Çarşamba, Eylül 30, 2015

Tarih Dersleri: SSCB = 3 Adam ve Rusya = 3 Adam

SSCB 1917-1953’ün 3 adamı; Lenin, Troçki ve Stalin oldu.
Lenin anarşistleri Kronstadt 1921’de ezdirince (ama aslında bunu Troçki yapınca), Lenin’i anarşistlerin zehirlediği söylenir.
Troçki, ikinci adam iken, Stalin aradan çalımla birinci adam olup, Troçki’yi tasfiye etti. Onu önce Türkiye’ye postaladı, sonra da Meksika’da öte yana yollattı.
Rusya 1986-2006’ın 3 adamı ise, Gorbaçov, Yeltsin ve Putin oldu.
Özellikle Putin, (3. Bush ve 2. Clinton başkanlık savaşı ile) ABD’nin canına okuduğu demokrasi kurallarını, kendine göre iyice yamultarak, 10 küsur yıldır filan fiilen Rusya’nın başında kaldı. 2024’e kadar da orada kalacak gibi.
Aslına bakılırsa, arada da (1953-1986) Kruşçev, Brejnev ve Kosigin var / kayıtlı oldu.
Sonuçta, 3 x 3 = 9 = 1917-2007 = 90 yıl ediyor.
TC’ye bakınca, 3 x 3 = 9 = 90 yıl = 1923-2013’ü görüyoruz. 3 adam, 3 darbeci, 3 neo-liberal olarak.
TC, 2. Cumhuriyet’e gidecek gibi.
Rusya ise; ne reel sosyalizme geri dönebilir, ne de çarlığa. Bu yaptıklarının liberalizm olmadığı da kesin, devlet kapitalizmi de, tam anlamıyla diktatörlük de. Bir tür, tuhaf bir gayrıresmi KGB planı uyguluyorlar. Tuhafın tuhafı bir plan ama işliyor şimdilik: Suriye de, 10 üzerinden 11 veya 12 verdim ben Rusya’ya. ABD ve AB, tuş olmak ne demek, kündeyle kıçları yere yapıştı resmen.
Bizim 3. Neo-liberal de, 1. Cumhuriyet’i gömmek için, elinden geleni yapıyor ama yaptığı tek şey, yıkımla 2. Cumhuriyet’e hafriyat dolgusu yapmak olmakta.
Cengiz Han’ın, Lenin’in ve Mao’un istediği tarihlerin bunlar olmadığı kesin.
Bu, Rusya 9 Adam ve TC 9 Adam için de böyle görünüyor:
Gerçekten yeni bir Dünya kuruyorlar ama hayal ettiklerini ve istediklerini değil kesinkes.
Bu da, aslına bakılırsa hepsinin yanıldığını gösterir.
1.250 yıl, Dünya’nın belki üçte bir alanı ve nüfusu ve artı bir de 2 Dünya devrimi...
Bundan ders almak gerekli...

Tarih dersleri...

Salı, Eylül 29, 2015

Putin: Bir KGB'linin Yanılsamaları

Putin, beni hem güldüren, hem zekice bulduğum bir açıklama yaptı:
“Eski KGB ajanı diye bir şey yok. Bir kez KGB ajanı olursanız, hep öyle kalırsınız.”
Tuhaf bir açıklama bu.
Baba Aliyev’den başlayarak, birçok eski SSCB devlet elemanını ilgilendiren bir açıklama bu.
Bir de şu:
Yani, eğer KGB’nin eski SSCB yerine, çizdiği yeni Çarımsı Rusya gelecekbilimi buysa, feci çuvallamışlar demektir. Eğer ABD, o petrol fiyatlarını salakça pompalamasaydı, Rusya diye bir ülke olmazdı şu an. Haa kalkıp da, zaten ABD Rusya sağ kalsın diye bunu yaptı, falan denirse, ona gülmeye popom bile yetmez o zaman.
Konumuza gelelim:
Bu eski-yeni KGB abimiz Putin, Suriye ile ilgili açıklamalarda bulunmuş taze taze:
“Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’daki bazı ülkelerde meydana gelen iktidar boşluğu, hemen teröristlerle dolan anarşi alanlarının oluşmasına sebep oldu.”
Hemen olmadı bu. ABD yaptı, 5-10 yılda. Sen de yangına benzin döktün Putin’cim. Bugün Afrika’da 40 ülkede ABD askeri var üstelik, hangi boşluksa bu?
Artı:
1960’larda ve 1970’lerde bir bölüm teröristleri asmayıp da besleyen kimdi, eski SSCB değil mi (Putin o zamanlar taze bir eleman olsa da, yine devlet elemanı idi)?
“Onlara başta silah veriyorlar, sonra öğretiyorlar, daha sonra IŞİD tarafına geçiyorlar. IŞİD boş yere oluşmadı, onu en başta istenmeyen rejimlere karşı silah olarak oluşturdular.”
Güzel abim benim: Taliban, Afganistan’da ABD taşıma suyuyla size 1980-1990 arası kök söktürdü, sonra da siz bitince, ABD’ye kök söktürdü. Bundan hiç mi ders almazsınız hegemon hegemon?
Suriye’nin epeyi elemanı, zaten IŞİD’e hiç karşı olmadı ki. Esed, Şii, Alevi, her ne ise. IŞİD ise, Sünni ve çoğunluk temsilcisi. Haa, sui-temsilci ama yine de temsilci.
“Bu durumda, uluslararası terör tehdidine ilişkin açıklamalar yapmak ve uyuşturucu ticareti, illegal petrol ve silah ticareti gibi terörün finansman kanallarına gözlerini kapatmak iki yüzlülüktür.”
Diyene bak. Uyuşturucunun rotası, çözüm süreci geyiğinde, son 10 küsur yıldır, Güneydoğu Anadolu’dan Karadeniz’e kaydı, yani Putin’in hegemonluk bölgesine.
“Bunun sonucunda küresel terör tehdidi, kritik bir şekilde büyüyebilir, yeni bölgeleri ele geçirebilir. IŞİD kamplarında, aralarında Avrupa olmak üzere birçok kişi bulunuyor.”
Nasıl ki yıllardır beyaz-kara para ile kara-kara para farkının olmadığını yazdıysak; mafya ordusu, gerilla ordusu, terör ordusu, devlet ordusu ve diğer orducuklar arasında fark olmadığını, reel sosyalazimin 1980-1990 arasında, neo-liberalizmin ise 1980’den bu yana devlet tasfiyesi olarak işlediğini ve dolayısıyla, bu diğerlerini kültürelce beslediğini de kezlerce yazdık. ABD-SSCB gerilimi bitince, boşluklar oldu ve fay hattı kırılmaları / kaymaları yaşandı. Bu, boşta kalan lejyoner / Rojin geyiği değil, ellerine 30-40 yıllık para, malzeme ve asker verdiğiniz insanların öyküsü açıkça. Savaşçı savaşır, savaşın kimin için, nerede, nasıl olduğuna bakmaz. Haa bir de; ‘ölümden önce yaşam yoktur’, ‘pasta bitti’ ve ‘cılkını çıkarmış slaktivistler’ ergen-silsilesi de var tabii ki. Benim bakış açımdan bu, aslında yalnız kurt ve Unabomber çizgisidir ve bundan sonra epeyi etkili olacaktır.
“Esad hükümeti ve Suriye’deki Kürt milisler dışında IŞİD ile gerçekten savaşan yok.”
A şıkkı doğru ama B şıkkı en azından 2015 yazı için % 50 doğru en çok. Adamlar savaş alanından tüydü yahu. Daha ne yapacaklar? Bir kenti kuşatılmaya terkettiler.
“Çünkü IŞİD, sadece onlara direkt tehdit oluşturmuyor, aynı zamanda kendi kanlı suçlarıyla kocaman dünya dini olan İslam’ı kötülüyor, İslam’la dalga geçiyorlar, onun insani değerlerini yok ediyorlar.”
Ha ha haa... Haçaan onu sen poh yemişsundur. Yahu, asıl İslam IŞİD, herhalde İran’daki değil, herhalde Arabistan deve sevenlerindeki değil. Neo-liberalizmin de, reel sosyalizmin de İslam’ı aynı yönde yanlış anlaması çok ilginç. Be apisim, sen önce eski komünist koskoca Çakal Carlos, şeriatçılarla birleşip, neden İkiz Kuleler yıkılsın diye uğraştı, onu önce bir düşün ve yanıtla.
En önemli tarih dersi:
Siyaset iktisadı yener. Bakınız: ABD gibi bir yerde bile el konulan bankalar.
Askeri, her ikisini de yener ve öldürür ama belli önkoşullu durumlarda.
IŞİD, işte o belli durumlarda seyrediyor ve o nedenle kazanıyor.
IŞİD, bir kültürel başarı olmasa da, bir iktisadi başarı olmasa da, bir askeri başarıdır.
Neden?
Çünkü, daha önce kullanılmamış savaş yöntemleri kullandı, İkiz Kuleler’deki silahsız savaş gibi.
Kaybedecek doğru. Tarihin en büyük ve 1 nolu teröristi Hasan Sabbah da kaybetti. Ama 200 yıl sonra: 1 nolu siyasetçi Nizam-ül-Mülk’ü öldürdü ama onun torunlarını da Cengiz Han askeri dalgası öldürdü.

KGB gülü Putin’im benim, yirim ben senin yanılsamalarını...

Pazar, Eylül 27, 2015

'Anarşizme Giriş Dersi'ne 90 Milyon TL Ödediler

Bu bir park.
Bu bir eğlence parkı.
Bir temalı eğlence parkı.
Temalarından biri de anarşizme giriş imiş:
“1937’de açılan ancak 2000’de kapatılan açık hava eğlence havuzu Western-super-Mare’de Dismaland’i inşa eden Banksy, parkı ‘Bir sanat festivali, kara eğlence ve Anarşizm’e giriş dersi’ olarak nitelendirmişti.”
Haber beni derin düşündürdü.
30 saniye.
Sonunda, anarşizmin böylesi muhafakar eğilimli politikacıların veya ne yapacağını ve satacağını şaşırmış zanaatkarların elinde oyuncak edilmesinin ayıp ötesi olduğunu, çünkü aynı şey kraliçeye veya Papa’ya yapılınca, feci su koyverdiklerini bildiğimiz aklıma geldi ve sinirlendim.
Anarşizm, tarihte ayakta kalan tek ideoloji, tek reel ve tek makro ideoloji. Üstelik, 3 kere sınanıp, 3 kere yanılmış olsa da. (Anarşistlerin salaklığından kendini hep arkadan vurdurdu.)
O da şimdilik.
Eğlenceli olanı ise, devleti ‘de facto’ yok eden vahşi kapitalizmin de, reel sosyalizmin de, anarşizmi toplama kampı ötesi davranışlara layık görmesi, bu hesaba Marx da dahil: Kendisinin Engels’e yaptıklarının yüzde birini Bakunin’e yapan Neçayef’i karalayarak, onun üzerinden Bakunin’i tasfiye etmişti.

Yani anarşizm, t.şşak geçilecek bir şey değil.

Cuma, Eylül 25, 2015

FB Politik Monologları

PKK sıkışınca gözükaralaştı, Tayyip sıkışınca daha gözükaralaştı. Tuhaf bir ölümüne dövüş, absürd-grotesk olgusu yaşıyoruz şu sıralar.
+
Yine de hala hiçbir turistik merkez vurulmadı.
+
Kasım'da seçim ertesinde kış ve kar gelir. Savaş kış molası alır, Barzani-Talabani yüz küsur yıldır böyle yapıyor.
+
Bir trajedicik parodisi yaşadık / yaşıyoruz ve o da melokomik dozda. AB'nin 2,5 milyon karakafalıyı kabul intiharı gibi. Onlarınki daha da grotesk-absürd oldu. Kanlarını içecek olanları, alkışlarla karşıladılar. Ne diyeyim? Şeytan akıl fikir versin onlara.
(07.09.15)
+
En sonunda oldu: Devlet destekli sivil terör organize oldu, bu akşam Ülkücüler tam kadro sokakta (MHP'nin 80 öncesi kazığı bir daha yutması, tarihin parodisi oldu bu kezinde). Bundan sonra onu devlet istese de durduramaz. Şimdi köpük köpük kan akacak kardeşlerim, İstanbuul Sokaaklaarı'nda.. Müslüm fanları gibi jiletleşeceğiz.
(08.09.15)
+
Sonunda oldu, terörü PKK değil, sivil Türkler vurdu. Gitti 2015-2017 için 30-40 milyar dolar. Evimizin öküzü tüpgazı kafasına kafasına, çotanak çotanak vurarak intihar ediyor.
(09.09.15)
+
Ortalık, seçim öncesi fazla sakin gidiyor. Demek ki birileri, seçim sonrasına hazırlık yapıyor.
(16.09.15)
+
Haziran seçiminin hükmü varmış gibi, Kasım seçimini ciddiye alıp, bir seçilme-seçme oyunu tribine girdi binlerce kişi. Önümüz kış, savaşa ara verilir, geleneksel olarak. Ölenler Niyazi-ötesi oldu bitti maaşallah. YDG, yeniden yönetilemez olacak. HDP debeleniyor. Herkes, sanki hiçbirşey değişmemiş gibi davranıyor. Kriz yok varsayılıyor, dolar 3 ötesinde ve 3,90 olacak öngörüsü mevcut. Halkımız, bu koşullarda bile hala tüketiyor, hem de 20 bin liralık öküz. 2 bin lira etmeyecek öküz, 20 bin liralık öküz kesiyor yani, hangisi daha kurban belli değil. Toplama kampı bahçesine gecekondu inşa edenler aşamasındayız tarihte. O gecekondu öküzü, öldürülmeden önce, oranın arsasını da satar muhakkak. Eskiden, toplama kampında direncini yitirip ölmeye karar veren Musevi'ye 'müslümanlaşmış' denirmiş, şimdiki o öküzlere de, 'AKP'lileşmiş' denecek bundan sonra.
(20.09.15)
+
AKP, savaşı CHP-HDP üzerine yıksa ve aradan çekilse, ne mavra olur ama... Ama yok, o kadar kafa onlarda ne gezer... Sonuna kadar inat edemezler. Bu TBMM'nin onları yargılayamayacağına bile ikna olamadılar korkudan. 3 parti, 1 şeyi doğrultamadı oysa.
+
Düzeltme: Sonuna kadar inat edemezler, değil; sonuna kadar inat edecekler, olacak.
+
Aşırı manipülatif olsa da, aşırı % 85 üzeri tahmin doğrulaması olsa da, bu noktadan sonra, geriye doğru manipülasyon işlemez gibi görünüyor. 4 ülkedeki 4 Kürt başı da, aşırı yalpa vurdu çünkü. TC'deki YDG hareketi türünden oluşumlar, zaten tarih gereği, hem o diğer 3 ülkede de, hem de, AB ülkelerinde de var artık. Örneğin, tüm AB'deki bireysel IŞİD katılımları (ve devamındaki ceylan harcanmaları da), hem daha önce yaşandı, hem de (en azından gerontokratlar tarafından yapılabilir) denetim dışında şu an için.
+
Ancak burada şunu sürekli izlemek gerekecek: En büyük ile en küçük arasındaki ölçek parçalanmaları, sürekli düzensizce kayacak ve süreksizlik arzedecek. Bunun anlamı şu: Bugün 100 kişi ile yapılan iş, yarın 10, öbür gün bin kişi ile yapılacak ve bu da, ölçekle birlikte ölçüt de kaydıracak. yani, neo-terör-savaş için yepyeni görüngüler ve vakalar gelecek ama ne yazık ki bunların kullanılabilir olanları bile bu keşmekeşte, olgunluğa ulaşmadan harcanıp gidecek. Dilerim, kayıt tutacak denli yeterlikte haber bilgisi elimize ulaşır.
+
En önemli şerh: 2015 Dünya'sı, kesinkes bir Hasan Sabbah daha çıkarabilecek durumda ama, Leyla Halid değil ama Çakal Carlos ve Unabomber, o olasılığı önceden azalttı ve şu an da böyle bir babayiğit henüz ortalığa gelmedi.

(25.09.15)

Salı, Eylül 22, 2015

Kurmaca Terör Öyküleri: Opus 1

Koç’un kayıp zeplini bulunur veya yeniden imal edilir.
Bir derbide en büyük stadın üzerine getirilir.
Zeplin, napalm bombalı, düşük ısıda patlayan ve dış görüntüsü futbol takımı temalı oyuncaklarla doludur. (ABD, bunu Vietnam’da kullandı.)
NBA maçlarında olduğu gibi, zeplinden aşağıya havalı tabanca atışlarıyla onlar, 50 bin kişiye yaklaşık-homojen olarak atılır ve dağıtılır. Halkımız onları kapışır nasıl olsa.
Sonra, kendi de elips biçiminde olan zeplinin çepçevre çevresine dizilmiş asıl-bombalar ve elips biçimindeki stada homojen atış yapabilecek biçimde pozisyonlanır.
Patlama anından 30-45 saniye sonra, 50 bin kişi yanarak ölmüş olur.
Dipnot:
Bu kurmaca terör öyküleri dizisi, TC’deki sonu ‘-SAM’ (Stratejik Araştırma Merkezi) ile biten tüm kurumlar için beyin cimnastiği ve devletin kollulk kuvvetleri için de sınav sorusu ve ön-uyarı sistemi olarak tasarlandılar ve tasarlanacaklar.
Bunların suç sayılabileceğini biliyorum. Başlarına kurmaca oldukları belirtildi. Mizah başlığı altında da yayınlanabilirlerdi. Ancak onlar ciddi ve 10 tanesinden en az biri aynen gerçekleşecek.
Bu zeplin terörü kurmacası, Milliyet Yayınları’nın 1970’lerde yayınladığı, ‘Kanlı Pazar’ romanındaki anafikirde aynen vardır.
İkiz Kuleler’in vurulması da, yine aksiyon romanının birinde yazılmıştı önceden.
Bu tür kitlesel vurmaların öldürme kapasitesi, 1975 Barbara Streisand ABD New York Central Park konseri için 1 milyon kişi, 2010 Brezilya Rio de Janeira plaj konseri için 3 milyon kişi, Filipinler Manila Papa 2014 ziyareti için 5-6 milyon kişi olmakta. Sürüsellikte evriliyoruz yani. Nasıl bir evrim ise bu.
Alan büyüdükçe ve biçimi ana geometrik formların dışına çıktıkça, öldürme yüzdesi düşer ama onlar için de çapraz tasarımlar üretecek birileri her daim çıkacaktır, emin olunabilir bundan.
Gerçek vaka irdelemesi:
İkiz Kuleler’i o zamanlar günde 100-150 bin kişi ziyaret edermiş. Ölen kişi sayısı ise, 3.500 idi. Çünkü sabah mesaisi ancak başlıyordu ve günde 10-30 turnike sözkonusuydu. Bu, eksi puan. Merkezi yönetimin hıyarlıkları (102 Dakika, Goa Yayınları) ölü sayısını arttırdı, çünkü ikinci vurulan binayı terk edenleri yukarıya geri gönderdiler, bu artı puan, yani ölü sayısı için. Binalardan çıkabilenlerden epeyisi, uzaklaşmadıkları için, yıkılanların altında kalarak öldü, bu da artı puan, beynini kullanmak için ise eksi puan. İtfaiyecilerin önemli bir bölümü, hedefsiz ve sonuçsuz (kurtarmasız) kamikaze olarak öldü. Bir büronun müdürü ise, çalışanlarının önüne kendi düşerek, ters yöndeki emirlere karşın, hepsini dışarı sağ salim çıkardı ve uzaklaştırdı, yani o örneklemede (diyelim birkaç yüz kişide) 0 ölü var, 0 ölü: Ciddi oyun ve kriz yönetimi bu oluyor, gerisi laf-ü güzaf.
Çıkış:
Biliyorsunuz yazılım şirketleri, kendi virüs programlarını satabilmek için, sıradan insanların bilgisayarlarını bizzat kendileri vurur.
Ben bunu yapacak değilim. Ben yalnızca tez ve antitez tasarımcısıyım. Benim için, Makyavelli de aynıdır, Neçayef de... Gerilla terörü de aynıdır, devlet terörü de.
Ben Dr. House gibiyim:
Çözümü gösteririm ama hastayı kurtarmak benim derdim değildir pek.
Ek bilgi:
Koç zeplini bundan 16 yıl önce kaybolduğunda, bir tek o vardı. Şu an için ise, başbakanlık, ordu ve şirketler olmak üzere, epeyi yerde zeplin var imiş. Bozdur bozdur harca yani.

PKK Uyduramadık, YPG Verelim

PKK terörist örgüt listesinde bırakıldı.
YPG terörist örgüt listesine alınmadı.
Demek ki bir ikame sözkonusu.
IŞİD için / tarafından Taliban ve el Kaide de tasfiye ediliyor gibi, en azından bazı bölgelerde.
Tipik Yanki taşaron projeleri.
Daha önce öyle ya da böyle tuttu bunlar. Ya şimdi?
Biraz zor gibi.
10 bin askerli bir kurumun, kendine ihanet eden hemşehrisini veya işbirlikçisi olduğu emperyalisti giderayak ısırmaması, pek mümkün değildir. Tarih öyle demekte bizlere.
Isırınca da, bu güçle epeyi parça koparır gibi.
ABD’nin eksen kaydırması anlaşılır, çünkü PKK İran tarafındaydı ve ABD-İran geçici olarak barıştı ama Suriye’nin tasfiyesi öne ve birinci derece öneme alındı bu yıl içinde.
Evdeki hesap çarşıya uymayabilir ama.
Putin, boş durmadı. Esed’e İHA verdi.
Açıkçası şu:
Esed hedef gözetmez. Bomba çok. Sivil de çok. Suriye’nin insansızlaştırılması da zaten fiilen yürürlükte. Ortalık dümdüz olacak gibi o çöllerde.
Buna YPG de dahil. Binlerce ölü verdiklerini ve savaş meydanından tüydüklerini unutmayalım.
Burada önemli olan şu:
Çok ciddi bir projede 5 ayda değişmesi gereken durumlar, 5 yılda değişebildi ancak. ABD başkanlık seçimleri, vd derken ABD, artık yarımıncı vitese geçtiğini kanıtladı bizlere.
İlla ki bir şeyler yapacak, çünkü hegemon devlet takıntısında ABD. Onu uyduramazsa, bunu uydurmaya debelenecek.
Pantalon uyduramadık, gömlek verelim.
Alı verelim, sarılı verelim.
Olmadı, koyu verelim.
Çıkarsamalarımız hep belli:
Orta Çağ’larda merkezilik dağılır, bu da büyük devlet kalmaması demektir, bu vektör ABD’yi de kapsıyor.
Büyük devletler kendi sonlarını kendileri getirir.

Küçükler ise, kurmaca öykü örneği olan ‘BR 1-2’nin tersine, ortalık boşalınca, yalnızca ayaktakımının birbirine zulmünü sergilerler. Bunu, Suriye’deki 10-50 grubun 5 yıllık terör / savaş tarihçesinden doğrudan izledik çoktan: Esed’in onlara verdirdiği zayiatın daha çoğunu birbirlerine verdirdiler.

Pazar, Eylül 13, 2015

Yurtiçi Tüketim ve GSMH

Önbilgi: Bu türden bilgiyle, ekonomi konusunda yazdığım son 30 yıldır ilk kez karşılaştım. Karşılaştır-karşıtlaştır için mükemmel bir veri tabanı oldu bu.
Bir haberden notlar:
“... yurtiçi tüketim, yılın ilk 6 ayında enflasyonun üzerinde bir artış göstererek 673 milyar 363 milyon 820 bin lira oldu.”
“926 milyar 22 milyon 237 bin liralık harcamalar yöntemiyle, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'nın (GSYH) yüzde 72,7'si yurtiçi tüketimden kaynaklandı.”
“Bu dönemde, yerleşik hanehalklarının yurtiçi tüketimi 638 milyar 826 milyon 288 bin lira, yurtdışı tüketimi ise 6 milyar 778 milyon 232 bin lira oldu. Yabancıların Türkiye'deki tüketimi de 34 milyar 537 milyon 531 bin lira olarak kayıtlara geçti.”
“Yerli ve yabancıların Türkiye'de yaptığı harcamaların dağılımına bakıldığında, en yüksek payı yüzde 26,9'la gıda, içki ve tütün harcamaları aldı.”
Durumumuz kabak gibi ortadaymış.
Yorumlar:
Aylık 1.333 liraya geliyor. En azından ilk 6 ay için, enflasyondan büyük büyüme, şu anki tüketim kilitlenmesinden önceki durum demek.
7 milyar dolar yurtdışında harcayıp, yabancılara yurtiçinde 34,5 milyar dolar harcatıyormuşuz.
Yine, 2010-2012 harcamaları için, sonuç biraz hızlı yükselmiş gibi görünüyor. Bu da, eğer sayıları geçerli sayarsak, 2012-2014 için, yine enflasyondan hızlı tüketim artışı demek olur. Ancak, buna kuşku şerhi koymuş olayım.
18 milyar dolarlık gıda alıp, 18 milyar dolarlık gıda satıyoruz. Ucuz gıda satıp, pahalı gıda alıyoruz. Örneğin yerli muz, yabancı muzun yarı fiyatında ama lezzeti yerlininkinden daha iyi ama yine de daha ucuz.
Yurtdışında 7 milyar dolar harcayıp, aslında hepi topu 1 milyar dolarlık mal ve hizmet satın alıyoruz. Turistler, çoğu gıdaya ve alkole olmak üzere, 34 milyar dolar harcıyorlar ama bizim 50 liraya yediğimiz eti, onlar herşey dahil ile 20 liraya yemiş oluyor.
3 tane 1 birimlik yerli oto satıp, 3 birimlik 1 yabancı oto satın alıyoruz. Otoların tamamına yakını, yabancı bu ülkede.
Tüm bunlar, fırsat / ikame maliyeti. 5-10 sente yediğimiz domates, bu yaz 1 dolardan aşağıya düşmedi örneğin, çünkü Rusya’ya ucuza ihracat yapıyoruz ve yerli tüketim talebi, iç yerli arzı geçiveriyor.
Tabii ki hala en büyük harcama kalemi gıda.
Ancak, orada yazmayan da şu:
İnsanlar, son model ve 3 bin liralık 4,5G alacağım diye, 50 yıldır, yılda 10 kilo et tüketiyorlar bu ülkede.
Sonra da durumumuz, bilek kalınlığında, üç bukleli, tahıl dışkısı ve çocukluktaki proteinsiz beslenmeden dolayı, kitlesel zeka geriliği oluyor sonuçta...
Dipnot:
Neyse, deniz bitti, tüketim kilitlendi, herkes nakite geçti.
Ancak, özellikle döviz bazında olanlar olmak üzere, borcu olanlar, son 32 yılda 6. kere olmak üzere ve 1 kere daha batacaklar.
Artı:

Kredi kartına taksit geri döndü. Bu da, batışı hızlandıracak.

Pesimizm Gerçekçiliktir, Halil İnalcık da Agnostik ve Dezenformasyoncu

Halil İnalcık, 100 yıl yaşamış ve şöyle demiş:
“Pesimistlik korkaklıktır.”
Bunu hakaret sayıyorum: Kendime ve epistemolojiye.
O, 100 sene yaşamış ama hiç yaşamış.
Bir şey daha söylemiş:
“Esas mesele fikir zenginliğidir.”
Düşünce zenginliği bu mu?
Karamsarlığın (pesimizmin) da bir yaşam stratejisi olduğunu öğrenenemiş mi koskoca bir asırda, yaşadığı 2 dünya savaşında?
Düşünce zenginliği bu mu?
Bazı düşünceleri kafadan elemek...
Haberin başlığı, ona ‘bilge’ diyor.
Yanlış denmiş.
Bir agnostik o.
Tarihi  ve Anadolu’yu, 5 değil, 1,5 milenyumluk sanacak denli agnostik, tarihçi tarihçi.
Rum olmayan Bizans tebalarını bile Rum sayarak (Anadolu’nun Bizans halkları, Bizans döneminde kendi dillerini konuşmayı sürdürdüler), Anadolu’ya giren Türkler’in onları tecavüzle din ve dil dönüştürdüğünü söyleyemeyen bir dezenformatikçi.
Kafasını kuma sokan bir devekuşu o.
Ne tarafının da açıkta kaldığı belli.
Dipnot:

Kitabını yayınlayan cenah da, ‘Hitler’e oy verenlerin tarafına geçmişlik’olarak, kendisinin mezartaşına kapak olsun.

Cumartesi, Eylül 12, 2015

Nano-Savaş

Sivil terörün ölçeği, nano-savaş olmakta.
Gerilla savaşı, mikro-savaş olmakta.
Nizami ordu savaşı, makro-savaş olmakta.
Bu koşullarda nano-savaş, kendiliğinden topyekun imha savaşı da olmakta. Çünkü, bireylerin temas yüzeyinin genişliği nedeniyle, herkes savaşa dahil olmuş olmakta.
Olağan ordular, bir çizgi üzerinde yüzey teması yaparlar. Bu da, temas için sınırlı bir geometrik olanak verir.
Oysa siviller, kentin içindeyken, herkes herkes ile yüzyüze gelecek denli, geniş alan olanağı içinde devinirler.
Bunun başka bir anlam açılımı:
Hiroşima 1945 ve X boyutlu atom bombası ile 50 bin kişi öldürdüyseniz, İstanbul 2045 ve X’in binde biri ile 50 binin yüzde biri olan 500 kişi öldürebilirsiniz. Bu, o göreli / oranlı temas yüzeyi büyümesi nedeniyle olur.
Keza, yine aynı bakış açısıyla, mikro savaşlarda da, makro / 2. Dünya Savaşı’ndan oransal olarak daha çok insan ölebilir demek oldu ve öyle de oldu, en azından İspanya 1935 1 milyon ölü ve Kongo 2000 1 milyon ölü ile. İspanya savaş hattı, 2. Dünya Savaşı toplamının yüzde birinden çok çok küçüktü ama 2. Dünya Savaşı’ndakinin yüzde birinden daha çok insan öldü orada.
Bu durum, Yeni Orta Çağ’ın çok çok ilginç bir militarist bir momenti olarak yaşanmaya başladı ve kayda geçti.
Savaş kuramı açısından ise, bunun hiç dikkat çekmemiş olması tuhaf.
Hiç olmazsa Stalin 30 milyon ve Mao 20 milyon sivil ölü kayıtları dikkate alınabilirmiş.
Dipnot:
Orta Çağ’daki salgın hastalık kaybını arttıran da, aynı büyük sivil teması yüzeyi olmakta.
Ki bu da, bunu bildiğimiz kaos matematiği bilgisine taşımakta. Aynı zamanda, parametrelerin birbirini durdurabileceği ve yok edebileceği bilgisine de.

Yani, bu oransal sivil ölü artışının, süreksiz üst oran artışları dağılımları mevcut (Verhulst diyagramındaki süreklilik-süreksizlik bantları gibi).

IRA'ya Regresyon

IRA’ya Regresyon
Sinn Fein bir progresyon sayıldığı için böyle dedik. Yoksa biz, savaşı regresyon sayanlardan değiliz. Hatta, kimi barışı regresyon sayanlardanız.
İngiltere hükümeti, Sinn Fein’ın bazı adamlarını cinayetten gözaltına aldı ve bu da savaşa geri dönüş olacak gibi.
Asıl korkulan ve ifade edilen şey, bizdeki YDG oluşumlarının da, IRA içinde oluşacak olması: Gençlerin denetimsiz ve merkezi-olmayan terörü.
Bu 2 durum, IRA-PKK momenti benzerliği, Yeni Orta Çağ’ın ilginç bir momenti olarak gözlendi ve kayda geçti.

Sırada ETA var ve bu 3’ü zamanında işbirliği yapmışlardı. O da, muadili oluşumlar yaşayabilir yani.

Perşembe, Eylül 10, 2015

Leyla Zana Ölüm Orucunda, Savaşı Kocası Mehdi Zana Başlattı 1983’te

O zamanlar Leyla Zana, Mehdi Zana’nın karısıydı. Sonra Mehdi Zana, Leyla Zana’nın kocası oldu.
Mehdi Zana, 1983 sonunda, ‘daha çok sivil ölecek’ demişti.
Öldü de.
Askerden çok.
Kendi halkları yani. Kırmançi ve Zaza yani.
Gençken ölmek ve öldürmek kolaydır, yaşlanınca zor.
Gençken devrimci olursun, yaşlanınca muhafazakar.
Şimdi, bakalım Leyla Zana ne yapacakmış?:
“HDP’li Leyla Zana ölümleri durdurmak için ölüm orucuna başlayacağını duyurdu.”
Artık çok geç değil mi Zana?
Kürt siviller sokakta.
Türk siviller sokakta.
Bu noktaya çok zor gelinir ama çok çok daha zor oradan dönülür.
32 yıl, bunun en az 7 yılı çatışmasız geçti:
25 yılda 100 bin ölü.
90 bin Kürt, 10 bin Türk.
Bundan sonra 2-10 katı olacak.
En az 8 yıl daha.
Yine, en az 100 bin ölü daha.
Yine, 90 bin Kürt, 10 bin Türk.
Son 2 ay:
1.200 küsur ölü, bunun 120’si Türk.
İstediğiniz bu oldu. Aldığınız da bu oldu.
Bundan 5 yıl önce sivil ölümlerine ABD ve AB karşı çıkardı.
ABD, İncirlik’i aldı, sesini çıkarmaz.
AB, 2,5 milyon Suriyeli’yi aldı. Kendilerinden en az 10 bin ölü de onlar verecekler, eğitim zayiatı eğitim zayiatı. Belki 100 bin de Suriyeli ölür, belki de ölmez.
Kimse dikkat etmiyor ama olağan savaşlarda bile, sivil ölümleri askerlerinkini geçebildi.
Savaşın sivil zayiatı, katliamdan çok, açlık ve salgın ile olur.
Örneğin o Suriyeliler, AB’ye onların daha önce hiç bilmedikleri 100 hastalık götürdü şimdiden.
O AB’liler, son 35 yıldır tüm uyarılarımıza karşın, sokakta seyyar aşçıdan yemek yiyip ölen AB’li turistler.
Şimdi de kendi ülkelerinde turistleşecekler. Tıpkı bizim Alamancılar’ın asıl Almanyalılar’a yaptığı gibi.
Barbarların ve lümpenelrin istilasına, hafif hümanist yaklaşan askerlerin ve sivillerin de olduğunu, bunun da bedelinin savaştan ağır olduğunu ve olacağını görmüş olduk.
Asıl Orta Çağ kayıtlarında bunlar yok, çünkü o zaman kitlenin hesabı tutulmazdı.
Yeni Orta Çağ kayıtlarından bunlar var, çünkü şimdi kitlenin de, iktidar seçkinlerinin de hesabı tutuluyor.
21. Yüzyıl bitti çoktan...
22. Yüzyıl’a bakalım şimdiden...
Asıl dipnot:
Bu G-7’lerin 1 milyarının en-en elit 1 milyonu, şu anki 2. Sanayileşme’nin öncü 9 altkültürünün hiçbirini taşıyabilecek veya koruyabilecek durumda değil.
Yani:
Bakalım Yeni Orta Çağ’ın neo-üniversite neo-kampüsleri nasıl şeyler olacak?

Bunu benim tasarlamam gerekecek sanırım.

Demirtaş Türkler'i Anasından Doğduğuna Pişman Edecekmiş

Ben, hep işin bu noktaya geleceğini tahmin ettim ve bunu belirttim de.
Askeri savaşın en tehlikeli durumu, sivillerin savaşa girmesidir, onu belirttim (milisleri kastetmiyorum, ayaktakımını kastediyorum).
Tehlikelidirler, çünkü emir-komuta dinlemezler, disiplinsizdirler, talan-yağma onlar için önce gelir, kişisel intikam önce gelir, çok fazla adaletsizlik yaparlar askerlere göre, vd...
Ülkücüler sokağa dökülüp, diğer birçok grup da, HDP binalarına saldırınca, HDP’nin ve Demirtaş’ın yanıt vereceğini de biliyordum ve zaten istenen de bu idi:
Demokratik zemin dışına çıkmak.
Demirtaş şöyle demiş:
“HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş parti binalarına yönelik saldırılarla ilgili konuştu, ‘Biri sizi linç etmeye gelmişse, yakmaya gelmişse ona karşı kendinizi savunmanız TCK’ya göre de meşru müdafaa hakkıdır, insani olarak da haktır’ dedi.
Demirtaş bu sözlerinin devamında ‘Size gelenleri anasından doğduğuna pişman etme hakkınız var. Kimseye saldırmadan, yasalara uygun olarak meşru müdafaasını her yerde yapma hakkına sahipsiniz. Akşama kadar, saldırıya uğrayan bütün parti binaları onarılacak. Yakmaya devam ederseniz, kardeşçe bir arada durma ihtimalini yok etmiş olacaksınız’ ifadelerini kullandı.”
Bunu, önce televizyondan onun mimiklerinden ve sesinden gördüm ve dinledim. Sonra okudum.
Şimdi ve burada saptamalar:
TC’nin hatası şu:
İnsanları istediğinizde sokağa salıp, istediğinizde geri çekemezsiniz. Bunu, 1960’larda ve 1970’lerde çok yaşadık. Öldürmelerin ve ölmelerin yarıya yakını, kontrolsüz ve oto-kontrolsüz yaşandı. Disiplin ve merkezilik işlemedi yani, en gülçü ve en askeri gruplarda bile. Bizzat yaşadım ben o dönemi.
TC halkları bu noktaya, biraz da 39 Harami fıkrasındeki gibi, epeyi geç geldi. Çünkü 1999-2015 arası, Apo’nun yakalanması ve AKP’nin Barış Süreci dezenformasyonu nedeniyle boşa geçti. O sırada da çok insan öldü ama kitle aldırmadı bile. Son zamanlarda ölenler, o denli üssel artışta değil, pek pek aritmetik artışta ve 1’den sonrası istatistik artık.
HDP’nin hatası şu:
YDG haricindekiler, savaşmayı ve tepişmeyi unuttular. Onlar da zaten, yumurtayı çekiçle kırıyorlar. Şerh: Bunu yanlışlamıyorum, yalnızca o eksi puanların da HDP’ye yazıldığını imliyorum.
TC halkları öldürmekle bitmez. Sonuçta, 1 / 10 oran sözkonusu. 1983-1999 arasında ölenlerin % 90’ı Kürt idi üstüne bir de örneğin, oysa 1 Kürt’e karşılık 9 Türk ölürse, galip gelem olasılıkları olabilirdi. Asıl önemlisi, falili mehul ve kayıp olarak yazılanların epeyisini de, PKK hacamat etti Kürtler’den.
Şu anda, HDP’nin hiçbir şansı kalmadı. TC başarılı falan değil. ABD; Kürtler’i, Talabani, Barzani, Salih Müslim dahil olmak üzere, feci sattı. TC IŞİD’e daldı, bu arada PKK de güme gitti. ABD ve AKP, ‘al gülüm, ver gülüm’ oynadılar İncirlik anlaşmasıyla.
Birleşik Kürdistan, en az 30 yıl daha kurulamaz duruma geldi.
BDP, her an HDP’den ayrılabilir. Umarım, o koşullarda her ikisi de bağımsız adaylarla seçimlere girme akıllığını ve sağduyusunu gösterirler. Yani, TBMM dışında uzlaşma olamayacak şimdilik.
AKP, değil 8 milyon Kürt’ü, 80 milyon Türk’ü de ateşe attı. 2 ayda, 1.250 kişiyi mezara gönderdi ve hala oyları bariz biçimde düşmüş değil.
2 ve 4 partili uç-sağda, ancak ve ancak japon kale maç ve poliello oynanabilir, bildiğimiz çift kale maç değil. HDP ve diğer Kürt odakları buna aymadı.
Yani:
Demirtaş Türkler’i doğduğuna pişman edemez ama çok yakında doğduğuna kendi pişman olacak gibi. Dua etsin, Apo ve PKK, onun kellesini istemesin. Kemal Burkay için istemişlerdi zamanında. Anımsatırım.
Dipnot:

Görseli aldığım site, Japon Kale maçın, bilgisayar versiyonuymuş. İlginç, oyunu var ama kendi asılı yok internette. Bunu imlemenin gerekli olduğunu düşündüm.

Salı, Eylül 08, 2015

Turizmi PKK Değil, Sivil Türkler Vurdu

Bir haber:
“Hakkari'nin Dağlıca bölgesinde şehit düşen, piyade sözleşmeli er Uğur Yıldız'ın memleketi Antalya'nın Manavgat ilçesi, geceyi gergin geçirdi. İlçede başta Side olmak üzere, Çolaklı gibi önemli turizm merkezlerinde, çok sayıda işyerine, Türk Bayrağı asılı olmadığı gerekçesiyle saldırıldı, iki restoran ateşe verildi.
...
Olaylardan ilki, Side’de halk plajında yer alan ve jandarma karakoluna ancak 100 metre mesafe bulunan bir restoranda meydana geldi. Otellerin arasında yer alan restoranda göstericiler tarafından çıkartılan yangın, itfaiyenin müdahalesiyle söndürüldü ancak restoran tamamen kül oldu. Turistler yangını sahilden izlerken, çevre otellerde bulunanların gecenin ilerleyen saatleri olmasına rağmen, otellerinden bavullarıyla ayrılması dikkati çekti.”
Oğ yeğ...
Yağk bütün fotoğrafları, bana ait bütün eşları yaakkk...
Tarkan şarkı sözü gibi olmuş vallaa...
Yalın’ın şarkı sözü gibi de:
Ellerine sağğlııkkk...
Trajikomik, melokomik, kısaca komik...
Ayaktakımının tüpgazla intiharı... Çotanak çotanak...
‘Rebel’ değil, ‘riot’...
Fakir Baykurt’un ‘Onuncu Köy’deki gibi, önce köylüler birbirini döver, sonra jandarma gelir, bi’ tur da onlar köylüleri döver, oğ yeğğ olur.
Çingene’yi kral yap, babasını assın...
Padişah cücesini ikindi vakti ortaya sal, kendini adam sansın...
‘Askeri darbe geliyor’ falan diyorlar.
Hayır canım. Çoktan sivil darbe geldi girdi bile.
Darbe elkitabı vardır. Önsözünü casus-yazar John Le Carre yazmıştır.
Orada fazla irdelenmemiş bir örnek vardır:
Asker emeklisi de Gaulle, Fransa’da sivil darbe yapar ve Fransa’nın cumhuriyetlerinden birini bitirip, bir yenisini başlatır.
Bizde de, Anayasa Mahkemesi başkanı emeklisi Sezer’in cumhurbaşkanı olma ve 2001 Krizi’ni çeyrek müsebbib olarak  çıkarma süreci, Kadı Burhaneddin türünden bir sivil-yarı darbe olmuştu.
Çünkü, Sezer’i AYM’ne darbeci Evren seçmişti.
Erdoğan, başkanlık veya diktatörlük istemiyor, yalnızca baş olmak istiyor.
Bilgisi daha çoğuna yetmez ki onun.
Say desen, ne Dünya başkanlık ülkelerini sayabilir, ne de halihazırdaki diktatörlükleri.
Bu tartışmaları yaratanlar da bilmez, tıpkı 2. Cumhuriyet savunucusu Mehmet Altan’ın, o argümanın 1990 değil, 28 Mayıs 1960 momentli olduğunu bilmemesi gibi.
Malum, Osamnlı’da bir Fetret Devri vardı. 10-12 de ‘devlet başa’ adayı.
En sürpriz aday kazandı, gerisi ‘kuzgun leşe’ oldu. (Kardeş kardeşi katletti: Sonra da, İstanbul fatihi Fatih, 18 kardeşini peşinen katletti, tedbir niyetine.)
Ancak, o sıradaki taraf değiştirmeler, taraf seçmeler, bağlılıklar ve ihanetler süreçleri, çok çok ilginçtir ve bir daha okunmalıdır.
Ancak, kırılan bir kemiğin sağlam kaynayınca daha da sağlamlaşması gibi, İstanbul’un fethinin dolaylı olarak o Fetret Devri’ne bağlı olduğu da...
Şu an için, 17 Aralık 2013’ten beridir bir neo-Fetret Devri’ndeyiz. Tayyip, ne başkan olabilir, ne de diktatör, en azından artık olamaz, bu koşullarda olamaz. Nasıl ki şeriatı ve uç milliyetçiliği beceremedi, onları da beceremez.
Ancak, onun son İncirlik anlaşması, bizim ABD’nin arkasından dolanarak nasıl puan alacağımızın, nasıl bölgesel bir emperyalist olacağımızın belirtileridir.
Anımsayın:
ABD de, bir İç Savaş (1861-1865) yaşadı ve sonra Dünya hegemonu oldu. E tabii, tüm AB de, 1914-1944 arasında, kendini tasfiye etti, katkı niyetine.
‘BR I-II’ der ki büyükler ölmelidir, küçükler başa geçmelidir.
Öyle de olacak ama bir işe yaramayacak ayrı konu.
Büyükler zaten kendi kendini tasfiye ediyor şuna: ABD ve AB.
Boşluklar çıkıyor ortaya:
Osmanlı en küçük beylik idi, Cengiz Han en küçük kabile idi.
TC, önce 4 milyon Türk’ü, sonra 2,5 milyon Arap’ı AB’ye soktu mu soktu. Bu da bir dolaylı emperyalizmdir. Bizi asimile ve entegre edemediler çünkü. Tam tersine biz onları ettik çoktan. Tavuk dönersiz bir ülke bilmeyen 2 kuşak oldu oralarda.
Eh, emperyalizm var, emperyalizm var. Bu da, neo-alaturka-lümpen emperyalizm. Bu kadroyla ve bu tesisle, ancak böyle bir emperyalizm olabiliyor amcası.
Biz bu maçı aldık amcası.
Kayıp umulandan az amcası:
2 milyon yerine, potansiyel 200 bin ölü olacak gibi bu kez.
Olacak da şu:
Blair-Hollande (İngiltere-Fransa kırması) tipi, çakma sosyal demokrasi eliyle bir çakma emperyalizm.
Komik değil mi?
Ama olduğunu hep birlikte göreceğiz.
Biz, bu ülkenin 7 düvele kafa tutup, sosyal demokrat bir parti eli ile Kıbrıs’a girdiğini ve hala çıkmadığını, 1974’ten beridir görüyoruz.
Eh, bu da alaturka sosyal demokrat emperyalizm parodisi işte...
Sırada; sağ üstten başlayarak Acaristan, Nahcıvan, Kuzey Suriye batı bölgesi Türkmenistan’ı, Kıbrıs, Gümülcine, Bulgaristan Dobruca Tatar Türk bölgesi, Romanya Adakale Tatar Türk bölgesi, Gagavuzya şimdiden mevcut, gönüllü vassal olarak.
Yunanistan bitti. Bulgaristan bitti. Ukrayna bitti. Gürcistan başlamadan bitti. Ermenistan başlamadan bitti. Azerbaycan başladı, bitti. Kuzey Irak başladı, bitti. Kuzey Suriye başladı, bitti. (Bir tek İran, 15 yıl aradan sonra, yeniden başlayacak ve 15 yıl sonra yeniden bitecek durumda, o 15 yıl bizi oyacak ama.)
Beleşe, 8 tane kaput komşu. Tam korunmalı bir dış çerçeve. 0 sorun değil, 0 tehdit.
Nasıl ama?
Nasreddin Hoca fıkrası hesabınca, peşin parayı görünce, gülüyorsunuz, değil mi?
Dipnot:
Haa, bu arada İstaanbuull Sokaaklaarıı, Müslüm ciletlemesini en az 10 yıl daha sürdürecek. Ayaktakımının psikopatisi ve sosyopatisi, en az 35 yıldır süregelen bir şey, potansiyel veya aktuel olarak. O denli kolayca, adabına çüş denemez onun.
Sonuç, ‘Now York’tan Kaçış’ gibi, disütopik bir toplumsal deney alanı olacak buralar. Aslına bakılırsa oldu l çoktan.
İstanbul Banalite Atlası, Lümpenlerin İstilası, Shit-Will-Age istanbul o sayede yazıldı.

Açıkçası, büyükbaşların değil, küçükbaşların sapıklıkları (ensest, çocuk çocuğa tecavüz, vd) daha çok ilgilendirmiştir beni her zaman.

Pazartesi, Eylül 07, 2015

Savaşta Ne Yaptın Ey Kari?

Suriye ile savaşımızın 1,5.-2. evresinde ve Kürtler ile savaşımızın N’inci evresinde ne yaptın sen ey kari?
10 milyon yerli-iç turist tatil yaptı. Hala da yapıyor. Okulların açlımasını ve ikinci genel seçimi bekliyor.
20 milyon yabancı-turist azalarak da olsa, TC’yee geldi. İstanbul Bienali için gelen bile oldu. Savaş onlar için yok gibi.
TAY tv her gün 24 saat at koşturuyor, her gün 1 milyon kişi at yarışı oynuyor.
Tv programlarında hiçbir değişim yok, 16 asker öldüğü gün bile.
Müzik kanallarında ‘unplugged’ / canlı / stüdyo müzik ve Açıkhava’dan naklen konser yayınları sürüyor aynen.
Dizilerde hiçbir aksama yok.
Haberlerde, 32 yıllık tüm teraneler aynen okunuyor. Cnnturk bile kırdı boynunu, nasyonalist oldu.
TC, olaylardaki ölen sayısını TSK’dan değil, yabancı ajanslardan öğrenir oldu.
Gündelik tüketimde hiçbir azalma yok henüz. Dolar 3 lirayı solladı geçti oysa. Kredi kartı vadeleri yeniden uzatıldı.
Epeyi şehit yakını içeri tıkıldı.
Polis, tüm mitingcilere paça kasnak dalıyor.
Birinci Cumhuriyet sanatçıları birer birer ölüp gidiyorlar. En son Oktay Akbal vefat etti.
Tam bir kitlesel delilik histerisi egemen.
Sokak şiddeti giderek artıyor.
Küçük kriminaller, polis yokluğunda minik krallıklar kuruyorlar.
Blogcular, en aşağı seviyede ağlak edebiyatına takılıp kaldılar.
Ben mi?

Konuyla ilgili, 2,5 ay içinde, 3 kitap hacminde metin yazdım. Son yazdıklarımın ancak beşte birini yayınlamaya cesaret edebiliyorum ki o bile kellemi kopartabilir.

Toplama Kampı Neo-Psikolojisi

Otantik toplama kampı psikolojisi, Serol Teber’e göre şöyledir (bakınız, onun ‘Toplama Kampı Sendromu’ kitabı):
Toplama kampında ölümü kabul eden Musevi, dosdoğru dikenli tellere yol alır ve Gestapolar, oraya yakınken onu kurşuna dizerler, çünkü oraya gitmek yasaktır. Bunun adı ‘Müslümanlaşmak’ olmakta. (Ne ilginç bir etimoloji, değil mi?)
Şu andakiler ise şöyle:
Bir:
Şeker hastası bir arkadaşım / meslektaşım / müşterim var. Sağ ayak serçe parmağını ve sağ ayak dış tarağını kestiler.
O ne yaptı?
İlkin, 2 günlük ameliyatlıyken, kalktı 40 kilometre ötedeki evine yürüyerek gitti ve dikişlerini patlattı. Oysa şeker hastalığı kangren olacak yaralar açar. Bu bilinir. Öyle ölen tanıdıklarım var.
Yetmedi, hangi hayvan yaptıysa, hastaneye kendisine gelen baklavayı yiyip, şekerini 400’e, evet dört yüze çıkarıp, komaya girer gibi oldu.
İki:
Taşralı dam biti:
Önce geceyarısı, en az 2 kişinin duyacağı bir biçimde, bir kızla zorla cinsel ilişki kurdu.
Ardından sokaktan topladığı bir turist hatunla önce yatıp, sonra onu gece klübünde kayıp etti ki her yıl onlarca yabancı gençkız, TC’de öldürülüyor durumda şu an.
Üç:
Feleğini şaşırmış hayırsever:
Kaldığı yere giren çocuk hırsızlara nasihat vermeye kalkıp, 13 erkek kardeşten oluşan sürüyü eve dayandırdı. Eve giren hırsız sayısı, kezlerce katlandı.
Dört:
CHP’li delege, son 2 ayda bin kişi öldükten sonra bile, savaşı yadsır bir inkar kültü pozisyonunda.
Bunlar nedir böyle?
Yaşa(t)mayı bilmeyenlerin, yaşa(t)mayı bilenleri de ölüme sürüklemesidir...
İşte bu toplama kampı neo-psikolojisi olmaktadır.
Son 1 yıldır bunlardan binlercesini gördüm ve dinledim.
Serol Teber’in belki de bildiği ama ıskaladığı ve aşırı dürüst olan, toplama kampı sağ kurtulanı, İtalyan Musevi yazarı Primo Levi’nin bile yazmaya cesaret edemediği bazı gerçekler var demek ki.
Bu, Müslümanlaşmak’tan öte bir şey:
Bu, slaktivizm ve salaktivizm ki yeni modadır.

AB, 2,5 milyon karakafayı, mabadına büyük bir mazohizmle soktu örneğin...

1'den Sonrası İstatistik

Bu söz, bir rivayet Hitler’in, bir rivayet Stalin’in, bir rivayet ikisinin de.
Ayını Hitler Yahudiler için, ‘1915’i, Ermeniler’i ve Türkler’i kim anımsıyor ki?’ demiştir.
Kürtler, sağolsunlar, 1915’ten sonra, 2015’te kahramanca ortaya çıkarak, onları kendilerinin hall ettiğini ve mallarına el koyduğunu açıklamıştır.
Gelelim günümüze:
Son 2 ayda, TC’den 100, PKK’den 950 kişi, ceman 1.050 kişi ölmüş.
Yılda 6.300 kişi eder.
Son 32 yıldan, gelecek 32 yıla bakarsan, 32 yılda kabaca 200 bin kiyi eder.
İlk 32 yılda, resmen 30, gayrıresmen 100 bin kişi öldü.
Yani, şimdiki eskisinden çok ama yeterince çok değil. 2 milyon kişi değil örneğin.

Demek ki 1’den sonrası istatistik ve bu, Türkler’de ve Kürtler’de epeyi geç intikalli bir durum.

1945-1980 ve 1980-2015



Tuhaf ve ironik:
Bir anda, bu tarihlerin simetrik olduğunu gördüm.
1945’te ABD, Dünya’nın 1 no’su oldu. Bunun nedeni, AB’nin 2 dünya savaşı ile kendini tuş etmesi idi. Ancak, o 2 dünya savaşı aynı zamanda ilk 2 gerçek dünya devrimini de yarattı. Onlar da başarısız oldu ama onun nedeni de, o 1980 atağı idi. Şimdi ona bakalım:
1980’de ABD, hem neo-globalist neo-liberalizmi devreye soktu, hem de Askeri Strateji 2000’i.
1990’da o 2 dünya devrimini yapan 2 ülkeyi, hem eski SSCB’yi, hem Çin’i yendi hesapça ama sonuç bizi bambaşka yerlere taşıdı aynı zamanda.
Yıl 2015 ve 1980 liberalizmi tuş durumda. TC 1983’te girdiği o süreci; 1987, 1994, 2001, 2008 ve 2015 krizleriyle ödedi ve şu anki durumuna hala ayamadı (dolar 4 lira olacakmış). AB de, ABD de tuş olduğuna hala ayamadı, ayrı konu.
Tuhaf ve ironik olan şu:
Her 2 dönem de eşit olarak, 35’er yıl sürmüş. Yani, tarihin bildiğimiz o bir sürü dönemselliklerinden biri / ikisi daha yaşanmış ve bitmiş.
Bugün Askeri Strateji 2000 de tuşoldu. Aslına bakılırsa ABD, 1945’ten sonra girdiği tüm savaşları kaybetti, Kore’den başlayarak ve hepsi dahil olmak üzere. Aslına bakılırsa ABD, 1914 yerine 1917’de 1. Dünya Savaşı’na girerek, 1940 yerine 1941’de 2. Dünya Savaşı’na girerek, La Fontaine fablı hesabınca, savaşı baştan kaybetti, yine ayrı konu.
Yani 1945’ten beridir, ABD’nin tüm askeri, iktisadi, siyasi üstünlükleri kıtır silsilelerinden ibaret. Ancak reel sosyalizm de bir kıtır silsilesiydi ve tuş oldu çoktan, Çin’in 1971 sonrasıki (Stalin tipi eski SSCB tipinden ayrı olarak)  devlet kapitalizmi de, bir kıtır silsilesi olarak hala sürmekte. Ayda 25 dolar asgari ücretle devlet kapitalizmi olmaz, mis gibi has kapitalizm olur, reel sosyalizm bile aç ve açıkta insan bırakmadı, eski SSCB vassallarında bugün sağlık ve ulaşım bedava hala.
Rusya, Ortodoks neo-çarlığa geri döndü, gözü İstanbul’u alıp ortodoks merkezinin sahibi olmakta. Bu dönemin 3. adamı Putin (ilk ikisi Gorbaçov ve Yeltsin idi), toplamda 1999-2024 arası gibi, 25 yıl fiilen başta kalmış olacak, İstanbul’da gözü olduğunu açık açık beyan eden de odur.
Çin de aslına rücu etti, halk dinlerine ve Uzakdoğu Asya metafiziklerine. Çin’de birey kültü pek yoktur, kurum kültü vardır. O da sürüyor hala.
Bu tabloda Japonya, 1990’dan beridir her konuda (kültürel, iktisadi, vd) istop etmiş olarak, ironik bir yer tutuyor (ancak artık bir askeri güç, eski Asya faşisti geleneğini sürdürerek). 1965-1990 arasında ise, fiilen Dünya’nın ekonomik 1 no’su o idi. Batılılaşma, onların dayanıklı doğululuğunu tuş etti. Büyük olasılık, yakın gelecekte Çin’de de öyle olacak. Çünkü her ikisi de, bireyciliğin öldüreceği tözlere sahip kültürleri olan ülkeler.
Diğerleri, açık ara geride hala. Kanada, potansiyel olarak ABD’den daha güçlü ama bunu en erken 50 yılda başarabilir. Brezilya ise, en yapılmayacağı yaparak, bir mafya devleti olarak, o kara para ile, kendine bir orta sınıf yarattı, hiçbir işe de yaramadı o sınıf, çoktan statikleşti. Hindistan desen, 1 milenyumluk tropik uykusunu hala sürdürüyor. Global atak için, fazla çokdilli, fazla çokkültürlü. Oysa herkese gereken tek şey, hala merkezilik.
Kapitalizm, bu momentinde büyük bir öz-hata yaparak, devleti fiilen sıfırladı. Bu da, doğrudan kargaşa ve kaos getirdi, ayaktakımı başkaldırısı yolu ile.
Artı globalleşme 35 yılda, % 15-20’den başlayıp, sonunda olsun olsun Dünya’nın % 40’ına belki yayıldı, belki yayılmadı ve orada istop etti.
Yani tam 70 yıl sonra, başladığımız noktaya geri döndük:
4. Dünya Savaşı’nın sapanla yapılacağına. Çünkü eski Doğu Bloku çökerken, çok çok fazla nükleer malzeme boşta kaldı. Aradan 25 yıl geçti ve hala sınırlarımızda nükleer malzeme yakalanıyor.
Arada, Çernobil ve Fukişama nükleer kazaları da yaşandı, 2 uzay mekiği kazası da. Yani 3 dev, embesil hataları yaptı, ABD 2 kere yaptı, Mc Carthy olsaydı, onları kazığa geçirirdi ama tek bir kişi ceza almadı o hatalardan dolayı. Naziler de, böyle salaklıklar yapmadı hiç ve 70 yıl sonra bile, onların bilgilerini kullanıyoruz, İsrail, Rusya, Almanya, ABD, Sobotta Atlası dahil.
İşte, tarihe böyle bir düz, bir de ters bakınca, epeyi farklı panoramalar elde edebiliyoruz. Bu, alternatif bir yorum oldu.
Çıkarsama da şu ne yazık ki:
Demek ki belki 70 yıllık bir belirsizlik dönemi var önümüzde. 35 yıl sonra, 2050’de geçci bir kristalleşme olur, sonar muallaklığa devam, tam da post-N-N-modern işi: Aptallık ve cahillik limit sonsuza gider Yeni Orta Çağ’ı yani.
Ellerinize sağlık devler. Bizi kendi zulmünüzden kendiniz kurtarıp, kendi sonunuzu kendiniz yarattınız.
Elinize sağlık.
Dolayısıyla:                                                      

İşte boş bir geleceğin gelecekbilimi: Doğmamışlara, kendi yaratacakları, kendi hatalarını kendileri yapıp, kendilerinin ödeyecekleri boş bir gelecek bıraktık sayılır. O kalabalık borç sayıları, yalnızca absürd-grotesk bir Monopol oyunu idi.