Pazar, Ağustos 26, 2018

Bir Okurun Soruları ve Yanıtlarım


Bir okurum bana 10 soru birden sordu. Ben de onları listeleyip yanıtlamaya çabaladım.
1-) Neden bazı insanlar sanatı bu kadar yüceltir? Ya da neden sanatı eleştiri konusu yapmak istemezler?
Sanat güzeli, bilim doğruyu, felsefenin bir bölümü iyiyi savunur. Bu 3’ü içinden en çok güzel ve onunla uğraşan sanat, insanları ilgisini çeker.
Artı: Sanat duygulara yöneliktir. İnsanlar, düşünmektense, hissetmeyi yeğlerler.
Yani: Bu 3’ü içinde sanat, en kolay olanıdır, o nedenle de bilimciden ve felsefeciden çok sanatçı vardır ortalıkta.
Not: Bu faşizm ve engizisyon döneminde, benim de tek tesellim sanat: Popüler kültür ürünleri olarak sanat: Çizgiroman, çaprnaz medya, dizi (Hannibal, Dr. House, Preacher, Amerikan Tanrıları, Happy!, Taht Oyunları).
1-1: Türkiye'deki herhangi bir sanat dalının kısmen veya tamamen içinde olan azımsanmayacak bir grubun sanata ilgisini bir delilik ya da saçmalık belirtisi olarak görüyorum.
Hissi topluca yüceltmek, Orta Çağ türü dönemlerin toplumsal histeri davranışlarından birisidir. Türkiye de, Dünya da tarihsel ve kültürel olarak inişte. Sanatın bu denli yüceltilmesi olağandır, diye düşünüyorum. Ben, sanatı çok seviyorum ama onu yüceltmiyorum.
Ayrıca, sanata karşı oransal ilgi sanılanın epeyi altında: Sinemaya, tiyatroya, sergiye giden insan oranları çok çok düşük. İş lafa gelince, atıp tutarlar o kadar.
2-) Doğadaki en sert madde, gibi, bilginin de en sağlamı, en güçlüsü var mıdır?
Bilginin en sağlamını ve en güçlüsünü, tarihsel momentler dahilinde yazarsak, felsefe üretir, daha doğrusu üretmesi gerekir. Bu türden felsefi düşünceler ise, çok çok azdır. Yani, felsefeciler de kendi işlerinde ve kendi sorumluluk alanlarında feci çuvallamışlardır.
Ancak, Aristo’nun mimesis, metafizik ve diyalektik düşünceleri 2 bin 500 yıl dayanabilecek derecede güçlüdür. Lao Tzu’nun sonsuz tao’su da öyle. Bir düşünce, ne kadar uzu süre kullanılabilir kalabiliyorsa, o denli güçlüdür diye düşünüyorum.
Poliyalektikle kendimin de böyle bir novum (artı-değer, yeni, çok küçük, billur) düşünce ürettiği kanısındayım: En az 5 bin yıl daha işe yarayacak.
3-) Özgür irade ileride matematiğin konusu olabilir mi?
Özgür irade, zaten istatistiğin konusudur. Tarihin, kültürün ve toplumun etkileri veya neden-sonuç ilişkileriyle, buna karşı bireyin özgür iradesiyle yapabildiklerinin etkisi ve neden-sonuç ilişkileri, birbirleriyle tümüyle istatiksel veri ağ tabanı etkileşimi içindedir.
Diğer ber deyişle: Kültürün ve tarihin sana / zihnine / biyografine uyguladığı genel etkileri ne kadar bilebilir ve onları ne kadar yönetebilirsen, özgür iradenin davranış hacmi o kadar artar.
Bireyin özgür iradesinin mümkün ve muhtemel etkilerinin, tarihin siklusları içinde belli bir dalgalanma yaşadığını gözledim. Özgür irade yerine, dahinin etki gücü diyorum ben. Bu sıralar, özgür iradenin etkisi giderek sıfıra limitleniyor gibi.
4-) Gösterge bilimi hakkında kısaca ne düşünüyorsunuz?
Bir dönem, yapısalcılık veya varoluşçuluk gibi, Fransız işi, gelip geçen bir moda konuydu. Şu andaki göstergebilim, çok daha başka yerlere kaydırıldı. Gösteren-gösterilen ilişkisi, ileti-ortam-ileten-iletilen gibi bir bütünlük içinde ele alınıyor artık ki bu da, epistemoloji, enformasyon kuramı, kognitif psikoloji bilgi alanları demek. Aynı zamanda, çokdisiplinlilik ve disiplinlerarasılık demek.
5-) Kader, tesadüf, rastgele, şans, talih gibi kavramlara bakışınız nedir?
Özgür iradeye baktığım gibi: İstatistik olarak bakıyorum.
Kendi yaşamımda, negatif şanslar yasası dediğim bir durumlar silsilesi gözledim: Başıma sürekli en olmadık felaketler gelir, tam ip kopma noktasına gelince, (benim deyimimle) Şeytan’ım beni kurtarır ki daha büyük acılar çekebileyim diye. Ama bu bir mecazdır yalnızca.
Yaşamımdaki toplam felaketlerin ve mucizelerin kabaca eşit olduğunu düşünüyordum ama son 8 yıldır felaketler aşırı abarttı. Bunu da sineye çekiyorum, çünkü seçeneğim yok.
Kaderim bu, demiyorum. Benim biyografime düşen istatiksel dağılım bu, diyorum.
Eğer, zar atımında olduğu gibi bir limit sözkonusuysa, o raslantısallık, eğer bir limit yoksa, o rasgelelik olur. Tek tek yaşamlara bakınca, aşırı rasgele öyküler izlersiniz ama 1 milyon öykü, topluca epeyi anlamlıdır, raslantısaldır limitte anlamalar varır: Şu sıralar insanların topluca akıldışılaşması, saçmalaması, aptallaşması, cahilleşmesi gibi ki bu tarihin tüm çöküş dönemlerinde böyleymiş.
6-) Sizce saçma ile akıl arasında bir ilişki var mıdır?
Tam saçma = 0 akıl ve tam akıl = 0 saçma gibi bir ilinti kurulabilir ama bu da koyutsaldır, yalnızca tanımdır yani.
Avrupa uygarlığı, Aydınlanma’dan beri, aslında yetersiz olan akılcılığı ve pozitivizmi fazla abarttı ve varılan yer toplu irrasyonellik histerisi nöbeti oldu. Tüm AB ülkelerinin halkları, bilimi, sanatı, felsefeyi terketti.
7-) Bilincin oluşum sürecinde tarihin önemi ne kadar büyük? Hegel’in bu konudaki söyledikleri önemli mi?
Hegel’i hiç takmam.
Kendi bilincimin oluşmasını kesinkes tarih sağladı, diyebilirim ama. Çünkü, eğer ben doğmadan 1945 atom bombaları ve 1957 Sputnik olmasaydı, ben antihümanist ve Homo Posterus bilinçli olamazdım. Benim gibi insan olammaya yatkın çok deli var ama hiçbiri insan-değil’i istemedi, yaşamadı, o da ayrı konu.
8-) Enerjiyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Enerji-madde, bir ikili tanım. Uzay-zaman, diğer bir ikili tanım. Bazı bilimciler gibi ben de, hepsinin tek bir denklemde birleştiğini düşünüyorum ama bunun bilimsel bilgi kılınması 500 yıl falan alır.
E = m x C2, ise beni ikna eden bir denklem değil.
Uzay ve zaman sürekli, heterojen, tek boyutlu, tersinmez yapıda değil. Bunun böyleliliğini açımlayacak matematiksel araçlardan henüz yoksunuz, daha önce cebirin veya kalkulusun olmadığı zamanlardaki gibi.
Burada felsefenin bilime katkı yapıp, varlık +1 ve yokluk 0 üzerine, eksi varlık = -1 tanımını da işin içine sokması gerektiği kanısındayım. Bu da, matematiksel yoldan ancak i2 ve (kompleks sayılar tanımlamasındaki) ‘x = y4’ işin içine sokularak yapılabilir.
9-) Zaman, ölçü ve nicelik gerçeği / hakikati doğru bir şekilde kavramaya engel olmuyorlar mı sizce?
Evrimde insan ne zaman yeni ve zor bir şeyler öğrenmeye kalktıysa, başka bir tür / altür olmuştur / evrilmiştir. Homo Posterus da, Neanderthal gibi, bir alttür / aratür yalnızca.
İnsanlar yaşadıkları ve düşündükleri biçimlerle, bazı şeyleri öğrenemez durumdalar, bu doğru. Öğrenmeye yol aldıkları zaman başkalaşacaklar (metamorfoz), bu da doğru.
Hakikati kavramak, bir dil sorunudur aynı zamanda: Ateş, hava, su, toprak da denebilir; plazma, gaz, sıvı, katı da. Şu andaysa, 66 maddesel faz tanımlı.
10-) Evrenimizdeki sonsuz küçük planck sabiti ise sonsuz büyük nedir? Evrenimizdeki iki cismin çarpımının arasındaki mesafenin karesiyle ters orantısıyla bölümü olan kutlecekimi en büyük olan iki cisim arasındaki kutlecekimi sonsuz büyük olabilir mi?
Sonlu-sonsuz, sınırlı-sınırsız kavramları görelidir, tanımsaldır, dilseldir. 1 / 0 = sonsuz, tanımı gibi. Limit sıfır büyüklüklü ve noktasal süreklilikli tanım sonluluktur, diğeri ise sonsuzluktur. Ancak diziler, sonsuz sayıda öğeli ama sonlu toplamlı olabilirler. 1 / x denkleminin integrali sonsuzdur ama 1 / x2 denkleminin integrali sonludur. x2’den x’e (yani x üzeri 1’e) limitlendikçe, sonludan sonsuza yaklaşırsın.
Sonsuz küçük Planck sabiti, bildiğimiz epsilondur. Planck zaman sabiti ile birlikte ikisi, 10-11 boyutun 4 boyuta bükülmüşü durumuyla Evren’imizin boyutlarının yeniden açılımı belki mümkün olacaktır. Bunun için de, matematiksel araçlar henüz yoktur. İnsan türü, o çözümü ve denklemi bulamadan kendini yok etmiş olabilecek. Bulursa da, başka bir tür olmuş olacak.
(26 Ağustos 2018)

Hiç yorum yok: