Çarşamba, Ağustos 08, 2018

Theodor Adorno, Negatif Diyalektik, Ütopya, Negatif Metafizik


En sonda söyleneceği en başta söyleyelim:
Adorno’nun negatif diyalektiğini negatif metafizik sayarsak, ondaki birçok kavramsal boşluk kapanıyor.
Geçelim alıntıya:
“İçeriğin peşine düşen bilgi, aslında bir ütopyanın peşindedir. İmkanın bilincinde olmaktır ütopya ve bu bilinç tahrif edilmemiş olana, somutluğa sarılır. Ütopyanın önündeki engel, kesinlikle şimdi gerçek olan değil, mümkün olandır; mevcut düzen içinde soyut görünmesinin nedeni budur. Ona olmayan rengini veren, varolmayandır. Düşünce ona, bu varolmayana – negatif biçimde de olsa – yakınlaşan, bir parça varoluş sunar. Esas yakınlık, ancak en uzakta olan aracılığıyla elde edilebilir. Felsefe o uzaklığın renklerini  hapseden prizmadır.”
Buradaki en önemli nokta şu:
Heidegger’in ontolojisi, Sartre’ın egzistansı varken Adorno, kavramların epeyi açığından dolanmak zorunda kalmış. Ancak yine de, her ikisinin de yaptığı süslü söz söyleme zanaatı takıntısına o da saplanmış.
Sonrasında, alıntı ve yorum olarak gitsin:
“İçeriğin peşine düşen bilgi, aslında bir ütopyanın peşindedir.”
Bir ‘çokdisiplinli ve disiplinlerarası epistemolog’ olarak, buna gülerim: Ha ha ha.
Bilgide, içerik ve biçim ayrı(k)lığı yoktur aslında. Bunların süslü söz takıntısı onu öyle kılar veya öyleymiş gibi gösterir.
Töz bilgi, formsuz olabilir amenna ama bilim tarihi, gülün adıyla gülün kokusu arasındaki tarihsel geçişimleri uzun uzun yazmıştır. Yani, içiçe griftlik de epeyi kayıtlıdır. MÖ 200’de Eratosthenes, Dünya’nın çevresini doğru hesapladıktan sonra, gerisi ayrıntıdır ve İskender’in kılıcı kördüğümü kesmiştir.
“İmkanın bilincinde olmaktır ütopya ve bu bilinç tahrif edilmemiş olana, somutluğa sarılır.”
Klasik o bilindik, materyalizmin metafizikleştirmesi (ve hatta dinleştirilmesi, pozitivizm kilisesileştirilmesi) olayına Adorno da saplanmış: Somutluk, tahirf edilmemiş değil, en çok tahrif edilmiş olandır. İnsan düşüncesi, soyutluk 1’den N sonsuzda gider biçiminde bir soyutluk dizisidir: Herhangi bir kavram için, kaplamı ve kapsamı sınırlı ve sonludur çoğunluk ama.
Asıl soru şu: Soyutluk illa ki metafizik midir? Bizce, 5 bin yıllık devlet ve yazı tarihi varken, bu sorunun önemli bir bölümü biraz abes kaçıyor.
Sorun; soyutluğun somutluğunun tanımsızlığında, konuşmak ses dizisi iken, yazının görüntü dizisi olmasında. Devamında Aristo önermesinin ve matematik notasyonunun soyut-somut praksisinde.
Dediğim gibi felsefeciler, düşünmeden yazan aptallar ve cahillerdir.
“Ütopyanın önündeki engel, kesinlikle şimdi gerçek olan değil, mümkün olandır; mevcut düzen içinde soyut görünmesinin nedeni budur.”
Ütopyanın önündeki engel değil, ta kendisi ‘mümkün olan’dır (ve henüz yapılmamış olandır) ve hatta epeyice de mümkün olmayandır. Mümkün olan potansiyel de soyuttur, mümkün olmayan da soyuttur. Öyle tanımlandığı için, varolduğu gibiki varlık somuttur yalnızca.
“Ona olmayan rengini veren, varolmayandır.”
İşte burada metafiziğin fiziği devreye giriyor:
Heykeldeki doluluk denli, boşluk da görünür ve görünebilirdir.
Dolayısıyla, ‘olmayan renk’ değil, ‘negatif metafizik renk’tir sözkonusu olan. Soyut renktir, metafiziklerin renkleridir.
“Düşünce ona, bu varolmayana – negatif biçimde de olsa – yakınlaşan, bir parça varoluş sunar.”
Buna ‘limit varlık’ denebilir. Yarın, 1 gün sonra, yarın bugün olur, 2 gün sonra da dün. İnsanın ironik tanımları gereği, yarın yoktur veya somuttur ama bugün ve dün vardır ve somuttur. (Zamanın soyutluğu ve somutluğu konusu, hepten evler şenlik bir konu. Bize göreyse, en ezından şu anda fizikçilerin ve felsefecilerin tanımladığı biçimiyle, zaman yoktur: Çünkü zaman; birebir, sürekli, tersinmez ve homojen değil; bireçok ve/ya çokabir, süreksiz, tersinebilir ve heterojendir.
“Esas yakınlık, ancak en uzakta olan aracılığıyla elde edilebilir.”
İşte, Adorno’nun klasik marksizmdeki / materyalizmdeki ‘tezlerin ve antitezlerin birbirine yakınlaşıp, birbiriyle çarpışıp, çatışıp, sentezlenmesi zorunluluğu’ varsayımına burada karşı çıkılıyor ama kulağını epeyi bir tersten göstererek.
“Felsefe o uzaklığın renklerini  hapseden prizmadır.”
Felsefe, yalancı bir kaleydoskoptur demek istemiş yalnızca: Lukacs’ın başına (hem de 2 kez) getirilenler, Adorno’yu hem CIA işbirlikçisi yaptı, hem de böyle entelejensiya tipi korkak. O nedenle de, imamın dediğini yap, yaptığını yapma, denmiş.
Çıkış:
Adorno’nun negatif diyalektik ile, hem ‘özdeşlik ilkesinin bozulumu’, hem de ‘uzaktan diyalektik’ kavramlarını önesürdüğünün önesürüldüğünü daha önce tartışmış ve yazmıştık.
Burada, buna eklerde bulunduk.
Nokta. Es.
Ek:
Heidegger metafiziğiyle Adorno metafiziği karşılaştırması-karşıtlaştırması konusu bizi aşar.
(7 Ağustos 2018)

Hiç yorum yok: