Pazartesi, Haziran 29, 2015

ABD Uzaycılıkta Hala Kaput

Bir haber:
“Uluslararası Uzay İstasyonu'na (UUİ) malzeme taşıyan SpaceX firmasının Falcon 9 insansız roketi, havada infilak etti.”
+
“An unmanned SpaceX rocket carrying supplies and the first-of-its-kind docking port to the International Space Station broke apart Sunday shortly after liftoff. It was a severe blow to NASA, still reeling from previous failed shipments.”
Yani:
İlk fırlatılışta düşmüş.
NASA, önceki düşüşlerle birlikte bu da gelince, ambale olmuş.
Bu, daha önceleri de olmuş (aşağıdaki 2014’teki):
“NASA’ya ait fırlatma üssünden yörüngedeki Uluslararası Uzay İstasyonu’na kargo taşıyan bir roket, fırlatımdan altı saniye sonra düşerek infilak etti. Olayda can kaybı olmadı.”
Vurgulu yorumlar:
ABD, tarihte hiçbir idiotun yapmadığı bir biçimde, yok yıldız savaşları, yok askersiz savaş, derken, uzaycılıkta rakiplerinden 20 yıl geriye düştü. Üstüne, NASA’yı da neredeyse tasfiye etti. O NASA da yapa yapa bunu yapıyor.
Çökmüş SSCB’nin roketleri, şu an ABD’nin kargolarını Uluslararası Uzay İstasyonu’na taşıyor.
Bu roket, yeni kuşak roket hesapça.
Neden böyle oldu?:
ABD’liler, ister Cumhuriyetçi Parti’li olsunlar, ister Demokrat Parti’li olsunlar, teknolojide tek başlarına kaldıklarına o denli emin oldular ki, 2 kere uzay mekiği düşürdüler, hala duruma ayamadılar. Üstelik, ikisi de 2 farklı ve makro-makro hesap hataları yüzündendi.
Çin, uzaycılıkta ABD’yi geçti. Şimdi yavaş yavaş askeri teknolojide geçecek gibi.
Tüm bunlar, hesapça ABD’nin SSCB’yi tuş ettiği 2002-2012 yılları arasında oldu. Şu anda Putin 2024’e kadar var (3 başkan değişimi), Rusya hala makro ekonomik güç.
1992, ne işe yaradı o zaman?
Osmanlı, önce yeni olan ama sonra eskiyen top teknolojisi nedeniyle, 1600’den 1700’e inişe geçti.
ABD de, 2001’den beridir inişe geçti. Ancak şu var:
ABD, 1950 Kore Savaşı dahil, 2. Dünya Savaşı sonrasında giriştiği hiçbir savaşı askeri açıdan kazanmış değil.
Hepsi var:
Büyük güç takıntısı.
Körgözlülük ve körbakışlılık.
Astarı yüzünü geçen maliyet.
Dünya’nın yarısını kendine düşman etmek.
Halkının yarısını açlığa sürüklemek.
Konfederasyon bayrağını yasaklayıp, fiili 3. Dünyalı fiili kölelikleri engellememek veya görmezden gelmek.
2001’den beridir aynı savdayız:
ABD bitti ama yeni ABD yok ortada.
Ya da:
1991, tekkuttuplu bir Dünya oldu.
2001, kutupsuz (veya 0 kutuplu) bir Dünya oldu.
2011, tüm eşkiyaların, başıbozukların, ayaktakımının ‘devlet başa’ olduğu nokta oldu.
2021, 4 makro-makro beladan (gıda, su, enerji, nüfus)en az 1’inin duvarı ve travması olacak.
2031, 1929 ardılı gibi olacak: Travmalar lunaparkı gibi bir şey.
Travmatik bir döneme ve gerçeğin çölüne hoşgeldiniz.
Ömer Şerif’in tek başına 30 Yıl Savaşı’ndan bir tek köyü koruma savaşının öyküsünü anlatan filmi  muhakkak izleyin. Ders alabiliyorsanız, alın. Almazsanız, vah vah sizlere...
Cehennem geldi.
İlk ve tek neyi kurtaracaksınız?
İyi düşünün...
Tarih, muhtemelen size o soruyu da sormayacak.
Nükleer mezbahaya hoşgeldiniz.
İslam engizisyonuna hoşgeldiniz.
Vikingler’den (800) ve Cengiz Han’dan (1250) sonra, yeniden 50-100 kent daha Yeryüzü’nden silinecek. Elde var Kabil, Trablus, Şam (ki Dünya’nın en uzun süreli yaşayan kenti idi)...
Dipnot 1: Hitler, yalnızca Varşova’yı silebildi Yeryüzü’nden. Paris, Berlin, Londra yerinde kaldı, hasar gördü ama silinmedi.
Dipnot 2: Bugün sorulan bir soru üzerine, Paris civarındaki bir nükleler reaktörün yıkımının AB’nin en az üçte biri olacağını açımladım. İnsanlar anladılar ve dehşete düştüler. Yeni Haçlı Savaşı, cihada bu hakkı verdi.

Dipnot 3: ‘There is always another bomb’ (Unthinkable) ya da kimsenin aklına, o bombanın ‘gökten 3 elma’ olarak düşeceği gelmiyor henüz. Metalsiz ve bildiğiniz balonlu bir bombayı hiçbir detektör bulamaz, o ünlü casus uyduları da dahil. Çünkü, o konuyu çalışmadılar.

Salı, Haziran 23, 2015

Cüneyt Arcayürek İçin

Vefat etti.
Onunla birlikte, bu yıl vefat eden Erken Cumhuriyet münevverleri, siyasetçileri, şusu busu, birer birer yok olup gidiyorlar.
Ara şerh 1: ‘Erken Cumhuriyet’ diyoruz ama aslında artık ‘Erken Birinci Cumhuriyet’ oldu çıktı şimdiden bu tanım.
Evren gitti, Bedii Faik gitti, Demirel gitti.
Arcayürek ve Çetin Altan yolda idi. Biri vardı mezara. Sanırım, Altan da gidici.
Arcayürek, benim için tek bir anlam taşır:
Bilgi Yayınevi’nden çıkmış, 1946-1980 arasını kapsayan, çokpartili tarihçemizin ilk yarısını anlattığı, 10 ciltlik, benim deyimimle ‘Cüneyt Bey Tarihi’ eseri...
Dile kolay ceman 3 bin 500 sayfa...
Ara şerh 2: 1980-2000 arasını kapsayan, ikinci 10 cildi de yazdı ama onlar çok zayıf içerikli oldu. Çünkü Arcayürek, o dönem cumhurbaşkanı danışmanı oldu, hem de Demirel’inki. Zor koşulların alaturka yazarları daha çok yazar kıldığı da, böylelikle bir kez daha kanıtlanmış oldu. Artı Arcayürek, bu dönemde yaşlı idi artık.
Dönelim ‘Cüneyt Bey Tarihi’ne:
Bizcesi, önümüzdeki 50 yıl boyunca, yakın tarih ile ilgilenen sağlı sollu herkesin okuması gereken bir eser o. Mümkünse, 30 yaşından önce okunmasını öneririz.
Neden mi?
Daha kısa olabilirdi ama bu kadar hacimle bile, bu denli ayrıntılı ve düzenli bilgi yığınını başka yerde bulamazsınız. Çünkü bu bilgiler içeridendir, eski deyimiyle bir Ankara muhabirinin notlarıdır.
Çokpartililiğin  bu ülkede neden kıvırılamadığını o sayede öğrendim ben. 1986’da okumuştum onları. Son 30 yılda olup bitenler de, hala kıvıralamadığını imlemeye devam etmekte.
Ara şerh 3: Bu metin, TBMM’nin 25. döneminin ilk celsesinin yapıldığı gün yazıldı. Yaşamımda ilk kez bir naklen TBMM açılışı izledim. Berbattı.
O dönem genel olarak, 1946-1960 arasında CHP-DP, 1960-1980 arasında CHP-AP ikiliğini anlatır bizlere. 1970-1980 arasındaki 4 ana (2 büyük + 2 küçük) parti düzeneğinin, şu anda da benzerinin oluşunu (AKP + CHP / MHP + HDP) modelini de çizer bizlere.
Siyatsetçilerin nasıl hiçbir ders almadığını ve öğrenmediğini kanıtlar.
Fazladan ama eksik olarak, 3 askeri darbenin portresini çizer.
Bu kadar yeter...
Ama:
Tüsiad’ı panoralamaz. Arcayürek hiç ekonomi bilmezdi.
TİP’i ve devamını panoralamaz. Arcayürek Kürtler’i hiç bilmezdi.
Darbeleri de eksik ve yanlış anlamış ve anlatmıştır.
Yani.
Arcayürek, ağaca bakıp, ormanı görememiştir.
Bunun bir politik gazetecinin sorumluluğu olmadığını önesürenler mevcut ama ben buna katılmıyorum.
Zaten bir insan olarak bile, içinde yaşadığın denizi bilmekle yükümlü bir balıksın.
Genellikle bir insan bilmediği bir şeyi anlatamaz. Sanatçılar anlatabilirler ama acaip yollardan.
Yani:
Arcayürek bu defolu haliyle, tam bir Erken Cumhuriyet münevveri idi.

Güle güle...

IŞİD'in Anti-BOP'u



IŞİD stratejik olarak Dünya’yı 3 halkaya ayırmış:
Bir:
İç Halka:
Irak ve el-Şam (Suriye).
İki:
Orta Halka:
Geniş anlamıyla Orta Doğu ve Kuzey Afrika (ama anladığım kadarıyla Doğu’da pek pek Pakistan dahil ama diğerleri değil).
Üç:
Dış Halka:
Avrupa, Asya ve ABD.
Bu, tersinden bakılınca, tam da ABD’nin BOP projesi.
Yani, IŞİD o projeyi tam tersinden okuyor.
Eh, bir kitap tersinden okununca da anlamlıdır. Haa, başka anlamlı olabilir ama anlamlıdır yine de.
Her halka ayrı askeri stratejilere sahip: Geleneksel savaş, gerilla savaşı ve terör saldırıları. Bu stratejilerin üçü birden, İç Halka'da etkili bir şekilde kullanılıyor.
Buna muhalefet şerhi:
IŞİD, İç Halka’da gayrınizami savaşın henüz denenmemiş türlerini ve artı stratejisizliği kullanageldi bugüne dek. Yani, ne yapacağının bilinmemesi de, bu nedenle. Askeri kitapta olmayan bir savaş türünü, generaller anlamaz pek. Olanları da anlamazlar ya, neyse. 11 Eylül’de o anda ilk kez yapılan silahsız savaşı çeneleri düşmüş olarak izlemişlerdi naklen yayında, bizzat seyrettim.
11 Eylül 2001 günü, Dünya savaş tarihinde yepyeni bir sayfa açıldığını tam da o gün yazdık.
O günkü silahsız savaşla, Sun Tzu’sundan Clausewitz’ine dek, tüm klasik strateji kitapları değillendi.
Artı, Makyavelli-Neçayef ekseni 8tez-antitez ikilisi de / diyalektiği) de aşıldı.
Sonra, topyekun imha savaşına yeni sayfalar eklendi.
Tüm bunlar, ABD’nin neo-globalist neo-liberal yaklaşımıyla birlikte devreye sokula, ABD Askeri Stratejisi 2000’in adımlarına şerh idi ki o plan 1985 tarihlidir.
Yani,
Einstein’ın deyimiyle:
Üçüncü Dünya Savaşı, taş ve sopa ile olmakta. Milenyumdan eski Tatar Yayı, modern silah Kalaşnikof’a alternatif olmakta şu sıralar.
Bunlar, 2010’a kadarki adımlardı.
Ondan sonra IŞİD, devreye girdi.
Birçok hatası var.
Birçok artı-değer bilgi yarattı.
En boş noktaları, geçici olmaları.
Bu denli acımasız olabilmelerinin nedeni de o.
2015 gibi başka bilgiler de devreye girdi bizcesi. (Bunu öğrenmeyi sonraya bıraktık şimdilik.)
Marksistlikten Müslüman’lığa dönüşmüş terörist Çakal Carols, 1991 gibi, İkiz Kuleler’i yıkmayı planladıklarını anlatır ‘Devrimci islam’ kitabında.
Ancak, artık o da aşıldı.
IŞİD, bizcesi her an amorf bir biçimde metamorfozlayan bir savaş makinası.
İçinde, Batılı paralı askerleri, Batılı beyaz Müslüman ceylanlar, El Kaide’den ve Hizbullah’tan dönenler, Saddam’ın eski askeri üst düzey kadrosunun bir bölümü gibi, 5 benzemez ötesi bir karışım var.
Bu, BM askeri koalisyonu veya 2. Dünya Savaşı birleşik orduları gibi bir şey değil.
Bu, öngörülemeyen ve kendini de öngörmeyen, spontan ve enstantane bir askeri gidişat.
Kısa vadede kesin kazanır, uzun vadede kesin kaybeder.
Ancak, geriye muazzam kıymette veriler bırakır / bırakacak bizlere.

Onları da 10 yıl sonra okuruz.

Pazartesi, Haziran 22, 2015

Cengiz Çandar ile Aynı Düşünmek



Açıkçası, ruhumu rencide etti.
Ancak, gerçek bu imiş, onu gördüm:
“Bir AKP-MHP koalisyonu, ömrü Türkiye’ye tamiri çok zor hasarlar vererek, bir yılı geçemeyecek şekilde çöker.”
Çok şükür ki aynılık bu kadar. Gerye kalan 99 saptamada farklıymışız.
Burada süre önemli değil. Zaten, kimse de 1, 2, 4 yıl falan sürsün istemiyor. Yalnızca hiçbir parti, 2 yıldan önce erken seçim istemiyor, çünkü kıyak emekli olacaklar. Ayrıca bu TBMM, 2 yıl sürecek tek bir koalisyon çıkarabilecek gibi de görünmüyor.
Neden 1 yıl bile süremeyebilir bu koalisyon?
Çünkü, öyle bir niyet yok ortada.
Çünkü, ikisinin kanları aynı gruptan değil.
Çünkü Bahçeli, Erdoğan’ı göndermek istiyor ama buna gücü yetmez.
Benim ikinci şıkkım, AKP-HDP ama önce o, sonra bu idi.
Bundan sonra o olursa, epeyi gülerim, kendime de, onlara da.
Geçelim Çandar’ın öbür düşüncelerine:
“2019’a kalmayacak bir ‘erken seçim’de Erdoğan-Davutoğlu ikilisi mi, yoksa Bahçeli ve MHP’si mi silinir; yoksa hep birlikte mi silinirler; bunu yaşayarak görürüz.”
Olsun, partiler gider, insanlar kalır.
Çiçek ANAP’tan, Aksu DYP’den kalma. Biri 30 yıllık, biri 20 yıllık. Baykal desen, 45 yıllık.
Eh, bu MHP’nin o MHP olmadığı da kesin. Oğul Türkeş’lere karşın.
AKP desen, çakmanın çakması bir parti. Bi tane daha kurarlar, nolcek yani?
Ancak, Çandar’ın sözünü anmadığı biçimde, Türkiye’den yeni / farklı / küçük / marjinal parti çıkmama olasılığı baki.
“Bir AKP-MHP koalisyonu kurulacaksa, bunun ‘Kürt karşıtı’ özelliğinin yanı sıra, Rojava’dan ötürü kaçınılmaz bir ‘anti-Amerikan’ ve ‘anti-Batı’ boyutu da olmak zorunda.”
Son biçimiyle AKP’nin anti-ABD olduğunu biliyoruz ama MHP, ABD’yi algılayabilen bir boyuta hiç geçmedi, kapasitesi müsait değil.
MHP’nin anti-batı’cılığı da, ancak ve ancak dağa küsmüş fare biçiminde olabilir.
AKP-Erdoğan ise, taa 2002’de bile, neo-Türk-İslam momentiyle, hiçbir biçimde AB’ci olmadı. Bunu hep yazdık. Şimdi aydılar ancak.
AKP-MHP batacaksa, savaş ve ekonomi stratejileri olmadığı için batacaktır.
Ekonomik kriz içindeyiz, savaşın eli kulağında.
İkisi de felaket yönetimi ve ciddi oyun kuramı ister ama her 2 parti de, felaket önleyici değil, felaket yaratıcı parti durumunda.
“Türkiye’de ‘AKP çevresi’nin – ‘asker’in adını kullanarak – ‘PYD’yi (Kürtleri) kendisinden daha tehlikeli’ gördüğü vahşi-Selefi örgütün son bir yıl içinde ulaştığı nokta bu.”
İşte bu nokta, Çandar’ın neden Ortadoğu uzmanı olamadığını kanıtlıyor:
Sorun, ne El Kaide, ne Suudi Arabistan, ne ABD...
Onun yerine, yeni momentler mevcut:
Suriye’de, ‘PKK x IŞİD’ ve / + ‘IŞİD = PKK’ gibi, çok mavra bir denklem momentine geldik. Kim kimi ayakçı olarak kullanıyor belli değil.
IŞİD kalktı; Hizbullah, Talabani ve El Kaide ile savaş girdi. Onlar da dörtledi.
İran PKK’ye saldırdı.
Kürtler’in 4 ülke (İran, Irak, Suriye, Türkiye) ayağı birbirine karşı. Suriye’deki askeri ve sivil kanat birbirine karşı.
Suriyeli Kürt Salih, Arap-Kürt savaşının başlamasının istendiğini önesürmüş ama o savaş yüzyıllardır zaten var.
Komik olan şey, en azından Irak’ta Şii-Sünni savaşının olmayışı. Çünkü, ikisi de Kürtler’e karşı.
Yani, Çandar ne diyor, olan ne?
Arada hangi ilinti var?
AKP-MHP koalisyonu kurulsa da, kurulmasa da, çökse de, çökmese de, bu denklem orada TC’yi bekliyor kalacak, 4-5 yıl daha...
Dipnot:
Ekonomik kriz ise, TC’yi çoktan yarı-mafya-ülke yaptı bile.
Unutmayın bu, 4. kriz (1994, 2001, 2008, 2015) son 21 yılda.
O günden beridir yediğimiz hurmalar, yarı-kara para, yarı-beyaz-kara para hurma hep... Çekirdekleri de sivri mi sivri... Yalamadan yuttuğumuz için, çıkarırken bir tarafımız epeyi acıyacak.
Belki 500 (yazıyla beş yüz) milyar dolar...

Uyuşturucu, insan ticareti, ambargo delmesi, sıcak para, kaynağı belirsiz açık, yafta çok, uydur uydur söyle...

Perşembe, Haziran 18, 2015

Özcan Deniz Çarpılmış



Ya da kendisini hidayete eren cin taifesi ziyaret etmiş.
Dediklerine bir bakın:
“Yine zengin sofralar kurulacak, yine sahurda ve iftarda 5 öğünlük yemekler yenilecek ve otellerde, restoranlarda artanlar çöpe atılacak, yine açlıktan siniri bozulanlar oruç tutmayanlara saldıracak, yine din adamları tutarsız konuşmalarını acıklı müzikler eşliğinde, tv’lerde büyük ücret karşılığında yapıp, kafaları karıştıracak, yine ünlülerle! iftar partileri düzenlenip tv şovları yapılacak, yine ‘oruç tutmanın”’ tüm nedenleri unutulup, en basitinden gün boyu aç kalıp ezanla beraber yemeğe saldırmak zannedilecek. İsraftan uzak, öfkeden uzak, nefsine hakim, Allah’a yakın bir Ramazan geçirmeniz dileği ile hayırlı Ramazan’lar… ”
Yook yok.
Belki bu Ramazan değil ama en geç gelecek Ramazan ayında, AKP’nin ‘yemeyen domuz’ sofrasının bittiğine birileri ayacaklar.
Artık, ateistler görünür % 2, görünmez % 10 oldu.
İslam’ı Müslümanlar katletti.
AKP, şeriatı bile beceremedi.
Türk-İslam sentezi diye, % 30’dan aşağı cuma namazı devamlılığını kakaladılar bize.
Diyanet İşleri Başkanı’mız milyon dolarlık arabalara bindi.
Utandı geri verdi, cumhurbaşkanı ona bi daa verdi.
Bakalım şarkıcı abimize:
Da bunları söylemek, Özcan Deniz’e mi kaldı acaba?
Kendisi, pasta bulamayıp ekmek yiyenlerden mi yoksa?
ÇÜŞ kapitalizminin şeysi koka kolaya reklam çekerken pek öyle düşünmüyordu.
Belli belli:
Deniz’i cin çarpmış.

Dipnot: Metnin fotosu, dinin ülkemizde nerede olduğunu göstersin diye seçildi.

Trans-Irk

Bu da olmuş:
ABD’li beyaz bir kadın zenci olduğuna karar vermiş ve öyle boyanmaya başlamış:
“Amerika Birleşik Devletleri'nde ‘siyah taklidi’ yaptığı haberleri üzerine, başkanlığını yaptığı kuruluştan istifa eden Rachel Dolezal adlı kadın, ‘Kendimi siyah sayıyorum’ dedi.
Dolezal, Afrika kökenli Amerikalıların haklarını korumaya odaklanan, ırkçılıkla mücadele örgütü NAACP'nin başkanıydı.”
Olay psikolojik:
“Anne ve babası, Dolezal'ın açık tenli, sarı saçlı çocukluk fotoğraflarını yayımlamıştı. Annesi, dört siyah çocuğu evlatlık edinmelerinin ardından kızlarının ten rengini ve kimliğini gizlemeye başladığını söylemişti.”
Annesi, daha önce de kızının gerçeklerle bağının koptuğunu söylemişti.
Ne olmasını bekliyordu acaba?
O 4 çocuğu özellikle siyah seçerken ne düşünüyordu acaba?
Gelelim kadına.
Bir insanın ırk değiştirmek için kendini boyaması ne demek?
Rahmetli Michael Jackson da beyaz olmaya çabalıyor ve estetik ameliyatlarla kendini beyazlaştırıyordu.
Herkesin derdi ayrı ama Arap’ın derdi kırmızı pabuç, gibisinden bir   durum bu.
Doğu Asya’da estetik ameliyat yaptırıp, çekik gözlü olmaktan uzaklaşan kadın çok.
Bugünün orta Asyalılar’ı ise, biz TC Türkleri’nin, çekik gözlü olmadığımız için soyu bozulmuş sayıyor ki bir açıdan doğru bu: Çünkü, Anadolu’ya pek pek % 5 gibi nüfussal bir oranda girdik.
Kendim için konuşayım.
Baba tarafım tam Tatar, ana tarafım tam Türkmen, Eşme’den, yüzlerce yıldır akraba evliliği yapan bir klandan.
Tatarlar’ı sevmem ama Tatar’lığımı severim, çünkü barbarlığımı severim ve barbarlığımın Tatar’lığımdan geldiğini duyumsarım.
Türkmen’liğimi hiç takmam ve tuhaf bir biçimde taa 55 yaşımda gerçekleşen bir biçimde, şu anda saçlarım tam Türkmen saçı kıvamında: Soluk siyah.
Uzaklarda br kuşaktan da Afrika kökenim var. Uzun boylu ve ince kemikliyim. O köken, bugünkü Kuzey Sudan’dan gelmiş gibi.
Yani:
Irklarımızı, hem genetik olarak, hem de kültürel olarak belirlenmiş olarak alıyoruz ve bazılarını diğerlerine yeğ tutuyoruz.

Örnekteki kadın ise, rolünü çook abartmış.

Cuma, Haziran 12, 2015

70 Günde 17 Milletvekili Devşirmek

Nedense, bu şıkkı kimse telaffuz etmedi, ben edeyim, dedim.
70’in 25’i, hükümet kurulması için işleyecek 45 günün başlayacağı güne kadarki süre. Genelde 15 ama sizin güzel hatırınız için, bu kezliğine 25 yaparız güzel ablam.
Gelelim Hoca’nın koyun hesabına:
AKP 258.
TBMM 550.
1’i başkana (CHP’li Baykal’a) gitti, kaldı 549.
Yani, AKP 275-274 yapsın diye, 17 danecik vatan kurtaran Şaban gerekli yalnızca.
Kimse inanmayabilir ama bu 17 kardeş, 3 partiden de gelebilir.
Artık anımsanmıyor ama parti değiştirmek, güzide vekillerimizin en bilinen huylarındandır.
AKP, CHP’den ve HDP’den çözüm süreci zokasıyla adam çekebilir.
MHP’den ise, süreci kaput etme şıkkıyla adam çekebilir.
İsterse, çeker yani.
Partilerinden ayrılanlar, bağımsız olarak kalırlar, yine olur. Maksat, bürokrasiye uyulsun, zeval kurtarılsın.
Ha AKP, tam da kendi kuyusunu kazmış olur ama seçimden önce tam da öyle yaptığı için, yeni bir şey yapmamış olur.
2 yıl daha kazanmış olur. O zamana kim öle, kim kala...
Çiller, yargılandı mı ki? Evren, mahkum edildi mi ki?
3 parti ne mi yapar bu durumda?
Aval aval seyreder yalnızca.

Çünkü, geçmişte de öyle oldu çok kez.

Perşembe, Haziran 11, 2015

2019 Seçim Ateist Manifestosu



Türkiye’de en son yapılan bir araştırmada, % 2 kendini açıkça ateist olarak ifade etmişti.
Bu, 550 üzerinden 11 sandalye eder.
2015 Genel Seçim’de 2 Lgbti aday vardı. Ateist aday yoktu.
Ateistler ve Lgbti’ler, bu toplumun en lanetlenen 2 altkültürü.
Bu, Dünya’da da denenmemiş bir durum olduğu için, elimizde bu türden bir politik işbirliğinin kayıtları yok.
Türkiye’nin Lgbti’lerini ve ateistlerini, 2019 genel seçimlerinde, politik işbirliği için davet ediyorum burada.
Bu konuda, Radikal Blog yazarı Halil Kandok’u özellikle davet ediyorum. Kendi davasını açıkça, dürüstçe, taviz vermeden savunduğu için.
Ateistlerden ilk beyan edenler, ironik olarak Ahmet Hakan’ın programında idi bu, son yıllarda Aziz Nesin ve Vedat Türkali oldu bu ülkede.
Ancak, biri vefat etti, biri çok çok yaşlı. Ben de yaşlıyım, 55. Bu iş, en az 20 yıl sürecek gibi. Depar atmayacak genç maratonculara gereksinim var.
Deneyimim, 10 yıllık ateist blog birikimim. (Blogcu’da bu sayfa, benim adımla.) Daha çok teorisyenim, pratik insanı olduğumu önesüremem açıkçası.
Lgbti’lerden politik deneyimi olanlarla diyaloğum var ama onlar pekala ateistlerle muhatap olmayı tercih etmeyebilir. AKP Eşcinsel Müslüman Manifestosu’nu yayınladım daha önce.
Durum budur.
Gidişatlarda illa ki ben veya bir başkası olacak diye bir kayıt yok. İsteyen herkes kendi yolunu açsın, derim.
Çünkü, aynı zamanda oto-anarşist olduğum için, toplumsallıktan çok, bireyselliğim ağır basar.
Bu sosyal-politik projeye de, tümüyle bıçak kemiğe dayandığı için girişmek arzusundayım.
Hepimize kolay gelsin.
Lehte veya aleyhte olan herkese sevgiler.
Birinci slogan:

TBMM’de Çingene var, Ermeni var ama Lgbti yok, ateist yok.