Cumartesi, Haziran 27, 2020

1940-1980 Dönemi Türk Edebiyatında Birey Notları

1940’larda olsun, 1960’larda olsun, Türk edebiyatında toplumcu yan ağır bastı. Demir Özlü’nün ‘Bir Burjuvanın Gençlik Yılları’ romanı basıldığında, toplumcular tarafından aşağılanmıştı.

Oysa, sanıldığının tersine birey ve bireycilik, daha 1935’te, Sait Faik eliyle olsun, onun antitezi sayılan Sabahattin Ali eliyle olsun, Cumhuriyet edebiyatında mevcuttu.

Şerh: Orhan Veli’nin o dönem için bireyciliğin doruğu sayılmasına, muhalefet şerhi koyarız.

Yanısıra, toplumcu eküriden sayılan Rıfat Ilgaz’ın ‘Hababam Sınıfı’sı, (40’ların lise gençliğ 68’in üniversite gençliğine karşılık gelir) isyankar genç tanımı üzerinden, bireye damardan girer.

Yanısıra, Reşat Enis’te bile bağımsız federe bireyler mevcuttur.

Aslına bakılırsa, bu da bir gelenek:

Abdal, aşık, derviş gibi, tek kişilik yaşamlar süren tiplemeler hem yaşamda, hem de yazında gelenek olarak mevcut, Yusuf Atılgan gibi.

Ancak, bizde bir ‘Bozkır Kurdu’ çıkmamış, bunun geleneği de oluşmamış. Bir tek Nmet Arzık var: ‘Tek At, Tek Mızrak’ diyor ama bunu siyasi anlamda söylüyor ve yaşıyor.

Geri kalanında, toplumcu Türk yazarları ne yazık ki bireylikle toplumsallığı çelişki olarak yaşamış hep.

Alegori anlamında bu, Atay’ın, Soysal’ın, Özlü’nün erken ölümüne yol açmış.

Bir de, Adnan Veli gibi biri var. Olayların onu bireysel yalnızlığa savurduğu, Türk röportaj alanında rakipsiz bir yazar.

Vüsat O. Bener de birey ve bireyci sayılır ama bizcesi taşralılık bunu engeller.

Biz bunun, Doğu’nun toplumsallığı sürü olmaya daha yakın yaşamasında buluyoruz. Sürüden ayrılma korkusu, 100 yıldır, sağlısından sollusundan tüm TC aydınlarının kabusu; Türk yazarı için bağlanma, bildiğimiz kölelik.

Edebiyat mahfilleri var, topluca gidilen meyhaneler var ama ilkede sürekli tek başına içen kayıtlı bir solcu yok.

Bunu bir tek değişik edebiyat altkümelerinde serbestçe dolanan Muzaffer Buyrukçu yapabilmiş bir nebze. O da kendini tam nereye oturtacağını bilememiş.

Eğer, güncelerindeki edebiyat tezlerini ayrıca deneme-eleştiri biçiminde ayıklasaydı, şu anda bambaşka bir edebiyat tarihi yazmış konumunda olurdu.

Diğer yandan kuramsal edebiyat metni yazanlara baktığımızda, aşırı bir muhafazakarlık görüyoruz. Jules Verne’ler ta Osmanlı’dan beridir Türkçe’de varken, bilimkurguyu kaçış edebiyatı saymak densizlik. Kemaletin Tuğcu yazdığı her kahramanı bizzat tanıdığını söylerken ve o dönemin tarihi zaten benzeri örneklerle doluyken, onu da gerçeklerden kaçan melodram saymak densizlik. Örneğin, şundan kimse ders çıkarmamış: Niyazi Berkes Cumhuriyet’in başlangıç döneminde, ilkokul çocuğu intiharlarını araştırmak üzere bakanlıkça görevlendirir. Halikarnas Balıkçısı, 10-20 yıl boyunca evinden uzakta savaştığı için, evine yakın geçen trenden kaçan biri idama mahkum edildiğinde, bunu eleştirdiğinde yıl 1920’lerdir.

Tüm bu kırınım saçakları şunu imliyor:

Yoksayılan ve gözardı edilen bir bireyler öyküsü dizisi.

Bizce, Sait Faik’in ‘Sinağrit Baba’sı, bilmeden yapılmış olsa da, bireyin doruğuna bir övgüdür. Çünkü, bizimki gibi bir toplumda Sinağrit babalar hep yenilegeldi. 100 yıl sonra bile hala öyle.

(16 Haziran 2020)


Perşembe, Haziran 25, 2020

1940-1980 x 1980-2020 Türk Edebiyatı: Karşılaştır-Karşıtlaştır

Birinci kriter satmak olsun:

2010-2020 yılları arasında, en çok satan, yaşayan bir yazarın toplam satışı 300 bin: O da beklenebileceği gibi Elif Şafak.

Ancak, 1940-1980 döeminin ölmüş yazarlarından 10-20 kitap yazanların epeyisinin toplam yıllık satışı bundan daha çok.

Bu, bireyci Sait Faik için de böyle, toplumcu Sabahattin Ali için de.

Edebiyat tarihimizde 1 milyon satışı geçen 2 roman var:

Ahmet Altan’ın ‘İçimizdeki Yer’i (o zaman için çok düşük bir fiyattan piyasaya sürülmüş ve iki baskısı notere saydırılımştı) ve Turgut Özakman’ın ‘Çılgın Türkler’i. Şimdi ikisi de sıfır satıyor.

Buna karşılık ‘İnce Memed 1’, 1955-2005 arasındaki 50 yılda 1 milyon satmış ve hala satıyor. Hangisi yeğ?

Bunların birbiriyle çeliştiğini düşünenlerden değiliz. Bir okur, her iki kanalı da izleyebilir.

2000 sonrasıda değişen durum şuydu:

Yeni teknolojiler kitap basımını hem ucuzlattı, hem de kolaylaştırdı. Bir de yazarından üste para alıp kitap basan yayınevleri türedi.

Eskiden her 3 kişiden 5’i şairdi, şimdi her 3 kişiden 5’i romancı. 1 yılda 150 ilk romanın basıldığı yılları gördük.

Hemen hepsi silinip gidiyor ama en ciddi yayınevleri bile, abuk sabuk romanları hala basıyorlar. Can Yayınları’nın ilk 600 romanının 400’ü neredeyse 0 sattı.

Koşutu ve karşıtı olarak,Türkçe’de bilimkurgu külliyatı hala çok eksik. Hugo ve Nebula ödüllerini kazanan romanlar bile hala basılmamış durumda.

Yani, kültür ürünü tüketim metası olarak, kitap da pazarsal kurallara uyuyor:

Bir şey varsa, diğeri yoktur.

Son 20 yıldaki o roman furyasının ilk kitapları çoktan unutulup gitti.

Vurgu:

İyi olsun, kötü olsun, Türkiye’de basılan kitapların % 95’i ikinci basım yapmaz, romanların da öyle.

Dolayısıyla, hemen her alanda olduğu gibi, nicelik artışının nitelik düşüşünü yarattığı saptamasıyla bu alandaki sözümüzü bağlayalım.

İkinci konu Türkçe’nin kullanımı. Yeni kuşaklar 100 bin sözcüklük sözlüklerle yazdı. Eskilerse 10 bin. Sözcük azlığının bir dili fakir kıldığı savunulsa da, eski dönem romanlarının dili şimdikilerden daha zengin. Çünkü yeni yazarlar, sözlükteki 100 bin sözcüğün 5 binini bile bilmiyor, öğrenme gereği de duymuyor.

Onun yerine; fanzin, graffiti, Ot çizgisinde, eskinin deyimiyle süslü sözü tercih ediyorlar. İşin tuhafı, Belge gibi ciddi eleştirmenler bile, bunu olumlamış durumda.

Yani, yeni dönemde form herşey olurken, eskilerde içerik önemli kalmış. Eski dönemin bireyci yazarlarında, Sait Faik veya Ohan Veli’de bile bu böyle.

Hasan İzzettin Dinamo, 1940 gibi, Orhan Veli’yi Garip’in küçük burjuva sanatı ve süslü söz sayıyor ama ciğercinin kedisi hala ciğercinin kedisi. Sait Faik’in ise, kapı gibi mahkeme / adliye röportajları var. Keza, Adnan Veli’in mapusane ve batakhane edebiyatı yaratıları hala tek baına zirvede.

Bunun karşıtı ve koşutu olarak, hırsız yazar Mehmet Kartal ve eroinman yazar Kanat Güner var. İkisi de erken ölmüş. Yani, yeni dönemin gerçeklerini, romanlarına ve kitaplarına içerik yapan yazarlar da var. Bir Ekşi Sözlük yazarının Covid-19 deneyimlerini yazdığı metin, bizce Türk edebiyatında benzeri olmayan satırlar içeriyor ve onusunda bir ilk.

Keza, sms kadar kısa senaryo olabileceğine kani olanlardanı.

Bu biçim-içerik birlikteliği ve çelişkisi olayını, en belirgin Latife Tekin yaşamış. Gecekondu-içeriği edebiyatını başlatan o sayılır. Oysa Dinamo, daha 1946’da kendi gecekondusunu kendi yapıp, dağ başaında yaşamış:Musa’ın Gecekondusu. Sonra da anlatının yollarında kaybolmayı yeğlemiş.

Varoş edebiyatı ise, kendini romanla değil, alaturka rep şarkı söyleri ile dışavurdu.

5 milyonluk Suriyeli göçmen kümesinden şimdilik herhangi bir yazar çıkmış değil.

Lgbti edebiyatı Ali Kemal üzerinden, az da olsa var.

Gerisi, Batı için de moda olan, yeni bunalım edebiyatı ve yeni nihilizm. Bu yeni nihilizm, klasik nihilizmin dışında. Anarşizmle eşlenik sayıyor kendini. İçiboş kof anlatıar içeriyor.

Ama yine de yazıyor bu nihilistler, susmuyor.

Sonuçta, 30-40 milyonluk, 1975-2000 doğumlu, sosyal moloz, ezeli ve ebedi ergen tipler bunlar. Gövde kocaman ama beyin minnacık.

Ancak, kabaca 2010 itibarıyla bu çöküş bitti sayılır, çünkü neo-liberalizm bitti.

Salgın edebiyatı örneğiden hareketle diyebiliriz ki yeni konular gündeme geliyor ve bunları yazacak birileri çıkıyor. Okura ulaşıyor da. İnternet sağolsun.

Blog / liste / egrup / forum ise, 2005-2010 arasında, düzyüzo / deneme / eleştiri / muhalefet / makale yönlerinin karşıladı.

Bloğun içeriği tükenmedi ama modası geçti. İnternet gazetelerinin iki arada bir deredeliği de durumu böyleleştirdi, çünkü Türkiye’de gazeteler, roman tefrikası olsan, forum köşesi olsun, her zaman dışarıdan beslenmiştir.

Eski zamanlara göre değişen şu:

2020 momentinde bir yazar, artık daha yazmaya başlamadan önce, epeyi soruyu yanıtlamış olmak durumunda. Ne ve nasıl kadar, 3-5 yıllık perspektifleme de işin içine dahil. Biyografi, yaratı, yazarlık bilinci de dahil. Çünkü bir yazar dolanıma çok hızlı girip, bir anda yüz binlerce okunur duruma gelebiliyor. Önceden hazır olmak gerekli.

Bloglara da, forum köşelerine de baktığımızda, yazarların yazdıklarını yayınlatmada hiçbir sorun sorun yaşamayacakken, üretim tıkanıklığı yaşadığını, yayın sıklığından izleyebiliyoruz. Bir köşe yazarı haftada 3-5 metin yazarken, bir forum yazarı ayda bir bile yazı yazamıyor durumda.

Bunların yanına şöyle bir konu konabilir:

Bir romancı, kaç yılda kaç roman yazmalı?

Aziz Nesin 150 kitapta ama hemen bütün türlerde eser vermiş. Roman sayııs 40’tır herhalde. Mithat Cemal Kuntay ise, ‘3 İstanbul’ ile tek romanda kalmış ömrü boyunca. Elif Şafak 25 yılda 10-15 kitapta, Orhan Pamuk 40 küsur yılda, 20 kitapta kalmış durumda. İkisi de yavaş yavaş Marquez’in yazamamazlık olarak saptadığı duruma doğru ilerliyor. Oysa, ölmüş modern klasik yazarlarımız en az 50 yıl daha aynı tempoda satmayı sürdürecek.

(25 Haziran 2020)


Salı, Haziran 23, 2020

Bireycilik Deyince Ne Anlıyoruz?

Öncelikle bir tarih perspektifi anlıyoruz. Göreli, değişken, siyasal momentlere dayalı.

Sonralıkla, Doğulu olmayı anlıyoruz. 1838-2020 momentinde bir türlü gerçekleştiril€meyen ve sonunda vazgeçilen batılılaşma projesi olarak Tanzimat perspektifini anlıyorz. Tanzimat ve Cumhuriyet bireyleri bambaşka konular ama bunu daraltarak tanımlayacağız.

Dolayısıyla, öyle olduğu kendinden menkullukle varsayılan Batılı bireyden farklı bir şey algılıyoruz. Klişeler üzerinden bakarsak, kendimiz için bir bozkır kurdu bireyi anlamıyoruz genelde. Beşir Fuat ve Adnan Veli dahil. Oğuz Atay’ı anlıyoruz.

Aranağme: Atay, Kafka’nın ‘Babam Mektup’u üzerinden işleyen olarak bakıldığında, eksik bir birey doğululuğunu işaret eder. 1960-1970 arasında yaşadığı, sol-sağ arasındaki boşluktalık durumun bilinçsizliğinin bunu doğrudan yaratan bir etken olduğunu düşünüyoruz ki aynısı Tanpınar için de geçerli. Doğulu erkek çok kırılgan, Atay daha da kırılgan, kişisel kırgınlıklardan ideolojik sapmalar çıkarabilmiş

‘Beş Romancı Konuşuyor’ üzerinden gidilecek izlekte; Kemal Tahir x Orhan Kemal köy romanı, Oğuz Atay x Sevgi Soysal ödül çatışması, nesnel değil, öznel faylardan ilerlemiş. Tahir gördüğü kölülerden tiksiirken, Kemal gözükara ve gözü kapalı bir halkseverlik savunucusu. Başka koşularrdda çift olabilecek uygunluktaki Atay ve Soysal ödül yüzünden birbirine uzak düşmüş. Ki bu da doğululüğun küçük ufuklu çatışması demek, çünkü ödül kaynağı TDK ve o da bir devlet dairesi. Bizim yazarların çoğu da devlet memuru zaten. Birey devlet memuru olur mu konusu, Aziz Nesin mizahı alanına girer. Onu geçiyoruz.

Burada, Namık Kemal’in devlete karşı çalışırken devletten mutasarrıf maaşı alması veya sonradan jurnal yazması türü doğulu küçük insan konuları başlar, onu da geçiyoruz. Küçük insan birey, en azındna Batı kavramlarında olmaz.

Böyle budamalardan sonra, geriye bir şey kalıyor mu? Tek at, tek mızrak kalıyor. Arzık kalıyor, Adnan Veli kalıyor. Bu, pozisyonlar, gönüllü değil, zorunlu bırakılan bir durumu imliyor. Diğer bir deyişle gönüllü inziva, bir tek Yusuf Atılgan’da yaşanmış olabilir.

Dolayısıyla en kısasında, bireyliği bizde olmayan br şey olarak, yokluğunda tasarlıyoruz.

(19 Haziran 2020)


Perşembe, Haziran 11, 2020

Felaket Yönetimi: Feda Hamleleri

Felaket Yönetimi: Feda Hamleleri

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52977950

3 milyon kişi sağ, 9 trilyon dolar kayıp. Terazi bu.

300 bin ölmüş olacak. Oran 1/10.

Salgında doktorlar, 11 Eylül'de itfaiyeciler, Çernobil'de askerler feda edildi.

Felaket yönetimi bu.

Ancak göze pek rasyonel gelmiyor.

Karşılaştır-karşıtlaştır:

İlk 200 astronotun 20'si öldü. Bu, tarihte bir rekor.

Pazar, Mayıs 17, 2020

2030 Dünya'sı

2030

10 global dev 2030'da çok farklı olacak. 3 Çin, 1 Hindistan beklerim. Belki bir İspanyolca site.

İkinci brict beşlisi yaratmaları daha olası.

Kazan kaldırmak / riot çok artacak. Anarşistler ve antifa maraza yaratacak.

İri dalgalı istikrarsız rüzgar. Bu da yoğrulma, ozmosis ve fermentasyon demek. Gotik veya rokoko tipi, yeniden aşırı yorum sanat akımları olacak.

Geçerlikte olan planda Türkiye parçalanıyor.

Frankfurt ekolünün dördüncü kuşağı benim. 30 Frankfurt, 60 Barthes, 90 Belge, 20 Ülkü. Benjamin 100 yıldır haklı çıktı. Adorno, Brecht, Lucacs değil.

Think like a King, fight like a viking. Valhalla logosu. Savaş zamanı. 50 ülke daha. Romalılar'ın yazıya geçirmediği Roma hukukunu yazıya geçiren, Roma'yı yıkmış barbarlar. Sol ve sağ yer değiştirdi. Şimdi uygar ve barbar yer değiştiriyor. Almanya Birleşik Devletleri, üst görevlerde devşirme alamancılar.

Pazartesi, Mayıs 11, 2020

Deli ve Ekstremofil

Deli ve Ekstremofil

Osmanlı'nın en ileri cephe askerlerinin adı deli'dir. Deli. Birilerinin o işi yapması gerekir. Birileri ekstremofildir. Ben de deli ve ekstremofilim.

Pazar, Mayıs 10, 2020

Şiir

Şiir

Ölümün bile dingildek ve iğreti

Dört rest birden yemek giderayak

Covid'in seni adam yerine koymaması

Doktorların elinde kobay olmak

Ve

Sıfır insan hakkın olması

Koca dünyayı ev hapsine tıktılar

Bense Godot niyetine ameliyat bekliyorum

Bir hapishane odasında kobaylığa mahkum

Bu oyunu oynamak istemiyorum ibne hakem

01.05.20

Eco, Oryantalizm, Oksidentalizm

Eco, Oryantalizm, Oksidentalizm

Eco sözü: Herkesi anlayan birini kimse anlamaz (Gülün Adı). 

Doğu ve batı için de böyle.

Gerçek Tanzimatçı, hem doğuyu anlar, hem batıyı. Ama gerçek tanzimatçıyı, ne doğu anlar, ne de batı. Oksidentalizm ve oryantalizm olmuştur bu anlayışsızlıklar.

Tanzimatçının batılı versiyonunu bilmiyorum. Belki Amin Maulauf.

Corona 2020

Corona 2020

Normalleşme: İngiltere Başbakanı Johnson’ın kısıtlamaların kaldırılmasıyla ilgili açıkladığı planda neler var? 
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52612087?ocid=wsturkce.chat-apps.in-app-msg.whatsapp.trial.link1_.auin


Metinde R0 denilen şey, Verhulst katsayısı. Çığ etkisi dediğimiz şey, bu katsayının belli bir kritik değeri geçmesiyle oluşuyor. Ölenler ve karantina, bunu düşürüyor. Dolayısıyla bir salınım oluşuyor. Azalan genlikli sinüzodial eğri corona'da da var. Tehlike R'nin covid'deki yüksekliğinde. Gelecekte o eşik geçilecek. 400-450 milyon kişi ölecek. 10.-
15. Corona tipinde. Belki 2100 gibi. Gelecekbilim bu. 

Notlar:

Bunu yaratan 7,5 milyar nüfus.

Kara Veba zamanında Dünya nüfusu daha azdı. Dolayısıyla kriter nüfus yoğunluğu. Bunu yaratan da İpek Yolu ki o da Çin demek.

Akamenidler zamanında, Dünya nüfusunun % 45'i İran, yarı-doğu Anadolu, Afganistan gibi göreli küçük bir alanda toplanmış. O zamanın salgın tarihi tam bilinmiyor. 

New York - New Jersey 30 milyon nüfuslu. Durumları ortada.

Sıtma, kolera, covid zaman içinde en öldürücü hastalık olmuş. Bunlar da insanı en zayıf yerinden, bağırsak veya akciğer üzerinden vurmuş.

Levant Harman: Banali Elit Kılmak

Levant Harman: Banali Elit Kılmak

https://youtu.be/O1Clzxez-9w

İsrail ve Türkçe düet. Darbuka bomba.

Eleştiri metni için aradığım örnek buydu. Ortaya, 5, 5 karışık. 3 tektanrılı din, 100 halk, aynı müzik. İşte bu levant harman. Bir ucunda Amin Maulauf'a gidiyor. Biri Katolik, biri ortodoks papazı dede ayrımı.  Nerede çokluk, orada bokluk. Ama bu müzik, tam harman: Tütün harmanı gibi.

+

İşte, Piazzolla'nın yaptığı da bu: Banali elit kılmak. Bu, Benjamin'in ıskaladığı, Adorno'nun bakmaya tenezzül etmediği için, görmediği sanat momenti.

Kolonostom

Kolonostom

Ciddi ciddi

Göbeğinden sıçan adamım ben

Kolonostonum var

Bilenler bilmeyenlere anlatsın

Corona ve Dünya Sistemi

Corona ve Dünya Sistemi

Salgın ve Tarih

Covid ve Kara Veba

Corona ve Global Moment 2020

+

Dünya Sistemi

Siklus 2000-2200

Makro krizler 2000-2100

Ekonomi, askeriye, politika

Bilim, sanat, düşün

+

Corona ve Diğer Hepsi

+

Önceki Dünya Sistemi Metinleri (Yazım sırasına göre) 

+

Kitabın problematiği:

Bir salgın Dünya Sistemi'nde siklusları nasıl etkiler? 

10.05.20


Cuma, Mayıs 08, 2020

Notlar

Notlar.
Yazı ve yaşam bitti.
Gecenin içi. Monologlar. Panik ile olağan arası duygular.
Ölüme tevekkül.
En çok bir yıl gidebilirim gibi geliyor. Onun da üç ayı kemo ve radyo terapi.
Kolonostom ve nefrostom bela şeyler. Bir günde bedenime girdi. Adapte olamıyorum.
İmkansızlık.
Acz.


Cuma, Mayıs 01, 2020

Ölürken Yazarken

ÖY

Ölüm berraklaştı.

Şiir yazamadım.

Ölü babam benle konuşmadı.

Şans dağılımlarım berbat.

Bahar geliyor ama yavaş.

İstanbul benim için artık yok.

Dikilitaş ile Şişli zihnimde gidip geliyor, üstüste biniyor.

Yazı ölümden güçlü. Yazı ölümümden güçlü.  Bu, en derlenmemiş / dağınık haliyle bile.

35 yıldır yazmadığım konu kalmadı.

Buharlaşan bulut gibi zihnim.

Buharlaşan bulut gibi metinlerim.

Perşembe, Nisan 23, 2020

Salgın, kapitalizm, reel sosyalizm

En son moment: Salgın, reel sosyalizmden ve  kapitalizmden daha büyük bir paradigma oluşturdu.

Çarşamba, Nisan 22, 2020

Neo-Faşizm

Devletler, öteki olmayan, kendi herhangi birkaç nüfus altkümesini gömdü. Bu, yeni faşizm. Gülün adı bu kez doktor ve 65+ idi.

Cumartesi, Nisan 11, 2020

Babam ve ölümüm.

Babam ve ölümüm.

Dün gecelik, 10 saatlık kabus ertesinde, bağırsak kanseri ertesinde, ölmeye karar verdim.

11.04.20.

Yazamamak

Korkunç.

Motor olarak.

Vazgeçmeyeceğim.

Ölene kadar.

02.17'de de böyle oldum.

ÖY

Pazartesi ameliyat günü tayini için, randevum var.

Cuma, Nisan 10, 2020

Ölürken / Yazarken


10 gün sonra ameliyat dediler.
ÇOK korkuyorum çok.
(10 Nisan 2020)       

Çarşamba, Nisan 08, 2020

Ölürken / Yazarken

Şubat 2017 olsun, Şubat 2020 olsun, yakalandığım hastalığın virüsünün, Corona'gillerden olma olasılığı var.

Boğaz kökenli ağız içi iltihaplı salya ortak.

Bağırsak iltihabı ortak.

Yaşlılarda akciğere vuruyor, bende bağırsağa vurdu.

3 yıl ihmal.

End of road.

Buna bir de sokağa çıkma yasağı eklenince, atmosfer sürreelleşti.

08.04.20.

Pazar, Nisan 05, 2020

Ölürken/ Yazarken: Doğru Söz

Benim annem 80 yaşında . canımdır. Korkarım Olay hastahaneye kalırsa, özel, devlet, vs, hiç bir şey fark ermeyecek,önümüzdeki süreçte hastaneye düşen ölecek. Hastaneye kolu çıkıp düşen bile ölecek. Tek çare korunmayı başarmaları . Bu kadar karamsarım . Hastaneler doktorları koruyamıyor hastaları hiç koruyamazlar bundan sonra

Cumartesi, Nisan 04, 2020

Ölürken / Yazarken 5

ÖY 7.
Bağırsak kanserimde, yalnızca ameliyatı kabul etmekle, umduğum 22 yıl dahadan ne kadar vazgeçiyorum, bilmiyorum.

2 aydır bedenen ve zihnen pertim, 4 ay daha öyle gidemem.

Doktor öldürmesin, kendim ölürüm.

05.04.20.

Pazartesi, Mart 30, 2020

Ölürken / Yazarken 4

ÖY 4

Corona'yı görüp, sonunu öğrenmeden ölmek.

Matematiksel kapasite açısından en kapsamlı problematik oldu. Sonu, 2050 ertesi. Kanser olmasam bile, menzil yetmedi. Buna üzüldüm.

Çözülülmeyecek denklem olmadığını bir kez daha yaşadım.

En basit yeniliklere bile insanların kapalı olduğunu gördüm.

Bu da fazladan ölü demek oldu.

Not: Corona kapmış olabilirim. 2 ayda beş on solunum yolu enfeksiyonu kaptım.  Bir tanesi iki gün üstüste kan pıhtısı tükürttü.

Ölümümün bilincine varamıyorum.

Ölürken / Yazarken 3

Öleceğini başkalarından öğrenmek.

46 yıldır çok az konuştuğun arkadaşın sana yurtdışından kitap yollamayı önerdiğinde...

Tuhaf ama aynı raporlar bana başka şeyler söylüyorlar.

Ölürken / Yaşarken 2

ÖY 2

Ölümü bu kadar çeşitli alanda ve peşpeşe deneyimlememiştim hiç. 

Hemoglobin 10'dan 5'e düşünce 200 nabız ve bilinç kapanması, potasyum eksikliğinin aşırı bitkinlik yapması, kalbin yetmemesi, panik atak. 

3 hastalık ise Çanakkale geçilmez hesabı karşımda. 

14 yıldır doktor, ilaç ve hastaneden kurtulamadım. Son erken geldi. 

Bunun tüm yaşamımdaki şans dağılımına uymadığını gözlüyorum. Haksızlık bu. 

Doktorlar abartıyor mu? Bilmiyorum. 

Bağırsak için 1 yıl önce doktora gitsem, iyi mi olurdu? Bilmiyorum. 

Koah ve kalp bu kadar kötü olmamalı, onu biliyorum.

ŞE dahiliye başşefi böbreğimi almayı düşünüyordu. Her doktor farklı bir şeyi savunmayı zorunluluk sayıyor. 

82 yerine, 60 haksızlık. 

Artı :

Yazdıklarımı ne yapacağıma ilişkin yeni bir düzenleme tasarladım.

Artık kitapçılık yok. 

Artık yazarlık az var. 

150 kitap edisyonu ile uğraşamam. Yönerge yazarım yalnızca. 

Bu da aslında 50'sinde ölmüşlük demek.

(

Cumartesi, Mart 28, 2020

Ölürken / Yazarken 1

Evde 3 telefon, 3 bilgiyar var.

Bunu yakın zaman içinde öleceğim, olarak yorumluyorum. Mutlu öleyim isteniyor yani.

Ondan hemen bir gün önce, Ölürken / Yazarken başlığını buldum. 36 yıl YY, 22 yıl ÖY.

Bel ağrım korkunç ama en korkuncu değil ama kalbime bastırıyor. Bu akşam Remeron yutacağım.

Dün ve bugün kan pıhtısı tükürdüm. Aynı yer acıyor. Koah kanser olmuşsa, üzücü. Babamın da son dönem ayakları şişmişti. İki kanser, bir kalp bitirir beni.

İnsanın kendi naklen ölümünü izlemesi tuhaf.

2 ay corona, 1 ay ameliyat, derken bu dosyayı kabaca tamamlarım herhalde. 60 yaşımda bitiremeyeceğim işe başlamayayım daha iyi.

İlk satırlar. Böyle yayınlayacağım.

Perşembe, Şubat 06, 2020

Karşılaştır-Karşıtlaştır: Grip vs Corona


Grip her yıl oluyor.
Corona türü virüsler, düzensiz olarak arada bir geliyor.
Gribin öldürme oranı, Corona türü salgınlardan daha düşük.
Ancak, gribin her yıl toplamda kesin aldığı can sayısı büyük sayılarda.
Ara şerhler:
Bir:
Grip, göreli yeni tanımlı (son 1 yüzyıl?) bir hastalık ve global ölçekte, İspanyol gribi gibi, yüksek ölümlere neden olmuştu.
İki:
Grip yok, gripler var, çünkü virüsler sürekli mutasyon geçiriyor.
Üç:
İngiltere’de eskiden bir kişi, 1-2 grip geçirirken, şimdilerde bu yılda 10-12 olmuş. Bu da, bir model gerektiriyor.
Dört:
Griplerin, ensefalit ve kalp krizi gibi ardışık hastalıklarının olduğu biliniyor.  Bunun ne kadar yeni bir eğilim olduğu belli değil.
Beş:
Kara vebanın da birden çok hastalık olduğu tahmin ediliyor. Aslına bakılırsa, grip-ensefalit de hem çok, hem tek bir hastalık. Çünkü ensefalit, grip ertesinde daha zararlı oluyor, çünkü bünye zayıflamış oluyor.
Devam:
Corona, olağan gripten üssel büyük bir medya gestaltı yaratıyor.
Grip, nezle ve bronşitin ne kadar ayrı ayrı, ne kadar tek solunum yolları hastalıkları sayılması gerektiği modellenmemiş. Bu durumda global ölüm nedeni olarak solunum yolları hastalıkları bir no’da oluyor, kalp ve kanser ikinci sırayı değişimli kapsıyor. Gribin kalp krizi yaptığı biliniyor, kanser yapıp yapmadığı bilinmiyor veya beden miysanı uzun dönemli veya kalıcı olarak ne kadar bozduğu bilinmiyor.
Medya gestaltı konusu:
Gözden kaçan bir biçimde, kitlenin ana bölümünün ilgisiz-tepkisiz olduğu gerçeği var. Salgını salgın yapan, asıl bu kitle bizce.
Çıkış:
Hastalıklar hastalığının global bir atlasının kurulup kurulamayacağı belli değil. Bunun olamayacağını ne sürecek bilimci de çok, çünkü onlar da ilgisiz-tepkisiz kitle bölümündeler.
(6 Şubat 2020)

Corona Virüsü’nün Viralitesi: Bir Perspektif


Alıntı:
“20 Ocak         291 vaka
23 Ocak          615
26 Ocak          2.021
29 Ocak          5.970
1 Şubat                        11.673
3 Şubat                        17.210”
23-26 Ocak arasında 3’e katlanma, 29 Ocak – 1 Şubat arasında 2’ye katlanma var. Yani, geometrik oran düşüyor.
Karşılaştır-karşıtlaştır:
Bir:
“… gripte her 1.000 vakadan 1'i hayatını kaybederken, koronavirüste bu oran 100'de 1'i bulabilir…”
İki:
“2002'de yine Çin'de oprtaya çıkan şiddetli akut solunum sendromu (SARS) virüsü, 8.000 kişiye bulaşmış ve 774 kişinin ölümüne neden olmuştu. Ancak SARS'ın bulaşma ve yayılma hızı bu kadar yüksek değildi.”
Üç:
“Bilim insanları, daha önce sanıldığı gibi koronavirüsün sadece hayvanlardan bulaşmadığını, insandan insana da bulaştığını tespit etti ve virüs bulaşmış bir kişinin bunu 2-3 kişiye bulaştırdığını tahmin ediyorlar.”
Dört:
“Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünya genelinde her yıl 5 milyon civarında grip vakası ortaya çıkıyor ve bundan kaynaklı ölümlerin sayısı 650 bini buluyorken…”
Hata:
“Dünya’da her yıl 1 milyar grip vakası meydana gelmekte…”
“Approximately 9% of the world’s population is affected annually, with up to 1 billion infections, 3 to 5 million severe cases, and 300,000 to 500,000 deaths each year.
In the U.S. alone, nearly 20% of the population is affected. On average, 25 to 50 million documented influenza cases, 225,000 hospitalizations, and ultimately more than 20,000 deaths occur every year.”
Buradaki ölçüt, 21. Yüzyıl’da hastalığa tepki hızı ve karantinanın çalışma hızı.
Abartarak örneklersek:
Global rota merkezlerinden birinde, bunun biraz daha fazlası öldürücü ve hızlı yayılan olan bir salgın, ilk vuruşunu yapabilir.
Sonra, bekleme ve kuluçka gelir.
Bunun aşağı yukarı aynısı, Orta Çağ vebasında olmuştu. Çin’den Avrupa’ya geliş ve vuruş dalgaları, uzun yılları kapsamıştı.
21. Yüzyıl’da teşhis ve karantina hızlı olabilirken, bu virüsün ilacının 1-2 yılda bulunabileceği belirtilmişti. Yani virüs, eğer kendinden bir bekleme-vurma periyoduna sahip olursa, karantina veya ilaç işlemeyebilir. Verhulst denklemine göre virüs, kendini eksiltse de, bu ara dönemler bunu telafi edebilir.
Yine de, 17 bin ila 1 milyar arasındaki yol çok uzun. Ki bu da, % 35’lik bir ölüm oranı demek olur.
21. Yüzyıl’daki önlenemeyen virüs, antibiyotiklere bağışıklık kazanan bakterilerin durdurulamazlığı gibi bir modelde olabilir.
Buradaki en önemli noktalar, global tam karantinaya kaçıncı vurma-öldürme aşamasında gerek duyulacağı / karar alınacağı, global ekonominin bu durumda nasıl çökeceği ve Bedeker planı türü bir çözümü kullanmaya cesaret edebilecek birilerinin çıkıp çıkmayacağı.
Bildiğimiz, global salgın kendi kendini yaratıyor. Tıpkı terör örgütlerinin viralitesindeki 40 yıl ve 10 ardışık odak gibi bir model gibi, aids, ebola, sars, corona virüsleri ardışık geliyor ama henüz çok küçük vurucu güce sahipler.
Bu arada, böylesi bir salgının illa ki 21. Yüzyıl’da olacağı gibi bir zorunluluk yok. Bunu belirtmek gerekli. Ancak, bu salgının olacağı artık kesin gibi.
Çıkış:
Corona türü cirüslerin olağan griplerle nasıl etkileşeceği, ardışık veya birbirlerini çığlayan hastalıklar olup olmadıkları henüz çalışılmamış.
(6 Şubat 2020)

Manevi Uygarlık: Bilim-Sanat-Düşün vs Din-Hukuk-Ahlak


Marksistler, iktisat-siyaset-askeriyeyi maddi uygarlık; bilim-sanat-düşünü üstyapısal ve manevi uygarlık sayarlar.
Sağcılar, din-hukuk-ahlakı manevi uygarlık sayarlar.
Bu, hiç dikkati çekmiyor.
İkisi birarada olabilir oysa.
Din-hukuk-ahlak, egemenlerin kitleyi yönetmek için kullandığı afyonlar.
Bilim-sanat-düşün öyle değil. Egemenler bile, bilim-sanat-düşünü beyinleri için ağır buluyorlar.
Din-hukuk-ahlak, herkes için geçerli ve uygulamada.
Bilim-sanat-düşün, toplam nüfusun binde biri ila onu için geçerli.
Burada sorunsal, aslolanın hangisi olduğu:
Din-ahlak-hukuk mu, bilim-sanat-düşün mü?
İktisat-siyaset-askeriye belli tarihsel sikluslara sahipken, bilim-sanat-düşün öyle değil. Çünkü, avangard örnekleri daha az görülüyor ve büyük sayılar kuramını işletecek kadar çok veri birikmedi.
Bu çerçeve, Dünya Sistemi kuramına eklense gerekli.
Bu çerçeve, Dünya Sistemi’nin ana akımsal Afro-Avrasya bölümü için geçerli.
Onun dışındaki adasal, Amerikasal, tropiksel, denizsel fraktal tarih bölümleri için bunlar geçerli değil. Hem bilim-sanat-düşün için geçerli değil, hem de iktisat-siyaset-askeriye için geçerli değil.
Ancak, fraktal tarih bölümleri için de, din-hukuk-ahlak blokları var.
Tarihe böyle kavramsal yaklaşınca, ceteris paribus yapmak daha kolay.
Çıkarsama:
Bilim-sanat-düşün bugüne dek yaşamış 110 milyar için en az gerekli kültür öğeleri gibi duruyor. Ki zaten bu 110 milyarın % 80’i veya daha fazlası ümmiydi ve bilim-sanat-düşün yazı olmadan olmaz.
Soru kipi:
Bilim-sanat-düşün ile ilgili nüfusun binde biri ila onunun 2. Sanayileşme, yani kültürel avangard ile ilintileri ayrıca irdelenmeli.
Diğer bir deyişle, kültürel elit-azınlıkların nicelikleri ve nitelikleri, tümüyle arakesitli olmayabiliyor gibi.
(4 Şubat 2020)

Salı, Şubat 04, 2020

Suriye Savaşı: 04.02.20


Türkiye ve Suriye ordusu sonunda çatıştı.
Buraya gelineceği belliydi ama ne zaman gelineceği belli değildi.
Olaylar rasgele ilerliyor.
Bunun tam tersi de olabilirdi, Rusya uçağını düşürmek ile ondan S-400 almak gibi.
Erdoğan, Rusya’dan ABD’ye döndü deniyor. Emin değiliz. Çünkü Türkiye’nin derdi YPG, Esed değil, en azından şimdilik.
Ortalık 1-2 ay duruldu, yeniden ısınıyor gibi.
Türkiye savaşı tercih ediyor.
+
“Emekli Tuğgeneral ve Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Naim Babüroğlu da, Cumhuriyet’e yaptığı değerlendirmede, Türkiye ve Rusya’nın arasının açılmasına neden olan İdlib’de TSK ve Suriye ordusu arasında yaşanan sıcak çatışmanın “ABD provokasyonu” olduğunu söyledi. ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’in hafta sonu gazetecilere yaptığı açıklamada, İdlib’in büyük bir bölümünü kontrol eden El Kaide bağlantılı terör örgütü HTŞ’yle ilgili “Henüz biz bu iddiaları kabul etmedik ama kendileri, terörist değil, vatansever muhalif savaşçılar olduklarını iddia ediyorlar. Bir süredir uluslararası bir tehdit oluşturduklarını görmedik” dediğini anımsatan Babüroğlu, “Bu açıklama, kağıt üstünde terör örgütü olarak görseler de, HTŞ’nin İdlib’deki mücadelesini meşru gördükleri anlamına geliyor. Ayrıca ABD’nin İdlib’de desteklediği gruplar olduğunu biliyoruz. Onları, hem Suriye ve Rusya’ya karşı, hem de Türkiye’ye karşı provoke ediyorlar” dedi.”
Durumu fazla karmaşıklaştırma. Pirelerin develeri güttüğünü önesürüyor.
Bir de durum ve taraflar, hep böyle muallaktı. Bu yeni bir durum değil yani.
Sorun herkesin küçük, hem de çok küçük hesaplara dalmışlığı. Paralar ve canlar telef olup gidiyor bu arada.
+
“Astana çökerse, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığı da sorgulanır hale gelir, ayrıca PYD / PKK da güçlenir. ABD ve PYD / PKK mutludur” ifadelerini kullandı. Babüroğlu…”
Meali:
Türkiye YPG’ye saldıracak, ABD7ye veya Rusya’ya karşın.
Bizce, Esed de onlara saldıracak ve Esd-Erdoğan ortak çizgisi bu olacak, İran-Türkiye ortak çizgsinin bul olduğu gibi.
+
Çıkış:
Bu açıdan bakınca savaş, gideceği yöne doğru ilerliyor gibi görünüyor.
Erdoğan, bu savaşı iç siyasette ve erken seçimde malzeme olarak kullanacak.
Tutacak mı, onu hep birlikte görecğiz.
(4 Şubat 2020)

Global Momentler 2020-2040


İnsan-üstü ölçekteki krizler:
Su, gıda, enerji, çevre, salgın, nüfus.
İnsani ölçekteki krizler:
Yeni Orta Çağ
3. Dünya Savaşçıkları
Yokkutuplu Dünya
Aydınlanma Kültürü’nün tasfiyesi
Askeri, iktisadi, siyasi bir nolu’ların farklı odaklardalığı veya yokluğu
Okuryazarlığın gönüllü gerilemesi
BM’nin işlevsizliği ve ikamesizliği
IMF ve Dünya Bankası çizgisinin Dünya’yı ekonomik olarak batırması: Bakınız 1980-2020
2000-2200 tarihsel gerileme dönemi
(1945?)-1960-1980 ilericiliğinin 1980-2020 ve 2020-2060 gericilğine dönüş(türül)mesi
Bölgesel krizler:
Araplar’ın Yeni / N. Orta Çağ’ı
Latin Amerika, Afrika ve Hindistan’ın 2,5-4. Dünya’lığı
AB’nin birçok yönden kendini kasfiyesi
Mikro ülkelerin kampüs-komün mekanlar olamaması, üstelik tropiklerde ada ütopizmine sahipler
Kültürel üstyapı açmazları:
Bilimin 110 yıllık duralaması
Sanatın avangardsızlığı veya yetersiz avangardsızlığı
Düşünün kendini sıfırlaması
Entellektüellerin yönsüzlüğü (oryentasyon)
Derleme:
Negatif olmayan öğe / vektör yok
Bu durumda asıl negatif öğeler, pozitif sonuçlu olabilir veya  -1 + -1 = -2 yerine, -3 olabilir.
Büyük sayılar kuramına göre, ana akımlara baktığımız için, elimizde tam bir fraktal-artık mikro değerler listesi yok ama sonucu onlar belirleyecek
Örnek: AB’deki 3. ve 4. Dünya göçmenlerinin kültürel artı-değer yaratamamışlığı / yaratamıyorluğu gerçeği ne anlama geliyor?
(3 Şubat 2020)

Çarşamba, Ocak 29, 2020

Felaket Yönetimi: Tümel Arayışı: Elazığ Depremi, Corona Virüsü, Bryant Helikopteri


Daha 1840’tan ve Verhulst’tan beridir, felaketler hakkında bilinen genel bir şey var:
Felaketleri yaratan nedenler kendini de yok ederek, felaketi durdurabilir.
Bu, Malthus teorisine karşı bir tez. Verhulst, nüfus artışını yaratan etkenlerin bir noktadan sonra, kendilerini azaltacağını veya sıfırlayacağını matematik bir denklemle göstermiş.
Orman yangını da, belli koşullarda kendini söndürebilir, yani boğabilir.
Felaket için genel bir kural daha var.
O ya da bu felaket önlenebilir, durdurabilir veya tedavi edilebilir ama felaketler hep vardır.
Bu durumda, enerjinizin bir bölümünü müstakbel ve olası felaketler için ayırmanız gerekir. Ama bu hiç yapılmaz, yapılmıyor, yapılmayacak.
Adapazarı, 2 depreden sonra bile aynı yere, fay çatlağına ve dere yatağına yeniden inşa edildi, Şimdi yeni depremi bekliyorlar.
Depremler önlenemez.
Yalnızca depremlere hazır olunabilir.
Türkiye depremlere hiç hazır olmuyor, çünkü uğraşmıyor.
Virüssel salgınlar önlenebilir, durdurabilir, tedavi edilebilir. Corona için de öyleydi.
WHO belki 40 yıldır global salgında global nüfusun en çok % 5’inin öleceğini hesaplamış. Bu, Avrupa vebası için üçte bir, bazı Amerika yerlileri bölgeleri içinse, % 95-99 olmuş. Karşılaştır-karşıtlaştır. Ders al. Uygula.
Salgın için karantina oluşturulabilir. Bu, suç değildir ama oradakilerin çoğu yine ölür.
Salgına yakalanmış hastası çok olan bir köy, yalıtılıp yakılabilir. Herkes ölür ve bu suç olur.
Bedeker ise daha da aşırıya gitmiş: Sağlam bölgedekilerle, salgınlı bölgelerdekiler arasına tampon bölge yaratıp, oraya zekat keçisi bir seçilmiş insan kümesi yerleştirip, onları kurban etmek ve böylelikle salgını denetlemek. Bu, World War Z’deki kurmaca bir örnek ve hiç denenmemiş ama bu gidişle her yerde yapılmak zorunda kalınacak.
Bunun için geçmişe bakabiliriz:
Avrupa vebası Çin’den başladı. Yıllar boyunca, İpek Yolu ticaret rotaları boyunca atlaya sıçraya yayıldı. Avrupa’ya vardı ve orayı 3-5 dalgada vurdu.
Karantina başlatıldı.
Hastası çok olan yerler yok edilebilir ama günümüz global koşullarında bu imkansız gibi.
Günümüz koşullarında, tampon bölge de yok gibi. Onun yerine, virüsün durak ve uyku noktaları var.
Salgının matematiği genelde şudur: Birinci dalga hastalıkta N hasta için X süre gerekirken, bu süre her dalgada daha da kısalır, sonunda çığ etkisi oluşur, salgın patlar.
Günümüz koşullarında bu, bildiğimiz grip için böyle. Bundan 40 yıl önce insanlar yılda pek pek 1 kez grip olurken, İngiltere’de şu an insanlar her ay grip olur olmuşlar. N kişilik bir hanede her an biri grip demektir ve grip yok edilemez demektir.
Gribi de herkes ve sürekli olduğu için, kanıksama vardır ve salgını günümüz koşullarında, çığ etkili kılacak ve tetiği çekecek etken budur.
Helikopter kazası ise basitti. Olmayabilirdi. Bryant pilota ‘kalkma’ derdi, olur biterdi.
Görüldüğü gibi, felaketler tümeli için kabaca bir harita var ama epeyi yeri boş, noktalanmamış, verilenmemiş yani.
Nüfus 0-400 milyon, alan tüm globalite.
Şöyle ironik-kurmaca bir örnekle sözü bağlayalım:
Belki Bryant, Corona cirüslü idi ve düşerek, düştüğü bölgeye salgını taşıdı.
Yani:
Hiçbir felakette neden-sonuç ilintisi birebir yönetilemez.
Birden sonrasıysa istatistik ve Bedeker karar ağacı (kimlerin ölüme sürüleceğinin seçimi).
Unutmayalım:
21. Yüzyıl krizleri içinde, en çok ölüm yaratma olasılığı taşıyanı salgın. Sonra kıtlık ve savaş var. Enerji ve çevre çok geride oran olarak. Göçmenler ise, hem nüfus azalması, hem nüfus artışı yarattı.
Ve Dünya, var olan nüfusunun % 5’inin değil, % 40’ının yok olmasını gerektiren bir global-üstü açmaz içinde. Tersi durumda, % 50-100 nüfus birden yok olabilir. Evrim tarihindeki % 99-100’lük tür ve birey toplu yok oluşları, bunun böyle olabileceğini kanıtlıyor.
(29 Ocak 2020)

Felaket Yönetimi: Kobe Bryant Yargılanabilir mi?


Bryant ve yanındaki 9 kişi, bir helikopter kazasında, Ocak 2020’de yaşamını yitirdi.
Bryant’ın kendi helikopteriydi, pilot lisansı vardı ve aracı arada kendi kullanıyordu.
Olay günü yoğun sis vardı ve polis bölümü bölgedeki polis helikopterlerini yere çekmişti.
Şimdi bu durumda:
Bryant’ın hatası ve sorumluluğu ne kadar?
Ölenlerin yakınları, ölmüş Bryant’a maddi tazminat davası açabilirler mi?
Gerekli bilgiler:
Bir pilot olarak Bryant’ın o gördüğü koşullarda uçulamayacağını biliyor olması gerekir.
Pilot ve helikopter sahibi olarak, taşıdığı insanlardan sorumludur.
(29Ocak 2020)

Salı, Ocak 28, 2020

Toplama Kampı Psikolojisi: Türkiye 2020


Bukowski zamanında, bazı sivillerin barış zamanında savaş zamanındakinden daha kötü yaşadığını yazmış.
Biz bunu bir adım daha ileri götürdük:
Bazı siviller, barış zamanında toplama kampı koşullarında yaşıyorlar.
Liberalizm, Türkiye’yi 37 yılda bu noktaya getirdi.
Toplama kampındakiler, Frankl’ın tanıklığına ve yazdıklarına bakarsak, inkar kültünde değillermiş.
Türkiye 2020 ise inkar kültünde, en eğitimliler bile öyle.
Sorun, maddi uygarlık değil, manevi uygarlık. Sorun, aşırı bolluk ama kültürel kıtlık / çöllük.
Sorun, hümanist geçinenlerin, reel antihümanist faşizmi.
Eldeki kritik fenomen olan depremden sonraki durumlara bakarsak:
1956 Dinar depreminde Dünya’nın en yüksek dayanışmalarından biri gözlenmiş.
1999 depreminde talan gırla gitti ve analar kızlarını sattı.
2020 depreminde ise inkar kültü var: Durum yok sayılıyor.
Slaktivistlerin veya muhalif gazetelerin konuştuğu konularla ve kullandıkları bakış açılarıyla, depremin hiçbir ilgisi yok. Bir şeyleri ezberlemişler, her duruma onu sokuşturuyorlar.
Ekonomik kriz ve savaş var ama yıkımın nedeni bunlar değil.
İktidar da, muhalefet de inkar durumunda: Açmaz bu.
Kuntay’ın yazdığı kadarıyla, İstanbul 1915’te bile bu kadar inkar yoktu.
Ama Refik Halid’in kardeşi Baha Halid’den aktararak yazdığı kadarıyla, Bakırköy 1913 kolera salgınında öyleymiş. Durum yok sayılmış. Adam, kitabını İngilizce yazmış ve 100 küsur yıl sonra internette bile, ortada yok: O kadar uzun-süreğen bir inkar kültü olmuş bu.
Bu çözülmenin nedeni, ekonomik ikinci dilimin aşırı uzlaşırken, gerçeklikle bağını yitirmesi. Çünkü gerçekle azıcık bağı olsa, 20 yıl önce ya intihar etmesi, ya da aynada kendi yüzüne tükürmesi gerekirdi.
Asıl toplama kampındaki müslümanlaşma, burada ve şimdi değişik bir formda. Alaturka bir ayırtsızlık sözkonusu:
Her durumda ölüyoruz ama ölümü yok sayıyoruz.
(28 Ocak 2020)

HDP’nin Oto-Asimilasyonu


Oto-asimilasyon, Kürt yazar / şair Selim Temo’nun kullandığı bir kavram. Kürtler’in TC’nin emperyalist baskısı dışında, gönüllü olarak, onların kültürünü benimsemesini imliyor.
HDP çizgisi, çözüm dürecinden beridir oto-asimilasyonda.
Simge davranış, Ağustos 2014'te Demirtaş'ın Erdoğan'ı mecliste ayakta alkışlaması oldu.
Demirtaş içeri girdiği andan beridir, HDP gemisi karaya oturdu.
Ne değişebiliyor, ne kendini kapatabiliyor.
(26 + 28 Ocak 2020)

Kriz: 1929-2029: Karşılaştır-Karşıtlaştır


Kapsam:

0,5  / 2, 4  / 8 milyar kişi.

Öncüller, eşzamanlılıklar, ardıllar:

1929: 2 dünya savaşı arasındaydı. 1. Dünya Savaşı öncülü, 2. Dünya Savaşı ardılı oldu.

2029: 3. Dünya Savaşçıkları başlatılmıştı.

Ortak:

Borsa ekonomiyi batırdı.

Harcamalar üretimi çok aştı.

Borçlanma aşırıydı.

Farklı:

2. Sanayileşme başlamamıştı.

Sömürgeler vardı ve yoktu.

Globalizasyon yoktu ve vardı.

ABD global bir no değildi ve oldu / idi.

2. Dünya yoktu ve 2 kere vardı (Soğuk Savaş döneminde ve ardında).

Tetikleyen neden:

Her ikisinde de kaotik tetik var. Yani, krizin tam başlangıç zamanı tahmin edilemezdi.

(25 + 28 Ocak 2020)

Pazar, Ocak 26, 2020

Etienne de Labotie, Gönüllü Kulluk, İktidar, Tavuk, Kartal


Alıntı:
“Etienne de La Boétie - Gönüllü kulluk kitabında der ki eğer iki kuşak köleleştirilirse, bundan sonra gelen kuşak, özgürlüğü hiç görmeyip tanımadığından dolayı, pişmanlık duymadan hizmet eder ve ondan öncekilerin zorla yaptıklarını seve seve yerine getirir. Boyunduruk altında doğan insanlar, kulluk, kölelik içinde büyütülüp eğitilirler. Dolayısıyla bu insanlar, siyasal iktidarı yıkmaya yönelik herhangi bir eyleme kalkışamazlar. Böyle bir eylemin gerektirdiği özgür düşünceden, özgür iradeden yoksundurlar. Kurulu düzeni sevip benimsemekte ve sürdürdükleri yaşamın dışında başka yaşam biçimleri olduğunun ya da olabileceğinin bile farkına varamazlar. Oysa, boyunduruk altında doğup özgürlüğün gölgesini bile göremeyip köle olmak kadar kötü bir şey olamayacağı açıktır. Çünkü insanların, içinde bulundukları durumu doğal karşılayıp benimsememeleri için onlara belli değer ve davranış kalıpları, belli bir dünya görüşü aşılamak gerekir. Bu gönüllü kulluğun yok edilmesi yine, iktidarın elindedir.
Yani iktidarlar, isterse kartal, isterse tavuk yetiştirir.”
+
Bu bölümü bilmiyordum, kitabı yıllar önce okumuştum.
Hiçbir noktasına katılmadım.
Tarih köle isyanlarından gösteriyor ki öyle 2 kuşakla bu iş iktidarlar tarafından güvenceye alınamıyor.
Tavuklar düzene uyanlar, kartallar uymayanlar simgesinde.
İktidarların istediği zaman kartal yetiştiremediği, tek adamlar, liderler, diktatörler tarihinden belli.
Düzene ve zulüme karşı çıkmak, biraz öğrenilir, biraz da içten gelen bir şeydir.
Spartacus’e kimse isyanı öğretmedi.
Spartacus türleri de farklıdır.
Kimi bildiğimiz eylemcidir, kimi bildiğimiz De Labotie gibi kitap yazar.
De Labotie’nin haklı olduğu temel nokta, gramsci saptaması üzerinden, kitlenin iktidar seçkinleri ile genelde işbirliği yaptığıdır.
Gerisinde yanılmış.
(26 Ocak 2020)

Westworld 2020: Dizi:: Çapraz Medyasal Grafik Anlatı Novumu


Westworld aslen bir film.
Dizi yapıldı.
Çapraz medya oldu.
Dizinin 3. sezonunun fragmanı bu.
Epeyi dizinin başına geldiği gibi, Westworld de ana konseptin dışına çıktı artık. Çünkü, ana konsept, ancak 2 sezon yetti.
Ana konsept, robotların teknik arızayla bozulup, isyan edip, insanları öldürmesi üzerineydi. İyi ve kötü belliydi yani.
Üçüncü sezonda ise; robotların, siborgların ve insanların birarada yaşadığı bir Dünya var.
Üçüncü sezonun tanıtım fragmanında, Dünya tarihinin geleceği değişik bir grafikle simgelenmiş:
Dönen ve üzerinde dalgalanmlar olan bir çember.
Birdan çok gelecek tahmini var.
Sonuncusu, bir mutasyondan söz ediyor.
Mutasyonun ne olduğu henüz belli değil. Ancak mutasyon tanım gereği, hem iyi-kötü ayrımının, hem de insan-siborg-robot ayrımının muğlaklaşması demektir.
Bu ayrımsızlık, en yüksek genlikli değişim olarak simgelenmiş.
Bu dinamik-grafik anlatı, bir novumdur.
(26 Ocak 2020)

Fehim Taştekin: Berlin Dönemeci


Taştekin’in saptamaları ve bizim yorumlarımız:
“Avrupa liginde Fransızlar Paris’te, İtalyanlar Palermo’da şanslarını denedikten sonra Almanlar, Libya barışı için Berlin’de masa kurdu.”
Kısacası: Almanya Birleşik Devletleri ve/ya 4. Reich bu demek.
+
“Savaşan ve savaştıran taraflar, dün barış masasına savaş takımlarını bileyerek gitti. En kadim şeyin tekrarı!”
Pek öyle değil gibiydi ki sonuç da onu gösteriyor.
Tüm taraflar yorgun ve çözümün olmadığını biliyor.
+
“İhracattaki kaybın 800 bin varili bulduğu ve daha da artabileceği belirtiliyor.”
Hafter’in petrol kartını oynaması, doğrudan Rusya’nın işine yaradı, başka hiç kimsenin değil.
+
“BM yetkilileri de Türkiye’nin Suriye’den 2000 savaşçı taşıdığını teyit eden bilgileri basınla paylaştı.”
Bu konu, 1 haftadır hala açıklığa kavuşturulmadı.
Yani olay, Suriye’deki gibi, global medya gündemi dışına ve hasıraltına itiliyor gibi.
+
“Bu krizin artık bir de Doğu Akdeniz boyutu var.”
BM, Türkiye’nin bu konudaki başvurusunu hala görüşmedi ya da medya bunu yazmadı.
BM, etkisiz eleman yani.
Hep olduğu gibi yani.
+
“Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) masaya davet edilirken Katar’ın dışlanması bir eksiklikti… Tunus’a geç giden davet “Gelmeseniz de olur” diye algılandı ve alınganlık yarattı… Erdoğan, Yunanistan’ın davet edilmemesini bir zafer havasında ele aldı.”
Meali:
Almanya, değişik bir karışım denedi ve tutturdu.
+
“Sonuçta katılımla ilgili tartışmalar bir kenara, Almanlar bu bildiriyle bir fark yarattı. Bunun sahadaki başarısı çok sayıda iç ve dış faktöre bağlı. Libya’da vekâlet savaşı verenler kendilerini tutmazsa bu bildiri de Süheyrat Anlaşması gibi bir müsveddeye dönüşebilir. Sonuçta büyük çıkarlar var ve kimse silahlara veda etmek istemiyor.”
En son cümle önemli:
Büyük çıkarlarla silahlara veda etmeme çelişiyor artık.
Buna bir de, silah şirketlerinin üretimden kazandığının çok katını borsa şirketlerinin onların hisse senetlerinden kazanması durumu var.
Tüfenk icat oldu, mertlik bozuldu, değil; borsa icat oldu, tüfenk mertliği bile bozuldu.
(26 Ocak 2020)