Cumartesi, Temmuz 30, 2016

Mod Kaç?: İnsanda Bilginin Sıçramalı Üretimi

1994 tarihli bir terimle, insan bilgi üretimi, Mod 1, 2, 3 aşamalarında tanımlanmış.
Bizim bakış açımız ise oldukça farklı.
Bilim tarihine baktığımızda 2 temel durum gözlüyoruz:
Bilimin doruk yaptığı kültürler tarihte 2 veya 3 odaklı. Oysa, tarihin 400 yıllık siklusları açısından, o dönmelerin ortasında her zaman 1-5 ana hegemon var askeri, iktisadi, siyasi üstün olarak. Ayrıca, 2 odaklanma da eşlenik-binişik sayılmaz pek.
Bilgi tarihi açısından daha da belirgin bir durum var:
100 milyar kişide bilgi üreten insan sayısı 100 bin ve oran da milyonda bir. Geri kalan, ya bilgi edilgin taşıyıcısı veya bilgi engelleyicisi, birey, küme veya tüm kültür olarak. Bilimsel bilgi de bu böyle.
Bunun üzerine başka bir gözlememiz daha var:
Bilimin mikado çöpleri çatıyı yükseltirken, gayet dingildek, biriyle tam-sıkı bağlantılı olmayan bir biçimde yükseliyor.
Şerh: Sıfırın ve yazının 3 ayrı zamanda ve yerde keşfi ve bunların hepsinin 6 tane birbirinden ayrı olması, artı konuşmanı ve ateş yakmanın icadının da ayrı ayrıs üreçlerden geçmişliği, bize bu gözenekli tarihi imliyor ve sergiliyor.
Geçelim Mode üzerinden tartışmaya:


Tanımcılardan Gibbons’a göre, 20. Yüzyıl’ın ortalarından başlayarak, kavram güdülü, problem odaklı ve disiplinlerarası bir bilgi anlayışı gelmiş.
Gibbons’a 2 gerçekle karşı çıkıyoruz:
Orta Çağ’da bile, yani bilgi dipte sayılırken bile, trivium ve kuadrium ile çokdisiplinlilik vardı.
Bilginin o asma-tavan çatısı imliyor ki insan türünün var olan bilgisinin limiti tamamı çıkarsamadır. Bu çıkarsama bilgiyi de kimse bilmez, çünkü kimse yalnızca masa başında bilgi üretmeyi, günümüz koşullarında kavrayamaz.
Bir de ekleme yapıyoruz:
Onun belirtmediği, soruyu yanlış sorma veya denklemleme, bir bilginin icadını birkaç milenyum bile geciktirebiliyor ya da o bilgi inkar ediliyor, Eratosthenes’in hesaplamaları gibi.
Ve artı, zaten o bilgi çatısının yükseltilememesinin veya çökmesinin nedeni de, o yanlış soru sorma veya yanlış varsayımı kabul etme veya hiç soru sormamadana dolayıdırı.
Bunların tümünün de nedeni bellidir.
İnsan türü, maksimum 200 kişilik sürülerde yaşamaya evrildi. 20 milyon kişilik sürülerde yaratılan devlet kuralları, ancak ve ancak toplumun olduğu gibi sürmesi kilitlenmesi ile kendini taşıyabildi.
Yani devlet her zaman bilimden önce geldi, tüm Dünya Sistemi’ciler ve neo-liberaller için iktisat-askeriye-siyaset’in, bilim-sanat-düşün’den önce gelmesi gibi. Birincisi maddi uyguralkı, ikincisi manevi uygarlık ve bilgiyi üreten ikinci üçlü.
Tarihte makro sikluslar işlediği gibi, bilgide de sikluslar işliyor ve 2000’den beridir eksizekalılaşma ve eksibilgilileşme dininin içindeyiz gırtlağımıza kadar. CERN ve NASA bile dahil buna. Bunun bir nedeni de, 7 milyar kişiyi bir anda okuryazarlaştırmanın toplu bilisizlikte geri tepme yaratmışlığı.
Yani:
2200’den önce ışık hızından hızlı gidebilmenin bilgisini kimse aramayacak.
Nokta.

(28 Temmuz 2016)

Terörist Transferi

Bir haber:
“El Nusra Cephesi, El Kaide'den ayrıldı
Örgütün, Suriye'de savaşan diğer İslamcı örgütlerle yakın ittifaklar oluşturmak istediğine dair haberler geliyor.”
İronik bir durum.
Terörist grupların içinden yeni terörist gruplar çıkardı ama parti gibi bağımsız olup, transfer olacak parti arayan milletvekili gibi olan terörist grup ilk kez görülüyor.
“Al Jazeera Arapça televizyon kanalında yayınlanan ses kaydında El Culani, ‘bağları koparma ihtiyacında olduklarını anlayışla karşılayan El Kaide komutanları’na teşekkür etti.”
Transfer olacak futbolcu gibi:
Eski takım onay verdi. Sıra bonservis ücretini belirlemede.
Yeni takım ise, kuşkusuz IŞİD.
Soru kipi:
Taliban, El Kaide, IŞİD joint-venture’ı mümkün mü ya da oldu mu acaba?

(28 Temmuz 2016)

Düşmanının B Planını Görememek

Çok salakça.
Üstelik, B Planı çok açıkça ortada ise çok daha salakça.
AKP yanlısı bir yazar ve bir bakan, B planını göremediklerini belirtmişler.
Yangına benzin dökmek istiyorlar ayrı konu.
B planı olabilir gerçekten, ayrı konu.
Bence P planı Zarrab. Aslına bakılırsa, A planı darbe girişimi değil, oydu. Hep oydu. Hedef şaşırtmaydı.
Zarrab 10 günlük darbe girişimi medya geştaltı sırasında, savcıyla ve devletle anlaştı. Bizim medya, bunu hiç haber yapmadı veya yapamadı.
Zarrab bilgiler verdi. Pazarlık usülü. Poposunu kurtarma usülü.
Zarrab, ABD’de tutuklanacağını bimiyordu. Biri, devlete onun hakkında bilgi verdi. Artık o kişi niyetine aklınıza kim gelirse.
AKP, şu anda bile ABD ve AB ile kopmuş durumda.
Mahkumiyetten sonra, interpol kararları çıkarsa, tümüyle yalıtıma grer TC.
Balyoz da çok sert iner kısa bir süre için.
Sonrası belli, 5 yıl önceden yazdık.
Çakma sosyal demokrat Kılıçdaroğlu-CHP iktidarı, koalisyonlu veya koalisyonsuz.

Twitter’da Yeni Eğilim

Ekşi Sözlük’leşmek, Onedio’laşmak, Facebook’laşmak ama Zaytung’laşmak değil, zeka kıvrımları dümdüz çünkü.
28.07.16 12:20 itibarıyla son 1 saatın top trend’i başlıklar şöyle idi:
“#DikkatEtmemizGereken
#İnsanlardaAradığım3Özellik
Darbecilerin B PLANI
#bundansonra
#EnSevdiğimTip
Kritik YAŞ
James Nunnally
#saveniallhoran
Kamil Başoğlu
Kalaşnikof”
4 tanesi bildiğim abidik gubudik ergen konuları. 2’si ilk 2’de.
‘Save Niall Horan’ ise çok acaip bir konu. Konu değil çünkü.
Yani, Twitter kopmuş.

(28 Temmuz 2016)

Cuma, Temmuz 29, 2016

Two Steps from Hell? Bence Olsa Olsa Yarım Adım

Bu bir müzik şirketi. Daha çok fragmanlar için müzik yapıyor.
Fragmanlar: Aşırı özelleşme ve uzmanlaşma yani.
Yaptıkları arasında uyan var, uymayan var.
Burada önemli olan şey, çapraz merya imi. Bir uzmanlaşma olarak çapraz medya imi. 2006 başlangıç momentli.
Bunun bilgisayar oyunu sinematik fragmanı müziğinde gördük, bunun çapraz medya uygulaması olarak, klibi bile olan, müzik parçalarının yeniden klipleştirilmesi olarak gördük ama bu yeni.
Ama dediğim gibi:
Avangard cehenneminden çıkış için, olsa olsa yarım adım.
Haa, o da az veya çok işe yarar, ayrı konu.

(28 Temmuz 2016)

Tarihin Eşek Şakası: Faşizm-Engizisyon Binişiği

Bir gelecekbilimci olarak gelecek ile ilgili nicel ve nitel kestirimler yaparım. Sonra tarih, arada eşek şakası yapar:
% 85’lik doğruluk oranım, % 100’ü bulur. Ben de gözler faltaşı kapalı, baka kalarım.
Faşizm-engizisyon eşleniği, şu anki biçimiyle tarihte tanımlı değildi. Çünkü, ilk makro faşistler olan Almanya ve İtalya, feci halde din düşmanı idiler ve epeyi papazı öte yana postaladı.
Engizisyon tanımı, ilk makro engizitör olan İspanya 1492 ile çok belirginleşti:
Karşı dinden olanların katliamı.
Şerh: İslam, daha 600’larda iç savaş yaşayıp, mezhep çatışması üzerinden din-içi engizisyonu da tanımladı. Ve artı, engizisyon-rönesans eşleniğini de. Ancak İslam, milliyetçi değil, ümmetçi.
Asıl mikro ilk faşist-engizisyon eşleniği kültür, 1948’de tarihin ilk faşist-engizitör anayasasını yapan İsrail’inki ve Museviler’inki. Bugün o anayasa hala geçerli.
2. Dünya Savaşı yorgunu AB’nin 1960’larda beleş işgücü niyetine milyonlarca göçmen alıp, bunlar 2010’larda vatandaşlaşınca yaşadıkları neo-faşizmi getirdi. Ancak, neo-engizisyonu en azından AB’de henüz getirmedi ama ABD’de Trump ile getirebilir.
2010’larda aynı zamanda BOP / GOP / Arap Baharı süreci, yüz binlerce ölü ve milyonlarca göçmen yarattı. Bu göçmenler, asgari ücretin belki onda birine çalışabilir oldu. Artı, bu göçmenlerin içine geldikleri batıya yönelik toplu bilisiz nefretleri var.
Ancak bu, bir biçimde döndü dolaştı, 600’lerin din-içi engizisyonuna dönüştü. Taliban’dan IŞİD’e 10 makro terör örgütü Müslümanlar’ın Dünya’sını batırdı ve bitirdi. 1050’lerde bunun benzeri süreç, Hasan Sabbah’ı ve onun devletini yarattı ama ufukta benzeri bir gelecek görünmüyor Müslümanlar için bu kez.
Artı, G-7 ekonomik olarak batıyor ve bitti.
Nasıl ki 25 dolarlık işçiler atılıp yerine robot alınıyorsa, Batı bu bedava işçileri doyuracak durumdan çıktı çoktan.
O zaman da danimarka gibi, göçmenlerin mallarına el koydu, Fransa gibi insan haklarını askıya aldı.
AB için hala Hristiyan Haçlı Seferi ve engizisyonu sözkonusu değil. Ortodoks, protestan, katolik iç savaşı orada da daha mümkün.
Dolayısıyla faşist-engisizyon, dönüp dolaşıp karakafalı göçmenleri vuruyor.
Şöyle bir olay da olabiliyor:
Almanya’da İranlı bir göçmen, ‘pis yabancılar’ diyip, yabancılara ateş açıyor, bir Türk de ‘ben Alman’ım’ diyor ama yine de vuruluyor.
ABD’de ise bu yalnız kurt psikopatların 50 kişiyi öldürmesi biçimine dönüştü.
Fransa’da da adamın biri, kalabalığın içine dalıp, silahsız ve kamyonla adam ezerek, epeyi kişiyi öldürdü.
Türkiye’de Bezm-i alem ve BBP geleneği hep vardı. Şu anki AKP faz binişiği ise bambaşka bir şey. Batı’ya parayla göbeğinden bağlı olduğu için, ülke içindeki Batılı eğilimlileri hedef alıyor. Cihangi saldırıları gibi yani.
Sorun, asıl faşizm-engizisyon binişiğinin her iki odağını yıkımının on katını, negatif sinerjiyel yapabilecek olması. Yeni Orta Çağ’ın zirvesini de, sonunu da bu getireceğe benziyor şu an.
G-7’nin 7’de 1 olan nüfusunun belki binde biri, belki yüzde biri, 2. Sanayileşme ile geleceğe fırlatılırken, gerisi geçmişe savrulacak ve fgömülecek. Dünya’da bilim ve sanat kalmadı şimdiden. 10’ar yaşlık tam 4 kuşak eksi zekalı ürettiler.
Bu tür insanlar, en basit yalanlara bile kolayca kanıyorlar ve faşizm olsun, engiizsyon olsun, yalan-söylem üzerine kurulu.
AKP de bunu TC’de, 2015-2016 Temmuz süresince bebepeleşerek yaptı. Bin sivil ölü. Bin görevli ölü. 45 bin memur kovulmaca. 35 bin kişi içeride, tecavüzlü gözaltında.
İşte bu, tarihin eşek şakası olmakta.
Dipnot:
AB’de, IRA geri dönecek ve İnglitere-İrlanda çatışması da.
Ortadoğu’da ise bu, Arap-Kürt-Türk savaşı biçiminde tezahür edecek.

(27 Temmuz 2016)

Times yazarı Roger Boyes: Erdoğan havuçları yedi, sopaları kırdı

Bence öyle olmadı.
Erdoğan yedi yedi, başkalarını dövdü.
Ancak, ne parti kaldı, ne ülke, ne gelecek.
Bu, nihilizmin ve benden sonra tufan’ın çok çok ötesi.
Bencillik bile değil.
Hesap bilmezlik.
Erdoğan kendi seçmenlerini kabire  ve kubura gömdü.
(27 Temmuz 2016)

Japonya Pokemon Go oyuncularını uyardı: Fukuşima nükleer tesisinden uzak durun

Japonlar Türkler’i geçmiş:
“Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi (TEPCO), Pokemon Go'nun tasarımcısı Niantic'ten, pokemon karakterlerinin, nükleer santral bölgelerinden ve riskli bölge ilan edilen alanlardan kaldırılmasını talep etti.”
Bizim Türkler, kendini Pikachu sanıp, apartmandan aşağı uçmuştu; Japonlar, sanal Dünya’da atom bombası yiyen ilk halk olacak gibi.
Benim merak ettiğim şu:
Adamlar, gerçekten gidip kendini nükleer zehirlenmeye maruz bırakırlar mı acaba, dijital oyun oynayacağım diye?
Olayın daha geniş bölümü de varmış:
Japon demiryolu şirketleri de Niantic'ten benzer taleplerde bulunmuş, oyun karakterlerinin istasyon peronlarından ve tren raylarından kaldırılmasını istemişti.
“Amerika'nın Ohio eyaletinde üç gencin nükleer santral bölgesine girmesinden sonra Japonya Nükleer Güvenlik Komisyonu, ülkede enerji üreten şirketleri güvenlik önlemlerini artırmaları konusunda uyarmıştı.”
Japonlar henüz yapmamış ama ABD’liler çoktan yapmış yani.
Bunları, Tanrı değil, Şeytan bile kurtaramaz.

(27 Temmuz 2016)

We Happy Few

Bir bilgisayar oyunu.
Bir proto-örnek.
Ocak 2016’dan beridir deneme sürümü var. Asıl sürümü ise, 6-12 ay sonra glecekmiş.
Oyunun artı-değeri, FPS (birinci tekil kişi vurucu) türü olup, oyunda hiçbir silah olmaması. Bir simülasyondan söz etmesi. Oyun içinde oyun olması.
Yani, bir eksiltme ile bir sıçrama sözkonusu.

(26 Temmuz 2016)

Bye Bye Life

Bob Fosse’nin All that Jazz’in final şarkısı ve dansı planı.
Orjinali, eski bir rak-pop şarkı olan örneğin yeniden yorumu..
Bir adamın ölürken, yaşamının ben büyük şovunu sergilemesini hayalini nalatıyor.
Şarkı biter, adam ölür.
Değişik bir modern-modern dans ve çapraz medya örneğin. Çok erken bir örnek. 1979 gibi yapılmış.
Fosse’nin böyle farklı bir önek eseri yok. Filmin kendisi de bir melodram zaten.
Ben 1985’te seyrettim. ‘İsimsiz’ başlıklı dans tiyatrosu sahneleme ön çalışması sırasında.

(26 Temmuz 2016)

Grosz Neden Döneklik Etti?

Etmeseydi, 2 kez öldürülürdü herhalde, ilkin Nazi Almanyası’nda, sonra da Mc Carthy ABD’sinde. Sokhorov, hem Çarlık Rusyası’nda, hem de SSCB’de içeri atılan bir sosyolog idi örneğin.
Grosz’un suçu, sokağın içinden Nazi’liğin getirdiği beleş zenginliği, arttırdığı fuhuşu, akserlerin komikliğini karikatürleştirmesiydi. Naziler alay edilmeye tahammüllü değildiler.
ABD’ye gidince, klasik nü ve suluboya manzara resimleri yaptı. Üniversitede ders verdi.
İlk dönemi için kendi dilegetirimi.
“My drawings expressed my despair, hate and disillusionment.”
Meali:
Çizimlerim; hayalkırıklığımı, nefretimi ve yanılsamalarımı dışavurdu.
İronik olan, ikinci döneminin böyle olması.
Dönekliği de bu:
Kendine ihaneti.
Gerçeğe ihaneti.
Mc Carthy’yi de karikatürleştirmektense, Berlin’e geri dönüp, sarhoş kafayla merdivenden düşüp, ölmeyi seçti.

(26 Temmuz 2016)

Kadın Başkan Neden Devrim Değildir?

Siyah başkan devrim olamadığı ve baştan olmadığı için...
Golda Meir, Indra Gandi, Margaret Thatcher, Karliçe Elisabeth, Marie Le Pen, Angela Merkel dizisi olduğu ve hepsi de Dünya’yı kendilerinden öncekinden daha berbat bir duruma getirdiği için...
Liderlik statüsünün cinsiyeti olmadığı ve tarihte kadın hükümdarlar olduğu için...
Kadınlarla ilgili, kadınlar savaş çıkarmazlar, gibi geçersiz önyargılar yüzünden...
Clinton, kocasını aşağı indirdiği için...

(26 Temmuz 2016)

Putin ABD’ye Dizden Aşağı Vurdu

Çok ilginç:
ABD’nin en büyük 2 çizgiroman şirketinin son süper kahraman öykülerinin hepsi de accaip absürdleşmişti: Kimin neyi niçin yaptığı anlatılmaz olmuştu, anlaşılmaz değil, çünkü satış ve korku yaratma kaygısı var.
Şimdi de, en son 2016 ABD başkanlık seçimi ve Clinton-Trump Edi ile Büdü ikilisi ile durum böyle oldu.
Yetmedi, 2 Rus hekır grubu, Demokrat Parti’nin kuruluşu olan DNC’nin e-postalarını hekledi.
+
Sonra FBI, Putin’i suçladı.
Putin, Clinton değil de, Trump seçilince, karlı çıkacak değil ki.
Yayınlanan e –postalar ise, kirli işlerle dolu.
FBI, e-postaları yayınlayan Wikileaks’i de suçladı.
Ama kendini hiç suçlamadı.
E-postalardaki işleri yapanları da hiç hiç suçlamadı.
ABD işi, doğruyu ve yalnız doğruyu söylemek, bu olmakta.
(25 + 26 Temmuz 2016)

(Açıklama: +’ya kadar olan bölümü, elektrik kesintisinden kurtarabildim. Sonrası yeniden yazıldı.)

Vatsap Monoloğu

Aymazlığınızın hayranıyım. İnkarcılığınızın da. TC insanının aslı bu, solcuyken de, dinciyken de. Şu anda 50 bin kişinin falan malına el kondu, henüz kamuoyuna yansımadı, içeriden bilgi geliyor. Hadımlık var, işkence var, tecavüz var, daha ne lazım? Konunun darbeyle hiçbir ilgisi kalmadı, yoktu zaten. Ancak Tayyip, bu ekonomiyi çıkaramaz. 1 milyon kişinin canı yanar, 1980 600 bin kişininkini yakmıştı, oradan oranlama. Yargı yok, polis yok, asker yok, akademisyen yok, medya yok, devlet yok. E sonra? Sizin emekli maaşlarınızı kim ödeyecek örneğin? Gerçeğin çölüne hoşgeldiniz. Daha 3 halihazırda savaşçık var ve asıl müstakbel savaş var sırada. Göreceksiniz ananızın örekesini. Kafayı kuma sokmaya devam edin lütfen.

+

X1: Reha’cım, senin bu söylediklerinin, olan bitenler konusunda çoğumuz farkındayız zaten, neyi iddia ediyorsun ki. Eleştiriyoruz da. Aymazlik derken, ne yapılması gerektiğini de söyle lütfen, senin önerini görelim.

+

Giden gitti çoktan, siz kaldınız, artık çok geç. Zımpara kağıdı mı, tuvalet kağıdı mı, sabun mu olmak istersiniz? Seçim sizin. Yapabileceğiniz bu. Museviler, toplama kampında ölüm gazı duşunun kapısında bile olanı inkar etmişler. Aynen öylesiniz. Önce doğru, sonra savaş, eğer maçanız sıkıyor ve işkence görebiliyorsanız. Ben kaldım, iltica etmedim, bana da girecek ki 2,5 kere girdi zaten. Beynini terketmiş bir AFL'li, bir çukur olabiliyormuş ancak, bana bunu gösterdiniz. Sizi tarihe gömdüm. Teşekkür ederim. Bu yazdıklarımın hepsini internete koyuyorum, sözümün altındayım. Mezara doğru gülü gülü.


(29 Temmuz 2016)

Perşembe, Temmuz 28, 2016

Grafik Şiddet

Şiddetin estetiği, ne yazık ki estetistlerin (estetisyenlerin değil, o teknisyenlik gibi bir şey),  teklediği bir alan oldu çıktı. Bu alanda da öyle.
Grafik şiddet, ironik olarak, çizgi üzerine dayalı çizgiroman alanında daha çok tanımlandı.
Tanımı şöyle.
“Graphic violence is the depiction of especially vivid, brutal and realistic acts of violence.”
Meali:
Grafik şiddet, şiddetin özellikle canlı, vahşi ve gerçekçi tasviridir.
Burada anlamsal boşluk kendini gsöteriyor.
Şiddet, olduğu gibiliğiyle zaten böyledir. Yani, grafik sayılmayan şiddet tasviri ikiyüzlüdür, ölüdür ve yalancıdır.
Kendi yaşamımdan örnek vereyim:
2003 Kasım’da Galatasaray’da canlı bomba patladığı zaman yakınındaydım. Herşey aynen film veya çizgiromndaki gibiydi, aynen öyleydi. Bir tür yeniden izleme duygusu yaşamıştım.
Bunu böyle anlatmamak, felaket yönetimine darbedir açıkçası. Günümüz koşullarında, popüler kültür ürünlerindeki grafik şiddet, insanlar için simülasyonlu eğitimdir aslında. Bunu yapmayan ürünler de, kendini feda edip, birilerini kurtacağım derken, hiçbir halt yiyemeyip, üstüne bir de insanlara zarar veren tipleri yaratmıştır.
Çıkış:
Grafik şiddet, grafik sanatlar alanında 3 tiple / örnekle temsil ediliyor:
Marvel / DC Comics çizgisi, manga çizgisi ve Woodward-Oblivion-çizgifilm-koreografi psikolojik şiddet epsilon mutant artı-değer çizgisi.

(25 Temmuz 2016)

DC Comics x Marvel 2010’lar: İzlenimler

Her 2 çizgiroman şirketi de, onlarca süper kahraman üretmiş.
1990’lara gelindiğinde, DC Comics’in Superman’i ve Batman’i, Marvel’in Wolverine’i Spider Man’i kare as oluşturmuştu.
Superman ve Batman, 2015 gibi, çizgiroman tarihinin en çok sevilen karakmteri olmada kafa kafaya idi.
Superman, Soğuk Savaş dönemi bitince, temsil ettiği değerlerin inişi nedeniyle, sevilmede inişe geçmişti.
Batman ve Wolverine ise, ivmeli çıkış yapmıştı. Her ikisi de, yetişkin nutaralist grafik romanının temsilcisi sayılır şu an.
Spider Man ise, ergen çizgiromanının tam örneği olup çıktı.
Yeni dönem, süper kahramanlar iç savaşı konsepti çerçevesinde, Batman ile Superman kaptı. Öbür kanatta ise, Wolverine tüm X-Men’lere daldı.
Çizgiromanda grafik şiddet oranı arttı ama Dexter, Hannibal, Spartacus dizileri, 2010-2015 arasında grafik şiddeti dizi alanında tavan-ötesi yaptırmıştı, böylelikle çizgiroman dizi tarfından geçilmiş oldu. Çünkü, özel-paralı kanalda sansür işlemiyor artık ama sinemalarda işliyor hala.
Dolayısıyla yol çatallandı:
Klasik ergen çizgisi korunurken, yetişkin çizgisi aldı kendi başını gidiyor.
Dipnot:
ABD tipi grafik şiddet, Uzakdoğu Asya tipi grafik şiddetten genelde farklı. Burada ve özelde, çizgiromanda da farklı.
Ancak buna bir de, Wooward-Oblivion-çizgifilm psişik-grafik-şiddet sunumu eklenirse, Woodward bir ABD’li de olsa, bambaşka bir tanım alanına geçeriz ve o bu metnin tanım alanı dışında.

(25 Temmuz 2016)

FB Wolverine Monoloğu

Bugün, 'Bir Halk Düşmanı: Wolverine' çizgiromanını / öyküsünü okudum. Orada, bir tematik plan vardı: Usta savaşçıya, karşı cinsten bir tavşan (bizdeki iç savaş terimi karşılığı ceylan) verilir. Usta 3-5 gün onu eğitir. Sonraki günlerde, duygusal ve cinsel ilişki de olabilir, hatta hamile de kalabiilr tavşan. Son gün, ustadan tavşanı öldürmesi istenir. Bu, duygusal bir eğitimdir ve usta, her kezinde tavşanı öldürür. Bende bu öykü çok daha melokomik ilerledi: Bir güçlü-yöneten-lider ruhlu olarak, 20 tavşanı ne öldürdüm, ne de kölem yaptım. Onları saldım gittiler ve yaşadılar. Sonuç, accaip mavra idi: Tavşanlar ustadan daha çok insan öldürdüler, çünkü usta, kancadaki et olmama ve kasap olmaya başlama sınırını epeyi yükseğe koymuştu. O nedenle bugün devletçiler devleti yok ediyorlar ve anarşistler devletin yok oluşunun olumsuz izlerini kaydediyorlar ama duruma karışmıyorlar. Bu kadar acaip bir usta-beyin-savaşçı olduğumu bilmiyordum, belki de atmadığım taşla kuş vurdum, bunu anlamam ve açımlamam gerekli. Bu, ilk kayıt.
(24 Temmuz 2016)


Kurt ve Tavşan

Benim Wolverine ile ilgili yazdığım parça şöyleydi.
“Son gün, ustadan tavşanı öldürmesi istenir. Bu, duygusal bir eğitimdir ve usta, her kezinde tavşanı öldürür. Bende bu öykü çok daha melokomik ilerledi: Bir güçlü-yöneten-lider ruhlu olarak, 20 tavşanı ne öldürdüm, ne de kölem yaptım. Onları saldım gittiler ve yaşadılar. Sonuç, accaip mavra idi: Tavşanlar ustadan daha çok insan öldürdüler, çünkü usta, kancadaki et olmama ve kasap olmaya başlama sınırını epeyi yükseğe koymuştu.”
Bu durumda, tavşan geçici de olsa, kurdu ye(n)miş oldu.
Bence bu, tarihin epeyi yerinde ve zamanında böyle yaşandı. Ki bu da, güçlü-güçsüz, iyi-kötü, kazanan-kaybeden poliyalektiğine sıkı bir şerh oldu.

(25 Temmuz 2016)

Wolverine, X-Men, Entellektüeller

Wolverine, ‘Bir Halk Düşmanı’ macerasında epeyi X-Men doğrar.
Bu X-Men’ler her biri tek tek birer özelliği olan mutantlardır. Bu nitelikler onları savaşı klasmanında aşağıya veya yukarıya koyar.
Aslında bu nitelikler, bildiğimiz entellektüel nitelikleridir ve bu da bir metafordur.
Ek olarak nitelikler, kognikratlar, infokratlar (eskiden büroktartlar ve teknoratlar idi bu ikili), medyatörler, istihbaratçılar (bildiğimiz casular), stratejistler, vd olmakta. Yani, tümüyle beyin işçiliği ve vasfı olmakta gereksinilen, beden işçiliği veya vasfı değil.
Beyinler ise, pratikte liderler ve kuramda gelecekbilimciler olmakta. Gelecekbilimciler ise, koordinatörler, exucitive mentor’lar ve exucitive consultant’lar olmakta.
Bu, bildiğimiz şirket, devlet, parti, tarikat, ordu türü oluşumların / organizasyonların hemen hepsinde işleyen / işletilen bir süreç.
Son dönem çizgiromalarındaki Hulk, Batman, Wolverine türü asıl farklılar / marjinaller / acaipler (şimdiye dek tasarlanamamış veya tasarlanmasına izih verilmeiş olarak), bunların içinde, sonuna kadar gidebilen tek / nadir bıçak sırtı amok koşucular olmakta.
Onlarır safı olmuyor veya kalmıyor. Bu, diyalektik çısından tez-antitez pratik geçersizleşmesi / ayırtsızlaşması durumu demek.
Wolverine, ‘Bir Halk Düşmanı’nda her 2 taraftan da binlerce kişiyi doğruyor ve kimse ona bir şey yapmıyor. Çünkü o, her 2 tarafın da sonul olarak kendi yanında görmek istediği biri.
Onun durum, bir kalıcı kan davasına dönüşüyor ve bir nihilist kıyıma. (Kıyım ve kıyamet aynı etimolojik kökten gibi ses veriyor ama değil.)
O da, kendi açısından görüyor ki o en iyi yaptığı işi yapmak, yani yok etmek istiyor. Zaten yeterince yok ettiğinde (ki bu bilinen sınırların epeyi ötesinde, Sodom-Gomor sınırının bile ötesinde) ortalık temizlenmiş olacak ve kalıcı barış gelecek.
Bir çizgiromanın metaforla bunu alnatmışlığı ve durumun eserin içinde yayınlandığı estetiko-politik duruma birebir uyuyorluğu çok ilginç.
Şerh:
Sanatçı, uu kadar yüksek bir tarih bilincine sahil olamaz. Tersine, bu yazılanlaır okusa, bunu inkar eder. Kafka bile etti çünkü.
Dipnot:
Konuyla ilgili 5’in üzerinde metin yazdım. 1-2 tane kaldı yazılacak.

(25 Temmuz 2016)

Halk Düşmanı Wolverine ve Yojimbo / Ronin

Yojimbo; tarafsız samuraydır, son direnen adamdır, 7 Samuray’a giden yoldur. Ronin ise, sahibi ölmüş ve zorunlu özgür bırakılmış samuray.
Wolverine, bu macerasıyla bu yolları yürüyor.
Önce ilaçla kötülerin safına geçiyor, sonra reset’le iyilerin safına. Bu sırada binlerce kişiyi öldürür, her iki taraftan da: Görülmeyen ve boşa giden espri bu: Tarihte iyilerin de kötülerin de ölmek ve öldürülmek zorunda olduğu yerler ve zamanlar vardır ve bu durumlarda bunu yapacak adam bulmak imkansızdır, sonuçta her iyinin veya kötünün bir tarafı vardır, ancak bir tarafı öldürebilir bir kişi, iki tarafa öldürene de o nedenle böyle acaip adlar verilir.
Şerh: Buradaki terörist tanımı, gerizekalıca bile değil, eksizekalıca.
Benim oto-anarşist tanımım, devletsizlikte üzülebilen ama devlet kurmaya kalkışmayan ve sistemin kendini yok etmesine kayıütsız ve seyirci kalabilen bir anarşizm:
İnsanlar, benim hak ettiklerini düşündüğüm ve onları yapmayı tasarladığım şeylerin ötesine geçtiler.
Wolverine’in durumu da bu:
Sap gibi ortada ve asal-yalnız ve 2 taraf da ondan feci korkuyor.
O nedenle onun ilkesi ş.
Yalnızca içgüdülerinle öldür ve düşünme ve hissetme.
Yolu yürü yeter.

(24 Temmuz 2016)

Oligarkların İç Savaşı

Bunu, tüm popülerr kültür ve banalite ürünleri olarak, son 2-3 yıldırki çizgiromanlar söylüyor.
İlginçtir, Bizasns ve Roma da böyle gitti.
İstanbul düşerken Bizans monarkları, meleklerin cinsiyetini tartışıyorlardı teokratlar olarak.
Eskiden teokrasi bürokrasisi sınıfı vardı, şimdi komprador burjuvazi var. Pek bir şey değişmedi yani: İkisinin de dini imanı para, vatan yok, sadakat yok. ilki iyi de, ikincisi onların da sonunu getirdi.
ABD Clinton-Trump ikilemi ile, AB Brexit ile, TC en son darbemsi ile bu durumda.
Rusya, 1986-1996 arasında bunu atlattı. Çin, o duruma hiç girmedi henüz ama pekala girebilir, onların iç savaşları Batı’dakilerden çok daha acımasızdır.
Hindistan’ı saymıyorum: ‘Savaşma-seviş’ diyen bir dinin müritleri, 3 Gandi’yi temizlediler (birincisi, son ikisinin akrabası değildi).
Yine de son 3 paragraf, feci bir DC Comics / Marvel öyküsü gibi.
Oralarda da, süper kahramanlar birbirini yiyorlar.
Benim favorim şu:
Hpulk’ın sürgüne yollandığı gezegeni, çocuğunu ve karısın öldüren İlluminati’cileri parçalaması. Eğlenceli idi. Komikti. Diğerleri, biraz daha ciddi ama daha az ciddiye alınabilir.
Çünkü Hulk, en has düşmanını bile, kendi etiyle besleyerek, kendi gezegenlerine döndürecek denli adildi.
3 dizi dizisi var elimizde.
Dexter, Spartacus, Hannibal.
Bu 2 büyük yayınevinin çizgiroman öyküleri, henüz o dizilerin öykü tasarımının % 1’ini bile yakalamayadı.
Ama ya yakalarsa?
O zaman, bu oligark iç savaşının sonunu, bitmeden yazarız.
Nokta. Es. Devamı var.
Dipnot:
Bu metin, Wolverine: Bir Halk Düşmanı öyküsü okunduktan sonra yazıldı.
Ek bilgiler:
Bir Halk Düşmanı filmi (Will Smith), Bir Halk Düşmanı filmi (Steve Mc Queen (eskisi)), Batman-Superman çatışması çizgiromanı ve (onu henüz seyredilmemiş) filmi, Hulk Gezegeni çizgiromanı ama kesinlikle çizgifilmi değil, Wolverine Japonya macerası çizgiromanı ve filmi (bu macera, ona göndermede bulunuyor çünkü), hep birlikte bir sonraki metni yazdıracaklar.

(24 Temmuz 2016)

Çarşamba, Temmuz 27, 2016

Aydın Engin ve Darbede Ne Yaptın Baba?

Aydın Engin, dönmüş eski bir TKP’li.
Abant Toplantısı çizgisine dönmüş.
T24 çizgisine dönmüş.ordan, bir daha dönüp Cumhuriyet genel yayın yönetmenliğine dönmüş.
Bunu nedeni de, Can Dündar’ın son darbeyi hissi kablel vuku’layıp, tüymesi.
Marmara Adası yazlığına dönmüş.
Kanlı devrim reel sosyalist iken, ‘kan kültürü: idam’ yazısına dönmüş.
Yani, dinimize küfredecek kadar değil, ağzını açacak kadar bile yazar değil.
Peki, en son ne yazmış bu abimiz?:
“Ancak bir askeri darbeye karşı olmanın eyleme dönüşmüş hali nedir?
Herhalde SMS atmak, WhatsApp’tan seslenmek, Facebook’ta, Twitter’de at koşturmak olmasa gerek.”
Tam yanlışlıklar melokomedyası.
Bunu, 1980 darbesinde tüymüş biri olarak yazıyor.
Bunu, 2016 darbesinden uzak durmuş birine karşı yazıyor.
Bunu, bir yazar olarak yazıyor.
Dündar, ‘Savaşta Ne Yaptın Baba?’yı yazdı. Ne yapacaktı? Cephede miting mi yapacaktı? Ha cephe, ha darbe.
Yalnızca sosyal medyada paylaşım yapmak slaktivizmdir ama internette sürekli politik yazılar yazmak, slaktivizm değildir ki zaten kendisinin bu metni de internette yayınlandı.
Engin’in gazetesi Cumhuriyet bunu tam metin yayınlamamış, biz de başka yerlerden okuduk, karısının yazdığı T24’ten.
Engin, tam ‘Muppet Show’ un ihtiyarlar locası gibi yani.
Oyunun dışına düştü ve bunu hazmedemiyor ama oyunun içinde hiç olmadı ki zaten.
1982 Anayasası’nı TKP’nin bir bölümünün desteklemesine karşı tepki vermedi. Marmara Adası’nda emeklilik yerine, 3 tane neo-TKP ile de çalışmadı. Pozisyon kaptı, La Fontaine fablındaki gibi, habire de taraf değiştirdi. En sonki pozisyonu, genel yayın yönetmeni.
Üstüne birde transnasyonalizm faşizmine bağlandı. (Bu konuda T24’de bir metni var, eğer silinmediyse.)
Sevgili ihtiyar:
Yazar, yazar.
Yazar, düşünür.
Yazar, tarihe ve geleceğe kayıt düşer.
Yazar, ayaklarını değil, beynini kullanır. Cebini de kullanmaz.
Oyun bitti senin için. Huzurevine lütfen. Bozuk greyder gibi yolun ortasına serilme.
Dipnot:
Can Dündar’ın resmi sitesi işlemiyor. Tr uzantılı olduğundan, devlet durdurmuştur, diye düşünüyorum. Ancak, sayfanın editörünü de Dündar, 2015’te işten çıkarmış. Bu da, sayfanın kapatılacağını bildiği veya kendisinin sayfayı kapatacağı anlamına gelebilir.
Resmi site olmayınca da Dündar, doğrdan sosyal medyayı tercih etmiş oluyor. Bu konunun ayrıca irdelenmesi gerekli. İkisinin okur türü çok çok farklı çünkü.

(27 Temmuz 2016)

Salı, Temmuz 26, 2016

Darbe Analizi

En sonda söyleneceği, en başta söyleyelim:
2002’deki varlıklarını, 1997 darbesine borçlu olanların, 2016 darbesine söyleyecek sözleri yoktur. Özellikle de, bunu karşı-darbeye ve devlet terörüne dönüştürdükten sonra.
Sonrasında, ad absurdum yapalım:
Fethullah’çılar darbe denedi, diyelim.
Darbe, askerlerin kendi yazdıkları yasaya göre, onların hakkı sayılsa da hukuken hukukdışıdır.
Darbe, 50 bin kişiyle yapılmaz, pek pek 50 general ve 300 albayla yapılır. Oysa bu kez, 50 bin kişi yerinden edildi, yargılanmadan, sorgulanmadan.
Darbede siviller öldürüldü. Öldürenler yargılanacak.
Peki, AKP’nin öldürdüğü bin sivil için kim yargılanacak?
1993’teki 18 bin kayıp, 18 bin falii meçhul için, emre uyanlar, başbakan veya genelkurmay başkanı, cezalandırılabilecekken, bu iktidar tarafından cezalandırılmadı.
Develt başa idi, kuzgun leşe oldu.
Kurunun yanında yaş da yandı. Bizim derdimiz o yaşlarla. Yoksa, Fethullah ile Tayyip’in dansı bizi bağlamaz.
Bizi bağlayan, hırsızlık değil, cinayet ve işkencedir.
Askeri darbemsi karşıtı sivil darbe binlerce kişiye bunu yaptı, yapıyor ve yapacak.
Bizce, yargılanması gereken AKP’dir toptan.
İçlerine, eski Feto’cu damat koyanların yeri mahkemedir.
Dipnot:
Temmuz 2016 itibarıyla, AKP’ci ve Tayyip’çi kesilen, ‘yetmez ama evet’çi türü eksi zekalıları da halk mahkemesinde yargılamak gerekli bizce.

(26 Temmuz 2016)

Metinlerimin Zihinlerce ve Kültürlerce Yanlış-Sindirilmesi

23.07.16, 23:15.
Metinlerimin Zihinlerce ve Kültürlerce Yanlış-Sindirilmesi
Bu sözcük / anlam parçalama olayı, taa 1980’lerde başlamıştı. Ben, ‘/’ ile ‘(-)’ ile bu parçalamayı yapıyordum
2010’larda bu internette salgın oldu. Artık düz-sade anlam bırakılmadı.
Aristo, çevrilirken ve yeniden çevrilirken de, metin eklemeleri ve eksiltmeleri oldu. Anlam kaymaları oldu.
Ben, internette son 10 yıldır 2 tür metin yayınladım:
Şu anki Twitter 1 cümleleri ve blog 2 sayfaları. Her ikisinin de bende geleneği var.
Yazmaya tem cümlelerle başladım 1984’te. Kompozisyonlarım da olaanda 2-2,5 sayfa ortalamada oldular hep.
Şimdi, bu 2 tür metni de internette, zihinlere ve kültürlere saldığımda, onlar algılanıyor ve zihin olsun, kültür olsun onları yanlış sindiriyor.
Ancak bu, baştan yanlış sindirme olmaya mahkum:
Türkçe’de Stirner okuması çok dar örneğin. Türk birinin mutlak özgür ve mutlak birey kavramına ermesi imkansız yakın, Stirner okuyanlar dahil, çünkü onlar o metni okuyunca veya anlayınca özgür veya birey olacaklarını sanıyorlar ama öyle değil. O bir yoldan söz ediyor, seni o yolda beyninde taşımıyor.
Öyle olunca, ister 1 cümle, ister 2 sayfa olsun, 4-44 saniyede insanların zihnine giren sığa geçici-saklı-kalıcı oluyor. Bir tür bir süreliğine yeşerebilir kalan ama çok daha uzun süre toplu bilisizlikte (örneğin sohbetlerde) aktarılabilir kalan düşünce epsilonları oluyor bunlar.
Ve okurken de, yeniden yazarken de, benim düşüncelerim ,o / ve (-) gibi parçalamaya uğruyor veya yanlış-sindirmeye uğruyor.
Yanlış-sindirme şu.
Keçiboynuzunun şekerini değil de, odununu almak ve sindirmek gibi oluyor durum.
Sonuçta, internette 10 bin parçam, 20 bin sayfam ve 200 bin düşünce parçam oldu.
Bu 200 bin parça, en az 2 milyon kişiye ulaştı. Bu, 46 milyon olduğu söylenen toplam internet kullacısında, üçte birlik yaş gubu (30-55) ve yüzde altılık eğitim (üniversite) ile % 2 toplam orandan, 920 bin kişinin epeyi üzerinde bir sayı olmakta. (Adam akıllı İngilizce bilmeyi de kriter sayarsam, oran çok çok düşer.)
Şimdi, Dünya’daki 350 milyon anadili İngilizce’li kümede, % 75 internet kullanım oranı dersem, % 1,5 orandan, hepi topu 5 milyon kişi demek olur. Bunun günde 5 binine erişmeye başladım.
İnanılmaz ama gerçek:
Pek pek 2 yılda, tüm Dünya’nın İngilizce internet okurlarına da hitap etmiş olacağım.
Ve onlar da beni yanlış anlayacak ve yanlış sindirecek, öyle oldu bile.
Beni okuyorlar, çünkü 1 cümlelerimi yaşamlarında ilk kez gödüler ve bunların yazılması akıl daha edemezlerdi.
Sonra, alışacaklar, dahilik bile olara tekdüzelik gelecek.
Tabii, önümüzdeki 2 yıl içindeki TC politik koşulları, bir ateist olarak, yazdıklarımı okunası kılacak ve öyle kalacak.
Ancak, 1999-2001’de ilkin zaten İngilizce yazdım internette. NASA’da çalışan birinin uzaycılığa kafasının basmadığını izledim. Bana, kültüroloji sözcüğünün sözlükte olmadığı için, anlamsız olduğu yazıldı.
Dolayısıyla, şu anki durumu, çift dikişli değil, çok dikişli bir pekiştirme.
Yine de, bu yanlış anlaşılmayı ve yanlış anlaşılmamı engellemiyor.
Üstelik, 1999’dan bu yana tüm Dünya’da inkar kültü bir din oldu çıktı artık.
O nedenle:

Beyin s.kmeye ve döllemeye devam.

Dünya’nın Lümpen Halkları

Tam da, kubur-kabir çağı insanı davranışını gösteren bir haber:
“Almanya'nın Bavyera eyaletinin Münih kentindeki bir alışveriş merkezine düzenlenen silahlı saldırıda, saldırgan dahil, 10 kişi öldü, 3'ü ağır olmak üzere 16 kişi yaralandı. Saldırıyı gerçekleştiren ve olay yeri yakınında intihar eden kişinin, 18 yaşında İran asıllı Alman vatandaşı Ali Sonboly olduğu tespit edildi. Bavyera polisi saldırganın IŞİD bağlantısı olmadığını açıkladı. Saldırıda ölenler arasında 3 Türk bulunuyor.”
Haberin bir ayrıntısı:
“Bir görgü tanığı, siyah montlu, kot pantolonlu ve çizmeli iri yarı saldırganın, “Pis yabancılar, yabancılar defolun” diye bağırıp ateş etmeye başladığını açıkladı. Görüntüleri yayınlanan bu saldırganın “Ben Alman’ım, burada doğdum” diyen ve Türk olduğu sanılan genci de vurdu.”
Açımlama:
Bir Müslüman bir Müslüman’ı Hristiyan bir ülkede öldürüyor.
Çift vatandaşlıklı biri, ikinci ülkesini ırkçı derecede sahiplenip, yabancılar bulduklarını öldürüyor ki bu faşizm, din veya engizisyon değil.
İkinci veya üçüncü kuşak göçmen biri, kendini öldürtmemek için, orada doğduğunu bağırıyor ama yine de vuruluyor.
Bu melokomik bir öykü.
Son zamanlar bu tür öyküer yogunlaştı.
Bu; yalnız kurt, kitle vurucu, keskin nişancı ve hatta psikopat bile değil.
Bir tür ‘durumdan üzerine vazife çıkaran’ denebilir. Hani, ‘sallandır üç beş tanesini, kalıyor mu hırsızlık mırsızlık?’ diyenler gibi.
Burlar da, ‘öldürürüm üç beş tanesini, bak kalır mı göçmen möçmen?’ diyorlar.
Bunlar, üçüncü kuşak göçmen olduğu için pahalı göçmen. Sıfırıncı kuşak göçmenler üste para veriyor, almak bir yana.
Devlet de, ‘ah yandım, vah yandım’ diyip ,gelenç göçmenlerin malalrını cukkaya indiriyor Danimarka gibi.
Dolaylı devlet talanı bu yani.
Dolaylı devlet öldürtmesi bu yani.
Dünya’nın lümpen halklarının kabiri ve kuburu bu yani.

(23 Temmuz 2016)

Çin ve Latin Alfabesi Ayrımı

Çin Alfabesi, hemen tüm dillerin geçtiği, piktogram aşamasıyla, soyut ibare arasında bir yerlerde kalmış. Latin Alfabesi ile, morfem ve fonem arasında ilinti bırakmamış.
Çin Alfabesi, birden çok ideogramı biraraya getiren hece-birim aşamasında kalmış, Latin Alfabesi ise soyut ibareleri biraraya getiren harf ve hecleerden oluşan sözcük-birim aşamasına gelmiş (ama bu son dilsel aşama olmak zorunda değil).
Ancak Latin Alfabesi de, Türkçe’nin payay net hecelilik aşamasına ulaşamamış. Buradan çıkan sonuç, 5 bin yıllık yazısal düzenlemenin ancak yapay ve yukarıdan olduğu, tersi durumda ise dillerin düzensiz kalma eğiliminde olduğu.
İbranice’nin, Ermenice’nin ve Sankstritçe’nin alfabe harfleri 4 köşeliliği onalrın bir zamanlar ortak bir kültürde buluştuğu anlamına gelebilir.
Tersi durumda da, aynı dil ailesinden olmayan diller aynı alfabe grubunda olabilir veya tersi de.

(23 Temmuz 2016)

Fragmanlar

3 fazlı rep: Batı, orta, doğu sözcükleriyle kafiye. İç , ara, dış kafiye. (Namütenahi mhubabbet şarkısı gibi.)
(18 Temmuz 2016)
+
Dedi Deliden Korkar: Anekdot
Firuz Ağa Camii’nin önündeki parkımsıda oturuyordum. Oraya her akşam gelen, az deli, az evsiz, yaşlı bir kadın var. Tam deli, tm evsiz, genç bir kadından korktu ve kaçtı. Deli yalnızca deli görüntülüydü, hiç konuşmadı.
(17 Temmuz 2016)
+
Halkımız Ekmek İstifliyor Yine: Anekdot
Halkımız istifçidir, deprem olur, yiyecek istifler. Bu kez darbemsi oldu, yine ekmek istifledi. Marketlerde ekmek ve makarna kalmadı.

(18 Temmuz 2016)

FB Anarşizm Diyaloğu

Sevgili genç arkadaşlarım. Kaotik anarşizm durumunu nasıl buldunuz? Sorumda ciddiyim. İsteyen bana makale yazıp atabilir. Ben durumu, ana akım olarak Twitter sayfamda yorumluyorum. Diğer sayfalarım da var ama onları birkaç gündür ihmal ettim. Yazın ve ceza yemeyecekseniz, yayınlayın. Kalem, kalaşnikoftan daha güçlü bir silahtır.
(20 Temmuz 2016)
+
X1 Zaten yazdım, yazdık, yayınlıyoruz... Ceza yiyecek olsak da yayınlarız. ‘Kaotik anarşi’ diye birşey yoktur. Kaos ve kozmos arası denge vardır. Ortadaki anarşi diye kast ettiğiniz son durumlarsa, yanılıyor olabilirsiniz. İdealize edilmiş hiç bir şey kaosla örtüşmez. Kurgu ve plan olduğu sürece de, kaostan bahsetmek imkansız çünkü kusursuz diyalektik, sadece doğaya ya da metafiziğe bağlıdır. Ortada kaotik anarşi falan yok yani, bir muptezelin aşağılık kompleksi ve güç hırsı ile kurguladigi bir ortam ve buna karşılık yapılan hamleler var... Bunu mu sormak istediniz anlamadım ama...
+
Alıntı: Kurgu ve plan olduğu sürece de kaostan bahsetmek imkansız . Yorum: Yanılgı bu. Marksist tarihçilerin tasarladığı 5 bin yıllık Dünya Sistemi modeli, (1960'ta gibi) 2000-2200 arasında kaos öngördü ve öyle de oldu. Bu, 400 yıllık tarihsel dönemsellikler ve 200 yıl boyunca biriken olumsuzlukların çığ etkisi yaratması nedeniyle böyle. Şu anda, AB çöktü, ABD Trump ve Clinton'a kaldı. Yani, ikikutuplu Dünya'dan önce birkutupluya, şimdi de sıfırkutupluya geçtik. Sevinebilirsiniz: Devlet yok, oligarşi çöküyor, borsa çöküyor, ekonomi çöküyor. Kriz var, kriz var, bunalım var: Timur Selçuk epik oyun şarkı sözü gibi. Kusursuz diyalektik düşünceniz 1850 tarihli ama 1830 tarihli Verhulst kaos matematiğini / denklemini duymamış olsanız gerek. Ona göre, nüfus artışı kendini durdurur, orman yangını kendini söndürür. Tarih, yangınla yangınsızlık arasında devinir, şu an Dünya cayır cayır yanıyor. Ben, genç-sizler’in ne hissettiğini öğrenmek istiyorum. Tanıdığım bazı insanlar intihar etmek üzereler. TC'ye intihar salgını geliyor / geldi.

(20 Temmuz 2016)

Pazartesi, Temmuz 25, 2016

CERN ve NASA

AFL nedeniyle tanıdığım ikisi, yaşamımın ilk 50 yılında, Dünya’nın 2 ayrı odaklı bilim merkezi idiler.
CERN AB’nin, NASA ABD’nin.
CERN nükleer fizikle, NASA uzaycılıkla ilgili.
Tıpkı, Asimov’un Galaksinin 2 ucundaki 2 odağı gibi.
Şerh: 2. Sanayileşme’nin 9 öncü kültür odağı var ve nükleer fizik bunlardan biri değil.
2010’dan sonra, ikisi de artık bir numara değildi.
CERN, diğer merkezler tarafından enerji olarak geçildi.
NASA, 2 uzay mekiği kazası ertesine küçültüldü. Uzaycılık ABD’de özelleştirildi.
AFL desen, 1987’de bitirilmişti çoktan.
Hepsi için toptan küçük bir ağıt oldu bu metin.

(20 Temmuz 2016)

Türkiye’de İntihar Salgını Olacak

Türkiye’de her yıl 3 bin küsur kişi intiar ederek ölüyor.
İntiharın temel nedeni, yaşamın olduğu gibiki durumuyla, sürdürüremez kabul edilişidir.
Niyazi Berkes’in saptadığı üzere, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, ilkokul çocukları salgın biçiminde intihar ediyorlarmış. Berkes, bunun nedenini yeni kültüre uyumsuzluk olarak saptar.
‘Gang’ filminin gösterdiği üzere, Naziler bile intihar ederler, hem de ailecenek, hem de kucaktaki bebeyi bil gömmecesine... Neden ise, Nazizm’in olmadğı bir Dünya’da yaşamama arzusudur.
16 Temmuz 2016 darbesi Türkiye’deki insanları hallaç pamuğu gibi attı. Kendi hesabıma, 20’li yaşlarındaki 2 gençkızın, içine sürüklendikleri kültürel oşulu yaşanılamaz bulup, intiharı da düşünmelerine tanık oldum.
Onlar konuştu, deşarj oldu. Belki vazgeçti, belki erteledi. Ancak, bu koşullara sahip olmayıp, köşeye fare gibi kıstırılanlar olacak:
Tıpkı bir zamanların Batman’daki gençkız intiharları gibi.
Evet:
Türkiye’ye bir intihar salgını gelmekte.

(20 Temmuz 2016)

Cumartesi, Temmuz 23, 2016

Tabanca İnsan Öldürmez, İnsan İnsanı Öldürür

Bu aslında, ‘silahlar insan öldürmez, insanlar insanları öldürürler’ biçiminde bir Shakespeae repliğidir.
Bu replik, ‘Romeo Must Die’ adıl, siyah-sarı ırk arasındaki kavgayı anlatan bir kung fu flminde var.
Evet, silah veya tabanca değil, insan insanı öldürür.
11 Eylül 2001’de iki uçak iki gökdelene daldı ve silah olmadan 4 insan 3 bin küsur insanı öldürdü.
15 Temmuz 2016’da bir insan bir kamyonla kalabalığın içine daldı ve 50 kişiyi ezerek öldürdü.
Shibumi romanı, çıplak elle de insan öldürülebileceğini söylüyor, herhangi bir evdeki 50-60 aletle de.
Yani.
Homo Homin Lupus.
Yani:
İnsan insanın kurdudur.

(20 Temmuz 2016)