist Oğurlar

Oportunist Oğurlar
MS 550 gibi Göktürk İmparatorluğu parçalanınca ve dağılınca epeyi halk batıya doğru gelmiş.
Bunlardan 30 Oğurlar, Bulgarlar olmuş. Tabii ki geldikleri bölgede, türkler gibi, % 1-5 azınlıkta idiler.
Halk onların adını almış, Türkmenler’in Türklük ile hiçbir ilgileri yokken ve Farisi kökenli iken, ‘Türk’üm layn ben’ anlamında ‘Türk Men’ demesi gibi yani.
Bu ad, ırk, dil, din değiştirme halklarda hep var. Bulgar Türkleri de Hristiyan olmuş sonra. Gagavuzlar gibi.
Bulgarlar’ın atası Utigurlar olmakta imiş. Utigur da, ’30 Oğur’ demekmiş.
‘La, Oğur ne ola ki?’ diye baktım. Şunları gördüm:
Bir: Kızışmış abaza inek.
İki. Hırsız.
Üç: Dost.
Sekiz: Fırsatçı. Fırsat durumu.
30 oportunist kabile. Fena değil, fena değil:
Ukrayna dahil, tüm Doğu Avrupa’nın ırkını karakafalaştırdıkları düşünülürse, fena değil gerçekten.

(23 Haziran 2016)

Melezlenme x Safkanlaşma XX Heterojenleşme x Homojenleşme

İnsan ile ilgili birçok kavram, birbiriyle ilintili, başka sözcüklerle de dilegetirilmiş ama bu sırada içeriği kaydırılmış oluyor.
Bütün safkanlar, belli melezlerin grup-içi melezlenmesiyle oluşur ve safkanlaşır.
Melezler iç nitelik heterojenidir. Bir ondan bir özellik, bir bundan diğer bir özellik almışlardır. Ancak bu veri tabanı özellikler de koyutsaldır.
Ayrıca, bu melezlenme ve heterojenleşme izleri, ancak ve ancak mutasyonlarla izlenebiliyor insan tarihinde ve taripöncesinde.
Ancak, bir de görünmeyen veya hiçbir önemi olmayan mutasyonlar var ve bunlar sonradan önem kazanabilir. Açıktenlilik, deri kanseri olabilirlik, D vitamini absorbsiyonu, deniz ürünü tüketimi hep eşlenik şeyler: ancak bunlar yine de eskimolar, Vikingler / Gotlar, Laponlar’da farklı farklı işlemiş. Açıktenlilik, Güneş olmayan yerde kamuflaş için işe yaramış olabilir ama öyle olan Vikingler’in melezi ingilizler’in göçmen meliz olan Avstralyayılar bugün en çok cilt kanseri olanlar oldu.
Bizi burada ilgilendiren ve vurgulamak istedğimiz şey ise, heterojenleşmenin ve melezlenmenin epistemik dokuları, örüntüleri ve formları. Kalıcılık o denli önemli değil, gözlenebilirlik ve kaydedilebilirlik önemli. Sonuçta, şimdi olmaz da 250 yıl sonar genetik bilgi tam bilim olur, sorun değil.
Tarihteki tüm halkların ad, ırk, din, dil değiştirmeleri kaydedilmiş olsaydı, bugünkü antropoloji ve tarih başka türlü yazılmış olurdu.
Sarıkafa Nordikler’in oldukça geniş bir cografyadan yola çıktığını, bunun da en az bin endogamik kabile demek olduğunu biliyoruz. Ancak tüm bunlar, ya Got, ya da Viking diye tek bir kategori olarak kayıtlı.
Germenler’in, Franklar’ın, Bulgarlar’ın ad kaymasına uğradığını biliyoruz.
Ancak, Oset-Viking ilintisi kayıtlı değil hala. Osetler’in bilinen ilk Orta Asya – Kuzey Avrupa melezi olmuşluğu (400’lerdeki Alanlar’ın belli bir altkümesi üzerinden) mümkün. Tek gerçek çekik gözlü ve tam sarışın olanlar onlar çünkü. Ancak dilleri, belki 3 bin yıllık.
750-1000 arasındaki Ön Asya’daki Orta Asya – Kuzey Avrupa halkları etkileşimleri de kayıtlı değil.
Burada 2 temel bilgi yaklaşımı eksikliği var:
Urallar ve Afganistan dağlık arazileri üzerinden yaşanmış tarihsel göçler. Bakan görür, gören bulur. Sonuçta, oralar binlerce yıldır araştırılmadı.
Buradaki operatör ise, endogami x ekzogami. Ekzogami, daha çok kadın tecavüzü ile olmuşa benzer. Sonuçta, Cengiz Han’ın 8 milon torun-torununun belki tamamı büyükbüyükannaler istemeden olmuştur.
Burada sorun, çok fazla heterojenleşme olmuşluğu değil, özellikle ön Asya veya Anadolu için, bu kadar az nasıl heterojenleşme olmuşluğu. Örneğin, 1100 zorla % 100 Hristiyan iken, 1900 hala % 25 gönüllü Hristiyan idi ve hepsi de hiç el sürülmeden endogamilerini yüzyıllarca sürdürebilmiş idi.
Buradan oludkça acaip bir başka sonuca da varıyoruz:
Sarıkafa ilk ırkın, oranın orjinal halkı olmayabileceği. Oralara nasıl çıklıdığını boşveriyoruz, onun yerine o binyıllarda Avrupa’nın kuzey yarısının zaten buzul olduğuna bakıyoruz: dümdüz bir coğrafya yani.
Oralar ilk insan kabaca günümüzden 22 bin yıl önce gelmişse ve ilk sarışınlık 11 bin yıl önce çıkmışsa, 11 bin yılda oralar nüfus açısından epeyi yoğrulabilir idi ve ılık-donuk dönemler de vardı ayrıca.
Alanlar, Macarlar, Hular, Gotlar, Keltler yakın coğrafyası ve asıl Kavimler Göçü’sü bize bir model sundu ama epeyi açık uçlu ve kuşku verici bir model.
İronik ama bu model şunu söylüyor bize:
Bundan çok değil, 2 bin yıl önce zaten güneyden gelmiş Kürtler’in Anadolu’dan atılıp, yerlerine 4 milyon Arabımsı melez Suriyeli’nin yerleştirilebilirliği ve bunun da bin yıl sonra asıl halk sayılabilirliği.
Ve bir de, yurtdışındaki 4-5 milyon TC vatandaşının en az 100 halk kökenli ve melez olduğu.
Bu, çok çok tuhaf bir ekzogami, heterojenleşme ve melezleşme süreci.
Nokta. Es.

(23 Haziran 2016)

Pazartesi, Haziran 27, 2016

CTV, Resmi Çin Kültürü, Sun Zi, Lao Zi

Öncelikle:
Son ikisini biz Sun Tzu ve Lao Tzu olarak biliyoruz. Bu, CTV’deki resmi Çin kültürü transikripsiyonu. Ancak Konfiçyus, aslı öyle olmamasına karşın, Kung Fu olmasına karşın, öyle korunmuş. Bu bile baştan bir ironi.
Sonralıkla:
Sun Zi’nin sonul hedefi barış imiş.
Lao Zi’nin sonul hedefi uyum imiş.
Ama kesinlikle öyle değil.
Sun Zi, savaş ustası. 2.500 yıl sonra bile hala öyle.
Lao Zi, Doğu Diyalektiği ve çelişki (uyum-değil olan) ustası. 2.500 yıl sonra bile hala öyle.
Kısa filmde Konfiçyus, Lao Zi’nin epeyi astı olarak tanımlanmış ki bu Konfiçyus filminde de öyleydi. Oysa, Çin felsefesi tarihçileri Lao Zi’nin dilinin o zamanki dil olmadığını, dolayısıyla eserlerinin sonradan yazılmış veya yorumlanmış olduğunu savunur ama ironiyle, aslında onun kavramları kendisinden önce gelmedir, o yeni bir yorumcudur yalnızca.
Resmi Çin kültürü, beni ‘Kahraman’ filminden beridir şaşırtıyor. Oradaki tek dil ve öldürülmeyen tiran kavramları sürpriz idi.
Burada da ve şimdi de, yinelenen çapraz yorumlar öyle oldu.
En tuhafı, bunların şu anki Çin’in işine yaramayacak olması ki bu da tekparça ve masif olmayan Çin kültürü yeni yorumu demek benim için.
Tersini düşünün:
Şu an Yunanistan Sokrat’ı övse ne olur, övmese ne olur? Solcu geçinen iktidar, solcuları pata küte dövüyorken yani.
Ancak rivayet hala hoş:
Lao Zi hiç savaşmadı ve bunun için ülkesini terketti. İlk vicdani retçimiz o yani.
Konfiçyus ise barış ile savaş yarattı (filmde bu, onun yarattığı bir  sursuz / duvarsız kentin şakkadanak alınması olarak gösterilir).
Bu durumda en haklı olan kişi, aslında Sun Zi: Oolum, illa ki savaşacaksanız, bari nizami olsun. Ahan da, nizam / kural size.
Sorun şu:
Çin onların zamanında aşağı yukarı sürekli savaş ve savaşan beylikler dönemindeydi. Dünya şu anda da öyle.
Yani Çin, eğer ki kendi Çin ustalarından ders alamıyorsa, global savaşı baştan yitirmiş demektir.
Bunu da, kendi açımlamış demektir.
Nokta. Es.
Dipnot:
Konunun yazımı, 23.06.16 günü 14:45:15:00 Arasında CTV’deki Çin kültürü kısa filminden esinlendi.
Dipnot:
Bugün bilgisi itibarıyla, içlerinden Lao Zi’nin, eserleri Çince’den Dünya dillerine en çok çevrilen kişi olması ilginç. Benim onu, daha 10-11 yaşında okumuşluğum daha da ilginç.
Şerh:
Anca Lao Zi, Çinliler tarafından olmak da dahil olmak üzere, eserleri en az anlaşılan ve en çok yanlış anlaşılan felsefecidir. O bir metafizikçidir, ontologdur, epistemik zirvedir, anti-antropomorfiktir, yani temel ilkeleri 2.500 yıldır işlevsel. Bu açıdan da, transhümanist ve gelecekbilimcidir. Düşünce atlası’cıdır.

(23 Haziran 2016)