En sonda
söyleneceği en başta söyleyelim:
Adorno’nun
negatif diyalektiğini negatif metafizik
sayarsak, ondaki birçok kavramsal boşluk
kapanıyor.
Geçelim
alıntıya:
“İçeriğin
peşine düşen bilgi, aslında bir ütopyanın peşindedir. İmkanın bilincinde
olmaktır ütopya ve bu bilinç tahrif edilmemiş olana, somutluğa sarılır.
Ütopyanın önündeki engel, kesinlikle şimdi gerçek olan değil, mümkün olandır;
mevcut düzen içinde soyut görünmesinin nedeni budur. Ona olmayan rengini veren,
varolmayandır. Düşünce ona, bu varolmayana – negatif biçimde de olsa –
yakınlaşan, bir parça varoluş sunar. Esas yakınlık, ancak en uzakta olan
aracılığıyla elde edilebilir. Felsefe o uzaklığın renklerini hapseden prizmadır.”
Buradaki
en önemli nokta şu:
Heidegger’in
ontolojisi, Sartre’ın egzistansı varken Adorno, kavramların epeyi açığından
dolanmak zorunda kalmış. Ancak yine de, her ikisinin de yaptığı süslü söz söyleme
zanaatı takıntısına o da saplanmış.
Sonrasında,
alıntı ve yorum olarak gitsin:
“İçeriğin
peşine düşen bilgi, aslında bir ütopyanın peşindedir.”
Bir ‘çokdisiplinli ve disiplinlerarası
epistemolog’ olarak, buna gülerim: Ha ha ha.
Bilgide,
içerik ve biçim ayrı(k)lığı yoktur aslında. Bunların süslü söz takıntısı onu
öyle kılar veya öyleymiş gibi gösterir.
Töz
bilgi, formsuz olabilir amenna ama bilim tarihi, gülün adıyla gülün kokusu arasındaki tarihsel geçişimleri uzun uzun
yazmıştır. Yani, içiçe griftlik de epeyi kayıtlıdır. MÖ 200’de Eratosthenes,
Dünya’nın çevresini doğru hesapladıktan sonra, gerisi ayrıntıdır ve İskender’in
kılıcı kördüğümü kesmiştir.
“İmkanın
bilincinde olmaktır ütopya ve bu bilinç tahrif edilmemiş olana, somutluğa
sarılır.”
Klasik o
bilindik, materyalizmin
metafizikleştirmesi (ve hatta dinleştirilmesi, pozitivizm kilisesileştirilmesi) olayına Adorno da saplanmış:
Somutluk, tahirf edilmemiş değil, en çok tahrif edilmiş olandır. İnsan
düşüncesi, soyutluk 1’den N sonsuzda gider biçiminde bir soyutluk dizisidir:
Herhangi bir kavram için, kaplamı ve kapsamı sınırlı ve sonludur çoğunluk ama.
Asıl
soru şu: Soyutluk illa ki metafizik midir? Bizce, 5 bin yıllık
devlet ve yazı tarihi varken, bu sorunun önemli bir bölümü biraz abes kaçıyor.
Sorun; soyutluğun somutluğunun
tanımsızlığında, konuşmak ses dizisi iken, yazının görüntü dizisi olmasında.
Devamında Aristo önermesinin ve matematik notasyonunun soyut-somut praksisinde.
Dediğim
gibi felsefeciler, düşünmeden yazan
aptallar ve cahillerdir.
“Ütopyanın
önündeki engel, kesinlikle şimdi gerçek olan değil, mümkün olandır; mevcut
düzen içinde soyut görünmesinin nedeni budur.”
Ütopyanın
önündeki engel değil, ta kendisi ‘mümkün olan’dır (ve henüz yapılmamış olandır)
ve hatta epeyice de mümkün olmayandır. Mümkün olan potansiyel de soyuttur,
mümkün olmayan da soyuttur. Öyle tanımlandığı için, varolduğu gibiki varlık
somuttur yalnızca.
“Ona
olmayan rengini veren, varolmayandır.”
İşte
burada metafiziğin fiziği devreye giriyor:
Heykeldeki
doluluk denli, boşluk da görünür ve görünebilirdir.
Dolayısıyla,
‘olmayan renk’ değil, ‘negatif metafizik
renk’tir sözkonusu olan. Soyut renktir, metafiziklerin renkleridir.
“Düşünce
ona, bu varolmayana – negatif biçimde de olsa – yakınlaşan, bir parça varoluş
sunar.”
Buna ‘limit
varlık’ denebilir. Yarın, 1 gün sonra, yarın bugün olur, 2 gün sonra da dün.
İnsanın ironik tanımları gereği, yarın yoktur veya somuttur ama bugün ve dün
vardır ve somuttur. (Zamanın soyutluğu ve somutluğu konusu, hepten evler şenlik
bir konu. Bize göreyse, en ezından şu anda fizikçilerin ve felsefecilerin
tanımladığı biçimiyle, zaman yoktur: Çünkü zaman; birebir, sürekli, tersinmez
ve homojen değil; bireçok ve/ya çokabir, süreksiz, tersinebilir ve
heterojendir.
“Esas
yakınlık, ancak en uzakta olan aracılığıyla elde edilebilir.”
İşte,
Adorno’nun klasik marksizmdeki / materyalizmdeki ‘tezlerin ve antitezlerin
birbirine yakınlaşıp, birbiriyle çarpışıp, çatışıp, sentezlenmesi zorunluluğu’
varsayımına burada karşı çıkılıyor ama kulağını epeyi bir tersten göstererek.
“Felsefe
o uzaklığın renklerini hapseden
prizmadır.”
Felsefe, yalancı bir
kaleydoskoptur
demek istemiş yalnızca: Lukacs’ın başına (hem de 2 kez) getirilenler, Adorno’yu
hem CIA işbirlikçisi yaptı, hem de böyle entelejensiya
tipi korkak. O nedenle de, imamın dediğini yap, yaptığını yapma, denmiş.
Çıkış:
Adorno’nun
negatif diyalektik ile, hem ‘özdeşlik ilkesinin bozulumu’, hem de ‘uzaktan
diyalektik’ kavramlarını önesürdüğünün
önesürüldüğünü daha önce tartışmış ve yazmıştık.
Burada,
buna eklerde bulunduk.
Nokta.
Es.
Ek:
Heidegger metafiziğiyle Adorno
metafiziği karşılaştırması-karşıtlaştırması konusu bizi aşar.
(7 Ağustos 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder