Çarşamba, Ekim 31, 2012

Ece Temelkuran Güzellemesi


Anti-feminist sayılmayı göze alarak, kendisini bir kadın olarak epeyice bilgi ve zeka eksikli bulduğumu belirtirim (aynı zamanda, AFL eğitimim nedeniyle milyonda bir zekalık epey kadın tanımış olduğumu da). Yine de kendisi son zamanda, Red Kit’teki gibi, kafasına taş düşünce birden kafası işlemeye başlayan Rin Tin Tin gibi olmuş. E tabi, yakında olağan yaşamına, orta burjuva kısırdöngülerine geri döner nasılsa.

Olsun biz güzelleyelim kendisini:

“Türkiye'de yazı yazmak fikir üretmek değil çoğu zaman. Yaptığımız şey tavır almak. Ha baba de baba tavır alıyoruz. Ben kendimi 100 forvetin aynı anda penaltı vurduğu bir kaleci gibi hissediyordum son zamanlarda. Tavır alınacak o kadar çok şey oluyor ki memlekette, sırf tavır oluyorsun bir yerden sonra. Bu da entelektüel, hatta bazen de psikolojik bir bönlük getiriyor. Ben kendimden sıkılmıştım biraz.”


İyi de güzel ablam, tavır aldın da ne oldu? Almasaydın ne olmuş olacaktı farklı olarak?

Rin Tin Tin anında özüne dönüveriyor, bir sonraki paragrafta:

“Ama itiraf edeyim, uzakta olmamın başka bir nedeni de var. Ortadan kaybolduğum zamanda yaptığım bir yolculuğun romanını yazıyorum şimdi.”

Bunu, Perihan Mağden de yaptı, Aslı Eroğlu da yaptı, Mine Kırıkkanat (namı diğer Saulnier) de yaptı. Ülkemizde adı fazla bilinmeyen, şu sıralar Norveç’te mukim, RC-BÜ kökenli Nefise Özkal da yaptı.

Bunların ana versiyonu şu:

Baba parasıyla ülkeler gezerler, kafadan 1 milyon dolar ezerler. Sonra yurtdışında kimse onları iplemediği için, kürkçü dükkanına döner, Roma’da ikinci olmaktansa, Hakkari’de birinci olurlar.

Dönelim konumuza:

“Uzaktayken, yanında durduğum, hakkında yazı yazdığım insanları öksüz bırakmışım gibi hissettim bazen. Ben seçmedim bu durumu ama yine de vicdan azabı bana düştü. Tüm kalbimle söylüyorum, çok umurumda değil ‘sahnede’ olmamak, ama yerimize yazar diye gelen ibişlerin iktidarı sahiplenirken söyledikleri yalanları görünce, resmen halk düşmanlığı yaptıklarına tanık olunca, tıpkı yazı yazmayan insanlar gibi küfür etmiyor değilim.”

Horoz ölür gözü çöplükte kalır, yenilen pehlivan güreşe doymaz.

“Gaz, hiçbir insanın yedikten sonra tadını unutamayacağı bir rezillik.”

Valla, ben de yedim ama yalnızca hayat bilgisi ünitelerinden biriydi benim için yalnızca. Çevik kuvvetin copunu göze alıp, astımlı bir göstericiyi de limonladım. Sonra da, kurulu tuzağa düştükleri çin onu eleştirdim. Kendilerine önceden söylemem gerektiğini söyleyince de çok güldüm. Bu da hayat bilgisi ünitesi.

Temelkuran ve beğenenleri: Körlerle sağırlar birbirini ağırlar: Böyle polise böyle gösterici. böyle t24’e böyle Temelkuran, böyle ülkeye böyle köşe yazarı. İlah...

Doğrusal Olmayan Zamanlı Neden-Sonuç İlintileri



GİRİŞ

Bilimde temel bir çok paradigmatik başkalaşım, neden öyle olduğu yüzlerce yıl sorgulanmayan varsayımların tersini de tasarlayabilmekle gerçekleşmiştir.

Zaman ve neden-sonuç ilintisi, ta Aristo’dan beridir, olduğu gibi duran kategorik tanımlardır. Onların temel varsayımları sorgulandı ve ortaya aşağıdaki sonuçlar çıktı:

·          

ZAMAN

Zaman; olağan koşullarda tek yönlü akan / tersinmez, homojen, sürekli ve tek boyutlu bir şey olarak tanımlanır. Öyleyse: ‘Doğrusal olmayan zaman’; birli, ikili, üçlü ve dörtlü kombinasyon olarak, on beş ayrı durumda tanımlanabilir: 1. ‘tersinir’, 2. ‘heterojen’, 3. ‘süreksiz’, 4. ‘teksiz’, 5. ‘tersinir-heterojen’, 6. ‘heterojen-süreksiz’, 7. ‘teksiz-tersinir’, 8. ‘teksiz-süreksiz’, 9. ‘teksiz-heterojen’, 10. ‘tersinir-süreksiz’, 11. ‘tersinir-heterojen-süreksiz’, 12. ‘teksiz-heterojen-süreksiz’, 13. ‘tersinir-teksiz-süreksiz’, 14. ‘tersinir-heterojen-teksiz’, 15. ‘teksiz-tersinir-heterojen-süreksiz’.

Homojenin iki anlamı vardır: 1. Logaritmik ölçeksizlik ve 2. aralıkların hepsinin birbirine eşitliği, yani sünme olmaması. Heterojen, her ikisinin de karşıtıdır. Tekliliğin üç anlamı vardır: 1. Zemberek gibi (tek boyutlu da olsa) kendi içine / üstüne kıvrılmamışlık, 2. başka boyut ve/ya boyutlarla ve/ya boyut parçacıklarıyla üsüste binmemişlik (‘n→1’ boyut dönüşümleri) ve 3. boyutta tam sayılılık. Teksizlik, her üçünün de karşıtıdır. Öyleyse: Toplamda, 39 durum sözkonusudur.

NEDEN-SONUÇ İLİNTİLERİ

A. STATİK DURUMLAR

1.1.1. Birebir Neden-Sonuç İlintisi

Aristo Mantığı’nda tek neden, tek sonuç verir ki bu başlangıç koyutudur. Gerçek durumlarda bu örneğe çok seyrek raslanır: Taş atarsın, cam kırılır ama başka etken yoktur. Denetlenen koşullarda ve kapalı dizgelerde bu durum elde edilebilir.

Örneğin; laboratuarda sabit duran bir cisim itilerek devrilirse, ‘itme nedeni devrilme sonucunu vermiştir’ denilebilir. Gerçek yaşamda, yolda yuvarlanan bir taş görünce, bunun nedenini bilemeyebilir veya kestiremeyebilirsiniz, çünkü olay olmuştur ve sizin nedeni saptama olanağınız kalmamış olabilir, örneğin taşı yuvarlayan çocuk çoktan başka yere gitmiştir ve siz bir araba gördüyseniz, nedeni o sanabilirsiniz.

Neden-sonuç ilintisinin kuruluşunda, zamansal ardışıklık dışında hiçbir koyut yoktur; önce neden gelir, sonra sonuç gelir. İkisinin arasında ilinti kurmak, çoğunluk tümevarımsaldır, yani çok sayıda gözlem ertesi çıkarsama yapılır. Çıkarsama genellenirse, bu ilinti tümdengelimsel olur.

Örneğin; yağmur yağdığında hep bulut vardır. Bu nedenle, yağmurun nedeninin bulut oluşumu olduğu varsayılır ama gerçek yaşamda bulutsuz yağmur da olabilir. Şöyle ki: Bir: Havadaki çok yoğun nem, serinleme nedeniyle bulutlaşmadan (yani donmaktan / katılaşmaktan) yağmura (yani sıvı faza) dönüşür ki kentlerde ılık havalarda bu gözlenir, yağmur yerin sıcaklığıyla buharlaşır ve yeniden yağar ama güneş açmıştır. İki: Bulutun tamamı yağmura dönüştüğünde veya kalan bulut uzaklaştığında, eğer yağmurun düşme hızı yavaşsa (yani yağmur küçük taneliyse), yağmur yağarken güneş çıkmış olur
        
1.1.2. Bire Sıfır Neden-Sonuç İlintisi

Bir nedenin bir sonuç yaratmaması durumu. Bu; nedenin sonucu yaratabilecekken araya bir engelleyici etken girmesiyle olabileceği gibi, o neden o sonucu yaratmıyor da olabilir.

Örneğin, taşı itersin ama kımıldamaz, çünkü uygulanan kuvvet sürtünmeyi yenmek için yetersizdir. Taş görünmeyecek biçimde sabitlenmişse, taşı devindirmek için gereken güç yanlış kestirilebilir, bu da kütlesinin ve gereken kuvvet nedeninin yanlış kestirilmesi demek olabilir.

1.1.3. Sıfıra Bir Neden-Sonuç İlintisi

Bir sonucun ortaya çıkmasında bir neden gözlenemez veya gerçekten de o sonucun hiç bir nedeni yoktur. Birinci dereceden algı-duyu dünyamızda bu olasız gelebilir ama varlıklar, görüngüleri ve bilgileri çoğunluk ilk elden göründüğü gibi değildir.

Eğer, nedenin etkisi ve sonucun ortaya çıkması arasında çok uzun zaman geçerse, bu süre içinde neden ortadan kalkarsa, sonuç ortaya çıktığında nedensiz görünebilir. Örneğin; Mars’taki kanallar uzun süre zeki-canlı yapımı sanıldı ama aslında bir zamanlar var olan ve sonradan ortadan kalkan sıvı suyun etkisiyle oluşmuşlardı, başta bu kimsenin aklına gelmedi. Örneğin; Yeryüzü kabuğundaki kayalar, sıvılaşa katılaşa yoğrula öyle metamorfozlara uğrarlar ki ilk kökenleri kestirilemeyebilir (burada tersine bir neden-sonuç, yani sonuç-neden akıl yürütmesi var).

Örneğin; yukarıda söz edilen bulut-yağmur neden-sonuç ilintisinde bulutsuz yağmur yağarsa, nedensiz sonuç olmuş gibi algılanabilir.

Döngüsel-dinamik neden-sonuç ağlarında, örneğin suyun akışkanlık devimselinde, sonuçlarla nedenler, aralarında doğrudan ilinti olmayan ayrı listeler olarak görünebilir.

1.1.4. Bire Epsilon Sonuç İlintisi

Gündelik dilde ‘dağ fare doğurdu’ denilen durumdur.

Örnek: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın milyarlarca dolar harcayarak, devalüasyonu ancak 1-2 puan geriletebilmesi ekonomi alanından bir örnektir. 

Örnek: Arabaların fren sıkıp durması sonucu modellemesi burada işe yarar.

1.1.5. Epsilona Bir Neden-Sonuç İlintisi

Çok çok küçük nedenlerin bir sonuç yaratması durumu.

Örnekler: Çığ etkisi, domino etkisi, kelebek etkisi.

Sırasıyla:

Küçük bir titreşim bile, onlarca tonluk bir çığ yaratabilir. Çığ, oluştuktan sonra, önüne çıkan herşeyi ezer geçer.

Bir masa üzerine dikey ve birbirine eşit uzaklıkta paralel yerleştirilmiş domino taşlarından en baştaki devrilirse, büyüklükleri dizi boyunca giderek artsa bile, hepsi devrilir.

Kaos matematiğinin en sevdiği mecaz: Çölde bir kelebek kanat çırparsa, kutupta bir kum fırtınası çıkabilir.  

1.1.6. Bire İki Neden-Sonuç İlintisi

Genetikte bir genin iki ayrı etkide / sonuçta bulunabilmesi bir örnektir. 30.000 gen ve binlerce dirimbilimsel / biyokimyasal sonuç olduğuna göre bu olağandır.

1.1.7. İkiye Bir Neden-Sonuç İlintisi

Genetikte iki ayrı genin birleşerek, bir etkiyi / sonucu vermesi bir örnektir. İki gaz atomunun bir molekül olması ve hacimlerinin, dolayısıyla basınçlarının düşmesi bir önektir.

1.1.8.  Bire Çok Neden-Sonuç İlintisi

Aynı nedenin bir çok sonucu yaratması durumudur.

Örneğin: Fırtına çıkınca çatılar uçar, ekinler hasar görür, vb. Epsilona birin özel durumu.

1.1.9.  Çoka Bir Neden-Sonuç İlintisi

Bire epsilonun özel durumu. Ya ölçek küçülmüştür, ya da öğe sayısı çoğalmıştır.

Örneğin: Bir bina için, o denli çeşitli malzeme girdisi gerekir ki çoğu bilinmez bile...

Örneğin: ‘N’ kişi bir işi yapmak için biraraya geldiğinde, çoka-bir neden-sonuç ilintisi kurulmuş olur.

1.1.10. Bire Sonsuz Neden-Sonuç İlintisi

Sıfıra birin özel durumu. Ayrıca, artı değerli (tanımlanan sonucun dışında da sonuçlar yaratabilen) neden-sonuç ilintileri de vardır ki başkalaşımlı neden-sonuç ilintileri bir bakıma bu türdendir.

Özel örnek: ‘Evren’ sözcüğünün olağan mantıkla var olan herşeyi kapsaması.

1.1.11. Sonsuza Bir Neden-Sonuç İlintisi

Bire sıfırın özel durumu: Ya ölçek küçülmüştür, ya da öğe sayısı sonsuza limitlenmiştir.

Not: ‘sıfır, epsilon, bir, iki, sonsuz’ dizisi, ‘5 x 5 =’ 25 sonuç verir ama ötekiler (14 adet) bunlara çevrilebileceği için atlandı. ‘İki’, gerektiği yerde ‘çok’ olarak da okunabilir.

·          

1.2.1. Olasılıklı Neden-Sonuç İlintisi

Neden-sonuç arasında, sıfırla bir arasında değişebilen değerde ilintililik vardır. (® muğlak mantığa gönderme) Bu, zaman içinde sabit olabileceği gibi değişen değerler de alabilir (® ‘dinamik neden-sonuç ilintisi’ne gönderme).
Örnek:1: Para atmak nedeni, % 50 olasılıkla yazı, % 50 olasılıkla tura sonucunu yaratır.

Örnek:2: Havanın bulutluluğu nedeni, günden güne değişebilen olasılıklarda yağmur sonucunu yaratır.

Şerh: Eksi değerli olasılıklar da tasarlanabilir ama tanım gereği sanal neden-sonuç ilintilerine gönderme olur.

1.2.2. Katkılı Neden-Sonuç İlintileri

Kimyadaki katalizörler gibi, bazı neden-sonuç (örnekte kimyasal etki-tepki) ilintilerinde, sonucun olgulaşması için, ikisinin dışında üçüncü etkenlere gerek olabilir. Yine aynı örnekte olduğu üzere, katkı neden-sonuç etkileyicisinin etkisini de arttıran ve azaltan üçüncü (veya n’inci) etkenler (ısı gibi, katalizörün yüzey alanı gibi) olabilir.

Örnekler:

1.       Genlerin işlevini durduran bağlayıcı genler gibi, anti-katalizörler de sözkonusu olabilir.
2.       Oktay Sinanoğlu’nun saptadığı, DNA’nın çift sarmalının ancak ve ancak su sıvısının elektrokimyasal vizkozitesinde birarada durabileceği durumu, değişik tür bir katkılı neden-sonuç ilintisidir.
3.       Alaşımlardaki çok düşük oranlı maddelerin katkısı, yine değişik bir katkılı neden-sonuç ilintisidir.
4.       Eksiltmeli ve/ya çıkışlı neden-sonuç ilintileri de olabilir. Örneğin, sıvı maddelerin ve/ya çözeltilerin kimyasal reaksiyonunda oluşan gazın uçup gitmesi gibi...

1.2.3. Başkalaşımlı Neden-Sonuç İlintileri

Burada sonuç, bir nicelik değişimi değil, bir başkalaşım olabilir.

Örneğin; evrim sürecindeki mutasyonlar, kültürel süreçlerdeki bilimsel devrimler gibi... Bu durum, çığ etkisinin bir sonraki aşaması olarak kabul edilebilir.

1.2.4. Döngüsel Neden-Sonuç İlintileri

Katastrof Kuramı’ndaki ‘saldır-kaç’ ikilemi, yani ikisinin birden görüngüleşmesi, döngüsel bir neden-sonuç ilintisidir.

Örnek: ‘Yedikçe şişme, şiştikçe kendine kızma, kızdıkça yeme’ kısırdöngülü obezite de böylesi bir örnektir.

Örnek: Osilatif kimyasal rekasiyonlar, döngüsel neden-sonuç ilintisi için temel bilimlerden en uygun örnektir. Burada ‘A + B ↔ C + D’ maddeleri zaman içinde sürekli olarak birbirine dönüşür. Bunu da belli maddelerde, çözeltinin bir o rengi alması, bir bu rengi almasından anlarız. Müdahale olmazsa bu salınım, sonsuza dek sürebilir.

·          

2.0. Tersine Neden-Sonuç İlintisi
       
Sonuç, nedenden önce gelir. Bu tersinme; ontik de olabilir, fenomenik de; yani öyle bir evren tasarlayabiliriz ki orada sonuçlar nedenden önce vardır ya da gözlemci sonucu nedenden önce gözler ki Dünya’daki insan için, gökadalardaki olayları gözlemek, kimi böyle durumlar yaratabiliyor.

Örnek: Sesin ve ışığın havadaki hızının farklı olması nedeniyle, şimşek çaktığında önce onu görür, sonra onu işitiriz. Oysa, onlar gerçekte eşzamanlıdır.

(2.1. Düzüne Neden-Sonuç İlintisi X 15)
Örnek yok.
·          

3.0. Bire 'İ' (Sanal) Neden-Sonuç İlintisi

Şerh: ‘İ’  ‘imaginery’den ve/ya ‘irreel’den gelir.  İlk sözcük,  ‘tahayyuli’, ‘zahiri’, ‘tasarımsal’ anlamlarına; ikinci sözcük ‘gerçekdışı’ anlamına gelir. İsim babası Euler’dir.  ‘İ’ sayılar, reel (: gerçek) sayılar olmadan kullanılmaz. Biraradayken (z = a + ib) bunlara kompleks (: karmaşık) sayılar denir. Bunun isim babası ise Gauss’tur. Bir rivayet de, Fransız bir muhasebecinin bunları tasarladığı ama ne işe yarayacaklarını bilmediği için konuyla ilgilenmediğidir.

Nasıl ki Euclid, isim babası olduğu kendi geometrisini Aristo Mantığı üzerine kurduysa, biz de sanal neden-sonuç ilintilerini, gerçek  neden-sonuç ilintileri üzerine kuracağız.

‘i’, ‘kare kök eksi bir’dir. Burada bir işlem, geçersiz olduğu bir tanım aralığında uygulanır. Sanal neden-sonuç ilintisi de, ‘varlık-görüngü’ ikilemi üzerine kuruludur.

Örnekler: Tsunami etkisi, Hubble etkisi, Cassimir etkisi.

Sırasıyla:

Tsunamiler, Büyük Okyanus’ta oluşan ve yükseklikleri 60 metreye varabilen dev dalgalardır. Bir deniz dibi depremi sonucu deniz tabanı çöker. Yerçekimi ve suyun basıncı nedeniyle deniz suyu boşluğu aşağıya doğru doldurur. Su esnek yapıda olmadığı için, aşağıya giden suyun etkisiyle, deniz yüzeyinde bir çukur oluşur. Suyun vizkos-elastikiyeti nedeniyle itme yataylaşır. Görünürdeki hızları saatte 800 kilometreyi bulur, Ancak, bu hızla yer değiştiren nesne su değildir. Suyun somut devinimi, yalnızca dairesel bir salınımdır. Yer değiştiren (öyle denebilirse) itmedir (a = F x ∆t)  ya da dalganın görüntüsüdür. Yine de, 10.000 kilometre ötedeki Japonya kıyılarına varma nedeniyle, denizin sığlaşması nedeniyle, dalgaların dibinin karaya değmesi nedeniyle, dalgaların kırılması nedeniyle, büyük bir tahrip gerçekleşir: İnsanlar boğulurlar, tekneler parçalanır, 600 tonluk kaya 100 metre ileri taşınır.

Hubble, 20. Yüzyıl'ın başında, Dünya’daki bir gözlemciden uzaklaşan gökadaların uzaklaşma hızları nedeniyle, ışık hızına yaklaştıkça renklerinin kırmızıya kaydığını gözledi. Bugün kendi adıyla anılan bir ölçek düzenleyerek, bunu uzaklık ölçmede kullandı. Burada bir ikilem var: Maddenin ışık hızına yaklaşması giderek zorlaşır. Bugün on beş milyar ışık yılı uzaklıkta olduğu söylenen bir gökadanın neredeyse beş milyar yıllık bir süre sırasında ışık hızı civarında yol alması gerekir.

Işık hızından hızlı devindikleri tasarlanan sanal parçacık takiyonların, madde evreniyle etkileşimleri de, sanal neden-sonuç ilintileri kapsamına girer.

Cassimir, boşluğa birbirine dikey iki levha yerleştirdiğimizde, aralarında yalnızca dalgaların tam katlarının yer alabilmesi ile sanal / eksi (dıştan içe doğru) bir basınç olacağını hesapladı.  

3.1. Sanal Düzüne Neden-Sonuç İlintisi X 15

Henüz örnek yok.

Eğer karşı-maddeyi, reel-maddeye oranla, sanal –madde saysaydık, onların bizim madde evrenimizi etkilemeleri, sanal neden-sonuç ilintisi olurdu.
Örneğin: Karşı-maddede gravitasyonun % 14 daha çok olabileceği kestirilmiş. Mikro-mikro ölçekli uzayda da olsa, bu durum bizim evrenimizdeki gravitasyonu da etkilerdi. Ayrıca, belki bir yerlerde etkiliyordur da, çünkü yok  olduysalar bile, karşı-maddenin gravitasyon dalgalarının izleri bir yerlerde saklı olmalı...

3.2. Sanal Tersine Neden-Sonuç İlintisi (X 15)

Henüz verilmiş veya gözlenmiş örnek yok.

·          

4. 0. Neden-Sonuç Ağları (Statikten Dinamiğe Geçiş Durumu) :

4.1. Bratenberg Arabaları:

Bu arabalar, merkezindeki tek bir ışık kaynağıyla aydınlatılan bir düzlemde devinir. İçlerinde farklı biçimlerde tasarlanmış elektronik devreler vardır. Böylelikle, tekerleklerine farklı güçte itmeler verilir. Aynı araba, düzlemin farklı noktalarına yerleştirilince, farklı rotalar izler, çünkü kaynaktan aldığı ışık miktarının zaman serisi karmaşık olarak değişir. Yine de; arabaların toplam davranış uzayı belli bir düzenlilik gösterir.

4.2. Domino Matrisleri:

Domino taşlarını, matris biçiminde yerleştirip devirirsek, hangi satır ve sütunların devrileceği / çizileceği belirsizdir, sürtünme kuvveti devrilmeyi bir yerde durdurur ama o da kestirilemez kalır.

4.3. Otokritik Ağlar:

Bunlar bir bakıma öğrenen, bir bakıma karar veren mekanizmalardır. Sonuç-kararlar, devreler öğrendikçe ve anımsadıkça, zaman içinde değişir. Topolojik modeli düğümlerin saklanabilmesi olarak düşünülebilir.

B. DİNAMİK DURUMLAR :

Nasıl ki durağan fotoğraf karelerinden devingen sinema filmi oluşuyorsa, neden-sonuç ilintilerinde statik durumlardan dinamik durumlar oluşur.

Dinamik durumlar, özellikle neden-sonuç ağlarının zaman içinde değişen seriler olarak işlemesi sonucunda oluşurlar. 

Örnek: İstanbul Boğazı’ndaki akıntıların ‘ayna’ yaratmasındaki neden-sonuç ilintileri. Burada; rüzgarın hızı ve yönü, hava sıcaklığı, su sıcaklığı, suyun tuzluluğu, denizin yüksekliği (gel-git nedeniyle), dibin derinliği ve/ya eğimi gibi birden çok neden, kaotik sonuç ağları oluşturur. Öyle ki suyun yüzeyinin  ne kadarının ne kadar süreyle ayna gibi olacağı ve bu durgunluğun dinamik-kaotik ortam içinde nasıl yer değiştireceği birebir kestirilemez. Yine de şunu söyleyebiliriz: Aynadaki suyun dikey devinimi, yatay devinimi belli bir süre için durdurur ya da suyun akışı düzenli bir geometrik biçim (örneğin silindirik) kazanır...

B.1. Ara 3 Durumun Birbirini Etkilemeleri :

Muğlak mantık, bir ara örnekti. Ancak daha temel örnekler de var: Parçanın bütünden büyük olduğu neden-sonuç ilintilerinde, sonucun hangi ölçekte görüngüleşebileceği belli olmayabilir. (‘A priori’ koyut: Bütün ölçeği  > parça ölçeği.)

Tarihteki neden-sonuç ilintileri; hem özdeşlik ilkesine hemen hemen hiç raslanmaması, hem de bütün-parça ilintilerinin kolayca ters dönebilmesi nedeniyle, en dinamik örneklerdir.

B.2. Novum:

Özdeşlik ilkesi, bütün-parça ilintisi ve neden-sonuç ilintisi, hem birbirlerine dilsel olarak dönüştürülebilirler, hem de koyutsal olarak arakesit içerirler.

Özdeşlik ilkesinin üç formülasyon biçimi, farklı sonuçlar verebilirler ve ‘bazı’ kategorisi Aristo Mantığı’nın düzlüğünü eğriltir ve tam sıkı örüntüsünü gevşetir.

Bütün-parça ilintisindeki süreksizlik, neden-sonuç ilintilerine uygulandığında ardışıklık ilkesi de çiğnenir. Julia Kümesi’nin bazı parçalarının ana kümeden kopuk / süreksiz olması bir örnektir. Ana küme görüngüsünün çözüldüğü bir yerzamanda, parça kümeler, öneğin gökada parçacıkları ‘hiçebir neden-sonuç ilintisi’ görüngüsü verir. Örnekse, sanayileşme kültürel modundaki toplayıcı kültür artıkları, (‘orientation’ coşumunun ‘kognitif-informatik davranış’ sanılması gibi) yanlışlıkla ona mal edilmektedir.

·          

OLASI AÇIMLAMALAR

Zaman

  1. heterojen
  2. süreksiz
  3. teksiz
  4. tersinir
  5. heterojen-süreksiz
  6. heterojen-teksiz
  7. heterojen-tersinir
  8. süreksiz-teksiz
  9. süreksiz-tersinir
  10. teksiz-tersinir
  11. heterojen-süreksiz-teksiz
  12. heterojen-süreksiz-tersinir
  13. heterojen-teksiz-tersinir
  14. süreksiz-teksiz-tersinir
  15. heterojen-süreksiz-teksiz-tersinir

Notlar / Örneklemeler

  • ‘0’: 4 tanım birbiri türünden de ifade edilebilir. Örneğin: Heterojen zamanda süreksizlik ister istemez olabilir ama olmayabilir de, enazından verili birim ölçeğinde. Asal tanımları arayabiliriz.
  • ‘1’, yani heterojen zaman, vektörleri parçaları değişen büyüklükte bir diziye çevirmekle elde edilebilir. Zamanın, güçlü gravitasyon alanlarında göreli yavaşladığı da bilinen bir durum. Güçlü ve zayıf kuvvetin zaman üzerindeki etkilerini bilmiyoruz ki asıl etkili olması gereken ölçektekiler onlar. Gravitasyonun zaman üzerindeki etkisi, makro-makro düzeyde ‘bütün < parça’ ilintisini akla getiriyor.
  • ‘2’, yani süreksiz zaman, ‘dizi-tümlev’ ilintisi içinde olabilir. Fizikçiler, Planck zamanından küçük zamanlarda gerçek süreksizlik umuyor. Süreksiz zaman, integral yerine (implisit) seri koymak demek. Süreksiz zamanın içinde / arasında zaman olmayan birşeyler var olabilir. Bir de, bu durumda zamanın hacmi / uzunluğu düşer, çünkü sonlu dizinin toplamı tümleve limitlenmez. Bu da zamanın ‘x-y-z’nin herhangi birinden küçük olmasını yaratabilir, ‘3+3+3+1’ veya ‘3+3+3+2’ katlı boyut gibi. Ayrıca ‘x-y-z’ de birbirine özdeş olmayabilir. Spinler bunu akla getiriyor.
  • ‘3’: Zaman, şişme döneminde kesinlikle teksiz olmuş olmalı. Mekan boyutu çift yönlü burulurken, zamanın etkilenmeden kalması anlamsız olurdu. Burada, türevde olduğu üzere ‘x’in yerine, ‘u+t’ gibi bir fonksiyon açılımı getirilebilir ki zamanın altbirimleri olarak yeni birşeylerin tanımlanması gerekir. Şişme döneminde ışıma özdekten yoğundu, özdeğin zamana etkisi biliniyor ama ışımanınki henüz bilinmiyor. Şerh: 10 Nisan 2004 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde verilen ilk üç saniye modellemesi simülasyonunda uygun olmayan bir şey var. Büyük Patlama dışsal-balonsu bir yapıdaydı. oradaki yapı içsel-ışınsı. Bir uyumsuzluk sözkonusu. Herhangi birinden diğerine geçiş olamaz. Süper novaların grafiği tersine çevrilse de, ona benzemez. Ancak, birinin diğerinin içine geçebilmesi olasılığı var. O zaman ışınsı olan balonsu olanın içine süreksiz olarak yerleşir. Yani, gerçek evrenimizde birbirinden ayrı ama birlikte evrilen en az iki evrenimiz var. (17 Nisan 2004)
  • ‘3.1’, yani ‘n→1’ boyut dönüşümlü veya tek boyut içinde içine katlanmış olan zaman, on üz küsur milyar yıllık evren tarihi içinde ölçeğini değiştiriyor olabilir, yani zamanın uzaması ve/ya yavaşlaması sözkonusu olabilir.
  • ‘3.2’, yani mekanın veya başka tür boyutların üzerine izdüştüğü zamanda, zaman yolculuğu mümkün olacaktır ama zaman değiştirmek için atom (veya maddenin yapısını) değiştirmek de gerekli olabilir. Şerh: Kuark-altı veya karşı-madde oluşumları ve ters oluşumları (bozunumları), Planck zamanı ölçeğinde işliyor olabilir.
  • ‘4’, yani tersinir zaman, fizikçiler tarafından tasarlanmış, hatta gözlenmiş durumdadır ama mikro-mikro ölçeklerde. Tersinir zamanda, termodinamiğin yasaları yeniden denklemlenecektir.
  • ‘5’, yani heterojen-süreksiz zaman, zamanın olağan durumuymuş görünüyor. Elimizde, ne 10 üzeri 32 yıllık, ne de 10 üzeri eksi 43 saniyelik gözlem olanakları var.
  • ‘10’, yani teksiz-tersinir zaman, zaman bir boyutmuş, bir değilmiş gibi görünebilir ki gerçek durumda spinler nedeniyle buna benzer birşeyler var.
  • ‘15’, yani heterojen-süreksiz-teksiz-tersinir zaman adım adım şöyle olabilir: Sıfır: ‘1- ... 1,25 ... 1,5 ... 1,75 ... -2-2,5-3-3,5-4 ...’ Bir: ‘1 ...-4 ...-9 ...-16 ...-25 ...-36 ...-49 ...’. İki: Aradaki küsurat sayıların kareleri eksiltilir ve süreksiz tam sayılı bir dizi elde edilir. Üç: ‘1-49-4-36-9-25-16’, dizinin bir ucu diğerinin üzerine bükülür. Dört: ‘16-25-9-36-4-49-1’, dizi tam tersine çevrilir. Bunu, ‘160-250-90-360-40-490-10’ nolu taşların peşpeşe-ardışık zaman aralıklarında devrildiği, 490 tane birbirine eşit taşlık bir domino dizisi olarak düşünebiliriz. Bunu gözleyen biri, taşların devrilmesi arasında mantıklı bir ilinti bulamayacaktır. Durumu genetiğe uyarlarsak: Sonraki kuşaklardaki gen havuzları, önceki kuşaklardan önce oluşur. Şerh: Verhulst dağılımına böyle bir zaman dizisi olarak bakmak mümkün olabilir. Zaten orada, neden-sonuç tersinmeleri ve döngüsellikleri (sonuçların nedenleri küçültmeleri veya sıfırlamaları) baştan tanımlıdır.
  • Şerhler: 1. Bir lokomotifin tekerleklerinin sabit döngüsel deviniminin, doğrusal bir devinime dönüştürülmesi gibi, zaman döngüsünü de doğrusal kılacak dönüşümler tanımlı olabilir. Ayrıca zaman, başka tür asıl denklemlerde de olabilir. 2. Zamanın küsurlu boyutlu olabilmesi, onun aynı zamanda diğer teksiz olabilmelerini de açımlayabilir. Elimizde 10 veya 11 boyut var ve bu zamanı mekandan farklı kılıyor, çünkü, mekanın 3 boyutu şimdilik birbirinin aynı görünüyor. Ancak, spin farklılıkları, o boyutta mekanın 3 boyutunun birbirine özdeşliğini bozuyor olabilir.

Neden-Sonuç

1.       Birebir Neden-Sonuç İlintisi
2.       Bire Sıfır Neden-Sonuç İlintisi
3.       Sıfıra Bir Neden-Sonuç İlintisi
4.       Bire Epsilon Neden-Sonuç İlintisi
5.       Epsilona Bir Neden-Sonuç İlintisi
6.       Bire İki Neden-Sonuç İlintisi
7.       İkiye Bir Neden-Sonuç İlintisi
8.       Bire Çok Neden-Sonuç İlintisi
9.       Çoka Bir Neden-Sonuç İlintisi
10.   Bire Sonsuz Neden-Sonuç İlintisi
11.   Sonsuza Bir Neden-Sonuç İlintisi

·       Olasılıklı
·       Başkalaşımlı
·       Katkılı
·       Döngülü

·       Reel
·       Sanal

·       Statik
·       Dinamik

Notlar

  • ‘Olasılıklı, katkılı, başkalaşımlı, döngüsel’ neden-sonuç ilintileri ayrı bir başlıktır.
  • ‘Tersine x düzüne’ neden-sonuç ilintileri ayrı bir başlıktır.
  • ‘Sanal-reel’ neden-sonuç ilintileri ayrı bir başlıktır.
  • Neden-sonuç ağları, buraya kadarki tekli öğelerin / ilintilerin çoklu kullanımıyla oluşturulur.
  • Bunların hepsi, statik durum olur. Dinamik neden-sonuç ilintileri, ikinci bir üstküme olacak. Zaman serisi olağan istatistikte burada devreye giriyor.
  • Şerh: Yeni tanımlamalar ve öğeler eklenebilir ya da tanımlar sözcükler gibi, birbirleriyle de yeniden tanımlanabilir.

Örneklemeler

‘1x A.1.1.1.’: Heterojen zamanlardaki neden-sonuç ilintileri dipdibe görüngüleşebilir. Kaotik denklemlerde yanyana iki noktanın artı ve eksi sonsuz limit verebilmesi gibi... Peşpeşe neden ve sonuç parçacıkları dizisi de olabilir. Neden-sonuç yer değiştirmiş de görünür.

‘2x A.1.1.1.’: Neden veya sonuç, zaman süreksizliğinde görüngüsüzleşebilir ya da başka biçimde tanımlanması gerekir.

‘1x A.1.2.4.’: Tersinir x Döngüsel : Neden-sonuç ilintileri, zaman içinde mikro ölçekli ileri geri salınım gösterebilir. Bunun için döngünün vektörleri ile tersinme vektörleri çakışmalıdır.

·          

Hesaplama

4 + 6 + 4 + 1 = 15 zaman durumu
11 x 4 x 3 x 2 = 284 neden-sonuç ilintisi
> 3.000 zamansal neden-sonuç ilintisi

Hepsine birer örnek tasarlamak, benim biyografimin süresini aşar, yani Aristo durumu olacak. İçlerinden bazıları kritik değer taşıyabilir. Onları sezmem gerekli.

Asıl yapacağım elimdeki 20-100 örneklemeyle kuantum mantığıyla çelişen fenomenleri karşılaştırıp modeli sınamak. Örneğin spinlerin benim tasarladığım türden acaip davranışları var mı bilmiyorum.

Örnek: Zamansal örnek ‘15’ çok özel bir durum. Doğrusal zamanın tam karşıtı durumda. Bu zaman biçimli bir olgu dizisi evrenimizde çok saçma algılanır ama pekala vuku buluyor olabilir, çünkü zamanın öz niteliklerinin değişebildiğini gözledik ama henüz hepsinin değil... Uzayzaman ve özdek-enerji içiçeliğini ve bazı yollardan birbirlerine dönüşebildiklerini biliyoruz. Zamanın çok boyutluluğu henüz gözlenmese de, çok güçlü gravitasyonlarda uzayzamanın homojenliğinin bozulabilmesi, bir bakıma zaten teksizlik anlamına gelir. Kaldı ki kara deliklerin çevresinde ve içinde zaman boyutunun nitelikleri hakkında elimizde hiçbir kestirim henüz yok. İçlerindeki olası vakum onları zamansal açıdan farklı kılıyor olabilir.

Örnek: Atom bombasının patlaması, süpernovanın ilk anları ve ‘Big Bang’, benzer geometrik modele sahip... ‘Big Bang’de uzayzaman dönüşümleri olduğunu biliyoruz, dolayısıyla pekala diğer ikisinde de gerçekleşiyor olabilir ama nereye bakacağını bilmek gerek. Bir biçimde spinlerin bozulup bozulmadığının kontrol edilmesi gerek. Kuark çeşni değişimleri ve olası kuark kara delikleri yeni modellemeler gerektiriyor. Kuark çeşnileri (veya proto-kuarklar) 10 üzeri eksi 13 santimetreden aşağı ölçeklerde. Bir kritik eşik sözkonusu olabilir.

Dipnotlar

  • Bu metindeki akıl yürütmeler, tümdengelimsel ve tümevarımsaldır. Denklemden gözleme yönelim tümdengelimsel, gözlemden denkleme yönelim tümevarımsaldır.

  • 15 zaman türü ve 11 neden-sonuç ilintisi birer denklemdir. Zamanın tersinirliğini (osilatif kimyasal reaksiyonlarda) ve heterojenliğini (ışığın bir yıldızın yakınından geçerken bükülmesi, yani uzayzamanın bükülmesi) gözledik ama çok boyutluluğunu ve süreksizliğini gözlemedik. Tüm neden-sonuç ilintisi türlerini gözledik, hem insan bilimlerinde, hem de temel bilimlerde... Daha zor olan, veri toplamak değil, eldeki gözlemsel veya deneysel bilgiyi sınıflandırabilmektir, üstelik elimizde bir kavramsal çerçeve var ama yine de hala birşeyleri gözden kaçırıyoruz.

  • Mekan türleri ve neden-sonuç ilintileri başka bir metnin konusudur. İkisinin bireşimi ise, çok uzun erimli görünüyor.

  • Metnin toplamında kaplam-kapsam % 50’nin biraz üzerinde kalıyor. Bu, kavramsal çerçeve için yeterlidir ama uygulama için yetersizdir.

  • Zamansal doğrusalsızlıklar için en iyi örnekler bilimden değil, sanattan, yani sinemadan geldi.

Melancholia for Baykurt




Bazıları için ağıt, bazıları için melankoli. (Melankoliye kim ve neden karasevda demiş ki?)

Fakir Baykurt ağıttan hüzne yırtmış biri. Gol tam kaleye girecekken, başkalarının ittirmesiyle Almanya’ya gönüllü sürgüne gitmiş, 1980 öncesinin katliamlarından sağ kurtulmuş solcu bir yazar. Orada da Mehmet Ali Ağca gelip onu buluyor ve nedense onu vurmuyor. (Bunu otobiyografisinde kendi yazar.)

Baykurt, ağasız köyün ağalı köy romanı yazarı Köy Enstitüsü’lüsü... Baykurt, Alamancılar’ın toptan içine düştüğü, ‘köyden indim Alamanya’ya, şaşırdım birdenbire, gidip cumhurbaşkanlığı sarayının önünde mangal yaptım 25 sene’ tuzağına düşmemiş biri, çünkü oradan önce ABD’ye gitmiş. (ABD ve Baykurt: Beni hala yadırgatır bu ikili.)

Baykurt enstitüleri Apaydın’ın netliğiyle yazamamış. Gerçi o da enstitülerin faşist cenahını ayrıntılarıyla anlatmaz ama tanıdıklarının içinde onlar da olduğu kesindir ve onları ve yapacaklarını imler çok önceden.

Baykurt’un öykülerini ve romanlarını taa ergenlik ve gençlik zamanlarımda okuduydum. Sonra, taa ön-morukluk zamanımda özyaşamöyküleri elime geçti. Adamcağız, hepsinin yayınlandığını göremeden öldü gitti. Bir de, onun Türkiye’ye döndüğünü, yine o kitaplardan ama yine onun ölümünden sonra öğrendim. (Terzi kendi söküğünü dikemezmiş.) Çeyrek asırlık seyyar sahhaf olsam da, bazı kitaplarla buluşmam hala gecikebiliyor ki bu da öyle oldu.

Baykurt 8 ciltlik bir özyaşamöyküsü dizisi yazmış. Belli ki ve belirtmiş ki bunları yazacağını taa yazarlık sürecinin en başlarında düşünmüş. Habire notlar almış. Öyle ayrıntılar var ki insan şaşırıp kalıyor okuyunca.

Türkiye yazınında en eksik alanlar olan günce ve mektup dalında böylesine kapsamlı ve uzun soluklu bir eser bırakmış olması, takdire şayanın ötesinde. (Bu arada o kitapların basımının 2012 itibarıyla olmaması da neye şayan bilemem.)

Baykurt otobiyografisinde en baştan, çocukluğundan başlıyor. Ancak Türkiye kapanış bölümünü eksik bırakıyor. O sırada böbreklerinden hastaymış, belki de hastalığı yazmasına izin vermedi. Sonuçta, ölümü de o hastalıktan olmuş.

Baykurt’un yaşamı, köydeki çocukluk, enstitü, öğretmenlik ve TÖS, yazarlık, Almanya ana fragmanlarından oluşuyor. Sonuncu cilt yaşamına giren aydın portrelerinden oluşmakta.

Benim için o kitaplardan kalan en ilginç anı şu: Kemal Ateş, yalnızca Baykurt’un kullandığı 600 sözcüğü derlemiş. Baykurt bunların 300’ünün derleme ve tarama sözlüklerinde olduğunu belirtir. Toplamda 18.000 sözcüğe ve onlarca yazara yapıldığı üzere, TDK yayın hakları kendisinde olan o sözcükleri / sözlükleri 12 Eylül’den sonra, yoksamayı becerdi. Ancak Ateş hala sağ, belki o birşeyler yapar bunun için.

Bu metnin anafikri bu: Yaşamak ve yazmak, beyhude ve nafile de kılınabilir şimdiki şeyselleştirilmişlerce yapıldığı gibi, ya da Baykurt’un yaptığı gibi ince ince birçok alanda gergef dokunur ve eserler geriye dizilir.

Sonrası mezartaşı şimdilik. Kremataryum az sonra.


Salı, Ekim 30, 2012

Requiem for Buyrukçu





Ölmüş insanların ardından olumlu yazmayı sevmem. ‘Kör ölür, badem gözlü olur’ gibi olur. Ayrıca, gençken o yazarın canını emip, ölünce onu göklere çıkartmak, başbelası alaturka edebi bir gelenektir maalesef, bunu da sevmem.

Ancak, rahmetli Muzaffer Buyrukçu ardından ağıt yakılmayı hak etmiş bence: Öldüğünde yalnızmış ve cesedi 5 gün boyunca çürümüş.


Buyrukçu temelde kurmaca yazar. Ancak, benim için onun büyüklüğü güncelerindedir (kurmaca-dışıdır). Tümüyle Buyrukçu tarzı bir günlük dizisidir onlar. 8 cilttirler ve bendeniz 25 senede yalnızca 6 tanesine ulaşıp okuyabildim. Bunların yeni basımı da 2012 itibarıyla yoktur.

Bu günlükleri nasıl yazdığını bir türlü öğrenemedim veya anlayamadım: Ya inanılmaz güçlü bir belleği varmış, ya da inanılmaz hızlı biçimde steno tutuyormuş.

Gelelim, bir örnek olarak ‘Dillerinde Dünya’ya:


Kitabın yalnızca ilk 8-9 sayfasında 5-10 yazar birden yazarın kaydına girivermiş: Cemal Süreya, Ercüment Uçarı, Orhan Suda, vd şahsen, diğer epeyisi eserleriyle ve ‘in vitro’ / naklen yayın tartışma konusu olarak. Edebiyatçılar edebiyat tartışırlar onun güncelerinde. En güzeli de olay çoğunluk meyhanede geçer. Hani, en çok yakınılan konulardan biri de, solcu yazarların alkolikliğidir ya bu ülkede... Hah işte, o yakınmanın boşluğunu kanıtlar bizlere bu notlar: Herkes ağırlıklı olarak edebiyat yaşar, edebiyat konuşur meyhanelerde, hem de rakıyı süt niyetine götürür.

Kitabın girişi 1970 yılı ile başlıyor. Tam da sol dalga zamanı. Tam da gerçekçilik rüzgarı zamanı. Hem köy rüzgarı moda, hem de burjuva gerçekçiliği moda o sıralar. 1971 balyozu eli kulağında. Enstantane tam enstantane yani.

Sonra mekan İstanbul. Çok değil 40 küsur sene öncesinin İstanbul’u.

Düşünün bu adam, bu insan, bu yazar, tüm bunları 5 sayfaya sığdırabiliyor.

Bu kitabı daha önce birkaç kez daha okumuştum. Bu kez değişmişim, hem de epeyi. İçim hüzünle doldu. Çabalarına saygı duydum. Bugün kaliteli Türk edebiyatı sayılan şeye hayıflanmadım bile. Bu kayıtlar var, demek ki bu ülkede insan gibi bir şeyler yazılabilmiş bir zamanlar, o yeter de artar bile.

O nedenle, iyilik yaz denize at, ‘suda yaşayıp suda yaşadığını bilmez balık’ bilmezse, halik-vaka nüvis kadrini bilir.

Mezarında üzülme Buyrukçu. Bir 40 sene daha, ben o ebleh şeyselleştirilmişlere ot ve saç baş yoldururum senin eserlerinin  hatırına, nasırlarına basmayı iyi biliyorum...

Pazartesi, Ekim 29, 2012

İşsizlik


Devletin farklı kurumlarının verdiği sayılar, resmi söylemi kendi kendine yanlışlıyor.

TUİK’e göre, 2012 içinde işsiz oranı % 8,5-10,5 arasında salınmış.


Oysa İŞKUR’a göre bu oran % 28,5.

“Buna göre, prim kesintisinin yapılmaya başlandığı 2000 yılının Haziran ayında 5 milyon 254 bin 125 olan sigortalı sayısı, 2012 Temmuz ayı rakamlarına göre 12 milyon 107 bin 944'e ulaştı. 2002'de 93 bin 436 olan işsizlik sigortasına başvuru sayısı 2012 Eylül sonu itibarıyla 433 bin 712, toplamda ise 3 milyon 448 bin 251'e ulaştı.”


Bu arada vurgu:

Türkiye’de sigortalı çalışan / emekçi oranı % 40.

“Kayıtdışı istihdam oranının yüzde 40.2 düzeyinde gerçekleştiği Temmuz 2012'de, Türkiye genelinde istihdam edilen 25 milyon 498 bin kişiden 10 milyon 243 bin kişisinin kayıtdışı olduğu belirlendi.”


Kayıtdışı işgörenin sezonluk / geçici işçi sayıldığını da belirtelim, çünkü atelye fason üretim yapıyor, çalışılan gün kadar ödeme yapılıyor, sonra herkes sokağa yallah. Yani, bunlar da yarım işsiz.

Ayrıca, gizli işsiz ve iş aramayan işsiz de var.

“TÜİK tanımına göre işsizler, ‘iş aramak için son 3 ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanan ve 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olduğu halde iş bulamayan, çalışma çağında (15 yaşından büyük) kadınlar ve erkeklerdir.’”


Ayrıca, kadınların yarısı ne okuyor, ne de çalışıyor.

“OECD: Türkiye'de 15-29 yaş arası kadınların yüzde 52'si ne okuyor, ne de çalışıyor.”


Nüfus 77 milyon. Çalışabilir (15 yaş üstü) 62 milyon. Çalışan belki 30 milyon, belki 35 milyon.

Ondan sonra da işsizlik % 10.

AKP kendine takıyye yapıyor her zamanki gibi.

Requiem for Atatürk


Rahmetli Paşa yaşasaydı veya ben onun zamanında yaşasaydım, herhalde yıldızlarımız pek barışmazdı. Paşa gözünün üstünde kaşının olduğunun belirtilmesine bile pek tahammül edemezmiş, benim de çenem epeyi düşüktür doğrusu. İstiklal Mahkemesi üzerinden darağacını boylamasam da, zoraki diplomat olarak sürgün olma ihtimalim hayli yüksek olurdu.

Paşa’ya getireceğim eleştirilerden biri de, bugünkü koşulların olma olasılığının o sağken de her daim mevcutmuş ve nedeninin de o olmuş olduğudur. Paşa halkının çoğunluğuyla pek bütünleşemedi. Ferhan Şensoy’un sandığının tersine, geriye işlevsel 2. adam(lar) da bırakmadı. Düşman kardeşler olan İnönü ve Bayar’ın yaptıkları ortada: Atatürk’ün 4 + 15 yılda kurduğunu 12 yılda darma duman edip, üstüne bir de 3 darbe ve 3 liberalizm için yol açtılar. O ölür ölmez, Cumhuriyet’in köküne kibrit dökmeye başladılar. O sayede bugün kaputuz.

Cumhuriyete ilk geçen ülke olan Fransa cumhuriyetlerinin 5.’sinde, ondan sonra cumhuriyet olan Güney Kore 6.’sında. Yani, sıranın ve ilk olmanın pek önemi yok bu konuda. TC’ninkinin 2.’sinin ne zaman ve kimlerin eliyle kurulacağı pek belli değil ve önemi de yok ama artık 2. bir Atatürk’ün çıkmayacağı kesin, gerekmediği de kesin.

Atatürk’ün istediği Türkiye’nin veya Fransa Devrimi’nin istediği cumhuriyetin olmaması önemli değil. Yumurta çekiçle kırılmıyor sonuçta, güçlü tarihsel müdaheleler ise biraz öyle olmakta.

Tarih süreci içinde ‘demokrasiye doğru’dan çok, insanların kendi kendini yönetmesine, ya da yönetilmeye hiç gereksinim duymamasına doğru evriliyoruz. Devlet 5.000, burjuva demokrasisi ve cumhuriyeti 200 küsur yıllık. Tarih sabırlıdır. En geç 500 yıl içinde bu iş hallolur.

Dolayısıyla Atatürk’ün müdahalesi ve mücadelesi Jakoben’ce olsa da, attığı taş doğru yöndeydi. Yalnızca vuracağı kuş cilve yaptı, kendince cumhuriyeti gösterip vermedi, onun yerine köylü milletin efendisi olarak zenginkondulu oldu: Asker milletten de talan demokrasisinin dene-yanıl’ı oluyor işte. O kadar.

En iyi 50+, hatta en iyi 40+, ölü 50+’tır ve 40+’tır. 54 yıl yaşam beklentisiyle doğmuş ve 2012 itibarıyla yarısı vefat etmiş olan 1960 doğumlu akranlarıma bunu belirtince, abarttığımı düşünüyorlar. Oysa ki geleceği takma dişli gerontokratların kurduğu pek vaki değildir. Gelecek için kalıcı bir şey yapmayan zaten ölü / yaşamamış demektir, geçmiş ise tümden ve çoktan beridir ölüdür. Nekrofilinin lüzumu yok.

O yüzden bu ülkede devrim yapma ve cumhuriyeti sürdürme şansını yakalamış olan 1968’lilerin ve 1978’lilerin halihazırdaki durum için, kemiklerini mezarda takırdatmaktan başka hakları ve şansları yok. Allahtan zenginkondulular adam gibi faşist olmayı bile beceremediler de, toplama kampı kuramadılar bizim için, kendi yurdumuzda sürgün olduk onun yerine.

Cumartesi, Ekim 27, 2012

Feneon Öykü 5


1.

11 yaşındaki erkek çocuk, Ağa Camii’nin orada öğle zamanı elinde bir Miller şişesinden yudumlar alarak yürüyordu. Orta yaşlı adam ona ‘erken başlamışsın’ dedi. Adam biraya 14 yaşında başlamış.

(26 Ekim 2012, 11:45)

*

2.

“50’den fazla porno filmde oynayan Annie Sprinkle, güvenli seks endişeleri giderilmeyince, endüstriden ayrılışının ardından doktora derecesi almaya hak kazanan ilk porno yıldızı oldu.”


“Takma adını alma nedenini ise şöyle açıkladı: ‘... şelaleleri, çişi, vajina sıvılarını, teri, ıslak olan herhangi bir şeyi seviyorum.’”


(26 Ekim 2012, 13:00)

*

3.

“Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bir yılda 63 dış seyahat yaptı, 38 ülkeye gitti.”



Bu satırları, yaşamında hiç yurtdışına çıkmamış olan, 75 yaşındaki ihtiyar kadın kederle okudu. O gezilerin toplam masrafının en azından 10 milyonda birinin kendi cebinden çıktığını ve bunun da onu pekala en yakın ve en ucuz komşu ülke olan Gürcistan’a götürüp gezdirip getirebileceğini hesapladı.

(26 Ekim 2012, 13:20)