Perşembe, Ağustos 25, 2016

Devletsizlikler ve Bireysel Özgürlükler

Burada bir süreksizlikten, kesintilerden ve parçalardan oluşan ama toplamı alınmayacak bir diziden söz ediyoruz. Bu nedenle, o dizinin belirgin momentleri ayrı ayrı ele alınmak durumunda, diye düşünüyoruz.
Devletsizlikler için, devlet ve negasyon vektörü tanımlarına bakınca, en azından (5 x 5) üzeri 2 ( = 625 ) farklı küme görebiliriz.
5 devlet: Devlet (1), daha çok proto-devlet, Neolitik Devrim devleti aşaması. Devlet (2), daha çok köleci devlet ve % 40’lık Dünya Sistemi aşaması. Devlet (3.1) Orta Çağ AB yalıtık feodal toplumu. Devlet (3.2) Osmanlı yarı feodal – yarı göçer toplumu. Devlet (4), 1800-1900 1. Sanayileşme toplumu. Devlet (5), proto-‘su 1945, yerleşiği 1. Dünya için 1995 momentli 2. Sanayileşme toplumu.
5 negasyon momenti; devletsizlik, birey x toplum, sanayi x kır komünü anarşisi (romantizmi), nihilizme kayan devletsizleyicilik (burada Hasan Sabbah ve IŞİD öğeleri az alternatif, çok farklılık oluyor, çünkü 2’si de devlet peşinde), devletsiz 5.000 halkın fiili devletsizliği (bir tür İsrail devletsizliği teolojik-ideolojik-tezi 1948).
5 birey tipi momenti: Birey (1), Aydınlanma Çağı bireyi, daha çok bilim ve sanat adanmışları. Birey (2), sivil itaatsizlik (1790 ABD) bireyi. Birey (3), 1800-1990 1. Dünya bireyi. Birey (4), özellikle kadın üzerinden, 1900 sonrası (bugünün asıl tanımlı) bireyi. Birey (5), 2000 sonrası bireyi, post-hüman niteliklerli olarak.
5 özgürlük tipi: Zihinden (delilik ve diğer marjinallikler, bunun altkümeleri), kültürden, toplumdan, tarihten, insandan. (Bunların da her birinin onlarca altkümesi olabilir.)
Stirner, 1800-1900 tipi 1. Dünya bireyiyken, toplumdan özgürleşen biri olmuş. Kendinden özgürleşmemiş asla, tam tersine ona bağlanmış (engagement).
Kropotkin, feodal Rusya 1900 toplumundan özgürleşmiş bir devletsiz özgür birey. Bunu Sibirya’yı gezerek praksislemiş (Dersu Uzala tipolojileri ki uzaya kaçma 1950 vektörü momenti buna yakın bir şeydi).
1880-1990 ABD, Fransa, Rusya yıkıcı-eylemci anarşistleri, anarşizme bugünkü anlamını kazandırıp, terörizmi devletten alıp bireylere taşımışlar. Epey başkan öldürmüşler, kendileri ölmüşler. (Şerh: Kendini öldürmek, bir özgürlük konusudur, intihar veya ötanazi ile.)
Bu kavramsal çerçevenin çok-çok fazlan kırınımlı ayrıntıları olabilir. Ancak bu şema, 1 kişi bu 4 kavramdan söz ettiğinde, yerini ve zamanını adreslemek için uygundur.
Stirnerist, kropotkinis, mahnoist anarşistler varken, bugün bile bunların adları pek konsensusta dolanımda değildir. Arzumuz, ortak dili veri tabanını oluşturmak. Bunun 160 yıl gecikmesinin nedeni, anarşizmin 150 yıl hegemonyacı marksistler tarafından tu kaka edilip, onlar reel sosyalist olarak 1990’da tarih sahnesinden çıkarılıp, yerlerine alternatif olarak getirilenler de 2000’de sıfırlanınca, meydan onların lehine boşalmış olması. Bir de devir, eski ayları kırpıp kırpıp yıldız yapma, zamanı.
Kendi hesabıma, klasik çizgide Stirner’e yakın düşerken, doğduğundan beridir biyolojik olarak insan-değil biri olarak, anti-hümanist ve dolayısıyla anti-anarşist biriyim, tüm teorimle, tüm pratiğimle, tüm praksisimle, 42 yıldır.
Tüm bu çerçeveyi de o nedenle kolayca yapıyorum;
Dışarıdan ve uzaktan bakarak.
Işık yılları uzaktan.
Dipnot:
Tüm bu tanımlar da, Ağustos 2016 momentlidir. Geçmişe ve geleceğe doğru tanım kayması yaşarlar.

(25 Ağustos 2016)

Çarşamba, Ağustos 24, 2016

İnternet Metinlerim: 24.08.16

http://blog.milliyet.com.tr/gelecekbilim   > 2.400 metin + 200 yorum
www.twitter.com/rehaulku   > 3.000 metin
www.webunya.com 50 metin
www.fotoritim.com   80 Yorum + 1 Röportaj + 1 Foto Portfolyo
http://rehaulku.blogcu.com/    50 metin, Türkçe’deki ilk telif ateist e-kitap.
http://yasharkenyazarken.blogcu.com/   Günce: 2006-2008. 700 metin + 10 Yorum
Radikal Blog ve Milliyet Blog metinlerinin 2014 başı sonrası, article.wn.com’da da var.
Toplam > 10.000 metin

(24 Ağustos 2016)

Salı, Ağustos 23, 2016

Stirner: Egoist, Egosentrisist, Solipsist?

Stirner için egoist anarşist denir. Ve yanlış yapılır.
Egoist olan Marx’tır. Marx egoisttir, hem de yiyip, içip, mala vuran türden bir egoist.
Stirner egosentrisisttir. Benmerkezlidir yani.
Öyle olmak da zorundadır. Düşünce üretebilmek için. Düşünce üretmiş tüm dahiler de öyledir. Yoksa Galois gibi,  fodeparda bir düello Niyazi’si olursun.
Stirner, solipsist değildir. Çünkü solipsizm, dış Dünya’nın ve diğer zihinlerin var olmadığını önesürer.
Günümüz koşulları için, Stirner bireyci bir anarşisttir yani. Çünkü onun zamanındaki bireylikle, bugünün bireyliği çok çok farklı. O, yalnızca gününden epeyi önde giden bir beyindi.

(2 Ağustos 2016)

Sağ Bireycilik, Stirner, Nietzsche

Sağ anarşizm değil, sağ bireycilik.
Anarşizm gibi, bireycilik de, nedense hep solla birlikte anılır. ABD bireyciliği, en azından ilk çıktığında, ilerici bir kavramdı çünkü, devlete karşı bireysel sivil itaatsizliği savunuyordu çünkü.
Bundan sonra, ardarda Stirner ve Nietzsche geliyor. Marksistler, Stirner’i Nietzsche ile eşlemeyi pek severler ama Nietsche’nin Stirner’den epeyi sonra doğduğunu, dolayısıyla etkilenenin ancak o olabileceğini yazmazlar. Bugün empoze edilen sav, Stirner’in Nietzsche üzerinden faşizme kaydığıdır.
Stirner sağda mıydı?
Hayır.
Çünkü sağ ve sol, toplum-içi konumlar’dır (pozisyon, statü).
(Şerh: Pozisyon ve statü negasyonlaması, dervişler, gezgin aşık türkcüler olarak hep vardı, 1850 Avrupa’sında da. Ancak anarşizm, bunu yapmadı sayılır. Daha doğrusu bireysel katatonicilik, statü / pozisyon negasyonlaması değildir veya sayılamaz. Özellikle Stirner için söyleyebileceğimiz, okurlarını epistemik ve paradigmatik olarak yönetmeyen ve gütmeyen anarşist yazar olabilme, o çağda henüz bilinmiyordu. Bu da, o zamanların ruhu sayılabilecek genel romantizmden kaynaklanıyordu.)
Stirner, kendini toplumdan dışlıyordu ve/ya yalıtıyordu. Bunu zihniyle yaptığı için de, solipsist sayılıyordu, Stirner de öyle.
Oysa birey; kendi, kim, kişi, ben, bilinç, var-lık, özne, özdeşleşme, zihin, zeka, bellek de olabilir. Bunların tamamını harmanlayabileceği gibi, parçalarını da kullanabilir ve yepyeni bütünler kurgulayabilir ki bugünün neo-anarşizmleri bunun peşinde.
Stirner ve Nietzsche yaşarken ve 150 yıl önce bile, sağ ve sol kavramları, kralcıların ve kral karşıtlarının pozisyon değiştirmesiyle, çoktan dingildemeye başlamıştı.
O nedenle, onlar pozisyon değiştirmese bile, koordinatlar pozisyon kayması yaşadığı için, kendiliklerinden sağa veya sola doğru yorumlanabildiler.
Nietzsche, anarşistten çok nihilisttir ve anarşizm bugün bile, büyük hatayla nihilizme yakın kabul edilir. Bir de eylemci anarşistler olsun, nihilistler olsun (özellikle Rus olanları), bugünün canlı bomba salgınından çook uzaklardaydılar. Bu da, o zamanki romantizm nedeniyle kabul edilebilir. O nedenle, Carr’ın Rus anarşist sürgünlerini anlatan kitabının adı, ‘Romantik Sürgünler’dir.
Anarşizm tanımı gereği, birincil olarak devletin yokluğu ile ilgilenir ama onların zamanındaki devlet, monarşik ve (sonunu yaşayan) artık-aristokrasili düzende idi. Yani o zaman, herhangi bir ülkede demokrasi (denemesi) yoktu, ABD dahil, ABD bireyciliği dahil.
Demokratik özgürlüğün olmadığı bir koordinat sistemindeki devletsizlik tanımı, insanı kendine kaçmaya rahatça zorlar, toplama kampı ve tımarhane ikileminin ‘Sana Gül Bahçesi Vaat Eatmedim’deki kızı, katatoniye götümesi gibi.
Yani, Stirner’ın, Bellegarrigue’nun ve Nietzsche’nin anarşizmi katatoniktir. Nietzsche biyolojik olarak da öyle ölmüştür denebilir.
Bellegarrigue’nun haberdar olduğu ABD bireyciliği ise, (en azından o zamanlar) baştan zaten anti-koloniyalist anti-devletçi idi. Ancak, onların (bireyci olsa bile) liberalizmi hep sağda oldu, ABD kurulduğu ilk günden beridir, sol partisi olmayan tek ülkedir belki, TC’nin bile TİP 1965-1970’i vardı.
Stirner ve Nietzsche’nin ortak yanı, aşırı sürüsellikçi-toplumcu bir yapıda olan Almanya’da yaşamalarıydı ki Almanya’nın bu özelliğini yaratan şey, henüz birleşememiş oluşuydu. Bireysellikleri buna karşı isyandı. Bugün bunun benzerlerini 3. Dünya marjinallerinde (Lgbti gibi) görüyoruz.
Sonuçta, toplam tez olarak, Stirner’in sağda yer almadığını, Nietzsche’nin ise sağda yer aldığını söylüyoruz. Bu durumda Stirner, bireyci-bireyci, Nietzsche sağ anarşist oluyor.
Çıkış notu:
-Arşi ve -arki, devleti olduğu kadar, iktidarı da, hiyerarşiyi de, hegemonyayı da, yönetmeyi olduğu kadar, yönetilmemeyi de simgeleyen bir sonektir ama bu, başka metinlerin konusudur.

(24 Ağustos 2016)

Cumartesi, Ağustos 20, 2016

Yıkım, Yapım, Gelecekbilim

Gelecek yapılmaz.
Anarşist biri olsam da, gelecek yıkılmaz da.
Neo-kapitalistlerin ve Dünya Sistemi’ci n. kuşak marksistlerin kendi yıktıkları geleceği onaylar ama gelecekbilim, geleceği yıkmaz, en berbat formlarını bile.
AKP, 3. kuşak alaturka-neo-liberal olarak, Türkiye’nin ekonomik geleceğini yıktı. Özal-ANAP ve birinci 10 yıl 1 birim, Çiller-DYP ve ikinci 10 yıl 2 birim, Erdoğan-AKP ve üçüncü 10 yıl 4 birim olarak, üssel büyüyen bir yıkım yarattı.
Bu yıkım, 7 birim olarak, 1 trilyon israf, 1 trilyon KİT sıfırlanması, 1 trilyon dolar da boçr olarak,  toplamda 3 trilyon dolar ve 30 yıl demek oldu. Aralık 2013’te hesap başka yere taşındı.
AKP, 3. kuşak alaturka-neo-liberal olmayarak, Haziran 2015’te seçimi kaybetmenin histerisiyle savaş yarattı. 1 iç savaş varken, 2 de dış sava, Suriye ve Musul yarattı. Hiçbir NATO ülkesinin yapmayacağını yapıp, bir Rus uçağı düşürdü.
Sonra Temmuz 2016’da darbemsi yaratıldı. Bir kez daha +180 derece ters dönüldü.
Tüm bunlar aşırı alaturka davranışlar. Geleceği de yıktı ama muhafazakarlığın yıkmayacağı yerleri de yıktı.
Tanzimat / AB takıntısı bitti. ABD köleliği çatladı. TC özgür kaldı ama ruhlar köle. AKP’lilerinki dahil.
80’den 120 milon çıkıp orada duracak bir nüfusla, 2001-2015 arasındaki yalnızca 15 yılda, 2000-2200 arasındaki çöküş dönemi için duvarda bir çatlak yaratılmış oldu.
Tabii ki o çatlaktan kimse geçip de ,gözgürlüğe falan yürüyecek değil. Değil ama gelecek yıkımla var edildi.
Düşmanının savaşta yardım etmesi, senin ona sempati duymanı sağlamaz. Artı-değeri alır, yürür geçer gidersin.
AKP, bu ülkede dini bitirdi. Bunu para putperestliği ile değil, sakar Şakir olarak yaptı. Rusya uçağının ayak altında dolanması gibi, onun düşmanları ona yardım etti.
Faşizm-engizisyon ve rönasans engizisyon ikilileri gibi, yıkım-yapım ikililerini de bir kez daha yeniden bilgiselleştirilmesi gerekli bu durumda. Ancak böylelikle, Orta Çağ’ın nasıl olup da, üniversiteleri yarattığını anlayabiliriz.
Unutmayın ki 150 binlik İzlanda’dan ve kutuptan Laxness çıkabildi. Dolayısıyla Pasifik ada ülkeleri Einstein’leri projesi pekala mümkün. Yalnızca, yalıtık iç internet ağı kurmak e onu korumak gerekli.
2200’e kadarki çıkış yolunu, ilk adım olarak böyle görüyoruz.

(12 Ağustos 2016)

Marvel – Netflix İşbirliği 2016-2017

Çapraz medya olgusunun akışı, yeni bir adım daha kazandı:
Marvel 5 süper kahramanının dizisini, Netflix’te 2016-2017 için yayınlamayı programladı. 2’si yayına girdi bile:
1. Daredevil (şu an izlenebilir), 2. Jessica Jones (şu an izlenebilir), 3. Luke Cage (30 Eylül 2016) , 4. Iron Fist (2017) 5. The Defenders (2017)
Bunların bir bölümü, 13 bölüm gibi ara uzunlukta ve 1 haftasonu toptan yayınlanma gibi programlı yeni bir akışta. Bu, Netflix’in icadı: Bir dizinin 1 sezonunu, ya toptan, ya da 1-2 parçada yayınlıyor.
Diziler az ergen tadında.
Kahramanlar tali önemde olanlardan seçilmiş.
Marvel, piyasayı kollamak ve 3 yılda yapılabilen, uzun ve pahalı filmler arasında, müşterisini metasız bırakmamak için, bu yolu seçmiş görünüyor.
Hannibal-Spartacus-Dexter üçlemesinden sonra bu feci kof bir adım. Sinema filmlerinde bile, en ‘hardcore’ kavramlar uçuşuyor. Bu, mızıldanma olmuş, kükreme değil.
Dolayısıyla bu, çapraz-medya’lama yolunda, geri ve yan bir adım olmuş.

(10 Ağustos 2016)

Aslı Erdoğan ve Ekşi Sözlük

Bilgi kaynağı denilen yere bakalım, lehtarlara ve aleyhtarlara:
https://eksisozluk.com/asli-erdogan-serbest-birakilsin-kampanyasi--5174036?a=popular&p=2
Aleyhtarlar:
“umarım elektrik ve soda şişesiyle ifadesini alırlar. terörist sevicilere terörist muamelesi yapılmalıdır.”
Kaç suç birden?
“türkiye'nin operasyonlarına "katliam" diyen birinin pkk katliamlarına neden ses çıkarmadığıyla ilgili bir iki savunma dolu cümle yazınız bakalım.”
Burada bu açıkça ifade edilememiş ama gerçek şu.
Entellektüel, eğer 2 savaşan taraf varsa, 2 tarafın da suçlarını yazar, yani doğru bilgi verir. Tarafsızdır, taraf tutmuşsa, entelejensiyadır.
Lehtarlar:
“... kendisi hakkında yapılacak tek kötü eleştiri bu ülkeye dönmesidir kanımca...”
Zenci sempatisi, Kürt sempatisi, azınlık sempatisi slaktivizmi, bilim bırakıp sanatı seçmesi, yaşamına ona yarattığı onaca redrt varken, onlarcasını da kendi yaratması, oyunun dışında kalmayı hiç düşünememesi, bu açıdan kendi-yazmasını baltalaması... Birey iken, sürüye katılması yani...
“amacina ulasacaktir mutlaka. sebnem korur fincanci, esra mungan ve tum guzel devrimci kadinlar gibi o da bedensel ozgurlugune kavusacaktir.”
Bence, tam gaz intihara yol almaktadır. Naklen intihara.
“... aynı şekilde neden tutuklandığına dair de bir şey yok, ...”
Kendisinin içeri alınmadan birkaç gün önce kendi sitesinde yayaınladığı metin, kim olduğu belli olan bir muhbiri imlemektedir.
Aynı zamanda da, Kürtler’in onu suiistimal ettiğini ve onun buna ayamadığına...
http://aslierdogan.com/haberler.asp?ssid=190
Nötrler:
“ne dostunun, ne düşmanlarının arasında, bir tane kafası çalışan adamın olmadığını da ispatlamaktadır bu ara.
neden hapiste?
- bilmem pkk'lıdır kesin. bişeyleri övmüştür falan.
peki sen söyle, neden salıverilsin?
- çünkü çok zeki, hepimizi donunda sallar.”
İşte bu, ekşi Sözlük’ün durumunun yine bir Ekşi Sözlük’lü tarafından dilgetirilişi olmakta.
Dipnot:
20.08.16, 09:56-15:56 arasındaki 6 saatlık 58 girdiden derlendi.
(20 Ağustos 2016) 

Cuma, Ağustos 19, 2016

Engizisyon-Faşizm: Karşılaştır-Karşıtlaştır

Engizitör İspanya, geç yeniden fetih ve yeni-ilk Dünya fetihi koloniyalizmi yarattı.
Faşist Almanya, en geç Avrupalı koloniyalizmi yarattı.
Engizitör İspanya, 1936-1973 arası, militarist-faşist diktatörlük altında yaşadı. Engizitör İspanya, 6 darbe yaşadı. Engizitör İspanya 6. Cumhuriyet’te. Engizitör İspanya krallığı militarist-faşist diktatörlükte bırakıp, sonradan yeniden ona geri döndü, 2016’da kral hala var. Engizitör İspanya, Goya’yı çıkardı, o sayede en net engizisyon katliamı görsellerine sahibiz.
Faşist Almanya, engizisyon yaşamadı ama büyük bir din iç savaşı yaşadı, savaş 30 yıl sürdü. Faşist Almanya, 1600’lerde bilim, sanat, düşün çıkışı yaptı. Faşist Almanya, Hitler ile 3. Devlet’i (Reich) yaşadı. Faşist Almanya, krallığı ancak 20. Yüzyıl’da bıraktı. Faşist almanya, Krupp (ekonomik) faşizmini de yarattı.
İspanya, ülkesinde kabul görmeyen bir İtalyan olan Kristof Kolomb ile çıkış yaptı. Almanya, aynı İtalya’nın yarattığı faşizm ile çıkış yarattı. İtalya, Roma ile Batı, Cenova-Venedik ile Doğu idi.
Tüm bunlara bakınca, engizisyon ile faşizmin, AB’nin kültürel koşullarının özel 2 yoğruşması / yoğunlaşması olduğunu izliyoruz gibi.
Engizisyon katoliklik ürünü. 3 taneden 2. kronolojik sırada ama en büyük mezhep. Dominantlığını korumak için, bugünkü AB’nin bile sınırlarını dolaylıca belirledi. Protestan-katolik kuzey-güney, katolik-ortodoks batı-doğu ayrımı. Bu ayrım bugün bile, AB üyesi olmayan Norveç ve eski Doğu Bloku ile tanımlı.
Faşizmin kökeni olan milliyetçilik ise, çok muğlak durumda. Bugünkü AB halklarının tamamı aşırı melez. (Buna bir de yeni Kavimler Göçü melezlenmesi ekleniyor.) AB’de en az % 50 Asya genleri var. Tüm sarışınlar ise, %oo 1 bile etmeyen Viking soyu ile ilintili.
Ancak, engizisyonun ve faşizmin sahte söylem olması pek önemli değil, çünük limit tüm ideolojiler sahte söylemde, marksizm ve kapitalizm dahil. Marx da yalan söyledi, Malthus da ve bu, günümüzde bile inkar ediliyor tümden.
O zaman tersinden bakarsak, 4 engizisyondan son-İspanya’nın ve 2 faşizmden son-Almanya’nın üstün çıkmasının ortak nedeni, son adım olmaları gibi görünüyor. Rönesanslar da böyleydi, Aydınlanma da. Üstelik, bazı rönesans ve Aydınlanma öğelerini engizisyon öğeleri yarattı, rahiplerin (Aquinolu Thomas) Aristo metinlerini çevirmesi gibi.
Dolayısıyla burada, yalpa, çatlalanma, salınım ve volan önemli. Yani, olayın dinamik modeli önemli.
Buna ayrıca bakmak gerekli. Daha üst düzey soyutlama ile.

(10 Ağustos 2016)

NEK: Uyku Ne İşe Yarar?

Hayvanların bir bölümü, uyumazsa veya kışın uyumazsa ölür.
İnsanların tamamına yakını da öyle.
Uyku, bedensel ve zihinsel yenilenme getirir.
Bir bakıma, zihnin geviş getirmesidir.
Uyku, belli oranlarda uzun yaşamlı hayvanlarda vardır. Uyku, merkezi sinir sistemli hayvanlarda vardır.
Üremediğin ve yemek yemediğin zaman, biyolojik açıdan yaşamanın bir anlamı yoktur.
Asıl soru şu:
Uykunun farklı biçimlerinin evrimi nasıl oldu?
Yanısıra, gündüzdüşü ve rüya gibi, farklı uykusal-zihinsel durumların tamamının listelenmesi ve haritalanması gerekli.

(9 Ağustos 2016)

Çarşamba, Ağustos 17, 2016

NEK: Yanıtlanmamış 2 Biyoloji Sorusuna Birlikte Yanıt

Bir:
Neden Kambrian döneminde canlı çeşidi patlaması oldu?
İki: Neden, kutuplardan ekvatora gidince, canlı çeşidi sayısı artar?
Gözönüne alınmayan bilgi:
Buganan koşullarında, kutuplara doğru, büyük anakara bütünleri var.
Görsel:



Görüldüğü gibi kıtalar küçük parçalar / adalar biçiminde ve ekvatorda yoğunlaşmış durumda.
Bu, sığ kıta sahanlığı bölgelerini çok genişletir. Karaya çıkışı da kolaylaştırır. Yani, sıcak iklimli ve küçük parçalı karalı sistem, hem denizde, hem karada evrimi destekler.
Tektonik tarihine baktığımızda, tümüyle Güney Kutbu’nda toplanan karalar da var. Bu, Kambrian’ın tam tersi bir durum.
Kıtalar, bir parçalanıyor, bir tümden birleşiyor. En çok parçalı olunan dönemde, 20 kıtacık sözkonusu olabilir. Kratonlar da parçalanıp birleşebildiği için, tam kestirilebilir bir süreç sözkonusu değil, en azından şu andaki bilgilerle böyle.
Canlı çeşidinin artmasında da başka bir etken daha var:
Amazonlar’da tek bir ağaçta 10 bin tür böcek yaşayabiliyormuş. Yani yaşam, mikrolaştıkça, çeşitliliği daha kolaylaşıyor gibi. Bu bakış açısına göre, mikroorganizmalar aşağı yukarı olabilecekleri tüm çeşitlemeleri yaşadı.
Besin zincirinde, mikro canlılar artıtkça, makro canlıların da var olabilme olasılığı artıyor.
Görüldüğü gibi, 10’a yakın bir neden-sonuç ağı, bu dönemde tek yönlü işlemiş.
Çıkış:
Eğer, bir soruyu yanıtlanabilecek biçimde sorarsanız, yanıtlarsınız.
Örnek:
Fizikokimya problemlerindeki soruların hepsi, tek soru.
Karbon kimyasının kuantum kimyası nasıl işler?
Bir de:
Makro moleküllerin kuantum kimyası, mikro moleküllerdekinden farklı mıdır?

(9 Ağustos 2016)

Ciddi Bilimkurgu

Tam çevirisi, sert bilimkurgu.
İçinde ciddi bilimsel bilgi ve tartışma geçen romanlar öyle sayılmış ama adı geçenler içinde okuduklarım hiç de öyle değiller.
Negasyon ve tikelleme yapıp, okuduğum bilimkurgular içinde, gerçekleşmiş veya gerçekleşecek bilimsellikler içeren bölümleri yazayım:
Lem, Yıldızlara Dönüş:
Romanın girişindeki Reel, 5 duyu-dilli bir sinema gibi anlatılmış. Doğrudan deneyim oluyor.
Asimov, Vakıf dizisi:
Vizisonor, işitsel-duygusal-kimyasal birleşimi bir duyu-dil kullanıyor. O da reel gibi.
Iain Banks, Kültür dizisi:
İnsansız bir gelecek tasarlıyor.
Herbert, Dune dizisi:
Bir çöl gezegeninin sulak bir gezegene çevirmenin olumsuz sonuçlaır anlatılıyor. Olumsuz olan, o gezegenin sakinlerinin gökadayı kolonileştirmesi değil, o gezegende çıkarılan ve uzay yolculuklarını mümkün kılan meta’nın yok oluşu.
Genel olarak bakınca, en ciddi bilimkurgu romanda bile, ciddi bilimsel içeriğin % 1 ila %o 1 arasında olduğunu görüyoruz. Ancak bu doz bile, ‘kitlenin / okurun toplu bilisizlikte geleceğe yönelik değişimlere yönelik açıklığı’ olarak sonuçlandı.
Daha yüksek dozlar, gelecekbilimcilerin işi. Tarih, 5 bin yılda bir bilim kılınabildi. Gelecekbilim ise, 70 yılda ancak çeyrek bilim oldu gibi, belki de daha az. Ancak, tarihteki 400 yıllık sikluslar, 2000-2200 arasını çöküş dönemi olarak tanımladı çoktan.
Bu durumda, tarih-gelecek arası ve bilimkurgu-gelecekbilim arası, onlarca nicelikte ve nitelikte eser yaratılabilir ve hiçbiri henüz ortada yok, diyebiliriz.
Yani, henüz sert / ciddi bilimkurgu ortada yok.

(8 Ağustos 2016)

Salı, Ağustos 16, 2016

Türk Telekom'un büyük ortağı Saudi Oger iflasın eşiğinde

Bu haber, darbe gündeminde dikkatlerden kaçmıştı:
“Türkiye'de Türk Telekom'un %55 hissesine sahip Oger Telecom'u bünyesinde barındıran, sağlıktan inşaata ve telekoma kadar farklı alanlarda faaliyetleri bulunan Suudi Arabistan merkezli Saudi Oger'in iflasını ilan etmesi bekleniyor.”
Bu durum, Telekom’u ya iyi sarsar, ya da bitirir.
Bu işten yine Vodafon kazanır ama nedense bu sıralar telefon operatörleri aşırı panikte. Bilmediğimiz bir şeyler dönüyor gibi.
Skype pek beceremedi ama WhatsApp, cep telefonu konuşması gelirlerini epeyi bir budadı gibi görünüyor, çünkü konuşma bedava, SMS de bedava. Yani, bir cep telefonunun temel işlevleri, sabit ve düşük ücretli bir internet bağlantısıyla mümkün. O da ayda 50 lira gibi ve Türkiye’de aylık cep telefonu ortalama faturaları, bunun çok çok üzerinde.
Telekom’un sorun yaşadığı, son 1 ayda verdiği bedava konuşmalardan da belliydi.
Ancak asıl sorun, hat taşımada. Hiçbir operatörün sabit müşteri güvencesi kalmadı.  Yatırım yapmaya çekinirler bu durumda. O zaman da geriye düşerler.
Küçük resmi büyük panoramaya taşırsak:
Yüksek teknolojili tüm iş ilanlarının birincil sorunu, çok kısa vadeli başarılılık. Amazon’undan Altavista’sına onlarca yüksek teknoloji şirketi silinip gitti.
Bu silinip gitmede, internetteki tüketici davranışının aşırı viral oluşunun, yani çığ etkisinin çabucak yayılmasının da payı var: Herhangi bir şey, çok çabuk moda ve aynı zamanda çok çabuk demode oluyor.
Diğer bir deyişle:
Yüksek teknolojili iş alanlarındaki tüketicilerin önemli bölümünü oluşturan, 1975 sonrası doğumlu, bir türlü büyümeyen ergen ruhlu, ayran gönüllü ve maymun iştahlı profillerin bunda payı çok çok yüksek: Öyle ki kendileri için icat edilmiş sayılabilecek Facebook’u bile terkedip, yeni mecralar (şimdilik Snapchat) bulabiliyorlar.
Tabii, bir de klasik ekonomik durum var:
En önde koşmak, performansı bir süreden sonra düşürüyor. Bu, atletler için de böyle. Daha çok psikoloji sözkonusu oluyor gibi.
Bu son gelişmeyle, Türkiye’de 3 operatörün egemenliği, 1-2 yıl daha sürer gibi ama zayıflarlar. Zaten yeni oyuncular da, pazara girecek gibi.
İnternet için, Türkiye’de fiber kablolu altyapı çok zayıf, o nedenle gerçek internet hızı çok düşük. Bu alana girip de, büyük para yatırmayı göze alabilecek bir şirket, 3 yıl sonra 3’ünü de geçer bizce.
Dipnot:
Fiber kablolu altyapı, yüksek ücretle, veri aktarımı işinde büyük şirketlere tahsis edilmiş durumda. Bu da, IBM’in Microsoft karşısında düştüğü durumu yaratıyor: 1 milyon 10 değerli PC, 10 milyon ederken; 10 bin 100 değerli makro sistem, 1 milyonda kalıyor.

(8 Ağustos 2016)

yazarların idam referandumunda verecekleri oy

Bu Ekşi Sözlük başlığı.
+
Önce kendi düşüncem:
İdamın yaşama hakkını kapsamadığını ve idamlık suçlar olduğunu  ama askerden kaçmanın yaşama hakkını kapsadığını düşünüyorum.
+
Sonra ES yazarlarından alıntılar ve yorumlarım:
“gençliğimde saddam hüseyinin idam anının beynime kazınması... oyum hayır.”
İdam gördüğü için, idama lehtar veya aleyhtar olan insan, bu konuda aşırı duygusaldır. Bu mantık, hukuk ve düşünce konusu oysa.
İdama yönelik çok çok görsel gördüm, beni etkilemedi. Kafama silah da dayandı, göreli az etkiledi.
+
“türkiye gibi bir ülkede idam yasası referandumla halka sorulamaz, sorulmamalıdır. biz burada bilinçli üç beş kişiyiz; dışarıda her allahın günü allahu ekber diye bağıran insanlar ve bir linç kültürü var.”
Tümüyle katılıyorum. Özellikle de, 07.08.16 mitinginden gelenlerin, yol kapanınca, sıcaktan birbirine nasıl girdiğini görünce. Bu insanlar, kendilerinden olana onları yapıyorlarsa, başkalarına neler yaparlar bilinmez.
+
“idamın infazı ne şekilde olacak?
darağacı mı, giyotin mi, iğne mi, elektrikli sandalye mi, benzinli çekyat mı, yozgat'ta falan yaşamaya mahkum edip sıkıntıdan öldürmek mi?”
Biraz, sulu bir biçimde sorulmuş ama önemli soru.
+
“son günlerde epey kafa kesme videosu izledim.. yok, çok sapık olduğumdan değil, 18 yaşında bebe değiliz sonuçta, anlamaya çalışıyorum o durumu.”
Devamı, uzunca bir barbarlık açılımı. İdam cezası barbarlıkla özdeş olmasa da, barbarlık çağına yeni bir giriş yaptığımız da doğru.
Dolayısıyla soru şu.
Faşizme karşı faşizme gibi, barbarlığa karşı barbarlık mı?
+
“gerçekleşmeyecek referandumdur.”
Nelerin referandumunun yapıldığını gördüm bu ülkede. Bunun için de yapılır. TBMM’den çıkacak yasayı AYM reddedebilir diye.
+
“eger idam cezası bu ülkede uygulanıyor olsaydı, bir düsünün bakalım son 10 senede kimler idam edilmis olacaktı.”
Hayır. Öcalan’ın biel asılmış olacağını sanmıyorum. Türkiye’de idam cezasının uygulanması tarihini bir okumak yeterli, bunu anlamak için. 34 yıldır idam yapılmadı bu ülkede, onun 17 yılında ceza vardı
+
“özellikle bu kadar kolay kandırılan bir hükümetin eline böyle bir yetki verilemez.”
İdam cezasını hükümet uygulamıyor.
+
“100 koyunu parçalayan kurda merhamet edilmez.”
O zaman, AKP’lilerin % 90’ı ipe gider.
+
Çıkış:
Benim bir lödürmeyi hak ettiğim kişiler listem vardır. En son 40 kişi vardı listede. Onları öldüreceğimden değil, tek tek onlaır neden öldürmek istediğimi sayıp, bazılarını listeden çıkardım. Öznel de olsa, idamlık suçlar listem var çünkü.
Dünya için bu, eşcinsellik, zina veya uyuşturucu satıcılığı olabiliyor.
Vatana ihanet de bana komik geliyor idam için. Ona bakılırsa, 1983’ten beridir tüm hükümetler vatana ihanet etti. Şu an TC yok ortada çünkü.

(8 Ağustos 2016)

Erdoğan’ın Kartları Bitti

Sıfırlandı ve hatta eksilendi.
Yumurtayı çekiçle değil, şahmerdanla kırma arzusu, insanı böyle yapıyor.
İkide vakti göle durumunda. Kendini dev aynası ötesinde görüyor.
Oysa AKP, ekside.
MHP zaten bitmişti. Ancak, son koşullarda AKP, MHP’nin maraj-üstü kalmasını arzu edecek duruma geldi. Oysa ki onu batıran da oydu.
CHP, az eksilendi ama az.
HDP, eksilendi ve artılandı. PKK’den eksiler, CHP’den kaymalar artılar demek.
Erdoğan’ın ama yalnızca yalnızca Erdoğan’ın eksileri, say say bitmez:
Ekonomi tümden kaput. Tüm ticaretimizi yaptığımız ABD ve AB ile ilişkimiz sıfırlandı.
Savaş ve askeriye tümden eksi. Hala, 3 cephede siperde askerimiz bekliyor. Son 1 aydır yani. Moral nasıldır ama onlarda?
Siyaset hala aynen bildiğimiz gibi: Ülke batsın ama onlar vekil kalsın ve lüplüplesin, yeter.
Da tarih ve gelecek, şişede durduğu gibi durmuyor.
NATO üyesi Yunanistan, darbecileri vermeyecek örneğin, çünkü idam geri geliyor.
Erdoğan, mültecileri bir kez daha ortalığa saldı mı, sınırda istoplayacaklar bu kez. Öğrendiler hileyi.
Biz NATO’dan çıkamayız ama onlar bizi çıkarabilir. Putin-KGB 2024’e kadar, köşede bizi bekliyor.
Acaip olan şu:
Erdoğan, öyle bir histe ki bunları (Haziran 2015 – Ağustos 2016 arasına) aynen 10 kez yineleyebilir gibi geliyor ama 1 kez daha bile yineleyemez. Bitmişlik bu.
1 suda, değil 2 kere, 1 kere bile yıkanamazsın tarihte.
Sular kesildi, AKP cünup kaldı.
Dipnot.
AKP-Erdoğan’ın bu vakumu, tarihte önemli bir boşluk yarattı-yaratıyor-yaratacak. Yerine dolduracak oyuncu olmadığı için, vakum-kaos kendi özdevinimiyle fırtınalaşacak.
Bence.

(8 Ağustos 2016)

Perşembe, Ağustos 11, 2016

Sıla’yı Yakmaya Niyetliler

Ekşi Sözlük’tekilerden kimi zaman tiksinirim. Bugün öğürdüm ve kustum.
Sıla mitinge katılmadığı için, İBB konserlerini iptal etti.
Ekşi Sözlük tartışmasında, biri bu konuda şöyle yazmış:
“burada iste demokrasi diyip dalga gecenler once aynaya bakmali. birkac milyon insanin inanip gittigi yere show demek dusunce ozgurlugu degildir.”
Haxtir lan.
6 milyon kişinin gitttiği Papa Manila da şovdur, aşağı yukarı tüm mitingler de. Kitle psikolojsinin faşistçe yüceltilmesidir. Marksistler yapsa bile öyledir.
Doğruyu söylemek, her daim düşünce özgürlüğüdür ve öyle de kalacaktır.
Bugün tek tanrılı dinlere 4 milyar kişi inanıyor. Da ne oluyor? Milyonlarca kişi öldürülüyor o nedenle. O inananlar, önce zulümle, sonra gönüllü kullukla inandılar o dinlere. Şimdi de öldürmeye, lince, cadı avına soyunuyorlar.
Eşki Sözlük’teki AKP’liler eksi zekalı ve eksi bilgili. Ellerindeki güce güvenip dayılanıyorlar habire.
Fetö konusunda da öyle yaptılar. Sonra çark ettiler.
Yarın da, AKP için öyle yapacaklar.
Rezillik bu. Başka bir şey değil.

(11 Ağustos 2016)

Çarşamba, Ağustos 10, 2016

Onedio Joker Diyaloğu

Anarşinin Bayraktarı Joker'in Gerçek Hikayesi Tüylerinizi Diken Diken Edecek!
Konu en sevilen kötülerden biri olunca, daha fazla detay hiç rahatsız etmiyor. Asıl çıkış noktası bilinmemekle birlikte, bir Cracked.com editörünün altını çizdiği bu teori gerçek anlamda Joker hakkında büyük bir sayfa açıyor!
(Konu, Joker’i oynayan ve filmin çekiminin bitişinde ölen Ledger üzerinden gidiyor.)
+
Joker, bir anarşist değil, kinik bir nihilisttir. Devletle bir derdi yoktur öncelikle, diğer kötülerledir derdi. Ama Trump gibi de değildir, pek kazanmak için oynamaz. Kafa bulur yalnızca, kendiyle bile. Ancak bu pek ironi sayılmaz, yıkım sayılır, öz-yıkım ama intihar değil.
+
Gelelim çizgiroman Joker'in tasarımına: Bir: Çizgiroman tiplemeleri, farklı yazarlar tarafından yazılmış öykülerde, birbiriyle çelişen nitelikler taşır, Joker de öyledir. İki: Bir kötü, diğer kötülerle çakışmamak zorunda olduğu için, yaratıldığı an, epeyi eksiltme içerir, bunlar onun tarafından içersenmek zorunda olsa bile. Üç: Yukarıda belirtildiğinin tersine Joker, bir asker olmak zorunda değil. Yanlış bilgi ve geçersiz önyargı olarak, savaşmayı en iyi askerlerin başardığı sanılır ama silah tasarımcıları veya stratejistler sivildir, Askerlerden daha iyi sniper olabilen sivil avcılar da. Dört ve son: Joker, zaten Wikipedia'da yeterince ayrıntılı açımlanıyor. Bu parça, idrar zoruyla olmuş o yüzden.

(8 Ağustos 2016)

Tek Teselli Sanat

Şu an, radyo gibi davranan bir kanalda Neşet Ertaş dinliyorum, yalnızca onun fotosuyla.
Duygularım kabardı.
Dün, Bakırköy’de mezattaydım. İnsanların içinde uzun bulunmak., bana her zaman daral verir. 14:30-19:00 arasında, saat tam 16:00’da radyoda tango saatı başladı, Trt Fm’de. Astor Piazzolla’nın erken dönemleri de vardı. Oblivion’un gitarla yorumu da.
Duygularım yine kabarmıştı.
Piazzolla’yı o denli çok dinledim ki artık nota nota, tel tel, his his ayırsayabiliyorum onu. Yıllar içindeki evrimin. Müziğinin saf caza doğru haslaşmasını ve daha da öteye geçmesini.
Evet, daha da öteye geçmesini.
Bunu, 1500’de resimde Bosch, Bruegel, Dürer yapmış.
Saflaştırma v yoğunlaştırma o kadar yüksek ki aşkın ötelik de var.
İşte, hem faşizm, hem engizisyon için, tek çıkış yolu, bildiğim tek çıkış yolu, bu  has-ötesi hislenme. Bunu, faşizm-engizisyon damarıma binmediğinde de yaşıyorum ama bir keyif olarak. Baskı altındaysa, bu bir eksodus oluyor.
Kafka bunu yazarak, Fassbinder bunu filmle yaptı.
Ben, Woodward-Oblivion’da da bunu yaşayabilen bir çok duyu-dilli aşırı taltifliyim. Tamam, bunu kendi kendime öğrettim ama o eserler olmasa, bu bilgi-duygu hiçbir işe yaramaz.
56 yaşındayım. Herkes ambale ve ben çıkışı yolunu görüyorum ve biliyorum. O halde, onu şu ve burada yürümek durumundayım. Çünkü, henüz ilk yok, o ben olacağım. Büyük A ile Acı verecek ama yürüyeceğim.
Kılıçdaroğlu’nun Yenikapı’ya gidişi, bir kilitleme idi ve ben de onu Ankara düğümü kesip atacağım.

Faşizm-engizisyonda tek teselli sanat hala.

Gördüğüm Miting

Eğer İstanbul, bir birlik ve beraberlik ortamında böyleyse, gerçek ve büyük bir felaket durumunda, daha önce tanımladığım düzeyi, yamyamlık ötesine alıyorum.
Bakırköy’den Taksim’e 19:00’dan 21:30’a kadar olmak üzere, 2,5 saatta ve 4 araçla geldim. Saat 19:30’da bile herkes yürüyerek, mitingden kaçıyordu, varoşlara doğru.
Duyurular geçersizdi, hiçbir hat çalışmıyordu. Kapatılması gerekmeyen hatlar kapatılmış. Onlardan kalan 1-2 otobüs 3 katı yolcu taşıdı.
Şöförlere emir verilmiş, akbil basmadan sokmayın, diye. Bu nedenle, binemeyenlerle şöförler arasında kavgalar çıktı.
Otobüstekiler, yumurtadan yeni çıkmış civciv gibi, varoşlarından çıkmış, Suriye’den bile değil, Afganistan’dan gelmiş gözlerle, asıl İstanbul’a bakıyorlardı. Otobüs içinde yer açmayı bilmiyorlardı. Söz dinlemiyorlardı. Birbirlerini kollayamıyorlardı, çocuklar kayboluyordu.
Devlet kaput idi. Hem de mafiş kaput. Ortalıkta bir tek güvenlik görevlisi yoktu. 1 Mayıs için, çevre illerden 50 bin polis getirmeyi biliyorlar ama kendi popolarını koruyacak mecalleri yok.
Bugün en az on bin kişinin cüzdanının yürüdüğüne eminin. Çünkü bunu yapabilecek tipleri gözümle gördüm.
En acınası olan ise, Galata Kulesi dibinde selfi çektiren ergenlerdi. Kellelerinin gitmiş olabileceğine aymadan, yılışık sırıtmalarla, gelene geçene köstek olarak, poz veriyorlardı. Evsiz alkolikler, fonda şiki şiki baba baba çalıyorlardıl.
Devlet yok, halk da yok. Ülke de yok o zaman.
Kaç kere söyledim:
Anarşist olan benim. Siz devleti koruyacaksınız. Devlet, bu biçimde ancak yıkılır ve yıkıldı da.
3 haftada, kendi partileri dahil, TBMM’deki diğer partiler de dahil, sistemi taşıyabilecek ve birarada tutabilecek tüm resmi ve özel kurumları sıfırladılar ve hatta eksilediler.
Ayaktakımı ve başıbozuklar, işte şimdi rahatça talan, tecavüz, gasp, darp, şu bu yapabilirler.
İmam osurdu, cemaat ishal.

(7 Temmuz 2016)

Salı, Ağustos 09, 2016

Şu Yerandaki Soru Kipi:

7 milyar ve insanlık kurtarılabilir miydi?
Hayır. Ancak, bu bir kader değil. 200 yıllık kümülatif bir neden-sonuç çığı.Kurtarmak ister miydim?
Çok çok az ve belki. Gelecekbilim ve epsilon boşluklar yaratmak adına. Ben bozmadığım için, düzeltme sorumluluğu bana ait değil.
Bunlar tümeller.
Neyi kurtardım tikelde?
Gelecekbilim, deneme, eleştiri, mektup, günce: bilim evet, insan bilimleri hayır, edebiyat haır, özellikle de öykü-roman hayır.
Ne oldum?
Eksi varlık, ben değil / erkek / kendi-değil.
Eski ustalarım ne olmuştu?
Bosch, Bruegel, Dürer, klasik resim. 500 yıl önce.
Da Vinci’yi değillerim (bilimci olsaydı, olurdu, ibn-i Sina gibi, onu da metafizikte değillerim), otoportre dizisine karşın Rembrandt’ı da öyle.
Kafka, öykü-roman, Fassbinder, sinema, günce-sinema (1968 Sonbaharında Berlin). 100 ve 35 yıl önce.
Bunların da hepsi tikel.
Tümelde, Aristo metafizik / diyalektik / mantık, Lao Tzu metafizik / diyalektik / mantık.
De Labotie. Verhulst, Bellegarrigue.
Verhulst’un (1830) ve Bellegarrigue’nun (1850) ne yaptığını anlayana Batı’da bile raslamadım. Aristo-Lao Tzu gibiler oysa.
Bu aksisleri özellikle imliyorum, çünkü bunlar tarihin aksını doğrultabilirdi, en azından inişe fren-köstek olabilirdi. Aristo’nun İskender’e yazılı olarak Lao Tzu şerhi dersi vermiş olduğunu düşünün bir.
Neçaye de bir şerh ama fazla pratik. Teorisi zayıf veya yok gibi.
Asıl soru şu:
Wallerstein, 1960’da mümkün olsaydı, Dünya Sistemi modelinin katkısıyla, Dünya’yı inişte durdurmak ister miydi ve nerede?
1990 SSCB-Rusya, 2000 ABD, 2010 AB, 2020 Çin kaput. Ya sonra? 2030 kriz.
1980’de Bertham Gross bunu aşağı yukarı öngördü. 2015 Dünya’sını o ister miydi acaba?
Vurgulu şerh: 2. Sanayileşme’nin 9 öncü altkültürünün 99 altdalında, 5 yılda başka bir ülke veya şirket öne çıkıyor. Bu bile, donanmanın neden yavaşladığını açımlamaya yeter. İlk 99’da herkes sırayla 1. olsa, ortalama yine 45 kalabilir, o da tirihi kurtarmaz, kurtarmadı da.
O nedenle hegemon-odağı, tarihi sürüklüyor peşinden. Belki 100 yıl 1 numara kalıyor en öndeki.
1500 Osmanlı, 1600 İberya = Portekiz + İspanya, 1700 İngiltere, 1800 Fransa, 1900 ABD ama 2000 hiç kimse.
Şerh. O 1 no olmak, en öndekini bitiriyor. Hindistan 1000, İslam 600-1100, Moğolistan 1200, hep silindi gitti ve bir daha geri dönemedi tarihe. Ya da AB, 400-1500 oluyor sonuç. Eksiler vasatı hep sıfırlıyor veya eksiliyor: 400 Kavimler Göçü, 800 Vikingler, 1200 Moğollar. (1350 salgını, 1500 koloniyalizmini granatilemiş gibi görünüyor.)
Türkler-Osmanlı, 1300’de yırtık dondan / tarihten fırladı. MÖ 1300 deniz halkları öyle, MS 900 Macarlar öyle.
Yani, 2015 için, 2075’e kadar bu yırtık dondan fırlayanlar bir şey olabilir, olabilecekse. Öyle görünüyor şimdi mometinde.
Bu salakılara taraftar değilim. Hindistan ve Brezilya’dan bir şey umamıyorum aynı süre için.
O nedenle ellemiyorum tarihi, bir de prensipte gelecekbilimsel 0 müdahale ilkem nedeniyle.
Soru kiplerinin yanıt kipleri bunlar oldu.

(5 Ağstos 2016)

Sineklerin Tanrısı ve Koloni

Sineklerin Tanrısı William Golding’in bir romanıdır ve sinemaya uyarlanmıştır.
Issız bir adaya düşen çocuklar, büyüklerin düzenini aynen kurarlar. Filmin finalinde çocuklar, bir şenlik ateşinin çevresinde dansediyorlardır.
Bu, engizisyonun da faşizmin de şenlik ateşi olabilir.
Fransız yapımı Koloni’de bir karıkocanın ıssız bir ormana yolları düşer. Orada, çocukların kolinisi vardır. Çocuklar yayamdır. Filmin sonunda erkeği-babayı öldürüp, kadını ana-tanrıça kabul ederler. Kadın da yamyam olur ve kocasını yer. Oda sineklerin tanrıçasıdır aslında.
Bu 2 kurmaca ürün de, aslında bunu hedeflememişse de, insan kültüründe tanrı-lider’in anlamsızlığını sergiler. Sonuçta, abuksabuk kutlamalar ve yamyamlık vardır insanlık adına.

(5 Ağustos 2016) 

FB Matriyarkal Faşizm Diyaloğu

“Kozmos’un dişil yaratıcı göğsünden, muhteşem bir aşk eseri olarak doğmuştur insan.”
Maya Elder, Don Vicente Martin.
+
Reha Ulku Ev-gezegen antropomorfizmi matriyarkal faşizmdir, Ursula K. Le Guin babında. Yuva, yavrulamayı akla getiriyor; yuvaya yolculuk da, Daima Eve Dönüş'ü (Always Coming Home). İnsanın doğası, özü, tözü hiç olmadı. Yavrulamak için bir dişiye gerek yok artık, erkeğe de. Negasyona gerek var. Şaman Takver'dir, matriyarkal faşist olduğunu Mülksüzler'de kendi itiraf eden Takver. Yalan-söylemi bırakalım yani. Tayyip'ten herhalde doğurarak kurtulamayacaksınız, o da size bunu öneriyor zaten.

(4 Ağustos 2016)

Pazartesi, Ağustos 08, 2016

Bir Halil İnalcık Eleştirel Okuması

Daha önce, kendisi hakkında 5-10 genel metin yazmıştık. Sonra kendisi vefat etti. Şimdi ise, onun için bir mezartaşı niyetine, onun neden epistemik 0 ve hatta eksi epsilon olduğunu açımlayacağız: Kendini en uzman saydığı alan olan Osmanlı tarihi hakkında bir metinle ve onun eleştirisiyle.
Kitap: Osmanlı Tarihinde İslamiyet ve Devlet, İş Bankası Yayınları, 2016.
Alıntılar, sayfa ve tam başlayan paragraf sırasıyla olacak.
Makale: Osman Gazi, Uç Toplumu ve Kültürü.
Özet: Osman Gazi, Moğollar’ın istilasının parçaladığı Anadolu Selçuklu Devleti’nin artıkları arasında fırsatçılık yaparak sivrilir. Sivrilir, çünkü en küçük ve Bizans’a en yakın olan beyliktir.
İnalcık’ın makalesinde dişe dokunur tek bilgi, Umur Bey’in kardeşi Hızır Bey’in, o öldürülünce, savaşma ticaret yap, oportunizmi göstermesidir. Gerisi, bildiğimiz rivayei muhtelif hikaye.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin asıl adının Konya Rum Sultanlığı olduğunu yazmaz örneğin. Rum’un Roma demek olduğunu da yazmaz, Bizans’ın (en azından Türkler’ce / Müslümanlar’ca) Roma sayılmadığını yani.
Alıntı (34, 2): Osmanlı Beyliği, Uc’lardaki Türkmen beylikleri tarihinin bir parçası olarak ele alınmalıdır.
Yorumlar.
Bir: Osmangiller Türkmen değildir, Oğuzgil’dir. Türkmenler, Hazar-Aral arasıki karışık halkların, bir gelenek olarak ‘ben Türk’ anlamında ‘Türk-Men’ adını almasıyla oluşan melez bir halklar yığınıdır, çoğu Türkik değil, İndo-Avrupa kırmasıdır. En azından 1100 Ön Asya momentinde. Oralar epeyi karışık olduğu için oluşan göç dalgasıyla Anadolu’ya kadar gelmişlerdir, Kuzey Hindistan’lı Çingeneler de.
Alparslan’ın amacı Anadolu’yu değil, Suriye’yi fetih idi, Bizans saldırınca, onlarla savaştı ve onları yendi ama Anadolu’ya yine girmedi. O 1072’de ölünce, ardılı beyler bu işi yaptılar, 20 yılda ve tümüyle.
1100-1300 arasında Anadolu’da belki 50, belki 100 beylik oldu. Beylikiçi belikçik düzeni nedeniyle, bunlar hala kayıtlı değil. Hutbe de okutmadılar, para da basmadılar. Bir bölüm çok kısa süreli egemen oldu.
O ne diyor peki? (34, 3)
“Uç hayatı büyük tehlikelerle dolu olup, büyük girişimler ister.”
Onu yapanlar, 1100 öncesi gelenlerdi. 750 Talas Savaşı’ndan sonra Ön Asya belki 500 yıl hiç sakinlemedi. Halklar da göç etti, doğuda Himalayalar vardı, o nedenle batıya.
Babailer bölümü (38-39), dinler tarihi açısından şöyle:
İsevilik’te olduğu gibi İslam’da da dini sonradan kabul edenler, çok karman çorman melez / senkretik mezhepler üretti, tamamı da geçici oldu. İslam tarihinde bunlardan birkaç 100 tane var.
Gaza ve Gazilik (41-43), bildiğimiz talan kültürü. Şehitlik adı altında, ölen ölür, kalan sağlar zengin olur, malı götürür, uygulandı. Sonra da, sınır boyu tekkeler kurulup, sivil halk beslenip bakılıp, asimilasyon sağlandı. Onların artı-değeriyle yani.
Bu konuya İbrahim Okçuoğlu ‘da (ama epeyi dağıtarak), Ebubekir Ceylan da irdelemiştir. Yani, 1000-1350 Anadolu tarihi, Dünya Sistemi içinde resmedilmiştir çoktan. İnalcık , Annales Okulu’ndan dem vursa da, bunu 100 yıllık ömründe hiç denemedi.
O nedenle o bir derlemeci, telif tarihçi değil.
Epistemik eksisi oradan, yanlış derlemeci çünkü.

(2 Ağustos 2016)

Sapyo Ben ve Sapyofiller / Sapyoseksüeller

Zekam ve bilgim, her zaman on binde bir oranla başladı.
Yani, insanların tamamı benim gibi birini ilk ve son kez gördü. Yine o insanların tamamına yakını bunu ayırsayamadı. Yani, insanların oranı olsun olusn binder bir. Bakış açıları dar çünkü. Sapyo değiller çünkü. Eksi zekalı ve eksi bilgililer çünkü.
Sapyolara ilgiyi ümmiler de duyabiliyor. Çünkü o sapyonun ışığı onları çekiyor. O ışık bende de var. Parladığım zaman kadınları çok çektiğimi görürüm. O nedenle artık parlamıyorum, ışığımı gizliyorum.
Sapyofili, aslında marjinalofili yani. Bunu, sanatçılarla olan deneyimlerimden biliyorum. Sanatçı uç duygusallığı, marjinallik ve deha aynı şey sanılıyor.
Sapyofil ve erkek bir eşcinselin de ilgisine maruz kaldım. Yalnızca güldüm buna.
Yani bu iş cinsiyete de bağlı değil.
Kendi hesabıma ben de sapyofilim ama hiç öyle biriyle birlikte olamadım. Fırsat olmadı. Biri bana da ilgi duyan iki tanesini çirkin buldum. Beni çekmediler yani.
Çirkin ve zeki deyimini pas geçiyorum.

(2 Ağustos 2016)

Ceset Çiçeği’nin Adı: Metafor

Ceset çiçeği, adı üzerinde ceset gibi kokarmış. Öyle olmasının nedeni ise, leşlere yumurta bırakan böcekleri kendine çekip, kendi döllenmesini onlara yaptırmak olmakta. Değişik bir evrim yolu.
Ceset ceset gibi kokar, çünkü çürür. Kültür de çürürken kokar. Değer yargılarının ayrıştığını koklayabilirsiniz, örneğin aile kurumunun.
Kültürlerin çürümesi, değişik zamanlarda, örneğin değişik aile tiplerinde değişik olur. Çekirdek ailede bu, sokağa bırakılan veya çalıştırılan çocuklar iken; kalabalık ailede bu, evden kovulan veya huzurevine bırakılın yaşlılar demek olur.
Sanatın çürümesi ise, başka türlüdür: Arabeskleşme, bayağılaşma, çirkinin yüceltilmesi biçiminde tezahür eder ama bu sürrealizmin dekadansçılığı türünden bilinçlice yapılmış değildir.
1995 gibi Yeni Orta Çağ tanımlandı. 2001’de Yeni Haçlı Seferi ve neo-engizisyon ve artı neo-cihad tanımlandı (ki bu aslen 1980 Taliban Afganistan ile böyle oldu). 2012 gibi faşizm-engizisyon binişikliği tanımlandı. 2013’te Yeni Kavimler Göçü tanımlandı.
Bu yeni dönemde, ülkeler de, bloklar da parçalanıyor ki bu 1990’da eski Doğu Bloku çöküşüyle başlamış tanımlı oldu. BM işlevsiz, AB bitti.
En büyük çöküş; Batı’nın temsil ettiği bilim, sanat, felsefe değerlerinin çöküşü olmakta. İrrasyonalizm geri döndü ama bunda kabahat uç pozitivizmde ve mekanik determinizmde.
Yeni Kavimler Göçü ve % 20 göçmen oranı ile ırklar bir kez daha harmanlanıyor. Özellikle AB’ninki ama bu kez Doğu değil, Batı olarak. (Doğu Avrupa, yüksek faşizm eğilimi ve yüksek eski reel sosyalizm sempatisi ile değişik bir momentte şu an için.) ABD desen, her yıl nüfusunun % 0,5’i kadar göçmen alıyor. Asıl önemlisi, göçün kendi iç dinamiği ve kaotiği var, çığ başladı yani.
Çürüyen herşey kokar ama insanlara rahatsız edici olarak, leşseverlere çekici olarak.
Barbar halklar, talanlarıyla bu leş kokusunu seviyorlar. Değişik bir mini-neo harp zenginleri dizisi oluşmakta.
Çıkış metafor:
Gün batımında aşk gibi, 75 yıl sonra ilk kez bir ceset çiçeği doğal olarak çiçek açtı ve kısa sürede soldu: Döllenmiş olarak.

(2 Ağustos 2016)

Perşembe, Ağustos 04, 2016

Fassbinder’i Bir Kez Daha Sevmek

Fassbinder’i, Kafka’yı değil...
Dekadantı, püriteni değil...
Şimdi ve burada faşizm-engizisyonun dekadansı zamanı...
Acı var, çok çok büyük Acı...
Kültürel dedem-babam olarak Kafka-Fassbinder ikilisinin karasularını 1995 gibi terketmiştim. 2016’da geri dönmüş oldum, açıktan pas geçercesine...
Eskiden aşırı elektriklenince, meni-yasemin kokardım.
Şu an öyle kokuyorum. Belki 15 yıl sonra ilk kez.
Sanat çizgisi bu işte...
Duygu ama en derin ve zehir yeşili duygu...
Sana Gül Bahçesi Vaad Etmedim, Godot’yu Bekliyor ve Godot gelince, öldürülecek. Kriminaller öyle söyledi çünkü. Hapishanede ya da içerisi tımarhanede, dışarısı toplama kampında.
Primo Levin’nin bir şeyleri yazmayı kaçırdığını düşünürdüm ve hissederdim hep. Bunlarmış. O da bunları yaşadı ama ayırsamadı ve yazmadı.
Onun yerine, 1975 Golda Meir şöyle dedi:
Evet, maalesef orospularımız var İsrail’de.
Ama o da katliamları söylemedi: (İsrail kurulmadan önce ve onu kurmak için) 1946’da Kudüs’te 90 ölü, 45’ Musevi gibi.
Dipnot:
Bu yeni dizi, bir başlık gereksiniyor ama henüz adı yok. Dolayısıyla, Ceset Çiçeği’nin Adı (CÇA) olsun şimdilik.
Latince adı da, amorphallus titanum imiş. Yaraksever dev, yani.
Çiçek, 75 yıldır ilk kez kendi kendine çiçek açmış, 2. Dünya Savaşı’ndan beridir ilk kez yani. Ceset kokusu almış olacak.
(2 Ağustos 2016)