Salı, Nisan 30, 2019

Türkiye Politik Moment 1 Mayıs 2019


AKP bitti.
AKP kendini bitirdi.
Bu ikisinin fazlaca bir anlamı yok fiilen.
Savaş ve ekonomik kriz baki: 1 yıl sonra da baki olacak.
Çözüm, açmaz, duvar, baki yani.
Bunlar, yepyeni oluşumlar fırsatı demek.
Alaturka gelenek, 1946’dan beridir ve çokpartili dönemde bunu başaramayacağını kanıtladı.
CHP, 2002’den beridir hiçbirşey yapmadı, yapmıyor ve 2-4 yıl içinde de yapamayacak.
ANAP ve AKP, nasıl bir proje idiyse, yeni projeler dış destek ve iç işbirlikçiler aracılığıyla devre sokulacak yine, yeni ve yeniden…
Bu neo-proje, çakma bir sosyal demokrasi olacak.
İmamoğlu, bunu ilk ve olası bir adayı.
AB’nin ve ABD’nin koşulları belli.
 Dolara % 15 faiz ve TC’nin savaşsızlığı veya anti-emperyalizmi.
Ancak, ok yaydan çıktı. Kuzey Suriye ve Kuzey Irak savaşları, MİT ve ordu üzerinden sivillerden / politikacılardan çıktı.
Dolayısıyla, tek adamlık için, Erdoğan yerine, tek Akar, tek Fidan veya ikisi birarada bir neo-proje de devreye girebilir.
Yani:
2023 İkinci Cumhuriyet’in ilk momenti, az veya çok fetret üzerinden gelecek. Bu, son 1 yılın sonucu.
Ekonomik küçülme çöküş ile eylenecek, el freni seçeneğini düşünen yok çünkü.
Kitle ve iktidar beçkinleri için pek bir şey değişmeyecek.
Kaybedenler kaybetti ve gidebilenler gitti. Kalanlar imha edilecek veya eziyetin limiti uygulanacak üzerlerinde.
Çıkış:
Bu da, 1950 ertesiki 10 yıllık dönemin, 1960 malforme rönesansını yaratmışlığı gibi yeni bir durum yaratacak.
AKP’nin % 50’lik seçmeninin % 5’lik bölümünün (yani % 10’unun) canı çok-çok feci yanacak. Kendilerini kuşaklar boyu toparlayamayacaklar.
Anarşizm ve ateizm oranları zirve yapacak ama bunlar kof ve boş anarşistler ve ateistler olacak, aslında çoktan öyle oldu bile…
Ne bir Napolyon, ne de bir Hasan Sabbah çıkamayacak. Bu, tek adamlık dönemi tezinin tersinin geçerliliğini kanıtlayan ve açımlayan bir neo-potansiyel-olgu.
Bu açıdan 2023-2073 döneminin 2. Cumhuriyet’i büyük olasılıkla, 1600-1650 döneminin Osmanlı’sı dönemine benzeyecek.
(30 Nisan 2019)

Terör Novum’lu Sri Lanka Nisan 2019 Olaylarının Medya Geştaltı Efektleri


Sri Lanka’da Nisan 2019’da 8 terör olayı birden aynı günde uygulandı, önce 350, sonra 250 denen sayıda kişi öldü.
Bu olay, 1970-2020 arasındaki 1, 2, 4, 8, 16 sayılı eşlenik terör olayı biraradalığının son örneği oldu. Bu olay, sonuca vardırılmış 8 olay oldu. ABD’de 2018’de 8-16 arası terör olayı girişimi sonuçlandırılamadı: ‘Ceteris paribus’ ve karşılaştır-karşıtlaştır.
Bu olayın, Yeni Zelanda’daki cami baskınlarına karşılık olduğu savunuldu. Bunun 2 yönü var:
Bir: ABD’de otelden uzun menzilli tüfeklerle saldıran kişinin terör olayına benzerlik: Bu çizgi, 1966 Kule çizgisi: Tek kişi, elinden geldiğince çok kişiyi öldürüyor ve sonunda kendisi de ölüyor. Yeni Zelanda’daki olayda, teröristin naklen yayında, tam bir bilgisayar oyunu edimi soğukkanlılığıyla, tek tek atışlarla insanları öldürmesi vardı. Bu, felaket yönetimi açısından, G-7 ülkelerinde 100 kişiden 0’ının kendini savunabildiğini ortaya çıkardı.
İki: Camiye karşı kilise terörü ile ve bunun medya geştaltı sunumuyla, dezenformatif bir çizgi: Bunu idiotlar bile yutmaz ama kitle belki yutar.
Buradan toplamda, İkiz Kuleler 2001 olayındaki 1 ve çok ölülü terörün medya geştaltından, çok (ve oradan çok-çok’a uzanan çizgide) olaylı ve birim olay başına az ölülü teröre doğru yol alma gibi bir izlek çıkıyor ortaya.
Hangisinin kitle üzerindeki duygusal etkisi büyük?
Bizce terörün tarihi, 2 tür olaylamanın da, artık medya geştaltı etkisini sıfırlama noktasına vardığı / erdiği yönünde. Bunda 2 yön var:
Bir: Dünya’nın 3. Dünya Savaşı yerine, 3. Dünya Savaşçıkları aşamasına girdirilmesiyle, sivil ölümlerinin terör olaylarınınn zayiatının üsselleri aşamasına vardırılmışlığı ki ayrıca bu, ABD’nin 1950 Kore’den beridir genel tavrı ki bu da ABD’nin 1980 tarihli 2000 Askeri Stratejisi’ne tümden ters bir durum, çünkü orada teknolojik yıldırma var, psikolojik yıldırma değil.
İki: ABD’nin 1950 Mc Carthy / Popper çizgisindeki neo-dezenformasyon çizgisi, 1995 internetinin 1950 televizyonunun yerini almasıyla, medya geştaltı çizgisi, Gibson’un ‘Neuromancer’ındaki ve Lawrence Sanders’in romanlarında ‘ 7 ölümcül günah’ ve ’10 emir’ kurmaca anlayışındaki / çizgisindeki nedensiz terör konusunda metamorfoz yaşadı, yaşıyor yaşayacak: Bizce, Sri Lanka terör olayları bunu kanıtladı ve açımladı.
Artı: Terörist grup, ÇÜŞ, mafya ve kontra-terörist grubu ölümcül ayırtsızlığı çizgisi / momenti de var: Artık çevreciler öldürülüyor ve çevreciler ABD çizgiromanlarında terörist tiplemesinde klişeleştiriliyor ve teröristlerin kendi ülkelerinden başka ülkelerde başarılı eylemler yapabilecekleri denli ‘joint venture’ terör kurumsallığı var.
Dönelim başa, bitmedi daha var:
Bir: Sri Lanka kültürü, canlı bomba olgusunu icat eden ve ilk kullanan kültür. Yani, yeni terör çağı’nın bir açıdan Haşhaşiler’i ama Hasan Sabbah’ları değil.
Bu, Tatar Yayı’nın 21. Yüzyıl’da otomatik tüfek denli işlevsel olabilmesi anlamına geliyor. Bu; ne bir engizisyon, ne de bir rönesans. Bu, yepyeni ve fapfarklı bir olgu ve yeni bir ada gereksinimi var. Şerh: Aslına rücu veya selefileşme değil bu.
Peki, neden Sri Lanka?
Çünkü, orada dinsel grupların dağılımı şöyle:
“Buddhist        70%
Hindu              13%
Muslim                        9.7%
Christian          7.4%
Other               0.04%”
(Kaynak: Wikipedia İngilizce.)
Şerh: Bu, daha önce medyada belirtilmeyen bir bilgi.
Böylelikle:
Bir. Hindular’ın Hindistan’ındaki 3 Gandi’nin suikastle öldürülmüşlüğü başka bir anlam kazanıyor.
İki: Budistler’in barışçıllığı ve şiddetsizliği değilleniyor.
Üç: Dünya’da böylesi bir karışım olmadığı için, ‘nerede çokluk, orada b.kluk’ tezi, yeni bir açıdan ilk kez doğrulanıyor.
Dört: Terör olayı, ‘iyi, kötü, çirkin / iyi, kötü, acaip’ tipi triellodan japon tipi orjiye yaşamın içinde metamorfozlanıyor.
Beş: Filistinliler üzerinden, İslam’ın canlı bombayı (Sri Lankalılar’dan alarak) sahiplenişi, boynuz kulağı geçer, tezini geçerli kılıyor.
Altı: Arthur Clarke’ın koskoca Dünya’da yerleşmek için, bula bula Sri Lanka ormanlarını seçişi, İngiliz entellektüellerinin MI5 / MI6-perver’liğini bir kez daha sergiliyor.
Peki, çıkış vektörleri de olsun bakalım:
Terörün medya geştaltı efekti sıfırlanmışsa, bu durumda terörist ne yapar?
Bir: ÇÜŞ, mafya, kontra-terörist, teröst işbirliklerini yapar.
İki: Yepyeni ve fapfarklı terör olayları icat eder.
Üç: ‘Hiçi Üçlemesi’ndeki gibi, sonsuz terör dönemini yaratır.
Dört: 2 ve 3, birarada şu demek: Kobalt 60’lı kirli nükleer bomba veya nükleer reaktörlerin havaya uçuruluşu (ki denenmediği de önesürülemez).
Beş: 4, şu demek. Kitle, bunu da yutar ve insan türünün yok edilebilirliği aşamasını, limit sonsuz ölü yoluyla, terörün medya geştaltı efekti katkısıyla kabullenir ki bu, neo-faşizm ve neo-engizisyon ötesi bir durumdur, hatta 1.100 yıllık AB orta Çağı ötesi bir durumdur
Altı: İronik olarak bu, Homo Posterus’un yolunu 500 yıl kısaltır.
Bizce Sri Lanka Nisan 2019, çok aşamalı olarak ve kulağını ters yönden göstererek, 6’yı kanıtladı ve açımladı.
Şerh: Bir Homo Posterus’çu olarak, Homo Posterus’a giden böylesi bir kestirme yol açılmasını olumlamıyoruz, çünkü yumurta çekiçle kırılmaz, tarih bunu kanıtladı ve açımladı. Ancak, bu yolu negasyonlamıyoruz da, sıfır-müdahaleci tutumuzu ve davranışımızı sürdürüyoruz yalnızca…
(30 Nisan 2019)

Hiper-Tekst Olarak ‘Hardcore’ Bilimkurgu


Önnot: Hiper-tekst ve çapraz medya, semantik olarak birbirine yakındır. Çapraz medya metinleri de birer hiper-tekst’tir. Fazladan, metinsel indirgeme ve/ya yükseltgeme de olabilir: Örneğin çizgiroman metni, kart oyunu metnine indirgenir ya da ‘amiral battı’ oyunu metni, filminin senaryosunda aşırı-yorum ile yükseltgemeye maruz bırakılabilir.
‘Hiçi Üçlemesi’ bilimkurgu romanı dizisi, hiper-tekst’in yakın zaman bilimkurgularında görüldüğü ilk örnekti ama ‘harcore’ bir bilimkurgu metni değildi. ‘ET’ zeki canlı konusunu içermesi ile de, ‘3 Cisim Problemi’ dizisine koşuttu.
Asimov’un ‘Vakıf’ yedilemesi, özellikle Asimov’un gelecekbilimin ad babası ve yaratıcısı Ossip Flechtheim ile tanışıklığı nedeniyle, gelecekbilim-bilimkurgu eşlenikliği ‘harcore’luğunun ilk örneğiydi. Ek: 1940’larda Dünya sistemi düşüncesi henüz yoktu ama yine bir ABD’li olan Dewey’in 1895-1945 arasındaki tarihsel sikluslar üzerine metni vardı.
2010-2020 arasındaysa, Kim Stanley Robinson ‘2312’ ile, Liu Cixin ‘3 Cisim Problemi’ ‘neo-hardcore’ bilimkurgu akımını oluşturdu.
‘2312’deki konu açıklamaları ve rasgele görünüp, aslında kendi içlerinde hiper-tekst’çik olan serbest çağrışımlı sözcük dizileri birer neo-hiper-tekst örneği oldu.
Liu Cixin ise bunu, romanlardaki Çin tarihine dayalı bir bilgisayar oyunuyla hiper-3-tekst (içiçe geçirilmiş 3 hiper-tekst) olarak tasarladı:
Birinci hiper-tekst, gerçek tarihi ve ondaki dönemsellikler, yani rönesanslar ve engizisyonlar / çöküşler. İkinci hiper-tekst, bunun kurmaca bir metne, yani bir bilgisayar oyunu metnine dönüştürülmüşlüğü. Üçüncü hiper-tekst ise, Çin tarihinin ET zeki canlı tarihine uyarlanmışlığı ki bu, ‘Hiçi Üçlemesi’nde insan tarihi ve Hiçi tarihi karşılaştırması (özellikle öte-düşüncenin evriminin tarihi) olarak mevcut. Ekstradan, Dünya tarihinden, hem Batı’nınkinden, hem de Doğu’nunkinden dahi-kişi  örneklemeleri alaşımlaması hiper-tekst’i çizgisi var: Bu konu da yazarın bir Doğulu olarak Batı dehası bilgisi sınırlamalarını açıkça çiziyor, çünkü Asimov’un Vakıf’ını, 7 değil, 3 metin olarak anıyor.
‘2312’nin ‘harcore’ bölümü, Güneş Sistemi’nin sömürgeleştirilmesi yolunda, romanda anlatılan hemen herşeyin birebir (ama çok daha uzun vadede) yapılacak ve yapılmak zorunda olması ki bu da, ‘hardcore’ bilimkurgu denli, gelecekbilim hiper-teskt’i de demek.
‘3 Cisim Problemi’nin ‘hardcore’ bölümü, 4’ten çok boyutlu atomaltı cisimcikler / parcaçıklar anlatısı bölümü.
Bu ‘hardcore’ ve hipertekst çabası, bilimkurguyu nerelere götürecek?
İlki, bilimkurgunun zaten varmış olduğu gelecekbilime.
İkincisi, sanat-bilim bireşimi üzerinden, duygu-düşünce bireşimine ve oradan da Homo Posterus’a.
Üçüncüsü, bunlar aracılığıyla düşünce-öte’ye ki bunun poliyalektiği de ayrıcı yazılası bir konu.
Şerh: ‘3 Cisim Problemi’nin ikinci cildi olan ‘Karanlık Orman’daki uzay devletleri, 2015-2020 arasının reel uzay devleti Asgardia’dan daha gerçek: Yani simülasyon, gerçekten daha gerçek ki bu Homo Posterus’un gerçekleştirilebilirliği için çok-çok uygun bir kanıt.
(29-30 Nisan 2019)

Cuma, Nisan 19, 2019

‘Neo-Con’ Uyduramadık, ‘Paleo-Con’ Verelim


‘Neo-con’ denilen yeni muhafazakarlık türü, 1980-2020 arasında egemen oldu: Hem muhafazakar, hem liberal olunabileceğini önesürdü. 2007’den beridir genel krize giren neo-global neo-liberalizm üzerinden, kendini 2 yönlü tasfiye etti: Yerelliğe geri çekilerek, zaten batmış olan bütçeleri yine savaşa ve silaha yönlendirerek.
‘Paleo-con’lar da, bu ara ortalığa çıkmışlar. Trump daha aday adayı iken, aday bile seçilemeyeceği önesürülürken, kimsenin aklına şu gelmedi:
ABD gibi bir yerde bir insan, arkasına birilerini almadan, başkan aday adayı olmaz, olamaz. Bu ‘paleo-con’lar da Trump’ı destekleyenlerin bir bölümü imiş.
Nasıl ki tektanrılı dinlerde, öze geri dönme tezleri (uzun vadeli periyodlarla yinelenen biçimde hep) varsa, muhafazakarlıkta da öze geri dönme eğilimleri başlamış, çünkü habire revizyon yapılınca, ana düşüngünün aslıyla pek ilgisi kalmıyor. Not: Bu; hem neo-faşizm, hem de neo-engizisyon vektörlerini açımlıyor ama onlar başka metinlerin konuları.
ABD usülü ‘paleo-con’ların 2 özelliği var:
Bölgesellik ve daha içedönük (nasıl oluyorsa, ulus olmayan / içermeyen ABD tipi ulusalcı) ekonomi.
Bunun da nedenleri belli:
ABD, askeri ve iktisadi olarak son 40 yılda başarı sağlayamadı. Teknolojik rekabet gücünü yitirdi. İkikutuplu Dünya yıkılıp da, tekkutuplu Dünya’da tek hegemon olarak kalınca, bunu yürütemedi, reel sosyalizm yerine, İslam’ı kendine yeni düşman / antitez olarak yarattı ama bu da hesaplananın çok ötelerine vardı.
Makro-makro olarak, neo-global neo-liberalizmin baştan çok büyük açıkları vardı:
Dünya’nın tamamını tüketici kılmak isteyip, üstüne bir de tüketici ol(a)mayanları haritadan silmek gibi bir çizgi izleyince, hesap baştan tutmadı. Çünkü, G-20’den G-7-8 çıkınca, yalnızca 1 milyar yeni tüketici demek oluyordu. Globalizm de, toplam 35 yıl ertesinde maksimum % 50 global nüfusu banka hesabı yarattırabildi ancak. İnternet oranı da aynı ama aktif kullanıcılar bunun da yarısı, aktif banka hesabı kullanımı da öyle: Yani, atılan taşla, vurulan kuş hesapları birbirini tutmuyor.
İnsanları yönetmek ayrı, sömürmek ayrı, tükettiremeyince onları öldürmek apayrı. ‘Neo-con’lar bunları hesaplayamadı. Bizce, 2020 itibarıyla, yani şu an için de, ‘paleo-con’lar da aynı durumdalar.
Tezleri kabaca şöyle:
YMCA yerine, beyaz ulusalcı.
Proleterya için, ya yerli işçici, ya göçmen işçici (AB tipi, liberalizmde asimile olmuş, çakma-sözde sol göçmenci takılıyor). Trump, Meksika göçmenlerine karşı duvar örmeye gitti ama bunun bildiğimiz Berlin Duvarı ile aynı anlama geldiğini hesaba katamıyor.
İçedönük ekonomi ki bu da WTA yerine NAFTA demek. 7 milyar havadaki kuş yerine, 1 milyar Latin Amerikalı’yı çantada keklik olarak tercih etmekdemek.
İdelojik araçları da şu imiş:
‘Alt-right’ denilen sosyal medya popülizmi ve neo-faşizmi (bu konuda Trump’ın ideoloğu Steve Bannon imiş).
Burada en önemli sorun, (libelarizmin ana tüketici kitlesi olarak hedeflediği) sosyal medyanın zihni ve kültürel ezeli-ebedi ergenlerinin yönetilemez olması (bu yönetilemezlik, isyankar bir anarşizm değil, rasgeleliğin belirsizliği olmakta). Türkiye’de gençler, HDP ile MHP arasında seçim yapıyor, ABD’de gençler 2016’da Hillary Clinton’dan da Trump’tan da nefret ediyor, ABD’li gençlerin % 40’ı demokrasiye inanmıyor, AB için bu oran % 17, vd, vb...
Böyle bir kitle profili, daha önce engizisyonun da faşizmin de rahatça yaptığı biçimde, kitlenin rahatça yönetilebilirliğinin silinmesi demek. İronik ama internet kitlenin sürü psikolojisini bozdu, daha çok epistemik beyaz gürültü nedeniyle: Türkler’in hem demokrat, hem de şeriatçı olunabileceğini sanmaları, AB’lilerin kitaba dokunmayla Aydınlanma Kültürü’nü taşıyabileceklerini sanmaları gibi, vd…
Dünya Sistemi açısından bakılınca, bu ‘paleo-con’ ve ‘alt-right’ vektörleri şunlar demek:
Epistemik muallaklaşma ya da Yeni Orta Çağ’dalaşma.
Global ekonomik küçülme.
Kültürelce ve zihince, topluca ve histerikçe irrasyonelleşme.
Her bölgenin bu yeni dönemi yaşama biçimleri farklı farklı: Çin’in global emperyalist olma yolunda 2000-2020 arasında arpa boyu yol alamaması bir örnek, AB’nin savaşmamak için veya Brexit durumunda kafayı kuma gömmesi bir örnek, vd…
ABD içinse, bu kadro, 1945-1995 İngiltere’si gibi, ABD’nin bir numara olmaktan aşağıya kayışını gerçekleştirme kısmeti demek. Friedman, bunun 2028 başkanlık seçimlerinde olacağını söylemişti, Trump ve kadrosu, bunu 2020’ye veya 2024’e doğru öne çektiler. Çünkü, hatalarını bile bile hatalarında ısrar edecekler, o zaman da volan büyüyecek:
ABD’de sosyal demokrasi gerek ama mümkün değil ve bunu Sanders gibi biri beceremez: Sosyal demokrasi olmayınca, kanlı ve başarısız isyanlar gelir ve yeni kovboy filmleri konuları ortaya çıkar.
Bilim, teknoloji demek değil, ABD’de akademik çalışmalar taa 1980’den beridir geriliyor ve bu Dünya’nın o zamanlarki bir numaralı bilim dergisi ‘Scientific American’da açıkça dilegetirilmişti.
Bertham Gross, daha 1980’de ABD’nin SSCB’yi soğurmasının ve uyruklaştırmasının bir çözüm olamayacağını belirtmişti.
Farrighi, Wallerstein ve Samin, daha 1970’te 1980 liberalizminin geleceğini ve başarısızlığını öngörmüşlerdi.
Türk genelkurmayı bile, 1985 gibi bir tarihte, ABD’nin Askeri Strateji 2000’sinin işlemeyeceğini öngörmüşlerdi.
Rickaard, kur savaşlarının ABD ekonomisini çökerteceğini, bir beyin fırtınası oyununda, Pentagon’un, CIA’in ve hükümetin adamlarına açıkça söylemişti.
Dolayısıyla:
‘Neo-con’ uydurumadık, ‘paleo-con’ verlim. ‘Paloe-con’ da uymayacak, başarısız halk isyanı verelim, dönelim 1968’e veya 1848’e…
Böyle böyle, 21. Yüyıl’ın ilk 20 yılını heba ettiler, 180 yılı daha heba edecekler: En az 22007e kadar böyle gidecek.
Bu yazılı kader değil, determinist kaosla indeterminist kozmos arasında salınan Verhulst denklemi ve parametreleri olmakta…
Yani:
‘Neo-con’lar gibi, ‘paleo-con’lar da kendilerini tasfiye edecekler…
Dipnot:
‘Paleo-con’ ve ‘alt-right’ tanımlarının açılımları için, İngilizce  Wikipedia’ya bakılabilir.
(17 + 19 Nisan 2019)

Poliyalektik: Kavramsal Çerçeveler


Girişler
İlk poliyalektik metni: ‘Mülksüzler’ Üzerine, Haziran 1990
Artı, Nisan 1990 şerhi ve konuyla ilgili diğer ekler
Birden çok diyalektik tanımı (alıntılar)
Birden çok diyalektikle ilgili metinlerim:
Aristo-Lao Tzu Proto-Sentezi
Açılımlar
Nicelik:
Nolektik, monolektik, diyalektik, triyalektik, kuadralektik, … , poliyalektik
Tarihte diyalektikler:
Aristo, Lao Tzu, Hegel, Marx, Adorno
Epistemik kategoriler:
Düşün, sanat, bilim; insansal, temel bilimler
Diyalektik / poliyalektik alanları:
Reel, sanal, kompleks poliyalektik
Mantık ve poliyalektik:
Neden-sonuç, özdeşlik, bütün-parça (Aristo’sal 10 kategorinin 3’e indirilmesi)
Çıkışlar
Kriterler:
Determinizm x indeterminizm
Kaos x kozmos
Muğlak x kesin mantık ve  poliyalektik
Fraktal mantık ve poliyalektik
Makro-makro kategoriler:
Homo Sapiens ve Pomo Posterus’un poliyalektiği
Tarih-gelecekbilim poliyalektiği
(13 + 19 Nisan 2019)

Geçmişbilim-Gelecekbilim Bileşiminde Kaos-Kosmos ve Determinizm-İndeterminizm Salınımları


Önkoyutlar:
Sıfır Sıfır: 5 bin yıllık tarih belirgin bir örüntü gösterdiği için, geleceğe doğru da 5 bin yıllık bir aralık alındı ama ikincisi birincisinin üssel katları olarak başkalaşımlar getirecek gibi.
Sıfır Bir: Tarihöncesi, tarih, tarihsonrası ayrımından çok; tarihöncesi ve tarih birarada Homo Sapiens, ötesinde ise Homo Posterus ayrımı belirgin 2000-2020 momentinde. Artı, tarihöncesinin de öncesinde insansal evrim var ve o da birinci kümeye dahil.
Bir: Tarihteki düzen, sistem, devlet, hegemon kategorilerinin tanımları, içerikleri, öğeleri salınıyor (bazı öğeler eksiliyor, bazı öğeler ekleniyor sürekli olarak): Yazınınkiler bile ve yazının tanımında hala belirsizlik var: Morfem-fonem ayrımı ve bireşimi veya 70 yıllık global zorunlu okuryazarlık eğitiminin geçersizleşmesi ve sonuçsuzlaşması gözönüne alınmıyor ve tarih yazısızlaştırılabiliyor: Oysa, tanım gereği yalnızca yazılı tarih tarih demek, yazısız tarih, devletsizlik ve tarihöncesi demek. Şerh. Tarihöncesinden tarihe ozmosisler (ve geriye doğru (tarihten yeniden tarihöncesine) olanları da) konusu ise başka bir konu. Bunların açıkseçikleştirilmesi gerekli.
İki: Prigogine’in determinist kaos’u yerine, indeterminist kozmos tanımı, tarih tümlevi için daha mantıklı ve geçerli görünüyor.
Üç: Düzenin olumluluğu göreli (pozisyon yerine, başka bir sözcük icat edilmeli): Dünya’nın yarı nüfusu için kaos veya kozmos arasında hiçbirşey farketmiyor. Bir bölümü içinse, kozmos denilen şey, kaos denilen şeyden daha zararlı sonuçlar veriyor, kitlesel ölümler gibi: ABD’nin düzeni (Pax Yanki veya Pax Americana denilen şey) epeyi Arap için ölüm demek oldu: Daha da acısı, bu ölümlerden ABD oligarkları veya kitlesi hiçbir maddi veya manevi çıkar sağlamadı: Yani bazı barışlar, epeyi savaştan daha öldürücü.
Dört: İktisat-Askeriye-Siyaset düzeninin, Bilim-Sanat-Düşün düzeni getirmemesi de, başka bir görelilik: Tarihte onlarca birinci üçlü zirvesi varken, çok çok az sayıda ikinci üçlü zirvesi var.
Gerisi salınım olmakta. Diğer bir deyişle, kaos veya kozmostan çok salınım dönemleri ağırlıkta. Büyük göçler de salınım demek zaten: Dekadans, fermentasyon da demek aynı zaman da.
Yani; ne kaos, ne de kozmos, tek başına kültürel evrim (veya kültürel devrim) yaratmıyor. Kültürel evrimi yaratan şeyler, bu geçiş dönemleri ve salınımlar.
Bu salınım koşullarında da, determinizmden çok indeterminizm geçerli ama (en azından sezildiği kadarıyla) onun da kuralları var ama pek çalışılmamışlar.
Salınımlar, Poincare dönüşümleri / fonksiyonlarının geçerliliği ile bulanık-açıkseçik, birli-çoklu görüntülü / görüngülü olabilecektir. Salınımlar, artık sayılı olan periyodik fonksiyonlu, hata fonksiyonu ana fonksiyonu bozabilen, parazitleyebilen, beyaz-gürültü’leyebilen biçimde olabilecektir.
Bu durumlarda olgusal bulanıklaşma, kaos sayılmasa, ozmosis sayılsa gerektir: Belirsizlik ve kesinsizlik, birbirinden farklı şeylerdir: Örneğin irrasyonel sayılar belirgindir ama kesin değildir, çünkü verili yazı / notasyon tabanında tam kesin ifade edilemez (ondalıklı yazımın sonsuza kadar sürebilmesi durumu). Örneğin tarih, makro ölçekte / ölçütte kesindir ama mikro ölçekte / ölçütte belirsizdir.
(10 + 12 + 19 Nisan 2018)

Cuma, Nisan 12, 2019

İyalektik ve Kendine Özdeşsizlik


Kendine özdeşsizlik (özdeşmezlik kullanılmış), ne Hegel’de, ne de Adorno’da açıkseçik anlatılmamış. Oysa, Aristo’da çok açıkseçik olarak mevcut. Biz de, kendi özdeşsizlik tanımlarımızı oradan hareketle tasarladık.
Mantıktaki kendine özdeşsizlik, analitik geometrideki, matematikteki, istatistikteki x’in ve y’nin birbirinden karşılıklı bağımsızlığı (mutually exclusiveness), süreklilik ve sonsuzluk gibi, aynı konunun iki farklı epistemik / dilsel dilegetirimidir.
Kompleks sayılar grafiklenirken, buradaki x vey parametreleri, yani reel ve sanal, yani x ve i, yani a ve b katsıyalır kullanılır. Burada y üzeri 4 = x gibi bir ilinti vardır, çünkü i üzeri 4 = 1 olarak tanımlı.
Bu durumdaki bir kategori, iyalektikte kendi kendiyle çarpılırken, özdeşsizlik kendiliğinden belirginleşir. Bazı tezler, bu süreçte kendisinin-antitezi’leşir, yani kendi-kendisinin-karşıtı’laşır, yani (x çarpı -1 = -x) olur.
Bunu aynı zamanda Verhulst çizelgesine ilintilendirirsek.
Hem tez, hem antitez, hem kendileriyle, hem de birbirleriyle dinamikçe / kaotikçe etkileşirken, birbirleriyle çelişirken, çatışırken ve hatta birbirinden uzaktayken bile, hem kendilerini, hem de birbirlerini dönüştürürler: Verhulst çizelgesinde bu, aynı parametrenin kendisinin etkilerini uzun dönemli sikluslarla bir arttırıp bir azaltmasıdır. (Burası, Adorno’nun negatif diyalektiği için farklı bir açıklama oldu.)
Tez = 1 ise, antitez = -1 ise; 0, epsilon ve sonsuz durumları da hesaba katılırsa, 2 x 3 x 2 = 12 durum tasarlanablir demektir. (Bu durum da, neden-sonuç ağlarına benzeyebilir ve onlara uyarlanabilir.)
Dekadans, tezin koyulu ölçütlerde kendini sıfırlaması, kendini değillemesi, tezin antitezileşmesi durumları da hesaba dahildir.
Tüm bunlar, iyalektiğin çizelgesinde, reel poliyalektikten daha uygunca işler, sistematikleştirilebilir ve çizelgeleştirilebilir.
İyalektiğin tezi kendine özdeşsizleştirmesi ve tezin baştan kendine özdeşsizliği, ayrıca sentezin ve/ya praksisin çalışma konusu olabilir. Çünkü o sentezler ve praksisler, düz ve reel diyalektiktekinden farklı olacaktır.
(25 Mart + 12 Nisan 2019)

Mülksüzler ve Poliyalektik


Önnot: ‘Mülksüzler’ eleştirisi, Haziran 1990’da poliyalektik kavramının içeriğinin değil ama adının ilk geçtiği metin. Aradan geçen 30 yıla yakın süreden sonra, ölümüme kadar uğraşacağım birkaç konudan biri olarak poliyalektiği çalışmaya geri dönmüşken, bu metin üzerinden bir yeniden değerlendirme yazmanın da uygun olacağını düşündüm.
‘Mülksüzler’de 2 gezegen var:
Anarres ve Urras.
Urras’ta 3 ülkenin adı geçiyor:
İo, Thu, Benbili.
Bu, 3 Dünya demek.
Çin’in tanımından hareketle 3 Dünya 2 biçimde tanımlanabilir:
Bir:
Birinci Dünya = ABD ve SSCB. İkinci Dünya = Doğu ve Batı Avrupa. Üçüncü Dünya = 1960 gibi diğer ülkeler.
Bu, hegemonlar x vassallar veya Kuzey x Güney üzerinden bir tanımlama demek.
İki:
Birinci Dünya = NATO, (o zamanki) AB ya da Batı Avrupa, ABD. İkinci Dünya = Varşova Paktı, Comecon, Doğu Avrupa, SSCB. Üçüncü Dünya = Diğerleri.
Bu, kapitalizm x reel sosyalizm üzerinden bir tanımlama demek.
Şerh 1: Ne ABD’nin, eski sömürgesi olduğu İngiltere’yi yeni sömürgesi yapmışlığı, ne de SSCB’nin hem Napolyon / Fransa, hem de Hitler / Almanya tarafından sömürge yapılma isteği, bu yaklaşımlarda (1960-1980 arasındaki reel global konjonktürün politik çalışmalarında) dikkate alınmamış. Yani, tez x antitez durumlarında, kriterler belirgin ama listelenmemiş durumda.
Bu durumda Anarres, tek tek 3 ülke ile de diyalektik ve tez x antitez durumu taşıyor.
Bu 3 ülke ise, kendi içlerinde 3 tane diyalektik taşıyor. 3’ü birarada ise, triyalektik trilemma, yani açmazlı üçüşüm olmakta: Açmazın adı Urras.
Burada açar, Anarres olarak tanımlı:
Anti-kapitalist, anti-reel sosyalist ve anti-3. Dünya olarak, çünkü en azından bilim açısından 1. Dünya konumunda.
Urass’a karşı ise, tez x antitez durumunda, çünkü tüm Urras’ı negasyonlayanlar, Urras’ı terkedip, Anarres’te yeni bir Dünya kurmuşlar.
Şerh 2:
Terketmek; karşılaşma, çelişme ve çatışmada, hem kapitalizm, hem reel sosyalist, hem de anarşist geleneksel ana akımlarda irdelenmeyen bir eylem olmakta.
Romanın sonunda, devreye üçüncü şık olarak Hainliler giriyor ki bu da Asimov’un ‘Vakıf’ dizisinde de varolan bir tematik: Tez ve antitez düalizmi dışında, üçüncü ve dördüncü şıkların mümkünlüğü. Ki bu da, bir bakıma ayrılmak demek, çünkü bir Hainli, kendi ev-gezegen-gemi’sinden ayrılıp, Anarres’e geliyor.
Demek ki (Le Guin’in önesürdüğünün dışında)  ikircikli’den çok, açık uçlu bir anlatı sözkonusu bu romanda. Bu açık uçluluk, Ursula K. Le Guin’in metinlerinde bolca ve sıkça karşımıza çıkan didaktik anlatıya karşıt bir anlatı türü.
Artı, hemen tüm bilimkurgu romanlarda karşımıza çıkan, ev-gezegen-Dünya da anlatıda yer almış. Böylelikle de, diyalektikler ve triyalektikler, poliyalektiğe en azından vektörlenmiş ve göstergelenmiş.
‘Mülksüzler’de sentez yok, dekadans ve eksodus çözümün yinelenmesi eğilimi var. Ancak bu, yine de bir poliyalektik, çünkü ta Hegel’de bile sentez bir zorunluluk değil, Marksizm’de öyle olması, o düşüngünün hatası.
‘Mülksüzler’in bu poliyalektiği ileriki metinlerde, geçmiş, halihazırdaki ve olası gelecek politik durumlar için, yeniden yeniden irdelenecek.
(12 Nisan 2019)