Kendisi
bu konuda şöyle fetva buyurmuş:
“Ütopyanın
2 tür sahte anlamı var: Birincisi, asla gerçekleşmeyeceğinizi bildiğimiz ideal
toplum hayal etme nosyonu olarak ütopya; öbürü de, sapkın arzulardan oluşan
kapitalist ütopya… Gerçek ütopya ise, durum çözümsüz olduğunda, yani olası
olanın koordinatları dahilinde bir çözüme gitme yolu olmadığında, salt hayatta
kalma dürtüsüyle, yeni bir alan icat etmek zorunda olmakla ortaya çıkar. Ütopya,
özgür hayal gücünün bir ürünü değildir, ütopya içten gelen bir zorunluluk
meselesidir, tek çıkış yolu o olduğu için hayal etmek zorunda kalırsınız. Bugün
ihtiyacımız olan ütopya, işte budur.”
Baştan toptan
negasyon.
Sonra
da, parçalı negasyonlar.
Sırasıyla
alıntı ve yorum:
“Ütopyanın
2 tür sahte anlamı var: Birincisi, asla gerçekleşmeyeceğinizi bildiğimiz ideal
toplum hayal etme nosyonu olarak ütopya; öbürü de, sapkın arzulardan oluşan
kapitalist ütopya…”
Sıfır: Ütopyanın
sahte anlamı falan yok, yalnızca insanlar ona sahte anlamlar yüklüyorlar. Komün
türü doğrudan eylem ütopyaları sahte falan değil. Kuramsal ütopyaların
çuvallaması ise, felsefeciler tarafından yapılmışlıkları ve felsefecilerin bir
şeyi önesürerlerken, hiçbir zaman onun sınanabilirliğini tartmamaları gerçeği
nedeniyle. Bu; ütopya için de böyle, zihin-beden için de böyle…
Bir:
Hayali ideal toplumlar gerçekleşmez veya gerçekleşemez değildir, kurulan hayaller
gerçekleştirilemezdir, gerçekleştirilebilir hayal de kurulabilir pekala ama
kimse bunu baştan düşünmez ya da geçmiş yanlışları baştan hesaba katmaz.
Gerçekleştirilebilir hayaller kurulmuştur ve uygulanmıştır da: Makhno 1920
Ukrayna, bunlardan yalnızca birisidir.
İki:
Kapitalizm, sapkın arzulardan oluşmaz. Kapitalizm, insanın (eğer öyle
denecekse) sapkın arzular kümesinin küçük bir altkümesidir yalnızca. Hırsın
da altkümesidir yalnızca. ‘Fatih-fetih’ denilen şeyler, yalnızca hırstır,
hırsın altkümesidir, yani başka hırslar da vardır.
İki Bir:
Kapitalizmin 2010 ertesiki tekno-liberal
ütopya-distopya çizgisi, kurulduğu anda bile, onu savunanlara bile pek
gerçekçi gelmemiştir, çünkü Assange gibilerin asılmasını baştan öngörür zaten. Asgardia
buna, ilk uzay devletini kurup, 2 ayda onu distopya kılarak, ironik bir ters yanıt sunmuştur.
Alıntı ve
yorum:
“Gerçek
ütopya ise, durum çözümsüz olduğunda, yani olası olanın koordinatları dahilinde
bir çözüme gitme yolu olmadığında, salt hayatta kalma dürtüsüyle, yeni bir alan
icat etmek zorunda olmakla ortaya çıkar.”
Sıfır: Gerçek tam-tümel bir-tek ütopya yoktur,
gerçek ütopya(cık)lar vardır ve bunlar birbirlerine tez ve antitez konumunda
olabilirler.
Bir:
Ütopya zaten, var olan tam açmaz-çözümsüzlük ona göründüğünde, yazarına gelen
bir ilhamdır.
İki: 2
atom bombasına karşılık, Sputnik yapay uydusu dönemi, tam da bu sağ kalma
eksodusu arayışını imler ama Jules Verne’de, onun ütopyalarında veya bilimkurgu
romanlarında değil.
Üç: Yeni
alan icadı, insanın evrimsel
emperyalizmini imler, çünkü yeni alan yoktan var edilmez, başkalarının veya
başka şeylerin alanı işgal-istila edilir genelde.
“Ütopya,
özgür hayal gücünün bir ürünü değildir, ütopya içten gelen bir zorunluluk
meselesidir, tek çıkış yolu o olduğu için hayal etmek zorunda kalırsınız.”
Sıfır:
Geçersiz bir saptama. Bir önceki alıntıya karşıki yorumdaki Verne örneğini
yineliyoruz: Onunkisi, onun yerinde ve zamanında lüks bir hayal oyunu idi yalnızca. Örnek vermek gerekirse, onun
romanlarından 50 yıl sonra 1900’lerde bile, birçok bilimci onun romanlarında
önesürülen ürünlerin gerçekten üretileceğini hayal edemediler: Bilimkurgu,
gelecekbilimin çok önündeydi yani.
Sıfır
Bir: Zizek’in temel hatası ve boşluğu da burada: Ne bilimkurgu tarihi biliyor,
ne de gelecekbilim tarihi. Yani, daha önce imlediğimiz gibi, aptal ve cahil bir felsefeci o
yalnızca. Boşa atmaktan imtina etmiyor.
Bir:
Verne için ütopya, içten gelen bir zorunluluk falan değildi.
İki:
Herhangi bir yerandaki tam açmaz için bile, her zaman başka yollar, tao’lar,
eksodus’lar mevcuttur ama ne görülür, ne de bakılırlar.
Zizek
üzerinden genel ütopya-distopya:
Bir: ‘3
Cisim Problemi’ romanında açıkça ortaya konduğu üzere, insan türünün tümden yok
oluşu bile, bazı insanlar için bir distopya değil, bir ütopya, bir amaç
olabilir, hatta bir din olabilir ki binyılcı
ve kıyametçi tüm dinsel görüşler bu çizgideydi, şimdilerde bunun yerini
atom bombaları ve uzaycılık aldı yalnızca, o zaman ise Hunlar, Vikingler, Moğollar
ve veba vardı.
İki:
Bilimkurgucu Asimov’un da, gelecekbilimci Flechtheim’ın da, aynı yerde ve
zamanda, ABD 1940’ta veri tabanı olarak aldığı üzere, eğer eksodusu Roma
İmparatorluğu gibi bir çukur devletin
tarihine eşleştirirseniz, ütopyanız baştan distopya olur, olmuştur da: Asimov
NSA’ya, Flechtheim ‘abwehr’e hizmet etmiştir.
Üç: Yani
ütopya ve distopya görelidir, tüm insan kavramları gibi, tüm diğer ‘tümel
olmayı savunan ama tikel bile olamayan’ kavramlar gibi. Burada, romancıların bile,
felsefecilerden daha gerçekçi davranması durumu ilginç, bunu imlemiş olalım.
Çıkış:
1945-1957
ve 1980-2015 ütopya-distopya momentleri, tarihsel açıdan birbirinden çok-çok
farklıydı. 1945’te insan türü tümden yok olabilirdi ama 2015’te IŞİD bile bunu
beceremez idi.
Bizim
2000-2100 arası içinki genel tezlerimiz, daha çok bu ikilik üzerine kurulu.
Nasıl ki Moore’un ütopyasının günümüze izdüşümü sıfırsa, neo-global
neo-liberalizmin 2100’e düşünce izdüşümü de öyle olacak.
Ütopya-distopya
konusu, 2250’deki 2. Sanayileşme tamamlanmasına dek gündemde kalacak, Asgardia
konusu, bunun böyleliğini kesinleştirdi. Önemli olan şey, tüm kuramsal ve edimsel deneyimlerin nesnel olarak kayda geçirilmesi.
Zizek
bu, konuda toptan teorik negasyonlama olarak kayda geçti.
Nokta.
Es.
(7 Ağustos 2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder