Cumartesi, Ağustos 31, 2019

Yeni Şafak yazarı: AKP yokuş aşağı yuvarlanıyor, çözülme başladı


Bir vay canına daha.
Albayrak, TV5'te yayınlanan Mehmet Ali Kayacı’nın sunduğu “Buluşma Noktası” programına konuk oldu.
 … “Patriarki dediğimiz şey, böyle bir aile babasının, kendinden sonraki kuşakların memnun olmadığı ve olmayacağı birtakım kurallarla bir aileyi yönetmesi ve sürekli bir kontrol düzeni kurması anlamına geliyor. Biz, devletimizin ya da hükümet üyelerimizin, ya da işte başkalarının çocukları değiliz. Biz, vatandaşız. Yani bu ülkenin vatandaşıyız. Şimdi, bu AK Parti’den kopmaları da biraz ona bağlıyorum. Yani, böyle ‘benim dediğim olacak, benim dediğim şekilde yönetilecek, sözümün dışına çıkılmayacak ve sürekli bir kontrol kafesleri kurularak insanlar üzerinde… Yani bu kopmaları, bu yaprak dökümünü aslında çok da şaşkınlıkla izlememeliyiz. Yani bunların olacağı aslında, böyle bir yönetim modeli eğer benimserseniz; bu ülkeyi bir devlet ve ülkede yaşayanları da vatandaşlar olarak görmeyip, burayı bir aile evi, kendisini de bir aile babası olarak gördüğünüzde, bir yerden sonra kopuşların yaşanması mümkündür. Olacak olan da odur” “
Meali:
Evlatlar yedi yedi, baktılar pasta bitti, babayı evden kovma derdine düştü.
Erdoğan’a hak vermemek zor:
Gak dediler ekmek, guk dediler su verdi, yine de yaranamadı.
Erdoğan şimdi mi böyle oldu, yoksa 17 yıldır mı böyle?
Ne oldu da, ayaktakımı kazan kaldırdı? Sufle falan mı aldılar?
Cep bir, uçkur iki:
Solcusunu da gördük, ortacısını da gördük, sağcısını da gördük.
Sınandılar ve cehennemlik oldular.
(31 Ağustos 2019)

İdam Bumerangdır


Vay be, nerelere gelmişiz.
Sabah gibi bir gazetede, bir köşe yazısında bunun gibi bir başlık:
“Sabah yazarı Melih Altınok, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Emine Bulut cinayeti sonrası, parlamentodan çıkması durumunda, ‘idam’ ile ilgili yasayı onaylayacağını belirtmesini değerlendirdi. Altınok, “Türkiye gibi geçmişinde kötü deneyimleri olan, seçilmiş başbakanını, solcu gençlerini sehpaya göndermiş bir coğrafyada idam, bumerangdan farksızdır. Dönüp kimi vuracağı belli olmaz” dedi.
Melih Altınok'un “İdam Bumerangdır" başlığıyla yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:”
Yazının mealleri ise farklı farklı olabilir:
İlk kez bir AKP’li, idam konusu üzerinden giderek, cezalandırılabileceği korkusuna ve kuşkusuna kapılmış.
Ancak, idam cezasını ne Menderes getirdi, ne de o idam edilen 3 kişi. Oysa metin, idamın idam kararını alan kişiyi de asabileceğini imliyor.
Sorun ve gerçek şu:
İdam ister olsun, ister olmasın, bu CHP, bu AKP’lileri ve bu Erdoğan’ı yargılamaz, yargılayamaz.
O nedenle köşe yazarının korkuları henüz ve şimdilik yersiz.
(31 Ağustos 2019)

Erdoğan "bize doğru geliyorlar" dedi... Sınırda "Hain Türkiye" sloganları


İlginç oldu bu yeni durum.
IŞİD çizgisi İslamcı teröristler / militanlar / milisler bu kez Türkiye tarafından kaderlerine terkedildi. Oysa, onları savaş alanına süren Türkiye idi.
Birinci dalgada 4 milyon kişi geldi.
Önce bağrımıza basmış gibi yaptık. Sonra dibine kadar onları sümürdük. Bir bölümüyse, 6 yldır bedavaya yaşıyor. Sonunda, ekmek-pasta bitti, birbirini yeme başladı.
Olay, lümpen halklararası iç savaşa dönüştü: Yalnızca 2 yılda.
Hem askeri, hem de sosyolojik açıdan ilginç bir momentteyiz.
Yeni gelenler 1 milyon kişi diyelim.
Türkiye / Erdoğan onları alırsa, harbiden şarıl şarıl kan akar.
Almazsa, eline bombayı alan, büyükkentlerin alanlarında patlatır.
İlk bomba dalgası patladığında, AKP çok güçlüydü ama şimdi zayıf. İçişleri bakanıyla cumhurbaşkanı uyuşmazlığı da var.
Türkiye desen, transit mülteciler için, son 40 yıldır sınırları kevgir gibi ülke. Devlet memurusu özel girişimcisi, bu işten bal kaymak yiyor durumda.
Erdoğan’ın savaş ve kriz sorunu derken, birinci mülteci dalgası açmazı varken, bu da gelirse, ortalık denetimden çıkar gibi.
Korkutucu olan olasılık da o zaten:
Gidişat tahmin edilemez durumda.
(31 Ağustos 2019)

Babacan'ın partisinde yer alması muhtemel sürpriz isimler


Olay, ‘gel, ne olursan ol, yine gel’ durumuna gelmiş gibi…
Muhtemel adlar şunlarmış:
“Mehmet Tekelioğlu, Mehmet Şimşek, Erol Cebeci, Ertuğrul Günay, Candan Karlıtekin, Faruk Bayrak, Mustafa Baş, Haşim Kılıç, Osman Can, Nesrin Nas, Ufuk Uras, Altan Tan, Haşim Haşimi, Sabahattin Cevheri, Cevher Cevheri.”
Biz, daha önceden Can Dündar demiştik.
Uğur Dündar’ı ve Emin Çölaşan’ı bile listeye ekleyebiliriz.
Olay, Cemil Çiçek’in 30-40 yıl boyunca, bir o partiden bir bu partiden, gelip gidip, habire siyasetçi kalması öyküsüne benzedi.
Daha önce de, 4 kuşak boyunca TBMM’de süreğen olan Anadolulu aileler vardı.
Olay, ‘komünizm gerekiyorsa, onu da biz yaparız’, ‘restorasyon gerekiyorsa, onu da biz yaparız, ortamı biz bozmuş olabiliriz, dert değil’, ‘siz meclise gelip ne yapacaksanız kardeşim?, zaten maaş yetmiyor’ gibi, absürd esprilere kaydı.
Ancak, değişen ve nereye varacağı belli olmayan bir durum var.
Davutoğlu, bir tatlı bir sert ortamda gündemde kalıyor ama icraatı ortada yok.
Babacan ise, karda yürüyüp iz bırakmadan, yoluna devam ediyor.
Sanki Davutoğlu, bir şey yapmak için değil de, hedef şaşırtmak için ortalığa çıkmış / salınmış gibi.
Bizi şaşırtan biçimde, AKP’den birilerinin bu yeni partinin veya partilerin peşine takılacağı kesinleşti. Erdoğan bile ne yapacağını bilemiyor, e tabi muhtemel yeni parti vekilleri de.
Çıkış:
Türkiye’nin 1960’tan beridirki, her 10 yılda bir yeni partiler geleneği, bu kez 18 yılda bir oldu ama oldu. TBMM’de zaten 9 parti var. Hiçbir vekil erken seçim istemez ve belki 3 parti daha kurulacak, olacak 12 parti.
Biz hala, MHP-İP birleşimi, CHP sol görünümlü orta sağ parti olarak lokomotif, bu ikisinin koalisyonumsusu / ittifakımsısı, geri kalanının mayoz bölüncü olması durumunu / şıkkını savunuyoruz. AKP, 3 parti de olabilir, 5 parti de.
Ders aynı:
Başbakan, cumhurbaşkanıcılık oynamasa gerek. ANAP battı, DYP battı, sıra AKP’de.
Kimse, o dersi öğrenmeyecek, ayrı konu.
(31 Ağustos 2019)

Almanya'nın İki Eyaletinde Aşırı Sağcılar Galip Gelebilir


Boşuna ‘4. Reich’ denmiyor.
Alıntı:
“Son yapılan kamuoyu araştırmalarına göre, mültecileri seçim malzemesi yapan aşırı sağcı AfD, yıllardır burada iktidar partisi olan, 2014 yılında yüzde 40'a yakın oy alan, ancak şimdiki oy oranı yüzde 29 olarak görünen CDU’nun arkasından, yüzde 26’yla ikinci parti konumunda.
Brandenburg’daysa, tam 29 yıldır eyalet hükümetinde olan SPD ile AfD başa baş bir mücadele veriyor. Anketler, AfD’nin Brandenburg’da, 5 yıl önceki seçime kıyasla yüzde 10 oranında oy kaybetmesi beklenen SPD ile aynı oranda yüzde 22 oy alacağından yola çıkıyor.”
Bilgiyle saptamalar:
1928 Almanya ikinci seçiminde, (2 ayrı parti olarak) sosyalistler artı komünistler üçte bir, Hitler üçte bir, diğerleri üçte bir idi. 1936’da Hitler iktidara geldi ve seçimleri iptal etti.
2019’da ise, tarihin en uzun süreli sol-sağ koalisyonu ve uç sağ karşı karşıya.
Almanya’da komünist parti kurmak, anayasa maddesiyle hala yasak.
İngiltere’de başbakan meclisi kraliçenin onayıyla bir süreliğine devredışı bıraktı.
ABD’de gençlerin % 40’ı, AB’de gençlerin % 17’si demokrasinin gerekliliğine inanmıyor imiş. Meclisler ve vekiller de, demokrasiye inanmıyormuş, onu da gördük.
Aymazlar sayesinde faşistler göstere göstere ve seçilerek geldiler, onu da gördük.
Sanırım, göreceğimiz yine o.
E tabi, faşizmin en hası Almanya’da olmuş olduğuna göre, neo-faşizmin de en hası orada olacaktır.
(31 Ağustos 2019)

Cuma, Ağustos 30, 2019

Yeni Çapraz Medya Tanımları


Bukowski şiiri ve Chan şarkısı metnimiz, 2 çapraz medya örneğini irdeledi.
Bir de bunların neden-nasıl çapraz medyalığına bakalım.
Bukowski:
Şiir sözel, sinema toplu duyu-dil içeriyor. Bu kolaj-montaj ikilisinin duygu akışını neredeyse birebir üstüsüte çakıştırmış. Yani bu örnek, duyu-dil çapraz-medya’laması.
Chan:
Bu, estetiko-politik bir çapraz-medya’lama. Kusturica-Paskalyeviç-eski-Yugoslavya tarihinde ve filmlerinde olduğu gibi. Bu da, Chan-Hark-yeni-Çin tarihihe ve filmlerindeki (burada kısa film olarak şarkı okuma) estetiko-politik çakışma ve çatışma.
Çıkış:
Sanat dalı veya altdalı olsun, önceden hazırlanmış veya sonradan eşlenmiş olsun, tüm medya (anlatı araçlarının) birden çok sayıdaki eşleştirilmesi artık çapraz medya tanımına girmekte.
Bu, aşamaya 10 yılda varıldı.
Ana akım çapraz medya tanımı, çizgiroman-oyun-film eşleştirmesi olsa da, ana çıkış kart-internet-radyosal gibi, teknolojik açıdan daha basit medyalar aşamasındaydı. Netflik-internet dizisi aşaması en son aşama. Yeni aşamalar da kesin olacak ki zaten Nexflix, bu konuyla ilgili olarak ilk yazdıımızda henüz piyasaya girmemişti.
Çıkış:
Konunun holografik sinemaya ve VR’ye ne zaman tam (ticari olarak da) bağlanmışacağını henüz kestiremiyoruz.
Netflix hızla yükseldi ve inişe geçti onu biliyoruz. Yani piyasa, yeni ürünlere açık artık.
(30 Ağustos 2019)

Beyin sözlüğü: Her kelimenin beynimizde kendine özel bir bölgesi var


Biz, bu sava kesinkes karşıyız.
Olabilir, onlar uzmandır, nörolojiyi iyi bilirler ama kullandıkları birebir akıl yürütme geçersizdir, onlar da mantıksal açıdan saklı varsayımları olduğunu ayırsayamazlar.
Alıntı:
“Nature dergisinde yayınlanan çalışmadan çıkan ilginç sonuçlardan biri, aynı kelimenin, farklı insanların beyninde bile, hemen hemen aynı noktada bulunduğunun tespit edilmesiydi. Bir başka ilginç sonuç da, birbiriyle aynı kategoride olan kelimelerin beyinde birbirlerine komşu bölgelerde bulunduğunun gösterilmesiydi. Örneğin beynin sağ parietotemporal bölgesindeki birkaç milimetrelik bir alanda “eş, anne, hamile, aile” gibi kelimeler birbiriyle yan yana bulunuyordu.”
Bunu karşı bilgiler var ama:
Bir: Beynin 2 yarısı simetrik fizyolojide değil.
Solak ve sağakların dil merkezleri farklı yerlerde, yani bunun için 4 ayrı nörojolik devre durumu var.
Üç: Beynin devreleri, bütün insanlarda birebir aynı değil. Biz, aynı zamanda nörokimyaların da farklı olduğu kanısındayız.
‘Birkaç milimetrelik alan’ bölümü ise, biraz saçma olmuş. Beynin dil bölümü alanı sabit. Ancak, bazı insanlar 10 bin sözcük bilirler, bazı insanlar 100 bin sözcük bilirler. Yani o sözü edilen alanda, 1 veya 10 sözcük hacmi saklanıyor olabilir.
Onyıllardır, kadın-erkek beyni, sağ-sol beyin, beyindeki ayna gibi saçmalıklar ileri sürülür durur. Moda olurlar, geçerler ama sahte-bilimlikleri baki kalır.
Çıkış:
Beyni elektrik olarak taradığınızda, bir sözcük anıldığında, hep aynı alanın ışıyor olması, başka alanların da birebir olmadan ışıyor olmasını engellemez.
Yani:
Beyin-nöroloji gibi bir konu, birebirliği asla ve kata kaldırmaz.
Böyle durumların varlığıysa, bilimin artık giderek gerilediğini imliyor.
(30 Ağustos 2019)

Kolombiya: Yeni Gelişmeler: Yeni bir Latin Amerika İç Savaşı Başlangıcına Doğru


Metin Yeğin gibileri özellikle okuruz. Çünkü o, Latin Amerika konusunu içeriden ve doğrudan yaşayıp yazan belki tek Türkiyeli yazar konumunda.
Ancak, kendisi çok çok taraflı yazıyor. Kendisinde bir sokak kavgası dini (eşkiyalıktan ayrı olarak, bildiğimiz sokak çeteciliği sevgisi) var, bir Hobsbavm’u aşmış bir eşkiyalık güzellemesi var, e tabi bir de gerçeklerden uzak kalma var.
Kolombiya konusu yeni gelişmeler gösteriyor. O bunu güzellemeyle yazıyor, biz çirkinleme ile ama gerçekçilik ile yazacağız. Boş hayallere gerek yok, özellikle bu ‘savaş kaçınılmazdır’ zamanımızda: Savaş kazanmak içindir, tarih yeterince çok yitirilmiş savaş içeriyor zaten. (Çıkarsama: Savaş kaçınılmazsa bile, ytireceğin kesinse, savaştan kaçmak daha evladır, çünkü 68’lilerin ve 78’lilerin kanıtladığı üzere, asıl-savaş başladığında, savaşacak kimse kalmıyor olabiliyor geride.)
Alıntılar:
“Kolombiya’da yaklaşık üç yıl önce hükümetle imzalanan barış anlaşması sonucu silahları bırakarak yasal siyasi parti kuran Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC), silahlı mücadeleye dönüş açıklaması yaptı.”
“İki eski FARC komutanının 'hükümetin barış anlaşmasına ihanet etmesini' gerekçe göstererek silahlı mücadeleye dönüş çağrısı yapması, Kolombiya'da gerilimi yükseltti. Bizzat anlaşmaya ihanet etmekle suçlanan sağcı Devlet Başkanı Ivan Duque, eski gerillaların başına 882 biner dolar ödül konduğunu açıklayıp, Venezuela hükümetini suçladı.”
Yorumlar:
Beşinci dünyalılık açısından, Kolombiyalı gerillalar ile Ortadoğulu gerillalar birbirine benziyorlar: Onların hisleriyle oynamak kolay.
Hegemonlar bunları parmaklarında oynatıyorlar. Önce, düşman olduğu devletlerin üzerine salıyorlar, sonra da birbirlerine kırdırtıyorlar.
O nedenle, başından beridir tezlerimiz belli:
Kürtler gibiler, önce birleşirler, sonra bölünürler.
5. Dünya sorunları için, hegemonlar % 50, 5. Dünyalılar % 50 sorumluluk taşırlar.
Artı:
Dünya’daki ülke sayısının 100’den 200’e çıkmışlığı ve 300’e çıkacaklığı, yeniden silahlı mücadeleye döneceğini öngördüğümüz 1. Dünyalı IRA dahil, tüm devlet parçalayıcı kuvvetlere gün doğmasına neden oldu. Artı İngiltere, Brexit’le kendi kafasına kurşun sıktı.
Latin Amerika’daki durum için ise, Kolombiya-Venezüella karşıtlığı denli, Kolombiya-Brezilya karşıtlığı da var. Çünkü, bunların yüzyıl öncesinden kalma iç savaş geleneği ve sınır anlaşmazlıkları var.
ABD bunu destekliyor gibi görünüyor ama bu işten yine zararlı çıkacak, çünkü uyuşturucu işi yeniden büyüyecek (bir zamanlar 900 milyor dolardan 300 milyara düşürülmüş bir global uyuşturucu pazarı vardı).
BM veya Latin Amerika-içi kurumlar bu işi çözemez gibi görünüyor.
Sonuçta kaos ve artı, doğum kontrolü yerine, ölüm kontrolü gelir. Papa birkaç fetva sallar.
Vd, vb, vs…
Dipnot:
İsteyen, Yeğin’in konuyla ilgili yazacaklarını da izleyip, karşılaştır-karşıtlaştır yapabilir.
(30 Ağustos 2019)

Çapraz Medya: Jackie Chan ‘Once Upon Time in China’nın Jenerik Şarkısını Okuyor


Chan, geçtiğimiz günlerde, aşırı Çin’ci açıklamalar yaptı ama kendisi Hong Kong vatandaşı.
‘Once Upon Time in China’ dizisinin yaratıcısı ise, Hong Kong’a göçmüş Vietnamlı bir aileden gelen Tsui Hark. Ancak kendisi, anakara Çin’inin sonraki dönem Çin tarihi kung-fu filmlerini, daha 1990’larda çok özgün bir biçimde yaratmış ve yorumlamıştı.
Hark’tan böylesi Çin’çi açıklamaları henüz duymadık.
Hark’ın gözde oyuncusu Jet Li ise, çok daha önceden Çin’ciliğini belli etmişti ama Chan gibi değil, daha sade olarak.
Biz zamanında, bu ‘1990 ertesiki Çin tarihi kung-fu filmlerinin’, bir: çok iyi tarih ve zeka dersleri içerdiğini, iki: Çin milliyetçiliğini çok açıkseçik ortaya koyduğunu yazmıştık.
Sonra, 2009’da ‘1949: Founding a Republic’ ve 2010’da ‘1911’ geldi. İkisi de, yakın dönem Çin tarihi hakkındaki neredeyse ilk filmlerdi. Tüm Çinli / Hong Kong’lu kung-fu oyuncuları (Sylvester Stallone filminde yüksek paralarla değil, bedavaya oynamacasına), bu filmlerde resmi geçit eylemişlerdi. O zaman, yeni Çin milliyetçiliğini açıkseçik izlemiştik.
Şerh: Ancak o zamanlar, bu henüz taraflı bir milliyetçilik değildi. ‘1911’de cumhuriyet aşağılanmıyordu örneğin. Tam tersine, öncül aşama olarak, saygıyla anlatılıyordu.
Ancak şimdiki aşama, diğerlerine ve geçmişin diğer Çin kültürlerine apaçık bir saygısızlık ve yaşama hakkı tanımazlık olmakta: Hong Kong’un farklı Çin kültürü bunlardan biri, Sincan da öyle.
İşte bu örnek, bu nedenle bir çapraz medya örneğin:
Tsui Hark – Jackie Chan karşıtlığını apaçık ortaya koyuyor ve vatanseverlikte eşeğin kulağına şu kaçırmanın gereksizliğini.
(30 Ağustos 2019)

Çapraz Medya: Bukowski Kendi Şiirini Okuyor ve Kolaj-Montaj Görüntü


Önaçıklama: 30 yıldır Bukowski okurum ama kendi sesinden okuduğunu ilk kez dinledim. Youtube’da canlı yayın okumalar da var ama orada ses kayıtları bozuk. Şerh: Az bir olasılık okuyan Bukowski olmayabilir ve okuyanın ses tonu inanılmaz bir Max von Sydow / Europa tadında.
Bukowski kendi şiirini okuyor. Güzel okuyor. Daha önceden bildiğim bir şiir ve Bukowski’nin az sayıdaki güzel şiirlerinden birisi.
Youtube kolaj-montaj geleneği ilginç. Çok sapa örnekler yaratılmış ama ne yazık ki altaçıklamalarda gerekli bilgiler hemen hiç verilmiyor. Bunu da, kimin yaptığı belli değil, seçilen filmlerin bilgisi yok, neden seçildikleri belli değil.
Ancak yine de, görüntü-şiir uyumu (rasgele de olsa) cuk oturmuş.
Evet, daha iyisi yapılabilir. Ki bu da, asıl-tam Bukowski-‘hommage’ olur.
Tuhaf olan şey, Bukowski’nin melankolik-alkolik çizgisinin , günümüzün batmış Dünya’sında, 80 yıl sonra bile geçerli olması.
Zaten artık melankoliyi geçtik, yeise vardık.
Şerh:
Bu, Benjamin’in ve/ya Proust’un geçmiş döneme özlemi değil. Bu, yiten insanlık duygusuna karşı hissedilen Acı, büyük A ile Acı.
İşte bu kısa film, bunu verebilmiş.
Yaratanın eline sağlık.
(30 Ağustos 2019)

Çarşamba, Ağustos 28, 2019

Saygı Öztürk: ABD bilgi gizlemek istiyorsa 'beş göz'ü gündeme getiriyor; peki Türkiye askeri birliklerimizin bilgilerini paylaşacak mı?


Öztürk, pozisyonunu epeyi kez değiştirmiş, bir beyaz kuvvet köşe yazarıdır.Bir şeyi yazmışsa, birden çok anlamı vardır.
Alıntı:
“Öztürk, Türkiye'nin güvenli bölge çalışmalarını birlikte yürüttüğü ABD'nin Müşterek Harekat Merkezi'nde bilgi paylaşımı esnasında, “Five Eye” dedikleri (Beş göz) gizlilik derecesini gerekçe gösterip bazı kritik bilgileri paylaşmadıklarını yazdı.”
O kritik bilgiler, olsa olsa, Kürtler’in elindeki silahlardır, ABD’nin verdiği ağır silahlar yani.
Devamı şöyle:
"ABD yetkilileri, Türkiye'den askeri birliklerimizin yerlerine, sayılarına, silahlarına ve araçlarına ait bilgileri isterse, verilecek mi?"
ABD’nin bazı şeyleri Türkiye’ye sorması gerekmiyor ki: Kendi öğreniyor zaten.
Soru ve sorun, Öztürk’ün bunu neden şimdi yazdığında:
Demek ki Türkiye, ABD ile maraza çıkarmak istiyor.
Onun için de, Öztürk gibilere sufle-bilgi veriliyor. O da, kalkıyor, böyle metinler yazıyor:
Bir yerden başlamayıp, bir yerlere varmayan köşe yazıları…
(28 Ağustos 2019)

Putin: Güvenli bölge Suriye'nin toprak bütünlüğü için olumlu


Alıntı:
“Putin: Türkiye'nin hassasiyetlerini çok iyi anlıyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı detaylı bir şekilde tutumunu ifade etti. Türkiye Cumhuriyeti'nin güney sınırlarında güvenli bölge oluşturması Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlaması açısından olumlu bir adım.”
Haydaa.
Bu ne demek şimdi?
Türkiye, kendi için güvenli bölge oluşturmak istiyor, Putin kalkıyor, bunun Suriye için de olumlu olduğunu söylüyor.
Bunun tek anlamı var:
Putin, Kürtler’i Suriye’nin toprak bütünlüğü için tehlike olarak görüyor.
(28 Ağustos 2019)

Bilgisizim ve hem bununla övünüyorum, hem de bunda ısrar ediyorum: CHP'li Emre: Kayyıma sert tepki muhalefeti baltalar


Alıntı:
“CHP Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre'den 'kayyım' açıklaması: İktidarın karşısında sert tepkiler vermek, -her ne kadar kısa vadede yüreğimizi soğutacaksa da- AKP ve MHP’nin siyasi tuzağına düşmek olur ve uzun vadede muhalefetin yürüttüğü başarılı stratejiyi baltalayacaktır.”
Adama bak, 17 yıllık muhalefetsizliği, uzun vadeli muhalefet saymış çıkmış.
Sert tepki var, yumuşak tepki var, tepkisizlik var.
Adamın savunduğu yumuşak tepki değil, tepkisizlik, adını da yumuşat tepki koymuş.
CHP, bunu ve bunun gibileri 17 yıldır nereden arayıp da buluyor, anlayamıyoruz.
(28 Ağustos 2019)

G-7: Artık var olmayan bir dünyaya ait olan kurum


BBC gibi ciddi bir yayın kurumunun bunu yapmaması beklenirdi.
Başlık geçersiz.
Alıntı:
“Yediler grubu (G-7) yetmişlerin ikinci yarısında şekillendiğinden bu yana dünya çok değişti.
Soğuk Savaş bitti, "Terörizme karşı küresel savaş" geldi geçti, dünyanın ekonomik düzeni birbirini izleyen finansal krizlerle sarsıldı, nihayet ABD hegemonyası altında inşa edilmiş uluslararası ekonomik ve siyasi dengeler, 2009'dan bu yan etkisini sürdüren düşük büyüme dönemi içinde bozuldu ve yeniden şekillenmeye başladı.
Bu yeniden şekillenme şimdi devletlerarası ilişkilerde yeni kurumları ve kuralları gerektiriyor.
Ancak henüz bu kuralları ve kurumları üretebilecek, ne bir liderlik, ne de bir mutabakat zemini var.
G-7 toplantılarının iki yıldır bir sonuç bildirgesi üretememesinin arkasında da bu gerçek yatıyor.
G-7 artık "var olmayan" bir dünyaya ait bir kurum.”
Alıntı zaten kendini açıklıyor.
G-7 Soğuk Savaş’ın bir kurumu değil ama.
AB’nin asıl AB olduğu dönemdeki İngiltere-Fransa-Almanya üçlüsünün Avrupa’yı temsil ettiği bir kurumdu G-7 ama ingiltere Brexit ile kendi isteğiyle AB7yi terketti. Yani G-7 içeriden vuruldu.
Soğuk Savaş bitti, ikikutuplu Dünya tekkutuplu Dünya oldu, ABD işi beceremedi, Dünya yokkutuplu oldu. Dolayısıyla, gereken yeni kuramları ve kurumları üretecek kimsenin olmaması bu yüzden.
G-7, AB ve ABD olarak 2007’de kendi eliyle kendi kafasına sıktı, ekonomik olarak.
G-7, Çin’i BM’nin veto haklı üyesi yaparak, askeri olarak kendi kafasına sıktı.
ABD solsuz sağ olarak, AB sağ-sol ayrımının tasfiyesi olarak G-7, siyasal olarak kendi kafasına sıktı.
Tüm bunlar, tarihte ne ilk kez oluyor, ne de son kez.
Yeni ve farklı olan durum şu:
Dünya hegemonları, Dünya kamuoyunun önünde ilk kez açıkça kapışıyorlar. Bu da, onların düşüşünü hızlandırıyor.
Ancak çıkış şerhi şu:
1970’te de G-7 geçersizdi, çünkü o moment petrol krizinin hemen ardılıydı ve 1980 liberalizminin temeli o dönemde atıldı. G-7’nin G-20 yapılması ve bunun başarısızlığı, G-7’nin de sonunun hızlandırdı.
Yani, yazılanla olan çok çok farklı şeyler.
(28 Ağustos 2019)



1980 Sonrası Abuksaması: Üçüncü Yeni Manifesto


Alıntı:
“ÜÇÜNCÜ YENİ MANİFESTO
Üçüncü Yeni’nin temel esaslarını, 3 maddede şöyle özetleyebiliriz:
1-      Şiirler; ölçülü, kafiyeli, anlamlı ve biçimli metinlerdir.
2-      Türkçe nesir cümlesi kurallıdır.
3-      Vezni olmayan her yazı, nesirdir.”
Bunun neresi yeni?
Bu, bildiğimiz Divan şiiri.
Bu, bildiğimiz Birinci Yeni = Garip öncesi tüm şiirler.
İçerik konusu fos, biçim konusu fos.
Neyi nasıl yazacağın konusu fos yani.
+
Asıl fos olanı, Ekşi Sözlük’çülerin buna tepkisi:
Hiçbir girdi, manifestonun maddelerini algılamamış bile.
+
Herkes bildiğini yazar, herkes bildiği şiiri yazar. Sonra, edebiyat tarihçileri gelir, eleştirmenler gelir, bir de onlar yazar.
Bizim yazdığımız da bu.
1980 sonrasının Türk edebiyatsızlığı küllüm mafiş.
(28 Ağustos 2019)

Günce: 27.08.19


Alıntı:
“A. Wald'ın farkedip, diğerlerinin farkedemediği şey; bu uçaklar o bölgelerden hasar aldıkları için düşmemiş, hasar almadıkları yerlerden vurulmadıkları için, eve geri dönebilmeyi başarabilmiş. Kurşun izi olmayan yerlerden vurulursa, uçağın geri dönme şansının olmadığını söylemiş.
İşte bu fenomene "survivorship bias" deniyor. Hayatta kalanlara çok odaklanıp, başarısız olanların neden başarısız olduklarını gözardı etme mantık hatası.”
(Kaynak: Kemal Tanacar.)
Yorumum:
Tam tersi gibi: Başarısızlığa odaklanıp, neyin başarılı olduğunu görememek.
Sağ kaldım, çünkü yan noktalarım vuruldu hep.
‘Cockpit’ de vuruldu, pilot vuruldu ama ölmedi, benzin deposu delindi ama patlamadı, intihar yetim yok, yani pilot uçaktan da atlamadı.

Pazartesi, Ağustos 26, 2019

Suriye’de Anlamlı mı, Anlamsız mı Olduğu Belli olmayan Gelişmeler


Bir:
“Amerikan yayın kuruluşu Bloomberg'e konuşan iki Türk yetkili, Suriye'nin kuzeyi için ABD ile yapılan güvenli bölge anlaşmasının ayrıntılarını anlattı. Buna göre, Türkiye'nin bölgeye ÖSO birlikleri ile istediği kadar asker gönderme talepleri ABD tarafından kabul görmedi. İsim vermeden konuşan yetkililer, güvenli bölgede her bir Amerikan askerine karşılık bir Türk askeri konuşlandırılacağını söyledi.”
İki:
“Türkiye’nin kontrol altına aldığı “temiz hat”ta üslenme bölgeleri oluşturup, PKK’nın Türkiye’ye geçişleri sona erdirmesinin de önü açılmış olacak. 
Hakurk-Haftanin-Sinat hattındaki Pençe harekâtının bir başka yansıması ise, KCK’ya karşı Diyarbakır merkezli yürütülen operasyonlar olacak.
Diyarbakır-Kandil-Avrupa hattı PKK için “olmazsa olmaz” bir durum. Kandil askeri gücü, Avrupa mali ve finans gücünü temsil ederken Diyarbakır ise KCK üzerinden PKK’nın siyasi yapılanmasının merkezi konumunda. Güvenlik güçleri bu hatta odaklanmış durumda...”
Üç:
“İdlib'den sorumlu tümenin komutan ve komutan yardımcısının da aralarında bulunduğu 5 general TSK'dan istifa etti.”
+
Birinci alıntıdaki bilgiler yeni değil ama yeniymiş gibi piyasaya sürüldü. Bu bir manipülasyon eğilimi ama neyin peşindei olunduğu henüz belli değil.
6 madde var ama asıl bilgiler yok.
İkinci alıntıda, Irak cephesi konu ediliyor. Bilgiler anlamlı: PKK-YPG birleşimi engelleniyor.
Şerh:
Bu, 2013’te yapılsaydı, şu an herşey çok farklı olurdu.
Üçüncü alıntı, orduda değişimler başladığı anlamına geliyor. İç siyaset açısından anlamlı olan ilk şey bu.
AKP, bir biçimde kendi generallerini tasfiye etti ama onlar alanda başarılı idiler.
Görüldüğü gibi, çok fazla sayıda taş yerinden oynadı. Bunların devinimlerinin ne kadarı anlamlı, henüz o kesin ve belli değil.
Bunlara bir de Davutoğlu’nun açıklamaları eklendi. Birileri, savaşa gidişin Temmuz 2015’te değil, 2014 içinde başladığını önesürdü. Oysa 2014 Erdoğan’ın zafer yılıydı, oysa savaş, yenilmenin ardından geldi / getirildi.
Ağustos 2014’te, Temmuz 2015 belli değildi. Demirtaş, Erdoğan’ı ayakta alkışlamıştı. Tabii ki İmralı ve Kandil, ayrı ayrı yollardan bu durumu dinamitledi. Ancak, Temmuz 2015’teki 2-3 haftalık süreçteki hızlı gelişen olaylar, hala abartılı duruyor.
Bizce savaş kaçınılmazdı, çünkü Erdoğan daha 2002’de bile hem milliyetçi, hem Müslüman idi. Politik geçmişi belli çünkü. Yalnızca, kendi planlarını uygulayabilmeyi bekledi. O palanlar tutmadı, o da yarı konu.
Özetle:
Türkiye’de 10 odak var, 10’u da belirsiz. Yurtdışında daha çok odak var, hemen hepsi belirsiz.
Oyun kuramı açısından:
Hiç kimse, kalabalık oyundaki rakiplerinin bir sonraki adımını göremiyor.
Moment bu.
Belirsizlik.
(26 Ağustos 2019)

Doları Yanlış Anlamak, Mahfi Eğilmez Dahil: Dolarda 'stop-loss' noktaları mayın gibi patladı


Bir alıntı:
“Türkiye’de gece saatlerinde dolar 6,39’u gördü, bankaların stop-loss’u (zarar durdurma) ile yeniden 5.80 düzeyine geriledi.”
Biz o kanıda değiliz:
Birileri planlı ve programlı olarak, aba altından sopa gösterdi. Bunun için de, sapa zaman seçildi.
Bu, bir manipülasyon ama Soros tipi ticari bir manipülasyon değil, siyasi bir manipülasyon. Meali, gücümüz size yeter, demek.
Soros ve bazı uluslararası finans kurumları çok-çok büyük parasal güce sahip. Soros gibiler kara bakarken, bazı finansal kurumlar eskiden IMF’nin yapar olduğunu yapmaya başladılar, devletleri yönetmeye kalktılar. Devletler de, buna karşılık olarak, kendi merkez bankalarını piyasaya sürdüler.
Ancak ekonomi o kadar yağlı ki fren tutmuyor.
Para olan da çok-çok para var, olmayan da hiç yok ve açlıktan ölüyorlar. Oysa uluslararası ekonomi, ineği kesmek değil, sağmak üzerine dayalıdır.
Hah, işte tam da bu:
Artık oyun, amaç üzüm yemek değil, bağcı döğmek oldu, durumuna geldi. Böyle yapınca hegemonlar, kendilerine de zarar veriyorlar ama bunu görmezden geliyorlar.
Soru hala basit:
Türkiye batırılacak mı, elde tutulacak mı?
Amaç süt sağmak mı, inekte hala süt kaldı mı, Türkiye Suriye gibi yok edilebilir ülke mi?
Sorular bunlar.
Ötekiler değil.
(26 Ağustos 2019)

Korkunç Bir Yanılsama: Cemaatler AKP iktidarıyla dünyevileşme sürecine girdi


Korkunç bir yanılsama.
İslam’da mezhepler ve cemaatler sürekli siyasal olageldi.
Bu açıdan bakınca İslam, Hristiyanlık’taki katolikliğin 800 momenti gibi.
Osmanlı’ya bakınca, şeyhülislam kellesi alan padiyah da var, padişah kellesi alan şeyhülislam da var.
Cumhuriyet’e bakınca, Osmanlı’nın batışı uzun sürüdğü için, eriyen devlet otoritesini devletin son 50 yılında tekkeler ele aldı, diyebiliriz. Cumhuriyet, bunalrı elinden geldiğince tasfiye etti ama yeterince edememiş, bu da belli oldu.
Bu öndeyişten sonra:
“Değişimin sohbet gruplarına etki ettiğini söylediniz. 'Dünyevileşme süreci' Nurcular içinde nasıl karşılandı? Sonuç olarak ana akım Nurculuğu düşünürsek; Said Nursi hayatını kaybettikten sonra çıkardıkları Yeni Asya gazetesi için 'Banka reklamlarına kesinlikle yer verilmeyecek' prensibini koyan bir gelenekten bahsediyoruz. AKP ile bu süreç en tepe noktasına ulaştı. Maddi çıkar kaygıları ile cemaate yaklaşanlar insanların çoğalması tepki çekti mi mesela?”
Sözü edilen süreç, 60-70 yıllık bir dönemi ve en az 3 kşağı kapsıyor. Bunun yekpare bir dönem olarak ele almak saçmalık. O cemaatlerde, damat-kayınpeder arasında iktidar kavgası ve birbirine öldürtme oldu. Yani cemaatler, yekpare bloklar değil. Artı, Said’i Nursi aşrı, Fethullah Gülen ayrı, 50 cemaat daha ayrı. Tüm bu gruplar, zaman zaman gazete haberleri oldular. Bu gruplarda, yüksek miktarlarda para toplama her zaman vardı. Yani cemaatler, asla ve kata uhrevi olmadı, olamadı.
+
“Aslında bu soruyu sormanızın temel sebebi, Türkiye'nin Nurcular’ı Gülen Cemaati üzerinden tanımasıdır.”
Biz ne dedik?
Ayrıca, Gülen hiçbir zaman Said çizgisini izlemedi, adını kullandı yalnızca. Kaldı ki Güln, kendi içindeki 3-5 evrede de bambaşka dünyevi ve dini kisveler kazandı.
+
Biz giderek, bu söyleşinin bir kastı olduğunu düşünmeye başladık.
+
'HAYATIN BÜTÜN KALEMLERİNDE KENDİ KURUMLARI VAR.’
Oha ve çüş.
Tüm tarikatler, olsun olsun 5 milyonluk bir kitle. Türkiye genelindeki büyük sermayenin dışındalar. Onları güçlü kılan da bu ama güçleri Tüsiad’ınkinin onda biri değil.
Diğer bir deyişle:
AKP’nin 24 milyon oyunun, yalnızca ve yalnızca 3-5 milyonu tarikatlerden geldi. Gerisi, satılık oydu.
+
Ana akım Nurcuların içinde bulunmuş bir kişi olarak Gülen Cemaatini bu gün nasıl yorumluyorsunuz? 15 Temmuz darbe kalkışması cemaatler için nasıl etkiler yarattı?
Biz Gülenciler’i rakip cemaat olarak görüyorduk. En net hatırladığım polis ve asker olmak isteyenlerin oraya gittiği. Darbeye kalkışacakları aklımızın ucundan bile geçmezdi. Eski bir Nurcu olarak, buna nasıl cesaret ettiklerine akıl erdiremedim. 15 Temmuz’dan sonra Nurcular, çok zor duruma girdi. Belki başka cemaatler bunu daha az yaşamıştır. Geçmişimden dolayı bana bile değişik bakanlar oldu.
Dipnot: Meşveret grubu, Nurcular içindeki siyasi bir ayrılıktan doğuyor.”
İşte bu alıntı biraz açıklayıcı:
2016’dan sonra cemaat kartları yeniden karılmış ve hala karılıyor. Birileri yeni kapılar arıyor.
Bu söyleşi de, bir tür pazarlık içeriyor kanımızca.
(26 Ağustos 2019)

Gelecekbilim Açısından 26 Ağustos 2019 Tüm Dünya Momentleri


Askeri açıdan olaylar, şimdilik daha kötüye gitmiyor.
Ekonomik açıdan olaylar, risk batma tehlikesine doğru artarak, şimdilik daha kötüye gidiyor.
Siyasi açıdan, burjuvazinin ölümcül ayırtsızlığı sürüyor. Kimsenin yeni siyasal arayışları yok.
İronik olan şey, tüm bunların kadermişçesine yaşanması, Biz onun yerine, büyük sayılar kuramının limitine ermesi, diyeceğiz.
1980 tarihli 2000 ABD Askeri Stratejisi’nin 1991 ve 2001 uygulamaları hep olumsuz sonuç verse de, Barrett türü, ABD’ye uyum sağlayamayanların toptan imhası seçeneğinin kullanılmasında ısrar var. Bu da, çok kalabalık düşmanları bitirmiyor, ABD’yi bitiriyor.
AB’nin kendini imhası, tarihte çok sık raslanmayacak bir örnek olarak tarihe geçti. İşlerine yaramayan AB bölümünü elde tutup, işlerine yarayan AB bölümünü tasfiye etmek, 400 yıllık koloniyalizm geleneğine sahip bir kıta için, tuhaf oldu.
Bu durumda, 200 ülkelik sürünün 190’ı çobansız kaldı.
Gelecekbilim açısından anlamlı olan bu durum:
Onlara bedavaya özgürlük verildi. Hepsi de, o özgürlüğü heba, israf, hiç etti, ediyor, edecek gibi de.
Bu 190’ın 1’i de Türkiye.
Yerel emperyalist olma seçeneğini, yalnızca iç siyaset malzemesi kıldı. Oysa, önümüzdeki onyıllarda o emperyalizm olanağı, TC’nin kalması için tek seçenek.
1’er milyarlık Latin Amerika, Afrika ve Hindistan, Türkiye’den daha beter seçeneklerle meşguller. O nedenle, kaka hegemonların cici sömürülenleri sömürmesi durumu, bir kez daha geçersiz kılındı.
Koskoca Çin, yurtta barış, Dünya’da barış, kendine yeterli bir ekonomi, tarım, vd yerine, kalktı, tarihinde ilk kez emperyalistçilik oynadı.
Ki bu da, Çin’in masif, tekparça, en uzun yazılı geçmişe sahip kültürünün kendini aşağılaması oldu.
Tuhaf, Brown hareketi bile değil. Kimse, ne yöne gideceğini bilemiyor. Yani, titreşmiyor bile, daha çok duruyor.
Yani, tarihin durma momentlerinden birindeyiz ve bu, gelecekbilim açısından hiç hoş olmayan şeyler akla getiriyor.
(26 Ağustos 2019)

Cumartesi, Ağustos 24, 2019

Türkiye Moment 24 Ağustos 2019


Peşpeşe birden çok politik gelişme oldu. Hepsinin birarada nasıl bir panoramaya dönüşeceğini henüz bilemiyoruz.
İpler AKP’nin elinden çıkıyor ve/ya az çıktı, onu biliyoruz.
Erdoğan, tek adamlık hükümranlığını tam sürdüremedi, onu biliyoruz ki bunu daha önceden imlemiştik.
Fethullah’ın atakları ve İmamoğlu momentleri göreli sürpriz oldu. Yeni bir şeyler olacağı belliydi ama bunların yeni bir şey olarak işlev taşıdığı henüz kesin değil. Davutoğlu kamikazeliği de öyle.
Savaş ve ekonomik kriz şıkları belirsiz. Hiçbir parti bu konuda hiçbirşey söylemiyor. Siyüsi arena, anlamsız bir itiş kakış durumunda.
AB olsun, ABD olsun, NATO olsun, Türkiye için belirsiz durumda. Hegemonlukları erirken, ilk başkaldıran eski vassallardan biri Türkiye oldu, hem de eskiden onayladıkları insan eliyle.
Bu durumda, 1-2 yılda belirginleşme beklemek biraz safdillik olur.
Türkiye’nin hiçbir derdi şu an için veya yakın gelecekte çözülebilir değil.
Bu da, felaket yönetimi açısından, birşeylerin feda edilmesi ve baştan yakılması demek: Belki Davutoğlu gibi, kendi yapmış olsa da böyle.
Nasıl ki uluslararası hegemonlar Dünya’yı yönetemiyorsa, ulusal hegemonlar, oligarklar veya iktidar seçkinleri de Türkiye’yi yönetemiyor: 2013 Aralık’tan sonra, kademe kademe devlet devreden çıktı.
Birinci Cumhuriyet, nitelikli kadro eksikliğinin acısını çok yaşadı, İkinci Cumhuriyet de yaşayacak. Osmanlı aydınlarını savşalarda gömdü, Türkiye aydınlarını gönüllü sürgüne yolladı, artık dönseler de işe yaramaz.
Ancak, Birinci Cumhuriyet’in enkazı, Osmanlı’nın enkazından daha iyi durumda: En iyi olgu bu şimdilik.
Belki 10 yıllık olan, İkinci Cumhuriyet’i 68’lilerin ve 78’lilerin tekne kazıntılarının kuracağı tezimiz, kuramsal olarak hala baki ama pratikte zor artık.
Sonrasındaysa, 35 yıllık / yaşlık bir kayıp kuşaklar silsilesi var. Yalnızca onlar hak etti diye, bu yıkık ülkeyi yıkık bırakmak da mümkün.
Ama tarih, farklı şeyler söylüyor: Reform ve restorasyon şu ya da bu biçimde geliyor.
Yine de momentimiz umutsuz değil, çok-çok boşta.
(24 Ağustos 2019)

Davutoğlu Kamikazeye Devam


Davutoğlu, kendini ortaya sürdüğünden beridir, yaptığının bir tür kamikaze davranışı olduğunu hep yazdık. Sonuçta, Arınç gibileri uzlaşmayı yeğlediler.
Davutoğlu’nun son kamitakez açıklaması şu:
“Davutoğlu’ndan ağır suçlama: Terörle mücadele defterleri açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz; 7 Haziran ile 1 Kasım (2015) arası, en kritik dönemlerden biri!
11 Temmuz: KCK, ateşkesi sonlandırdı.
17 Temmuz: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı’nı tanımadığını söyledi.
20 Temmuz: Suruç’ta IŞİD’li canlı bomba, kendisini patlattı.
22 Temmuz: Ceylanpınar’da iki polis, evlerinde uyurken şehit edildi.
23 Temmuz: IŞİD, Kilis’te sınırdan ateş açtı bir astsubay şehit oldu. Diyarbakır’da bir polis PKK’lılar tarafından şehit edildi.
24 Temmuz: TSK uçakları IŞİD hedeflerini ve Kandil’deki PKK kamplarını bombaladı. Polis de Türkiye genelinde IŞİD, PKK ve DHKP-C operasyonu yaptı.
11 Ağustos: Erdoğan, çözüm sürecinin buzdolabına kaldırıldığını açıkladı.
17 Ağustos: Alanya’da halk şehit haberlerinin ardından Kürt vatandaşların işyerlerine saldırdı.
20 Ağustos: Lice’de 4 şehit gelmesinden bir gün sonra Siirt’te yola döşenen patlayıcılar askeri aracın geçişi sırasında patlatıldı, 8 asker şehit oldu.
22 Ağustos: Yüzbaşı Ali Alkan, Şırnak’ta karakola düzenlenen saldırıda şehit oldu. Şehidin ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan hükümete isyan etti.
5 Eylül: Cizre’de sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 20’ye yakın sivil öldü.
6 Eylül: Dağlıca’daki PKK saldırısında 16 asker şehit oldu.
8-9 Eylül: Iğdır’da gümrük kapısını koruyan polislere yönelik saldırıda 13 polis şehit oldu.
20 Ekim: Davutoğlu, Van’daki mitinginde “AK Parti iktidardan indirilirse buralarda terör çeteleri dolaşacak, beyaz Toroslar dolaşacak” dedi.
10 Ekim: Ankara’daki barış mitinginde iki ayrı bombanın patlaması sonucu 103 kişi hayatını kaybetti.”
Bu konuyu o dönemde ayrıntılı olarak yazdık ve yayınladık.
Özet geçelim:
Çok ilginç bir biçimde aynı anda PKK, IŞİD ve AKP, çok kısa bir süre içinde birbirlerine karşı saldırıya geçti. Bunu komplo teorileriyle açıklamak bile mümkün değil. Uluslararası hegemonlardan veya derin devletten sufle aldılar demek bile mümkün değil.
Ve, Davutoğlu o dönemde yetki ve sorumluluk sahibiydi. Yani, birileri yargılanırsa, Davutoğlu da yargılanır.
Kamikazelik saydığımız da bu.
Fethullah, geri dönüyor, dediğimiz de bu.
Çünkü bu iş artık, seks kasetleriyle çözülecek noktayı çoktan geçti.
Üzücü ama şu anda Fethullah’ın elinin Erdoğan’ınkinden daha güçlü olduğu kasınındayız. Çünkü Fethullah, bilmem kaç yıl bekleyip, iyiterceği bir savaşım içine balıklama dalmaz: Neresinden bakılırsa bakılsın, 40 yıllık bir süreç bu.
Devam:
Davutoğlu, bir şeyler açıkladı diyelim. Ne işe yarar?
Bizce bir işe yaramaz.
Ancak, uluslararası musluklar kısılır.
O da, yumurtayı çekiçle kırmak olur.
İşte Davutoğlu, bu momentte bu yakın vadeli gelecek momentlerini belirsiz bıraktı.
(24 Ağustos 2019)