Salı, Haziran 23, 2020

Bireycilik Deyince Ne Anlıyoruz?

Öncelikle bir tarih perspektifi anlıyoruz. Göreli, değişken, siyasal momentlere dayalı.

Sonralıkla, Doğulu olmayı anlıyoruz. 1838-2020 momentinde bir türlü gerçekleştiril€meyen ve sonunda vazgeçilen batılılaşma projesi olarak Tanzimat perspektifini anlıyorz. Tanzimat ve Cumhuriyet bireyleri bambaşka konular ama bunu daraltarak tanımlayacağız.

Dolayısıyla, öyle olduğu kendinden menkullukle varsayılan Batılı bireyden farklı bir şey algılıyoruz. Klişeler üzerinden bakarsak, kendimiz için bir bozkır kurdu bireyi anlamıyoruz genelde. Beşir Fuat ve Adnan Veli dahil. Oğuz Atay’ı anlıyoruz.

Aranağme: Atay, Kafka’nın ‘Babam Mektup’u üzerinden işleyen olarak bakıldığında, eksik bir birey doğululuğunu işaret eder. 1960-1970 arasında yaşadığı, sol-sağ arasındaki boşluktalık durumun bilinçsizliğinin bunu doğrudan yaratan bir etken olduğunu düşünüyoruz ki aynısı Tanpınar için de geçerli. Doğulu erkek çok kırılgan, Atay daha da kırılgan, kişisel kırgınlıklardan ideolojik sapmalar çıkarabilmiş

‘Beş Romancı Konuşuyor’ üzerinden gidilecek izlekte; Kemal Tahir x Orhan Kemal köy romanı, Oğuz Atay x Sevgi Soysal ödül çatışması, nesnel değil, öznel faylardan ilerlemiş. Tahir gördüğü kölülerden tiksiirken, Kemal gözükara ve gözü kapalı bir halkseverlik savunucusu. Başka koşularrdda çift olabilecek uygunluktaki Atay ve Soysal ödül yüzünden birbirine uzak düşmüş. Ki bu da doğululüğun küçük ufuklu çatışması demek, çünkü ödül kaynağı TDK ve o da bir devlet dairesi. Bizim yazarların çoğu da devlet memuru zaten. Birey devlet memuru olur mu konusu, Aziz Nesin mizahı alanına girer. Onu geçiyoruz.

Burada, Namık Kemal’in devlete karşı çalışırken devletten mutasarrıf maaşı alması veya sonradan jurnal yazması türü doğulu küçük insan konuları başlar, onu da geçiyoruz. Küçük insan birey, en azındna Batı kavramlarında olmaz.

Böyle budamalardan sonra, geriye bir şey kalıyor mu? Tek at, tek mızrak kalıyor. Arzık kalıyor, Adnan Veli kalıyor. Bu, pozisyonlar, gönüllü değil, zorunlu bırakılan bir durumu imliyor. Diğer bir deyişle gönüllü inziva, bir tek Yusuf Atılgan’da yaşanmış olabilir.

Dolayısıyla en kısasında, bireyliği bizde olmayan br şey olarak, yokluğunda tasarlıyoruz.

(19 Haziran 2020)


Hiç yorum yok: