Bir
okurum bana 10 soru birden sordu. Ben de onları listeleyip yanıtlamaya
çabaladım.
1-) Neden bazı insanlar sanatı bu
kadar yüceltir? Ya da neden sanatı eleştiri konusu yapmak istemezler?
Sanat
güzeli, bilim doğruyu, felsefenin bir bölümü iyiyi savunur. Bu 3’ü içinden en
çok güzel ve onunla uğraşan sanat, insanları ilgisini çeker.
Artı:
Sanat duygulara yöneliktir. İnsanlar, düşünmektense, hissetmeyi yeğlerler.
Yani: Bu
3’ü içinde sanat, en kolay olanıdır, o nedenle de bilimciden ve felsefeciden
çok sanatçı vardır ortalıkta.
Not: Bu
faşizm ve engizisyon döneminde, benim de tek tesellim sanat: Popüler kültür
ürünleri olarak sanat: Çizgiroman, çaprnaz medya, dizi (Hannibal, Dr. House,
Preacher, Amerikan Tanrıları, Happy!, Taht Oyunları).
1-1: Türkiye'deki herhangi bir
sanat dalının kısmen veya tamamen içinde olan azımsanmayacak bir grubun sanata
ilgisini bir delilik ya da saçmalık belirtisi olarak görüyorum.
Hissi
topluca yüceltmek, Orta Çağ türü
dönemlerin toplumsal histeri davranışlarından
birisidir. Türkiye de, Dünya da tarihsel ve kültürel olarak inişte. Sanatın bu
denli yüceltilmesi olağandır, diye düşünüyorum. Ben, sanatı çok seviyorum ama
onu yüceltmiyorum.
Ayrıca,
sanata karşı oransal ilgi sanılanın epeyi altında: Sinemaya, tiyatroya, sergiye
giden insan oranları çok çok düşük. İş lafa gelince, atıp tutarlar o kadar.
2-) Doğadaki en sert madde, gibi,
bilginin de en sağlamı, en güçlüsü var mıdır?
Bilginin
en sağlamını ve en güçlüsünü, tarihsel momentler dahilinde yazarsak, felsefe
üretir, daha doğrusu üretmesi gerekir. Bu türden felsefi düşünceler ise, çok
çok azdır. Yani, felsefeciler de kendi işlerinde ve kendi sorumluluk
alanlarında feci çuvallamışlardır.
Ancak,
Aristo’nun mimesis, metafizik ve diyalektik düşünceleri 2 bin 500 yıl
dayanabilecek derecede güçlüdür. Lao Tzu’nun sonsuz tao’su da öyle. Bir düşünce,
ne kadar uzu süre kullanılabilir kalabiliyorsa, o denli güçlüdür diye
düşünüyorum.
Poliyalektikle
kendimin de böyle bir novum (artı-değer, yeni, çok küçük, billur) düşünce
ürettiği kanısındayım: En az 5 bin yıl daha işe yarayacak.
3-) Özgür irade ileride
matematiğin konusu olabilir mi?
Özgür
irade, zaten istatistiğin konusudur. Tarihin, kültürün ve toplumun etkileri
veya neden-sonuç ilişkileriyle, buna karşı bireyin özgür iradesiyle
yapabildiklerinin etkisi ve neden-sonuç ilişkileri, birbirleriyle tümüyle
istatiksel veri ağ tabanı etkileşimi içindedir.
Diğer
ber deyişle: Kültürün ve tarihin sana / zihnine / biyografine uyguladığı genel
etkileri ne kadar bilebilir ve onları ne kadar yönetebilirsen, özgür iradenin
davranış hacmi o kadar artar.
Bireyin
özgür iradesinin mümkün ve muhtemel etkilerinin, tarihin siklusları içinde
belli bir dalgalanma yaşadığını gözledim. Özgür irade yerine, dahinin etki gücü
diyorum ben. Bu sıralar, özgür iradenin etkisi giderek sıfıra limitleniyor
gibi.
4-) Gösterge bilimi hakkında
kısaca ne düşünüyorsunuz?
Bir
dönem, yapısalcılık veya varoluşçuluk gibi, Fransız işi, gelip geçen bir moda
konuydu. Şu andaki göstergebilim, çok daha başka yerlere kaydırıldı.
Gösteren-gösterilen ilişkisi, ileti-ortam-ileten-iletilen gibi bir bütünlük
içinde ele alınıyor artık ki bu da, epistemoloji, enformasyon kuramı, kognitif
psikoloji bilgi alanları demek. Aynı zamanda, çokdisiplinlilik ve
disiplinlerarasılık demek.
5-) Kader, tesadüf, rastgele,
şans, talih gibi kavramlara bakışınız nedir?
Özgür
iradeye baktığım gibi: İstatistik olarak bakıyorum.
Kendi
yaşamımda, negatif şanslar yasası
dediğim bir durumlar silsilesi gözledim: Başıma sürekli en olmadık felaketler
gelir, tam ip kopma noktasına gelince, (benim deyimimle) Şeytan’ım beni
kurtarır ki daha büyük acılar çekebileyim diye. Ama bu bir mecazdır yalnızca.
Yaşamımdaki
toplam felaketlerin ve mucizelerin kabaca eşit olduğunu düşünüyordum ama son 8
yıldır felaketler aşırı abarttı. Bunu da sineye çekiyorum, çünkü seçeneğim yok.
Kaderim
bu, demiyorum. Benim biyografime düşen istatiksel dağılım bu, diyorum.
Eğer,
zar atımında olduğu gibi bir limit sözkonusuysa, o raslantısallık, eğer bir limit yoksa, o rasgelelik olur. Tek tek yaşamlara bakınca, aşırı rasgele öyküler
izlersiniz ama 1 milyon öykü, topluca epeyi anlamlıdır, raslantısaldır limitte
anlamalar varır: Şu sıralar insanların topluca akıldışılaşması, saçmalaması,
aptallaşması, cahilleşmesi gibi ki bu tarihin tüm çöküş dönemlerinde böyleymiş.
6-) Sizce saçma ile akıl arasında
bir ilişki var mıdır?
Tam
saçma = 0 akıl ve tam akıl = 0 saçma gibi bir ilinti kurulabilir ama bu da
koyutsaldır, yalnızca tanımdır yani.
Avrupa
uygarlığı, Aydınlanma’dan beri, aslında yetersiz olan akılcılığı ve pozitivizmi fazla abarttı ve varılan
yer toplu irrasyonellik histerisi
nöbeti oldu. Tüm AB ülkelerinin halkları, bilimi, sanatı, felsefeyi terketti.
7-) Bilincin oluşum sürecinde
tarihin önemi ne kadar büyük? Hegel’in bu konudaki söyledikleri önemli mi?
Hegel’i
hiç takmam.
Kendi
bilincimin oluşmasını kesinkes tarih sağladı, diyebilirim ama. Çünkü, eğer ben
doğmadan 1945 atom bombaları ve 1957 Sputnik olmasaydı, ben antihümanist ve
Homo Posterus bilinçli olamazdım. Benim gibi insan olammaya yatkın çok deli var
ama hiçbiri insan-değil’i istemedi,
yaşamadı, o da ayrı konu.
8-) Enerjiyi nasıl
tanımlıyorsunuz?
Enerji-madde,
bir ikili tanım. Uzay-zaman, diğer bir ikili tanım. Bazı bilimciler gibi ben
de, hepsinin tek bir denklemde birleştiğini düşünüyorum ama bunun bilimsel
bilgi kılınması 500 yıl falan alır.
E = m x
C2, ise beni ikna eden bir denklem değil.
Uzay ve
zaman sürekli, heterojen, tek boyutlu,
tersinmez yapıda değil. Bunun
böyleliliğini açımlayacak matematiksel araçlardan henüz yoksunuz, daha önce
cebirin veya kalkulusun olmadığı zamanlardaki gibi.
Burada
felsefenin bilime katkı yapıp, varlık +1 ve yokluk 0 üzerine, eksi varlık = -1
tanımını da işin içine sokması gerektiği kanısındayım. Bu da, matematiksel
yoldan ancak i2 ve (kompleks sayılar tanımlamasındaki) ‘x = y4’ işin içine
sokularak yapılabilir.
9-) Zaman, ölçü ve nicelik
gerçeği / hakikati doğru bir şekilde kavramaya engel olmuyorlar mı sizce?
Evrimde
insan ne zaman yeni ve zor bir şeyler öğrenmeye kalktıysa, başka bir tür /
altür olmuştur / evrilmiştir. Homo Posterus da, Neanderthal gibi, bir alttür /
aratür yalnızca.
İnsanlar
yaşadıkları ve düşündükleri biçimlerle, bazı şeyleri öğrenemez durumdalar, bu
doğru. Öğrenmeye yol aldıkları zaman başkalaşacaklar (metamorfoz), bu da doğru.
Hakikati
kavramak, bir dil sorunudur aynı zamanda: Ateş, hava, su, toprak da denebilir;
plazma, gaz, sıvı, katı da. Şu andaysa, 66 maddesel faz tanımlı.
10-) Evrenimizdeki sonsuz küçük
planck sabiti ise sonsuz büyük nedir? Evrenimizdeki iki cismin çarpımının
arasındaki mesafenin karesiyle ters orantısıyla bölümü olan kutlecekimi en
büyük olan iki cisim arasındaki kutlecekimi sonsuz büyük olabilir mi?
Sonlu-sonsuz,
sınırlı-sınırsız kavramları görelidir, tanımsaldır, dilseldir. 1 / 0 = sonsuz,
tanımı gibi. Limit sıfır büyüklüklü ve noktasal süreklilikli tanım sonluluktur,
diğeri ise sonsuzluktur. Ancak diziler, sonsuz sayıda öğeli ama sonlu toplamlı
olabilirler. 1 / x denkleminin integrali sonsuzdur ama 1 / x2 denkleminin
integrali sonludur. x2’den x’e (yani x üzeri 1’e) limitlendikçe, sonludan
sonsuza yaklaşırsın.
Sonsuz
küçük Planck sabiti, bildiğimiz epsilondur. Planck zaman sabiti ile birlikte
ikisi, 10-11 boyutun 4 boyuta bükülmüşü
durumuyla Evren’imizin boyutlarının yeniden açılımı belki mümkün olacaktır.
Bunun için de, matematiksel araçlar henüz yoktur. İnsan türü, o çözümü ve denklemi
bulamadan kendini yok etmiş olabilecek. Bulursa da, başka bir tür olmuş olacak.
(26 Ağustos 2018)