Salı, Ağustos 07, 2018

Ütopya Konusunda Slavoj Zizek Negasyonu




Kendisi bu konuda şöyle fetva buyurmuş:
“Ütopyanın 2 tür sahte anlamı var: Birincisi, asla gerçekleşmeyeceğinizi bildiğimiz ideal toplum hayal etme nosyonu olarak ütopya; öbürü de, sapkın arzulardan oluşan kapitalist ütopya… Gerçek ütopya ise, durum çözümsüz olduğunda, yani olası olanın koordinatları dahilinde bir çözüme gitme yolu olmadığında, salt hayatta kalma dürtüsüyle, yeni bir alan icat etmek zorunda olmakla ortaya çıkar. Ütopya, özgür hayal gücünün bir ürünü değildir, ütopya içten gelen bir zorunluluk meselesidir, tek çıkış yolu o olduğu için hayal etmek zorunda kalırsınız. Bugün ihtiyacımız olan ütopya, işte budur.”
Baştan toptan negasyon.
Sonra da, parçalı negasyonlar.
Sırasıyla alıntı ve yorum:
“Ütopyanın 2 tür sahte anlamı var: Birincisi, asla gerçekleşmeyeceğinizi bildiğimiz ideal toplum hayal etme nosyonu olarak ütopya; öbürü de, sapkın arzulardan oluşan kapitalist ütopya…”
Sıfır: Ütopyanın sahte anlamı falan yok, yalnızca insanlar ona sahte anlamlar yüklüyorlar. Komün türü doğrudan eylem ütopyaları sahte falan değil. Kuramsal ütopyaların çuvallaması ise, felsefeciler tarafından yapılmışlıkları ve felsefecilerin bir şeyi önesürerlerken, hiçbir zaman onun sınanabilirliğini tartmamaları gerçeği nedeniyle. Bu; ütopya için de böyle, zihin-beden için de böyle…
Bir: Hayali ideal toplumlar gerçekleşmez veya gerçekleşemez değildir, kurulan hayaller gerçekleştirilemezdir, gerçekleştirilebilir hayal de kurulabilir pekala ama kimse bunu baştan düşünmez ya da geçmiş yanlışları baştan hesaba katmaz. Gerçekleştirilebilir hayaller kurulmuştur ve uygulanmıştır da: Makhno 1920 Ukrayna, bunlardan yalnızca birisidir.
İki: Kapitalizm, sapkın arzulardan oluşmaz. Kapitalizm, insanın (eğer öyle denecekse) sapkın arzular kümesinin küçük bir altkümesidir yalnızca. Hırsın da altkümesidir yalnızca. ‘Fatih-fetih’ denilen şeyler, yalnızca hırstır, hırsın altkümesidir, yani başka hırslar da vardır.
İki Bir: Kapitalizmin 2010 ertesiki tekno-liberal ütopya-distopya çizgisi, kurulduğu anda bile, onu savunanlara bile pek gerçekçi gelmemiştir, çünkü Assange gibilerin asılmasını baştan öngörür zaten. Asgardia buna, ilk uzay devletini kurup, 2 ayda onu distopya kılarak, ironik bir ters yanıt sunmuştur.
Alıntı ve yorum:
“Gerçek ütopya ise, durum çözümsüz olduğunda, yani olası olanın koordinatları dahilinde bir çözüme gitme yolu olmadığında, salt hayatta kalma dürtüsüyle, yeni bir alan icat etmek zorunda olmakla ortaya çıkar.”
Sıfır: Gerçek tam-tümel bir-tek ütopya yoktur, gerçek ütopya(cık)lar vardır ve bunlar birbirlerine tez ve antitez konumunda olabilirler.
Bir: Ütopya zaten, var olan tam açmaz-çözümsüzlük ona göründüğünde, yazarına gelen bir ilhamdır.
İki: 2 atom bombasına karşılık, Sputnik yapay uydusu dönemi, tam da bu sağ kalma eksodusu arayışını imler ama Jules Verne’de, onun ütopyalarında veya bilimkurgu romanlarında değil.
Üç: Yeni alan icadı, insanın evrimsel emperyalizmini imler, çünkü yeni alan yoktan var edilmez, başkalarının veya başka şeylerin alanı işgal-istila edilir genelde.
“Ütopya, özgür hayal gücünün bir ürünü değildir, ütopya içten gelen bir zorunluluk meselesidir, tek çıkış yolu o olduğu için hayal etmek zorunda kalırsınız.”
Sıfır: Geçersiz bir saptama. Bir önceki alıntıya karşıki yorumdaki Verne örneğini yineliyoruz: Onunkisi, onun yerinde ve zamanında lüks bir hayal oyunu idi yalnızca. Örnek vermek gerekirse, onun romanlarından 50 yıl sonra 1900’lerde bile, birçok bilimci onun romanlarında önesürülen ürünlerin gerçekten üretileceğini hayal edemediler: Bilimkurgu, gelecekbilimin çok önündeydi yani.
Sıfır Bir: Zizek’in temel hatası ve boşluğu da burada: Ne bilimkurgu tarihi biliyor, ne de gelecekbilim tarihi. Yani, daha önce imlediğimiz gibi, aptal ve cahil bir felsefeci o yalnızca. Boşa atmaktan imtina etmiyor.
Bir: Verne için ütopya, içten gelen bir zorunluluk falan değildi.
İki: Herhangi bir yerandaki tam açmaz için bile, her zaman başka yollar, tao’lar, eksodus’lar mevcuttur ama ne görülür, ne de bakılırlar.
Zizek üzerinden genel ütopya-distopya:
Bir: ‘3 Cisim Problemi’ romanında açıkça ortaya konduğu üzere, insan türünün tümden yok oluşu bile, bazı insanlar için bir distopya değil, bir ütopya, bir amaç olabilir, hatta bir din olabilir ki binyılcı ve kıyametçi tüm dinsel görüşler bu çizgideydi, şimdilerde bunun yerini atom bombaları ve uzaycılık aldı yalnızca, o zaman ise Hunlar, Vikingler, Moğollar ve veba vardı.
İki: Bilimkurgucu Asimov’un da, gelecekbilimci Flechtheim’ın da, aynı yerde ve zamanda, ABD 1940’ta veri tabanı olarak aldığı üzere, eğer eksodusu Roma İmparatorluğu gibi bir çukur devletin tarihine eşleştirirseniz, ütopyanız baştan distopya olur, olmuştur da: Asimov NSA’ya, Flechtheim ‘abwehr’e hizmet etmiştir.
Üç: Yani ütopya ve distopya görelidir, tüm insan kavramları gibi, tüm diğer ‘tümel olmayı savunan ama tikel bile olamayan’ kavramlar gibi. Burada, romancıların bile, felsefecilerden daha gerçekçi davranması durumu ilginç, bunu imlemiş olalım.
Çıkış:
1945-1957 ve 1980-2015 ütopya-distopya momentleri, tarihsel açıdan birbirinden çok-çok farklıydı. 1945’te insan türü tümden yok olabilirdi ama 2015’te IŞİD bile bunu beceremez idi.
Bizim 2000-2100 arası içinki genel tezlerimiz, daha çok bu ikilik üzerine kurulu. Nasıl ki Moore’un ütopyasının günümüze izdüşümü sıfırsa, neo-global neo-liberalizmin 2100’e düşünce izdüşümü de öyle olacak.
Ütopya-distopya konusu, 2250’deki 2. Sanayileşme tamamlanmasına dek gündemde kalacak, Asgardia konusu, bunun böyleliğini kesinleştirdi. Önemli olan şey, tüm kuramsal ve edimsel deneyimlerin nesnel olarak kayda geçirilmesi.
Zizek bu, konuda toptan teorik negasyonlama olarak kayda geçti.
Nokta. Es.
(7 Ağustos 2018)

Hiç yorum yok: