Cuma, Ağustos 31, 2018

Sefa Kaplan Negasyonu: Kadını rakı sofrası mezesi olarak gören entellektüeller ülkesi (imişiz ona göre)


Yarı-aydıncıklarımız bilgi ve zeka eksikliklerini bazan çok abartıyorlar. Kaplan, abartıyı da geçmiş.
Kendisi, tüm Türk erkek yazarları, kadınları rakı sofrasında meze olarak gören erkekler yapmış.
+
Alıntı ve yorum olarak gidecek:
+
“Bu tür masalarda edebiyattan, siyasetten, iktisattan, maçlardan daha önemli tek mesele vardı her zaman: Kadın.
Hakikaten de kadın, hiç kimsenin itiraz etmediği en önemli mezeydi. Dedikodular, taciz ve tecavüz dozu hayli yüksek müstehcen fıkralar, şakalar, takılmalar, bugünün Türkçe’siyle “laf geçirmeler”, hep kadın kavramı etrafında şekillenirdi. Sosyalizm, demokrasi, insan hakları, eşitlik gibi meseleler gündeme geldikçe yerinden yekinip, hemen tavır alma lüzumunu duyan arkadaşların hiçbiri ama istisnasız hiçbiri, kadının uluorta aşağılanmasını protesto etmeyi getirmezdi hatırına. Kimi zaman soyut, kimi zaman da son derece somut bir biçimde kadın konusu açılınca, ideoloji yahut prensipler bir kenara bırakılırdı hemen. İfade yerindeyse eğer, sanki “Kadını kim daha iyi aşağılayacak” konulu ödüllü bir yarışma varmış gibi birbirinin önüne geçmeye çabalardı masanın müdavimleri.
Masadaki genel kabule göre, kadınlar aşağılık yaratıklardı, yatmak (kelime bu değildi!) dışında herhangi bir işe yaramazlardı.”
Mabadına güvenen borazancıbaşı. Burada yazdıklarını, o sofralarda söylemeye neyin yetmedi, densin güzel kardeşim?
Abaza penis, uzanamadığı vajinaya mundar der, dedim örneğin meyhanede erkek yüzlerine karşı, sen de yapaydın. Sıkı kavgalar oldu tabii ki.
Bu arada, ne feministim, ne de kadınlara karşı pozitif ayrımcılığı savunuyorum. Doğruları söylemeyi savunuyorum yalnızca. Epeyi editörün hangi kadın yazarın ilk kitabını basmak için, onunla yatmak istediğini biliyorum örneğin. Leyla Erbil’in ‘İki Sosyalist Erkek Eleştirmen’ öyküsü beni çok güldürür örneğin.
Ama:
Erbil kalkıp da, masada Sait Faik’i tufaya getirip, onu votkayla uçurursa, basarım kalayı.
Erbil kalkıp da, Ahmed Arif’e oryantal rakkase davranışları gösterdiğinde de, basarım kalayı.
Erbil’e kalkıp da, yazar-erkek taifesiyle evlenmeye tenezzül etmeyip, sağlam meslekli kocayı seçip de, onun tarafından aldatılınca, yine basarım kalayı.
Erbil, dürüst hiç olmazsa. Bunu kitaplarında, ad vermeden dolaylı olarak anlatmış hiç olmazsa.
Geri kalan onlarca kadın yazarın erkeklere karşı yaptıkları ne olacak?
Pozitif ayrımcılıkla mı karşılayacağız onları?
O zaman, Kaplan kapıda bilet kessin lütfen.
+
“Doğal olarak, böyle konuşan erkeklerin hepsi çilekeş bir anneden gelmişti dünyaya.”
Kambura yatmaya bakar mısınız?
Okumuş anneler, epeyi onyıldır çilekeş kadın falan değil ülkemizde: Hesapsız yavrulayan dişi memeliler sınıfındalar yalnızca.
+
Bizde bize biz derler, sizde bize ne derler?
Bizde, doğruyu doğruca söylerler. Sizi bilmeyiz. Ama doğruyu bilmediğinizi veya söylemediğinizi de gördük ve biliyoruz.
+
“Benim açımdan asıl çarpıcı ve umut verici olan Kürt kadınlarının, Türk hemcinsleriyle kıyaslanması mümkün olmayan direniş kabiliyeti.”
Abuksamaya bakar mısınız?:
Batman’da Dünya’nın en yüksek genç kadın intiharlarını besleyenler, yaşlı kadınlar, anneler, haminneler…
Kan davasını sürdürten de onlar…
Töre cinayetini sürdürten de onlar…
Akraba evliliğini de sürdürten de onlar…
Oğullarına kız seçenler de onlar…
Güneydoğu’da erkeğin hala birden çok kadınla evlililiğini durdurmamış olanlar da onlar…
+
Kaplan, ya ne dediğini bilmiyor, ya da kasıt-ötesi niyetle bir metin yazmış.
+
Haa, bir de:
Tencere kapağını yuvarlanıp kendi bulurmuş.
Kaplan da, kendine uygun rakı sofrası arkadaşları bulmuş.
(30 Ağustos 2018)

Hiç yorum yok: