Cumartesi, Ekim 31, 2015

Siyasi ve Askeri Neo-Gambit

Hemi de böyyüük gambit.
Riskli gambit.
Bumerang sahibini vurabilir gambit.
Bir sivil yolcu uçağı düşürüldü:
“Mısır'dan Rusya'ya giden Rus Metrojet Havayolları'na ait yolcu uçağı havalandıktan 23 dakika sonra, 214 yolcu ve 7 mürettebatla Sina Yarımadası'nda düştü.”
221 Niyazi-piyon fedası.
Bu, daha önce de olmuştu:
SSCB bir Güney Kore uçağını vurmuştu. 269 kişi ölmüştü. Uzun yıllar, sivil yolcu uçağının arkasında radardan saklanan bir ABD askeri uçağı olduğu savunuldu.
Demek ki bir öç alma gibi oldu.
Ancak öç alan ABD, Çin’e öç alma yolunu resmen açmış oldu.
O da şu olay:
ABD, 1999’da Belgrad’da Çin Konsolosluğu’nu bombaladı.
Dikkatinizi çekeriz:
Bu ABD, Rusya ve Çin, bir de İran, Suriye’de YPG’nin ardında.
Filler otları seviyor. Otlar mafiş.
Filler otlardan nefret ediyor. Otlar yine mafiş.
Sorun, fillerin kendi arasındaki maçta.
Evet, Suriye 2015, giderek İspanya İç Savaşı’ndaki 2. Dünya Savaşı öncesi provasına benzemeye başladı.
Ancak:
Atom bombası yalnızca bu 3’ünde yok artık.
Bu 3’ü atamaz ama o diğerleri atar artık.
Bu 3’ü bunu zorunlu kılıyor artık.
Yani:
3. Dünya Savaşı’nı 3 makro yapmayacak ama 33 mikro daha büyük yıkım ve kıyım yapacak.
En başta Kürtler’in üzerinde başlayarak...
Anımsayalım:
Atatürk, 1920’de hem Rusya’dan, hem de ABD’den kayıtsız, koşulsuz ve karşılıksız yardım istedi.
Rusya verdi, ABD vermedi. Zaten ABD, Yunanistan’ın Ege’de danışmanlığını yapıyordu o sıralar. (Bakınız Hemingway.)
Kürtler ise, 4 ülkede birden, (Türkiye, İran, Irak, Suriye), hem ABD’ye, hem Çin’e, hem de Rusya’ya taviz verdiler çoktan.
40 yıllık miyadı kalmış petrollerini sattılar bedavaya çoktan.
Bölgede Acemler’in, Ruslar’ın, Türkler’in pili bitmez, dibi kazınmaz.
Ancak, Kürtler’inki başlamadan bitti. Araplar ise, tarihe çok ilginç eksi zekalılıklar bırakıp, kendilerini ABD’lilerin yapacaklarından çok daha beter duruma mahkum ettiler. Cengiz Han’dan 750 yıl sonra başkentte kıl çadırda yaşayan Moğollar gibi, Muhammed’den 1.400 yıl sonra kıl çadırlarda yaşacaklar, onların da petrolü bitecek çünkü.
Yani.:
Hegemonlar ezdiklerinin kanını içemediler.
Ezilenler, kendi kanlarını satıp, onu çölün buharlaşmasına terkettiler.
Ne Yeni Orta Çağ imiş ama...
Demek ki tek çare:

Niyazi-piyonların uyanmasında...

Cuma, Ekim 30, 2015

Anarşizm ve İkinci Cumhuriyet

Damien Thich Reha Ulku, ‘Anarşizm denge değildir, tam tersine dengeye karşıdır, çünkü dengeyi statik bulur, anarşizm dinamiktir.’ Bu söyleminiz, anarşisti herhangi bir akıl yürütme olmaksızın, sadece statik olana karşı çıkmaya programlı bir robota indirgemiş.
Anarşizmin temel niteliği ‘arch’ karşıtı olmak, hiyerarşinin ‘üst’ kesimine karşı olmak, dikteye ve ‘hiyerarşi getiren iktidara’ karşı olmak biliyorsunuz. Bu da bir denge talebidir.
Öte yandan, dengenin statik olduğuna da katılmıyorum. Aksine statik olan kaostur (Entropi Yasası).
Anarşiyle anomi çok sık karıştırılan iki kavram, dediğim gibi neye niçin tepki verilmesi gerektiği noktasında akıl yürütme şart.
Not: Üstteki tartışmadan bağımsız olarak, sadece bu söyleminize dair yorum yaptım.
+
Reha Ulku Damien Thich’e: Devletler tarihine baktığımızda, devletsel dengenin zaten epeyi zor sağlandığını ama bir kez sağlandı mı da, kimi milenyum kadar uzun süre dengenin korunduğunu görüyoruz. Yani, dediklerim gözlemden gelen ve tümevarımsaldır; tümdengelimsel, yani ‘öyle olmalı’ anlamında değil.
+
Reha Ulku Anarşizm ise, ilkede bu devletsel dengeye karşıdır. Yıkımcılığı da oradan ileri gelir. Devlet yapısı, kitlesiyle olsun, iktidar seçkinleriyle olsun, aşırı bir eylemsizlik kütlesine sahip olduğu için statiktir.
+
Reha Ulku Yineleyeyim: ‘Arch’, burada devlet olmakta; iktidar, statü, hiyerarşi, otorite değil. Devlet, en makro yapıdır bunların içinde. Ayrıca diğerleri, devletin dışında da mevcuttur ve insanın evrimsel tarihiyle ilintilidir. Yani, kuyruksuz maymunlarda da, iktidar, statü, hiyerarşi, otorite mevcuttur.
+
Reha Ulku Devlet ise, öyle bazı uyanık iktidar sevdalılarının yarattığı, 'hadi biz insanları sömürelim' aygıtı değildir. 5 milenyumluk Dünya Sistemi bilgilerimiz gösterdi ki tarih, olabilirlik düzeyinde, % 50'nin üzerinde seyretti, yani insanın yapabileceği en yüksek olasılıklı yapı bu idi (ki zaten tarihte sürpriz azdır). Artı, Gramsci türü yazarların imlediği üzere kitle, öyle pasif pasif sömürülmeksizin, aktif olarak bu yapının içinde katılımcı olarak var oldu. İşte o nedenle anarşizm, hala bireyler düzeyinde ve 'devrim yapamazsınız devrim olursunuz ve aynı biçimde anarşizm yapamazsınız ama anarşist olursunuz' modunda tam 150 küsur yıldır, ilk manifestomuzdan beridir.
+
Reha Ulku Siz bunları yazdığınızda, ben de tam, '1. Cumhuriyet bitti, tamam, 2. Cumhuriyet kurulacak, ona da tamam, o zaman ben ve biyografim, bu oluşumun neresindeyim?' sorusunu sormuştum. Üzmeyin kendinizi, şu an TC'de devlet yok ve ardılı nasıl olsa gelecek, İstatistik Amca öyle diyor. Bir anarşist olarak, var olan bir devlete çizdiğim aykırı (3 boyutlu uzayda birbirine değmeyen) doğru kavramını, henüz var olmayan bir devlete uyarlamakla meşguldüm. Zor oluyor valla. Gelecekbilimci olarak bile zor oluyor. Böyle kolay, klişe, basmakalıp cümlelerle bu denklem çözülmüyor.
+
Reha Ulku Sorunuzu doğru sorarsanız, yanıtı belki alabilirsiniz. Sorunuzu doğru sormamışsanız, ya yanıt alamazsınız, ya da yanlış yanıt alırsınız. Tarihsel bir muğlaklık dönemindeyiz. Kesin olan hiçbirşey yok. Gençken bu belirsizlik, bana özgürlük hissi verirdi, şimdi yoruyor açıkçası.
+
Reha Ulku Bunları da, rahmetli 1. Cumhuriyet'in bir bayramında tartışmamız da, tarihin bir ironisi ve cilvesi işte.
+
Reha Ulku Anomi'yi, ‘toplumun bireylerine çok az ahlaki rehberlik etmesi’ ( https://en.wikipedia.org/wiki/Anomie ) olarak tanımlarsak, absürd bir devrim koşulunu tanımlamış oluruz: Toplumun bireylerini, başkaldırı için serbest bırakması ki şu an siz genç kuşak bu devlet-çobansız, yolunu şaşırmış sürü tanımına feci uyuyorsunuz.
+
Reha Ulku Sanırım bir şeyleri yeniden tanımlamak gerekli: ‘Değişim, devrim, dönüşüm, başkalaşım’ olarak, 4 farklı nitelikte / aşamada toplumsal değişim. ‘Darbe, savaş, iç savaş, isyan, devrim, vd’ olarak, toplumsal süreksizlikler ve çöküntüler. Biz şu an için, Fransa tipi N sayıda, tarihsel dizili cumhuriyetlerin ‘n.’sinden ‘n+1.’sine geçebilmek için, yeni bir Fetret Devri yaşar durumdayız. Benim tanım panoramam budur.
+
Reha Ulku Momentimiz de, eski '3 İstanbul' (Mithat Cemal Kuntay) yerine, yeni '33 İstanbul' olmakta.

(29 Ekim 2015)

Salı, Ekim 27, 2015

Dijital Oyun Pazarı: Dünya ve Türkiye

Bir haber:
“Tüm dünyada 110 milyar dolarlık bir endüstri... Türkiye’de pazar büyüklüğü 400 milyon dolar. Bunun 20 milyon doları yerli geliştiriciler tarafından tasarlanıyor. İhracatları 200 milyon dolar... Sektörde 30’a yakın firma var, Türkiye’deki geliştiricilerin sayısı ise, üç haneli rakamları buluyor.”
Her zaman söylediğimizi, burada oyun için de yineleyelim:
Türkiye, araba gibi, 100 küsur yıllık teknolojilerle uğraşarak, teknoloji icatçısı olamaz, ancak ve ancak (günü gününe bile değil) anı anına o atağın sürdüğü alanlarda bu işi becerebilir.
Uzaycılık o alanlardan biridir ve orada feci çuvalladık. Ancak, dijital oyun pazarındaki atağımız makul olmuş.
Türkiye, Dünya’nın % 1’i gibidir, o zaman da bu, 1,1 milyar dolar eder oyun pazarında. Türkiye’de ise, 400 milyon dolar imiş. Demek ki gelişme devam edecek.
Bunun % 5’i yerli imiş. Maksimum % 50’si olabilir ve bu iş her zaman çokülkelidir.
Sonrası ise, eleştiri:
30 şirket de çok, 100-900 geliştirici de. Demek ki hevesli çok. Türkler, yine hızlı başlayıp, tamamlamadan hızlı bırakma, modunda demek ki.
Oyun programı / yazılımı tasarlamakla, oyun bilgisayarı devresi tasarlamak, ilkede aynı şeyler. Yani, biraz çokkonulu veya bir konunun birleşik / eşlenik alanlarını birarada çalışabilen, çoklu gidişli olmak gerekli. Yoksa, ABD gibi, mekiği uçurup ama indiremeyip, içindekileri gömersiniz.
Yani:
Model yok.
Tanzimat’tan beridir, Batı bellediklerimizin poposunun dibinden gidiyoruz.
Bu hesap olmadı.
O zaman, açılmış yollarda yürümek yerine, açılmamış sapa yollarda yürümek veya ayaz sularda yüzmek gerekli demek ki.

Biraz da öyle denenebilir. Nasıl olsa, her durumda battık.

Cumartesi, Ekim 24, 2015

Asıl Ekonomik Makro Oyun Şimdi Başlıyor

Bir haber:
“Çin Faiz İndirdi
...
Banka, para politikasında ihtiyatlı olmayı sürdüreceklerine dikkat çekti. Banka 25 Ağustos tarihinde de, faizlerde ve zorunlu kalışık oranlarında indirime gitmişti. Böylece Çin Merkez Bankası, Kasım 2014'ten bu yana altıncı kez faiz indirmiş oldu.
Bazı analistler dün Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin ek parasal genişleme konusunda sinyal vermesi ve bugün de Çin’in faiz indirmesinin ardından ABD Merkez Bankası Fed'in işinin iyice zorlaştığının altını çizdi.”
İşte bunlar, şah hamleleri değilse bile, vezir hamleleri olmakta.
Bu 3 oyuncu, kabaca eşit ekonomik büyüklüklere sahip. Toplamları ise, Dünya ekonomisinin % 60’ı ediyor.
Böylelikle 2 global oyuncu, 1 ABD ülkesel ve yalnız kalmış oyuncusuna karşı davranmış oluyor.
Çin kısa vadede kendi zararına da olsa, uzun vadeli ekonomik stratejilerde mantıklı gidiyor.
ABD, uzun yıllar ondan devalüasyon istedi ama Çin yapmadı. Sonra öyle bir zamanda yaptı ki tüm Dünya ekonomisi apışıp kaldı. Kısa vadede aşırı riskli görünen davranış, orta ve uzun vadede bu makro stratejinin parçası olarak işledi ve Çin, geri kalan tüm Dünya’nın frenini yağlama pahasına, kendi ekonomik yağını frenlerinden çekti ve bir anlamda kardan zarar ederek, en azından büyümede küçüldü.
Sonra da bunu yaptı ve büyüme yönünde vektör koydu. Ancak, hepsini dilimli dilimli ve makul vadeli aralıklarla yaptı.
Ve hepsi birden işliyor.
Çin paçayı kurtardı.
AB, tam avantür komedi formatında, vurdulu kırdılı yoldan poposunu kurtarıyor.
Kabak, dönüp dolaşıp ABD’nin başına patlayacak. Yaptıklarının hepsinin bumerang vadesi geldi. Göründüğü kadarıyla, Dünya’da Hindistan’dan başka dostu kalmadı. Hindistan ise, ABD’nin bu kadar yakınında olmanın maddi ve manevi bedellerini önümüzdeki birkaç onyılda ağır biçimde yaşayacak, ekonomik kriz olarak, terör olarak, iç savaş olarak, vd vb.
Bulunduğumuz noktada moment şu:
Global oyuncular artık ABD’ye hayır diyor ama ağzıyla değil de, fiiliyle.
Ve Yeni Orta Çağ çok çok erken olarak şunu kanıtladı, çok değil 15 yılda:
Hem marksist tarihçilerin, hem de kapitalist tarihçilerin birlikte ve ayırtsız olarak yanıldığı biçimde tarih ve Dünya Sistemi, askeri-iktisadi-siyasi triyalektiğine değil, sanat-bilim-düşün triyalektiğine dayalıdır, yani onun üzerniden ilerler. ABD, birinci triyalektikte tarihe (hemen tamamı olumsuz örnek olan) çok şey bırakacak ama ikinci triyalektikte (olumlu veya olumsuz) hiçbirşey bırakmayacak, tıpkı o çok özendiği Roma gibi.
Ancak bir şerh:
Çin tarihinin ve kültürünün de, öyle sanıldığı gibi blok, masif, tam güvenilir ve nesnel olmadığı anlaşıldı. Ancak Çin, kendini hala öyle sanıyor, tıpkı ABD’nin öz-kültürü varmış sanması ve böbürlenmesi gibi.
Askeri stratejilerde yanılır ve savaşta o an için yenilirsiniz ama bilim-sanat-düşün triyalektiğinde yanıldığınızda, sizden sonraki milenyumlar boyunca 1 trilyon insan size poposuyla güler. Düşünün ki 5 bin yıl boyunca, üçünde birden zirve yapan tek bir kültür yok, ister katıla katıla gül, ister hüngür hüngür ağla.
Toparlayalım:
ABD büyük regresyonda.
Diğer ikili ve geri kalanı ABD’den, yani 1 no’dan bağımsız hareket ediyor.
AB, barış ile kendini bile isteye regresyona soktu.
Çin, tarihinin hiçbir anında olmadığı kadar ve kendisi bilmeden ve istemeden tam nötr bir nokta yakaladı. Bu noktadan sonra, yakasını paçasını toparlarsa, tarihe olumlu / artı iz bırakır 2015-2065 için ama bu umulmuyor açıkçası. O da kırıp dökecek yani: Sonuçta, 500 yıldır birikmiş bir aşağılık kompleksi var, bunu Japonya 1900-1990’da aynen yaşadık ve Japonya tam 25 yıldır her noktada istop etmiş durumda şu an. Çin de öyle olacak bizcesi.
Ancak bu satranç, çok mantıklı bir açılımda:
‘Spoil’:
Oyun pata biter.
Ya da:
Triellonun patası şöyle olur:
Kalıcı yenilen olmaz, yenilenler sırayla yer değiştirir.
Yani:
Yaralı çok ama kalıcı-ölü yok, yani 3. Dünya Savaşı yok.
Yani:
Nasıl ki 1900 dengesi, (bir tek konuya Çin müdahil olmuş olarak) aşağı yukarı aynen 2000’de de vardıysa (bakınız: Paul Kennedy, Büyük Değişimler), 2015 için geçerli olan bu kaotik denge de 2100’de / 22. Yüzyıl’da da aşağı yukarı aynen olacak (o zamanki müdahiller ister istemez Brezilya ve Hindistan olacak).

Gerisi ‘rock’n’roll’, yani sallan ve yuvarlan.

Perşembe, Ekim 22, 2015

Çetin Altan İçin

Çetin Altan’ı ‘Bir Yumak İnsan’ıyla sevdim.
Sonra, oradaki bazı portrelerin alıtıyı aşan durumda olduğunu da öğrendim.
Çetin Altan’dan ilk Sabah gazetesi dönemindeki basın transferleri ile nefret ettim.
Sonra kendisi açık açık itiraf etti:
“Birinciden sonraki ayrıntı yalnızca.”
Altan okuma, bana babamdan geçen bir alışkanlık. O gazete değiştirince, eve Akşam yerine, Milliyet girmeye başlamıştı. 1960-2015 arası dönem için, hala gazete denince, aklıma bir tek Abdi ipekç’nin Milliyet’i gelir yalnızca.
Milletvekilliğini de, hapse girmemek için kabul ettiğini yazmıştı.
Masonluğunu Erkekçe gibi bir dergide açıklamıştı.
Bu kadar, yine onu deyimiyle, bilek kalınlığında ve 3 bukleli ettikten sonra, başıımza 2 de oğul sardı:
Ahmet ve Mehmet.
Onlar, babalarını fersah fersah aştılar.
Altan, en çok fıkra yazan gazeteci olmakla övünürdü: 35 bin tane yazdığını önesürerdi. 10 bin günde günde 3,5 tane yazsa olur, çünkü fıkra denilen şey, olağan fıkradan da kısadır. Altan’ın Taş köşesinde yazdıkları 2-3 cümlelik şeylerdi.
Altan’ın romanlarından Büyük Gözaltı, yaşlandıkça yeniden yeniden okuyacağım bir kitap. Bir tek sürçmesi var: Fransızca düşünülüp Türkçe yazılmış olması.
Eskiden Türkiye için geçerli birinci yabancı dil Fransızca ve Altan da Galatasaray Lisesi mezunu olduğu için, Enis Batur ve Attila İlhan ile birlikte o da, yoğun frankofil ve fransa’da yaşayanlar klübüne dahildir.
Kendisi, yıllarca Fransa’da da yaşadı.
Ocak 2015’ten beridir yazmıyor. Temmuz 2015 itibarıyla, kendisi benim için artık yaşamın ve tarihin dışında bir noktada.
Bu metin de, bir ‘hommage’ olarak yazıldı, o ölmeden önce.

(4 Temmuz 2015)

Ekonomik Büyüme Dezenformasyonu

En sonda söyleyeceğimizi, en başta söyleyeceğiz ve onu açımlayacağız:
Kısa vadeli geleceğin sosyal demokrat partisi, ekonomik küçülme savlı olabilmelidir.
Değişen sağ-sol ekseni dengesi, bunu gerektiriyor artık.
1980’den beridirki (kendini hem muhafazakar, hem liberal sayan İsevi ve İslami ‘neo-con’larca uygulanan) sürdürülemez ekonomik büyümenin tek panzehiri budur.
Gelelim ekonomik büyüme yalanına:
Bugün 1 milyar dolarlık yatlar ve evler mevcut.
Oysa en pahalı savaş uçakları bile, ancak 100 milyon dolar civarında.
O evlerde, o uçaklarda bulunmayan teknoloji, yazılım, konfor, malzeme, düzen falan mı var?
Yoo.
Bunu alanlar, bildiğimiz görmemişler. ‘Paranın damına koyuyom lan’ tribinde olanlar yalnızca. 7 milyarın içinde hepi topu bin kişiler.
Peki, o geriye kalan 7 milyar daha çok et mi yedi son 35 yılda?
Yoo.
Eğitimi veya sağlığı mı düzeldi?
Yoo.
Tam tersine, çalışma koşuları o denli kötüledi ki iş kazaları üsselce arttı, iş hastalıkları üsselce arttı.
35 yıl önce de insanlar, bir ömür boyu çalışıp ev alabilirdi, şimdi de öyle.
Ancak o zaman 1 kişi çalışır 5 kişiye bakardı, şimdi 2 kişi çalışıyor 4 kişiye bakıyor.
En acısı, ekonomik artı-değerlerin % 80’i falan 35 yılda buharlaştı, çünkü gelir dağılımı dengesizliği arttıkça, buharlaşan para miktarı da, oranı da artar. (Ekonominin azalan girdiler kuralı gereği.)
Arada bizim batılılaşmamız güme gitti, en değerli beyinlerimiz ya öldürüldü, ya gönüllü sürgüne gitti.
Haa, ne var şu an?
Bin dolarlık teknolojik oyuncaklar.
İnternet insanları daha zeki veya bilgili mi yaptı peki?
Yoo.
Tam tersine, daha aptal ve daha cahil yaptı. Matbu kitap okumama, internet okurlarının okuryazarlığını düşürdü, dillerini dejenere ve deforme etti.
Cep telefonu iletişimi daha mı arttırdı peki?
Yoo.
İthal otolar ulaşımı daha mı hızlandırdı peki?
Yoo.
Tam tersine daha yavaşlattı.
Artı:
Emeklilik güme gitti.
8 saat mesai güme gitti, 12’ye fiilen çıkarıldı.
Sosyal devletin sağlık masraflarını tümüyle karşılaması güme gitti.
İşsizlik hep arttı.
Eğitim verimi pratikte sıfırlandı.
Aile kurumu çöktü.
Manevi değerler çöktü.
Devlet fiilen tasfiye oldu.
Ortalıkta ayaktakımının Ali kıran baş kesenliği var şimdi ve burada.
Evet, metinden çıkarken yineliyoruz:
Kısa vadeli gelecek için bir sosyal demokrat parti, kontrollü  ekonomik küçülme savlı olabilmelidir.
Dipnot:

Ekonomik küçülme, 2019-2044 arasıki 25 yıllık dönem için, yılda % 30 tasarruf ile olabilir örneğin. Tasarrufunu yarısı da Ar-Ge’ye ayrılır. Özel sektörce değil, devletçe. Artı üniversitelerce.

Çarşamba, Ekim 21, 2015

Bir Suriye Argümanı

Fransa, Suriye’de şöyle bir şey yapmış:
“Fransa, Suriye’deki IŞİD karşıtı operasyonlara son katılan ülkelerden. Katılma gerekçesi ise ‘meşru müdafa’. Fransız ordusu, 27 Eylül ve 8-9 Ekim tarihlerinde, 2 büyük operasyon gerçekleştirdi. Her ikisi de, Rakka’daki IŞİD mevzilerine yapıldı. Son operasyonda IŞİD militanlarının arasında, 6 Fransız vatandaşının da öldüğü ortaya çıktı. Üstelik ardından, Fransa’nın asıl amacının ‘kendi vatandaşı olup, IŞİD’e katılan hedefleri vurmak’ olduğu belirtildi. İlk açıklama Başbakan Manuel Valls’den geldi. Körfez gezisinde soruları yanıtlayan Fransa başbakanı, ‘Meşruu müdafaa hakkımız var. Bu militanların Fransa’da saldırı riski var’ dedi.”
İdamın olmadığı bir ülkenin yargısız infaz yapmasından söz ediyoruz burada.
Saldırı yapmış değillermiş, saldırı yapabilirlermiş.
Muhalefet ne diyormuş?:
“Hükümetin önünde politik bir engel yok, muhalefet hükümetin gerçekleştirdiği operasyonlara destek veriyor.”
Sosyalist bir hükümetin yaptığı bir yargısız infaza, muhafazakarlar destek veriyor. Emperyalizmin katmerlisine bakar mısınız?
Sivil toplumcular ne diyormuş?:
“Genelde sivil toplum örgütleri, toplu kıyım yapan ve kafa kesen infaz videolarını dünyaya göstererek korku salan IŞİD’e karşı bu ilkeyi savunmakta ve bu maddeye dayanılarak yapılan operasyonları kınamakta güçlük çekiyor. AFP’ye konuşan ve ismini açıklamayan bir sivil toplum örgütü yetkilisi, ‘Bu karmaşık bir durum. Bu konuda açıkça konuşmamayı tercih ediyoruz. Kendi aramızda da bu konuda tartışma var. Çok hassas bir durum. Ama şahsi olarak, eğer bir savaş halindeysek, Cenevre Konvensiyonu’nun, üniformalı olmasa da, askeri bir şiddetuygulayan guruplara karşı müdahaleyi de kapsadığını düşünüyorum’ diyor.”
Yani, sivil toplumcuların politik görüşleri, savaş hukukunun uygulanıp uygulanmaması konusundaki kararlarını etkiliyor. Çünkü, kendi ülkeleri tehdit altında.
Ancak, asıl sorun o alıntıda:
Bir savaş durumu mu, bir terör durumu mu, bir kriminal durum mu, yeni ve farklı bir durum mu sözkonusu?
Devletler, kendi illegal etkinlik alanlarını sınırlamamak için, tanım kesinleştirmesi yapmıyorlar.
IŞİD’in ‘insanlık-dışı’ eylemleri ilginç bir tanım. Savaş, insanlık-içi de, terörün bir biçimi mi yalnızca insanlık-dışı acaba?
Ayrıca, ABD’den itiraz yok, BM’den itiraz yok, AB’den itiraz yok.
Çıkış:
Özsavunma hakkı; hukuken, ancak ve ancak bir eylem yapıldıktan sonra doğar, yapılabilir olduğunda değil. Yapılmakta iken engelleme ise, çok tartışmalı kalır. Sonuçta, bir terör eyleminde, bir bomba patlayana kadar, o bombanın patlayacağı belli olmaz. Terörün de, savaştan farkı budur işte: 100 bin kişilik saldırı görünür ama 1 kişilik saldırı görünmez.
Ek 1:
Fransa, kendisine saldırmayan IŞİD’cileri de vurmuş. Bu, onların anayasasına aykırı. Kurunun yanında, yaşı da yakmışlar.
Ek 2:
Bu durum, Türkiye gibi, konuyu kolayca saptırabilecek diğer ülkeler için dayanak oluşturdu şimdiden. Yani, AB onaylamıyor olsa bile, şu an için TC’nin Suriye’deki eylemleri için zemin oluşmuş oldu.
Ek 3:
18 milyonluk Suriye’nin 9 milyonunu oradan dışarı boşaltmak projesi, kimin ne işine yaradı, yarıyor, yarayacak? 5 yıldır hala merak içindeyim. 100 bin Suriyeli göçmen, AB’yi çökertmeye yetti şimdiden.
Ek 4:

Suriye’yi 10-20 parçaya bölmek projesi, kimin ne işine yaradı, yarıyor, yarayacak? 5 yıldır hala merak içindeyim. Esed kaldı. Arkasında Çin ve Rusya var. ABD ve AB, 5 yıl sonra geri adım attı. Not: Çin ve Rusya da, yaptıklarını yapmakla, Suriye’yi 10-20 parçaya bölmüş oldu. G-9’un 9’u da, nasıl böyle bir hata yapıyor? Özellikle de, Afganistan’dan, 12 değil, 35 yıl sonra.

Salı, Ekim 20, 2015

Ahmed Arif ve Nazım Hikmet

‘Hasretinden Prangalar Eskittim’, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan daha iyi şiirler içerir.
HPE halk edebiyatından, MİM divan edebiyatından beslenmiştir. Bu durum, her ikisi de toplumcu olan 2 şair için, HPE lehine bir durum yaratır.
HPE kısa şiirlerden oluşur, MİM ise uzun şiirlerden, hatta kendisi bir ırmak-şiirdir. Bu da, bu form açısından onları başka kulvarlarda kılar.
HPE’nin avantajı, derdini pattadanak söylemesidir. İlkelliği ve doğallığı, burada işe yaramıştır. Oysa MİM’de, ‘görmüyor üstad baharın geldiğin’ (İmam Gazali) dendiğinde, epeyi şey ıskalanmış ve yalnızca güzel söz sanatına sığınılmış oluyor.
Ahmed Arif, HPE’den başka bir şey doğru dürüst yazamamıştır, çünkü gördüğü işkence ve yaşama koşulları onu kilitlemiştir.
Nazım Hikmet, MİM’den başka şiirler de yazabilmiştir.
Şerh:
Ahmed Arif’in Leyla Erbil’e mektupları 2015’te pek ses getrmedi ama 1965’te yayınlansaydılar, ortalık birbirine girerdi. İşte bu mektuplardaki Ahmed Arif, düzyazı ustası bir Arif’i karşımıza getirmiş oldu. Yalnızca mektup yazarak da, kurmaca-dışı, düzyazı, güzelyazın yazılmış olur, bunu bir kez daha gösterdi bize. Arif, mektup alanında Nikmet’i bir tek bu kitapla resmen tuş etmiştir.
Bugün, toplumcu sanat bitti, sanılıyor. Yanlış.
Demir Özlü’nün ‘Bir Burjuvanın Gençlik Yılları’sı bir kent, bir kentsoylu, bir burjuva romanı idi, evet. Ancak Elif Şafak, ne burjuva edebiyatı yazdı, ne de kendisi bir burjuva idi. Bir taşralı, bir ‘kendi ülkesine turist gibi davranan bir Alamancı’ (bu deyim, klasik Avrupa müziği orkestra şefi Gürer Aykal’ın) gibi bir taşralı idi.
Elif Şafak gibiler, birer birey değil, birer cemaat müridi olmaktalar. Para cemaati muhiti müridi, edebiyat Bizans’ı muhiti müridi, şu bu.
Köy ensititülerine 20 bin öğrenci girdi, 20 tane yazar çıktı. İşte onlar, yani Fakir Baykurt gibiler, birer bireydir, gerisi değil.
Bir özdeyiş:
Birey olduktan sonra toplumcu olabilirsin ama baştan toplumcu isen, bir birey olman, sonrasında biraz zor olur.
Devam:
Sait Faik taa 1930’da ne demiş?:
Türkiyede sömürüden söz etmek için, solcu olmak gerekmez.
Ben de oto-anirşist bir bireyciyim ama Türkiye’de feci bir sömürüden söz ediyorum şu an...
O nedenle:
Helal olsun Ahmed Arif.
+

Az yuh olsun Nazım Hikmet...

Pazartesi, Ekim 19, 2015

Suriye'de Neler Oluyor?

Tarihte ilk kez Rusya, Çin, ABD, İran biraraya gelerek, YPG’nin ardında birleşti.
Destek için mi, zarar / köstek için mi, henüz / baştan belli değil.
Bunun sonucu pek hesaplanabilir gibi değil.
Kürtler’in gidişini kastetmiyoruz: İronik olarak, bu kadar küçük bir yumurta, bu kadar büyük 4 çekicin rüzgarından bile cırk olur. Buna kimse pek dikkat etmedi henüz.
IŞİD diyelim o zaman:
İslam terörüne, bunlar şimdi mi aydı?
11 Eylül 2001’den 14 küsur yıl sonra, İslam terörünün Hristiyanlık’a karşı asla ve kata bitmeyeceğine, bunun dinsel bir kan davası olduğuna ayamadılar mı?
Hasan Sabbah’tan beridir, bunun bir öz-gelenekleri olduğuna da ayamadılar acaba?
Yaptıklarının yangına benzin dökmek olacağına da mı ayamadılar acaba?
İslam dünyasının nüfus azlığı değil, nüfus çokluğu çektiğine de mi ayamadılar? (Öl öl, bitmez de artar yeniden yani.)
Bırak Doğu dünyasını, o kadar insanın Batı dünyasından bile, İslam terörü safına geçmesine de mi ayamadılar?
Hadi, kafaları basıyor, diyelim; dertleri ne o zaman, şu an için?
ABD değil ama AB, Suriye dış göçlerinin tehlikesine, 4 küsur yıl sonra da olsa, aydı: Siviller, teröristlerden daha beter istilacılardır.
Burada şerh:
Erdoğan, AB’ye 100 bin Suriyeli’yi şutlayarak, inanılmaz ters köşeye yatıran, kulağını inanılmaz ters gösteren ama aşırı etkili bir emperyalist gol attı. 1 ay bile sürmedi diz çökmeleri: Hem de klasik az gelişmiş ülke tripleri dizisini (yani bir zamanlar TC’nin onlara yaptıklarını, yani ‘nayır nolamaz’ diyerekten) aynen göstererek.
Devam:
1993 Halepçe’de olmadı ama bu kez Kürtler de, yüz binlerce kişi birden AB’ye göç ederse ne olacak?
Çünkü nasıl olsa, yine gol yiyecekler ya da aslında kendi kalelerine gol atacaklar...
TC, duruma aşırı itiraz ediyor ama bence göbek atması gerekli, tıpkı Suriye göçmenleri kıtırını şakkadanak yuttukları gibi, AB bu kez de YPG özgürlük savaşçıları kıtırını yuttu. Almanya ve Merkel, PKK olayında, ABD’nin Arafat’a haraç ödeyip de, FKÖ’nün ABD hedeflerine saldırmamasını sağladığını bilmiyor gibi davrandı. Şimdi YPG için de, bunu yineliyor. Kürtler, Almanlar’ı vurmamak için, bu kez zamlı olarak haraç isteyecekler.
Dönüp dolaşıp, şu çıkarsama görünüyor:
Tek tek değil ama birarada bu 4 devlet, neleri kırıp dökebileceklerini ama bu kez çöken küplerin altında kendilerinin de kalacağını anlayamadı.
Gerçekten çok şaşırdım buna, çook...
Dipnot:
Şunları vurgulamamak gerekli ama açıkseçiklik için bunu yapacağım:
Obama 8 yılda Afganistan’dan çıkamadı ve Suriye artık Arap Baharı’nın son taşı.
Ve artı:
İslam terörünün dışında, G-7’nin yaratabileceği global umacı kalmadı artık.
Yani az sonra:
Artık birbirlerini yiyecekler, yani ABD ve AB birbirine girecek, doğrudan (action direct)...
Çok sonra:

AB-Almanya-Rusya ittifakına karşı, Çin-ABD itifakı. Japonya kararsız ve oyunda etkisiz. 2025 gibi oyunda etkili olabilecek Brezilya ve Hindistan’ın ne yapacağı % 1-5 etkili olabilir ama onlar da rasgele davranacak ve zor karar verecek. Örneğin Pakistan, nasıl olsa ABD’yi vurur, o zaman da anti-Pakistan koşullandırmalı Hindistan da, ABD’yi destekler hemen. Oysa global satranç oyununun ilerleyebilmesi için gereken, en azından başlangıç için, ikisinin aynı tarafta olmaları. Brezilya’nın ABD tarafında olması ise pek umulmaz.

Perşembe, Ekim 15, 2015

Joint-Venture Terör

Spot negasyon:
İkiz Kuleler’i yapmak, joint-venture (birleşik eyleyicili) yoldan oluyor da, yıkmak neden olmasın?
“Devletin zirvesi, saldırıyı tüm boyutları ile masaya yatırırken, saldırının DAEŞ, PKK, DHKP-C ve MLKP gibi terör örgütlerinin tek başına yapabileceği düzeyin üstünde bir profesyonellikle gerçekleştiği değerlendirmesinde bulundu. Bu ölçüde bir saldırının, öncesinde ve sonrasında iz bırakmadan, ancak büyük bir devlet istihbaratının devreye girmesi ile yapılabileceği analizi öne çıktı.”
15 yıldır hala hiçbirşey öğrenememişler.
Çok hata birarada.
Gerilla devleti yeniyor da, onların istihbaratı devletinkini neden yenemiyor; yani, neden bir gerilla örgütü, bir devletin bile akıl edemediği bir terör biçimini yapamasın?
Nedir bu ‘devlet de devlet’ takıntısı?
Burada vurgu, ‘tek başına’da...
Örnek mi?
11 Eylül 2001’de, o binaların stratejik haritası, bir tek Çin’de vardı. ABD, 1999’da onun Belgrad Konsolosluğu’nu bombalamıştı, yani ona yeter neden sağlamıştı bu bilgileri satması veya bedava dağıtması için. E tabii ki iç savaşın ve terörün her zaman içindeydi Çin, taa Vietnam’dan beridir ve Vietnam-Çin sınır çatışmaları 50 yıldır sürüyor.
(Peki, 14 yıldır Çin adı, 11 Eylül 2001 ile birlikte anıldı mı hiç?
Hayır. Üstelik, komplo teorisyenleri neler neler uydurdular.)
Devam:
Tek başına olmayınca, yapan(lar)ın devlet olması gerekmiyor.
Olabilir de, olursa ilk aday Putin, bakın Rusya değil, Putin diyorum.
Burada kara-kara ironi var:
PKK veya IŞİD bile, belli bir tarz terör ve/ya eylem yapıyor. Bizcesi bu gülünç. Düşünün ki bir ordunun sizi nerede ne zaman nasıl vuracağını biliyorsunuz. Pek komik bir savaş olurdu doğrusu. Oluyor da doğrusu.
IŞİD, askeri hedefi vurunca, sonucu üstleniyor, sivil hedefi vurursa, sonucu üstlenmiyor, son durumda olduğu üzere, ‘atayizler bombalandı’ gibi bir geyik yapıyor. Komik değil mi şimdi bu?
Gelelim, ‘iz bırakmadan’a:
Oha lan, daha ne iz bırakacaklar?
İmza falan mı atmaları gerekiyordu?
O bilyelerin alaşım oranı, imalat yeri veya satın alma yeri bulunamaz mı?
Naklen yayındaki görüntü ile o patlayıcı karışım ve olası imal kaynakları saptanamaz mı? (Çünkü her terörist grup, kendi patlayıcı kokteylini kullanır genelde.)
İzlediğimiz kadarıyla bu olayda bir ilk yok.
Taa 1960’lardan süregelen bir, 2 üzeri 0, 2 üzeri 1, 2 üzeri 2, 2 üzeri 3 = 8 adımlı terörizm gidişatının bir parçası bu da. E zaten, devamı olacağını da kabullendi herkes çoktan.
Yani sonuçta, bu işin teorik ve artı bomba sistemi hazırlayıcıları Arap ama eğitimi verenler Beyaz. Veya Çinli.
Putin bu salaklığı yapacak durumda ama Çinliler’i bilemeyiz. Bildiğimiz son zamanlarda PKK konusuna feci sardırdıkları. Çin gibi bir ülke, bunu 32 yıl sonra yapıyor. Bu da ne komik değil mi?
Alaturka taşaron gruplarımız, her tür pozisyonda terör yapanlar olarak, (izole-metamorfozlu bir grup türünden olarak) Dünya’da ayrı bir liste oluşturdular. Bunu bir, para için Çakal Carlos, bir de kurmaca Shibumi yaptıydı. Üstelik bunlar, ne ün, ne para peşinde. Anarşist falan da değiller. Kamikaze olmak için çok çok uzun bir intihar dizisi içindeler gibi. Yani son-adamlar, onlardan çıkmış olabilir.
Buradan çıkacak tek sonuç şu:
Anadolu’da bir yerlerde, taa 1960’lardan kalan bazı bilgiler, malzemeler ve paralar var hala. Devlet, onları nah buldu ve bildi.
Şunu unutmayın, 1970’lerin TC banka soygunlarının paraları hala artı-değer olarak bir yerlerde, muhtemelen de ‘İsviçre daha beyaz yıkar’da.
Konuya ETA veya IRA gibi AB terör grupları henüz girmemiştir bizcesi. Çünkü şu sıralar azıcık ‘Ayşe tatilde’ durumundalar. Hamladılar yani. PKK bile öyle. Talabani ve Barzani de, haydi haydi öyle artı.
Demek ki uyuyan veya oyuna yeni giren birileri vardı. Artı bundan böyle, yalnız kurt girişimleri, her daim akılda tutulsa gerekecek.
Medya geştaltına gelince:
Irak’ta 25 yıldır 100’er 100’er çok insan öldü ama demek ki TC bu açıdan azıcık daha yukarı bir ligde (imiş). 100 olmadan uluslararası infial uyandı (ama bin olunca tepkiselce istop edebilirler ve bu olacak da gibi). E tabii bu biraz da, olayın ucunun kendilerine de gireceğini, az da olsa anlamalarından ileri geliyor.
Ara nağme:
Oğ yeğ, o aldıkları 100 bin Suriyeli onlara ne cici şeyler yapacaklar, tahmin bile edemezsiniz. ‘Besle kargayı, oysun gözünü’ mü istersiniz, AB karasularında (bir zamanlar Kürtler’in ve Türkler’in Arnavutlar’a yaptıkları gibi) Kürtler’i ve Türkler’i vuran yeni Arap-Suriye mafyası mı istersiniz, milyar dolar beyaz-kara yatırım mı istersiniz, neo-neo çocuk çeteleri oluşumları mı istersiniz (savaşın içine doğmuş ve savaştan başka bir şey görmemiş bir kuşaktan söz ediyoruz burada), öz-kamikaze canlı bombalar mı?
Yine yine yeniden:
1453’te İstanbul düşerken, hem Batı, hem de Bizans Doğu’yu, yani Osmanlı’yı yeğledi. Yani Roma, biraz da kendi kendini barbarlara işgal ettirdi kavimler göçünde. Yeni Orta Çağ’da ve yeni kavimler göçünde de öyle oluyor.
TC, giderek parçalanma dozuna yaklaşıyor. Bundan federasyoncular da zarar görecekler, çünkü Arap ülkelerinde ilk önce beyaz Araplar’ın kellesi gitti böylesi durumlarda.
Toparlarsak:
Kimse attığı taşların nereleri ve hangi kuşları vuracağını bilmiyor henüz ama taşlar yerinde oynadı ve yokuş aşağı yuvarlanıyor.
Freud’yen deyimle, yıkım ruhu ağırlık kazandı.
Hasan Sabbah türü oluşumların yolu açıldı.
Terörizm, devleti bir kez daha yendi ama devlet hala öğrenmedi.
Devletler parçalanmaya ve yeni devletler kurulmaya devam edecek.
Siviller, kitle, iktidar seçkinleri ve entellektüeller; deli derecesinde saçmaladı, saçmalıyor, saçmalayacak.
Kültürel fermentasyon denilen budur, İstanbul o nedenle feçes kokuyor, üniversite kampüsleri her daim sağ kalır.
Bu gelen, ne Rusya’nın, ne Çin’in, ne ABD’nin, ne de AB’ni istediği veya hesapladığı bir şey değil.
Oyunun kuralları muğlaklaşıyor ve yeni bir oyuna geçilecek gibi ama geçilemeyebilir de, büyük olasılık arada 1-2 paradigmatik salınım olacak.
E o zaman:
Hoş geldin Yeni Dünya...
Böyle buyurdu oto-anarşist bir gelecekbilimci...
Dipnot:

CHP lideri Kılıçdaroğlu, bir bilgi hatası olarak, canlı bombanın bir Ortadoğu geleneği olduğunu söyledi. Hayır. Canlı bomba, bir Sri Lanka (Tamil Kaplanları) geleneğidir, Müslümanlar onlardan devralmıştır ve bu da, bir ‘know-how’ın (nasıl yapma’nın), bilgiyi üretenden izinsiz olarak bile, bir terör eyleminde, yine joint-venture terör durumunda kullanılabileceğini imleyen ilginç bir örnektir. Keza, 11 Eylül 2001’de de Çin, aynı durumda kalmış bile olabilir ama biz pek buna kani değiliz hala.

Çarşamba, Ekim 14, 2015

Çin Suriye'de Peşrevle Yetinecekmiş

Bunun anlamı şu:
Uçak gemilerini Akdeniz’e yollayıp, ‘abi, bu nasıl kullanılır ki acep?’ diye, dene-yanıl takılıyorlarmış.
Bu uçak gemisi, eski SSCB dağılınca, ‘lan size lazım değilse, bize bu tane versenize’ türünden aldıkları ve bizim Boğaz’lardan ‘abi, bak bu nesne, ticari taşıt aslında’ diye geçirdikleri nesne.
Ruslar da şöyle diyebilir:
“Bak canım, şurasını şööle şeyttireceksin, burasını bööle beyttireceksin.”
İsrail paniklemiş. Ahan da bunlar bizi bombalar garanti, diye.
Bir stratejist, şimdilik acil bir durum olmadığını belirtiyor:
“Don't assume that an increasingly capable China is poised to conduct American-style naval air operations over Syria just yet...”
Haberin başlığı, Çin’in birincil misyonunun Güney Çin Denizi olduğunu söylüyor ama Çin de, artık birden çok hedefli savaş aşamasına çoktan geçti.
Dua etsinler, Çin ile Rusya’nın araları biraz sinemaki sayılır. Yoksa, ikisi tek tek değilse bile, birarada 1,5 ABD kaplan gücünde eder rahat rahat.
Tabii, sonuçta ortalıkta ne yapacağı belli olmadan dolanan bir uçak gemisinden söz ediyoruz. ABD’nin 100 kilometre ötede yanlışlıkla hastane vurmasından söz ediyoruz. Rusya’nın 1.500 kilometre öteden, taa Hazar Denizi’nden attığı ve hedefini vuran füzelerden söz ediyoruz.
Suriye 2015, yavaş yavaş İspanya 1935 olmakta gibi:
3,5. mu deseem, 4. mü deseem, bir yerel-Dünya savaşı falınızda var üç vakte kadar, gibi görünüyor...
Şerh:
Bu yerel-Dünya Savaşı’nın gelecekbilimi, üzerine sıfırdan başlayarak çalışılması gerekecek bir konu. Ancak önemli, o kadarını demiş olalım.
Gavur analizci arkadaş, ‘o kadar hızlı olmaz’ diyor ama o hızda veya bu hızda olacak.
Burada ilginç olan şu:
Rusya-Putin konuya çok hızlı ısındı.
Çin ise, savaşa karşı hafif frijidlik çekiyor gibi.
En güleceğim konu şu olur:
Şu an için Suriye’de, hem Rusya, hem ABD, PYD-YPG şıkkına oynadı. Çin ise, PKK dersine çalışmakla meşgul: Kalkıp da, PKK’yi oraya sokarsa, çok gülerim. Çünkü PKK, Kandil’den er veya geç deheleneceğini anladı ve yeni bir yerlere konuşlanması gerekecek, eh Suriye de devletsiz bir ülke olarak gayet cazip bir mekan, böl böl ye yani. Kuzey Irak’ta Barzani-Talabani tepişmesi, birbirlerinin adamlarını tutuklamaya kadar vardı. Bunun üstüne bir de PKK-PYD tepişmesi olursa, çok acaip olur. Şu an PKK, PYD’yi çata çuta döver, zaten İran’dan dayak yemiş, üstüne bir de Barzani’den xtiri yemiş ama geleceği henüz bilemeyiz.
Yani diyeceğim Çin, acemi bir global hegemon olarak, muhakkak bir sürç-ü lisan edecek, bunu ederse ve ortalığı kırıp dökerse, tam global fars olur.

E tabii, Çin’in peşrevi de, olacaksa böyle olur netekim.

Salı, Ekim 13, 2015

Ulusal Yas ve Ulusal Göbek Havası

Gerçek yaşamda Fassbinder sekanslarını çok gördüm ve her kezinde çok şaşırdım.
Bu kez, 4 günlük koskoca bir episod gördük hep birlikte.
Birinci gün, Ankara’da 2 bomba patladı. 100’e yakın kişi öldü.
Aynı gün milli takımın futbol laçı vardı. Kazandı. Sevindiler.
Ardından, Pazar-Salı için 3 günlük ulusal yas ilan edildi.
Müzik kanallarında tık değişim yoktu. Daha önce bir olaydan sonra, yavaşlatma yapmışlardı ama bu kez programları aynen sürdü.
Salı günü bir milli maç daha vardı. Gruptaki diğer 2 maçın da lehimize biçimde sonuçlanması gerekiyordu. Hepsi öyle oldu.
Maç bitti ve statta Mehter Marşı çalmaya başladı.
Stattaki on binlerce kişi ve ekranların başındaki milyonlarca kişi mutlu idi. Sanki öyle bir hakları varmış gibi.
Futbol, faşizmin 3 F’sinden birisidir. İşte, tam da böyle birisidir.
Faşizmi faşizmi yapan şey, toplama kampından çok, toplu eğlencedir.
İnsanlar 100 kişinin ölümünden sonraki ulusal yasta göbek atabiliyorlarsa, başkalarının kanını da içebiliyorlar demektir.
‘Maria Braun’un Evliliği’nin son karesinde, Almanya başbakanı Adenauer’in portresi Hitler’inkine dönüşür.
Bu kez 80 milyonun portresi Hitler oldu.
Elinize sağlık.

Bu faşizmler sizin...

Satranç Varyantları ve Savaş Varyantları

Satranç, bildiğimiz satranç.
Bilmediğimiz, 2 binden fazla varyantı oluşu.
Yani, 2 binden fazla kişi, ‘ya, biz bu oyunu, bi de şöyle oynasak’ diye düşünmüş ve kuralları kurcalamış.
Satranç, bir savaş oyunudur ve simülasyonudur.
Savaş; topyekun, imha, gerilla, asimetrik, gayrinizami, darbe, iç savaş, halk isyanı dahil, onlarca varyant içerir.
Oyun; genelde kuralları olan, kuralların başından sonuna değişmediği ve belli olduğu, kazananlı ve kaybedenli bir şeydir ama her zaman değil.
Oyun, gerçek yaşamın simülasyonudur. Gerçek yaşamda ise, herşey ve her türden sürpriz ve hata fonksiyonu olabilir.
O nedenle bu satranç varyantları, çok-çok oynanınca sıkıcılaşan ve tekdüzeleşen asıl satranca getirilen yorumlar ve simülasyonlar olmakta ve onu daha reel kılmakta.
Örneğin, o yıllarda merkez orası olduğu için, canlı bombalı bir Beyrut Satrancı var:
Oyuncu başına saklı birer bomba var ve şahı havaya uçurabiliyorsun.
Benim favorim ise şu oldu, duble satranç:
Kabaca bildiğimiz 2 satranç tahtası yanyana ve 2 oyun takımı var ama çapraz vuruş da mümkün.
Bunun sevdiğim yanı, aynı anda 2 ordunun olması ki gerçek yaşamda da öyledir. Hem senin, hem düşmanının birlikleri asal ve kata yekpare olarak davranmaz ki bu durumda kolorduların sayısı 2’den de çoktur aslında. Tabii bir de çapraz vuruş var: Başkasının erinin senin şahlarından birini vurması.
Taa en gerilere dönersek, satrancın ve benzeri oyunların 2 ana türü var:
Taş yemeli olanı ve belli bir bölgeyi almalı olanı.
Gerçek savaş da, aslında bu 2 ana hedefin bir karışımına ulaşmak hedeflidir.
Tüm bunları, bir çağ dönüş(üm)ünde olduğumuz için yazdık.
Artık, klasik oyunlar ve klasik kurallar değişiyor. Yeni oyunlar gelecek ama onların kurallarının kesinleşmesine epeyi daha var. Dolayısıyla şu an, (önceki ve sonraki) 2 oyun ortasında kaldığımız 1 oyun ortası durumunda sayılabiliriz.
Herkes de kendi taktiğini ve stratejisini kendi seçecek, tabii seçebiliyorsa ve o kadar beyni varsa...
2 bin tane kopya çekilecek örnek var:

Kopya çekene 0, çekemeyene eksi 1.

Pazartesi, Ekim 12, 2015

Fuat Avni Bu Kez Saçmaladı

Şöyle bir alıntı:
“Seçimden çok korkan Y., iç savaş çıkarmanın yanısıra, Rus jetlerini düşürüp, ülkeyi fiilen savaşa sokmayı bile düşünüyor.”
Söylenilen diğer şeyler, bilindik ve önemsiz ama bu önemli.
De Putin, her nereden aklına estiyse, zaten kendisi o savaş jetlerini üzerimize salarak, bile ve isteye, kendisi savaş nedeni yarattı. NATO, poposunu yırtsa, TC’nin savaş ilanına bir şey yapamaz, çünkü kurallar belli ve Putin onları / kırmızı çizgileri bile ve isteye geçti. (Demek ki KGB’liler bile saçmalarmış ki bu Putin’in en salakça hatası olarak tarihe geçecek bizcesi.)
Olabilir, Putin Rus Ortodoks Patrikhanesi’ni İstanbul’a taşımak istiyor olabilir ama ne zamanı, ne de yeri...
Putin, 4 yıl bekledikten sonra, Suriye’ye ‘vur beline kazmayı’ diye daldı.
E de, Çin ne yapıyor?
Hiç sesi çıkmıyor.
Konuyla ilgili bir şey yapacak olsa da, olmasa da, Çin’in suskunluğu en kötüsüdür.
Putin gibi, bir ‘dağıtırım leyn burayı’ da Çin yaparsa, ve yerel ölçekli 4. Dünya Savaşı’nı Suriye’de çıkarmaya karar verirse ne olacak?
TC NATO’ya güvenemez, çünkü bu belayı başımıza NATO ve ABD açtı zaten.
Savaşırız savaşmasına da, Tayyip ile değil. Ve ‘dere geçerken at değiştirilmez’ kuralı, Tayyip ileyken bile geçerlidir.
Tabii ki daha kötüsü olacaktı ve oldu, tabii ki daha da kötüsü olacak.
Ancak, 35 yıllık parçalanan çevre ülkelerle parçalanmadan kalmak projesi, bir tek kez geri teperse ve hele hele şimdi geri teperse, hiç kimse hiçbirşey yapamaz...
TC tarihinde, ilk kez 100 kişi havaya uçuruldu, herkes kilitlendi. Ya bin, on bin, yüz bin, bir milyon, on milyon kişi havaya uçurulursa ne olacak?
Fuat Avni, bu kez feci saçmaladı:

TC’nin sorunu, artık Tayyip’in gidip gitmemesi değil, bu yangını kim söndürecek, sorunumuz bu...

Pazar, Ekim 11, 2015

Vezir Fedası Ne İçin?

Seçime 3 hafta kala, seçmenin duygularıyla en çok oynayacak bir olay gerçekleşti.
Haziran 2015, 2 yeni seçmen davranışı imlemişti:
Bir: MHP-HDP gibi, olmayacak 2 parti arasında karar veremeyen % 7: % 20 kararsızın % 35’i bu durumda idi ya da tersi.
İki: Seçmenin önemli bir bölümü, seçime 2 hafta kalaki süre içinde oyuna karar veriyordu.
Bu kurmaca-oyun-terör / vezir fedası hamlesi, bunlar bilinerek yapıldı. (Bilinmeden veya dikkate alınmadan yapıldıysa, o da ayrı bir konu.)
Devam:
Haziran 2015’te MHP % 16, HDP% 13 idi.
% 4-5 olan diğer partiler, Kasım 2015’te pratikte 0’lanabilir. 2 milyon ek oy demektir bu. Başka partilere gidecek oylar.
1 milyon İstanbul geçersiz oyu 0’lanacak.
Yurtdışı seçmen oyu olan 1 milyon pratikte 0’lanacak.
Katılım en az 1 milyon azalacak. 2 milyon diyelim.
Burası, pratikte 0 yapıyor ama + 3 ve - 3 milyon oy ile çok çok kolayca oynanabilir.
Sürpriz vardı ama sürpriz, sürpriz durumda idi son 4 aydır ama artık sürpriz kesinleşiyor ve normalleşiyor.
Uç partilerin oyları artacak. Burada ve şimdi için bu rol, MHP’de ve HDP’de.
İkisi yaklaşık eşit artarsa, problem yok.
AKP azalır, CHP sabit kalır, ister MHP, ister HDP fırlarsa, CHP bu 2 partiden biriyle koalisyon kurabilir.
AKP azalır, CHP sabit kalır, MHP ve HDP eşit artarsa, zımpara kağıdı olduk demektir.
AKP kazanırsa, tuvalet kağıdı olduk demektir.
Her durumda, feçesi yedik demektir.
5 bin ölü, sonuç aynı:
Yine fıkradaki gibi:
Peki, biz bu b.ku neden yedik?
Peki, bu adamlar bu vezir fedasını ne halt yemeye yaptılar?
Dipnot:
1983-1999 arasıki 100 bin ölü, İç Savaş için eğitim zayiatı sayıldı, son 3 aydaki ölmüşler ve daha da ölecekler, tarih zayiatı sayılacak demektir.
Çıkış:
A evet, oyunun kuralları feci değişiyor ama sanıldığı gibi oyuna hükmeden falan yok ortada. Tarih dersi bu ama onu üzerine al(ın)an olmadığı için de, tarih zayiatı çok.
Asıl not:
Dünya Sistemi bakış açısından; 11 Eylül 2001 silahsız savaş ile askeri olarak, 2007 Krizi ise iktisadi olarak paradigması kayması yaratmıştı. Bu da, siyasi paradigma kayması olmakta ve son 3-4 yıldır, özellikle AB ülkelerinde çok fazla belirtisi var.

Ayrıca; 2001, 2007, 2013; askeri, iktisadi, siyasi zaman ve kategori sıralaması momenti; not edilmesi gereken bir (asenkron) eşzamansız epistemik denklik oldu, düzenliliği de yanıltıcı bizcesi.

Cuma, Ekim 09, 2015

Ceylan Ertem'e 2 Yorum. Youtube

Düşmedim Daha:
Ceylan Hanım, bunun kendi yüklemeniz olduğunu kabul ediyorum, çünkü köşede sizin fotonuz var. Bu klip / stüdyo kaydı, bazı tv kliplerinde olan bir dijital distorsiyon içeriyor. Bu, bilinçli olarak yapıldıysa, bir sinema eleştirmeni olarak takdirlerimi sunarım. Eğer bilmeden olduysa, isterseniz düzeltebilirsiniz. Ayrıca, elinize sağlık. Şu an bu, 30. falan seyrim bunu. Hakkınızda epeyi blog da yazdım ve yayınladım. Ancak, ciddi bir tıkanma yaşadığınız kanısındayım. Kolay gelsin. Bu camia, çok yetenek gömdü. 'El Adamı' klibiniz, ciddi bir duygusal travma belirtisi imliyor gibi. Herşey gönlünüzce olsun. Reha Ülkü, 09.10.15
+
Bile İsteye:
Bu, bile isteye bir intihar. 'El Adamı' bunun başka bir momenti. İkisinin birbirine bu denli benzemeleri dehşet verici. Yaşlılık buradaki denli rezilce olmayabiliyor bazan, nadiren ama evet. Bir kez daha kolay gelsin ve herşey gönlünce olsun Ceylan Ertem. Artık dönülür noktayı çoktan geçmişsin. Tüm şeytan koruması dileklerim seninle olsun. Reha Ülkü, 09.10.15.

Çarşamba, Ekim 07, 2015

İleri Üçlüde Putin, Esed, Müslim

Kadroya bakar mısınız?
Bu üçü IŞİD’i Suriye’nin doğusunda vurmak için anlaşmışlar:
“Rusya'nın Suriye yönetimi ile YPG arasında arabuluculuk yaptığı ve üçlünün doğuda koordineli operasyonlar yapma konusunda anlaştığı öne sürüldü.”
Yenebilirler mi?
Tabii ki.
Bu olurken Rusya, taa Hazar Denizi’nden ve 1.500 kilometre öteden IŞİD’i vurdu.
Müslim desen, en başından beridir Esed ile anlaşma taraftarı. Haa, hesapları sonra değişir, o başka konu.
Yıllardır, bu yeni tür savaşın sürpriz elemanların kazanacağı durumlar yaratacağını belitir dururuz.
Müslim;
Öcalan, Barzani ve Talabani içinde, en yeni ve en küçük ordulu eleman. Ancak, bunlar birbirleriyle cebelleşirken, o sağlam atlara oynayıp, aradan sıyrılıp geldi.
Yirne aynı gün bir haber daha var:
Batı’nın PKK kuşkuları artıyor.
Espri şu ki ABD ve Rusya bu konuda uzlaşmış durumda.
Ancak asıl espri şu:
Öcalan’ın ve PKK’nin önceki habire dönekliğini, hem ABD / Rusya da Kürtler’e karşı hep gösteriyor (Öcalan’ı Türkler’e satan ve Rusya’dan atan Putin’dir), hem de aynı şeyi Müslim’in yapmayacağını düşünmek, karşındakini iyi tanımamak olur ve öyle de olacağa benziyor. Kendi hesabıma, Müslim’ni diğer 3 ulustaşıyla anlaşıp arkadan dolanıp puan almış olacağı kanısındayım şimdiden ve 2-3 yıl önceden.
O yüzden duruma ‘poliello’ diyoruz. Ya da, ‘kimin eli kimin cebinde?’ de denebilir.
Nasıl ki merkezi ve statik büyük devletlerin onyıllar veya birakç yüzyıllık hegemonyasının tarihe zararları varsa, bu türden rakkase büyük kase türü oynaklıkların da tarihe zararı vardır: Herkesin herkese ihanet ettiği bir oyunda kural olmaz, dolayısıyla oyun da, tarih de, devletler de ortadan kalkar, lümpen proleteryanın sokak arası hegemonyası gibi, beyliklerin 10 yıllık gayrıfedere mahalle arası bilye oyunu ortaya çıkar. Giderek olan da budur.
Bunun bilinen 2 sonucu vardır.
Bir:
Kentler ortadan kalkar, Dünya’nın en eski başkenti Şam gibi.
İki:
Yeni türden kampüs-üniversiteler ve ansiklopediler ortaya çıkar, asıl Orat Çağ’ınkiler summalar, (bugün ıvır zıvır anlamına gelen ama o zamanlar 3 / 4 ana bilim dalını içeren) trivium ve kuadruim gibi: Wikipedia da bu demek, 500 binden 1 milyona giden protein yapısı katalogları da. Artı: Imdb olmasaydı, sinema tarihi eksik kalacaktı, şu an internet silinse de, imdb kayıtları bir yerlerde hep kalacak.
Yani:
Kürtler, tarihi yapamadılar ama yıkıyorlar ve bu onları anarşist ve/ya devlet karşıtı kılmıyor, tam tersine devlet kuracağız derken, ortalığı yıkıp geçtiler. İroni burada.
Dipnotlar:
Devlet kurma karşıtı Türkler vardı ve bu bir zamanlar Türkler arasında iç savaş yaratmıştı.
İsrail’i ve devlet kurma karşıtı Musevlier vardı ama bu bir iç savaş yaratmadı.
Kürtler, bu ikiliye yeni bir içtihat yazamayacaklar gibi görünüyor. Zaten hala, Türkler ile İbraniler (daha doğrusu Hazar Türkleri artıkları) arasındalar.

Bu ise, ironi ötesi.

Pazartesi, Ekim 05, 2015

Güle Güle Henning Mankell

Mankell vefat etmiş.
Mankell, İsveçli bir polisiye roman yazarıydı.
İsveç, son 50 yılda, 3 önemli polisiye kahraman dizisi çıkararak, o kadar küçük bir ülke için gerçek bir rekor kırmış oldu:
Martin Beck, Kurt Wallender ve Ejderha Dövmeli Kız.
İlkini yazan bir ikili idi. Erkeği epeyi uzun zaman süre önce vefat etti ama kadın hala sağ.
Üçüncüsünü yazan da, daha önce vefat etti.
Mankell, Wallander tipini yarattı ve şimdi o vefat etti.
Bu tipin filmleri de yapıldı ve açıkçası benim için romandan daha başarılı idi.
Sonra Mankell, nedense Martin Beck yazarlarının da (1970’lerde İsveç’in ambargosunu deldiği ve bundan para kazandığı) Güney Afrika üzerinden takıntılı olduğu, Afrika alanına girdi. Bencesi, bunda çok çok başarısız oldu.
Konuya takıntısı, Afrika’da yaşıyor olmasındanmış. Ancak, ben bunda Clarke’ın Sri Lanka macerası, bence saklı MI5 şeysi ve oranın teröristlerinin canlı bombayı icadı türünden, bir tür başaşağı koloniyalizm etkisi olduğunu da düşünmüyor değilim. Sonuçta Nordikler, taa 11. Yüzyıl’da Amerika’yı kolonileştirmiş tipler.
Yine de, bu öyküde / üçlemede bir şeyler dingildiyor ve ben bunu 10-15 yıldır anlayamıyorum.
Tamam, sosyal demokrat refah devleti, dolaylı kara para aklarsa, bu polisiye roman yazarlarını rahatsız edebilir ve devlet suçu da polisiye roman yazdırabilir ama yine de bunlar, yetmiyor.
Ancak bunlar, nasıl olur da, klasik polisiye roman yazma geri planını yaratır?

İşte, Mankell’e ‘güle güle’ derken, bu soruyu hala yanıtlayamamış olarak kalıyorum.

Cuma, Ekim 02, 2015

Teşekkür ederiz ama yola HDP ile devam edeceğiz

Böyle demiş Demirtaş...
Demirtaş’ın iktidar hırsı ağır basan biri olduğunu, 2014’ten beridir belirtiyoruz.
2014’te, Kürt oyuna 31 yıllık % 6,5 barajını aştırınca, sanırım kendisini dev aynasında görmeye başladı.
Bu yıl, ‘o bakanlıklar bizim hakkımız, alırız da alırız’ diyerek, savaş hükümetine girdi. Sonra o bakanlar, kendi seçmenlerince lanetlenip hastanelik olunca, istifa ettirdi.
Üçüncü bakanlığı reddeden BDP kanadının adayını da, ikinci seçimde aday göstermeyerek tasfiye etti.
Bu tasfiye bana, hem IRA’yı, hem de PKK’nin 1983-2014 arasında yaptıklarını anımsattı:
IRA, ‘Michael Collins’ filminde anlatıldığı üzere, ilk 2 adamdan birinin diğerini pusuya düşürttüğü ve ölüme yolladığı bir öykü içerir.
PKK ise, Kemal Burkay’dan başlayarak, onlarca Kürt aydını hakkında ölüm emri vermiştir zamanında. Ölen ölmüş, kalan sağlar gönüllü sürgüne gitmiştir.
Demirtaş hakkında vur emri çıkarsa, ne olacak?
PKK-AKP işbirliğine, Kılıçdaroğlu bile aydı.
Kalabalık bir savaş ordusuyla (hükümetiyle değil) baş edebileceğini nasıl sanıyor?
Zamanında AKP’ye oy vermiş beyaz-beyaz Türkler’in oylarının kalıcılığına nasıl güveniyor?
(Onlar, zamanında Özal’a da, Çiller’e de oy vermişti.)
Oylarını aldığı Korucular’ın yerine yeni alınan Korucular’ı nasıl tasfiye edecek?
Asıl önemlisi TC, daha önce kaza yaptığı gibi, Kürt veya Türk olmayan, örneğin Orta Asya’dan, örneğin Balkanlar’dan, örneğin Kafkasya’dan Korucu alırsa, ne yapacak?
Araplar’ı hep yenerken, IŞİD’e dizi dizi yenilmekten ders alamadılar mı hala?
Veya Halepçe türü vuruşlardan?
Kılıçla gelen kılıça gider, doğrudur ama zor oyunu da bozar, kılıç siyaseti hep yenmiştir, bunlar da doğrudur.
Yani, şimdi kılıç zamanı Demirtaş...
Sen de, varlığını tümüyle kılıca borçlusun ve o kılıca ihanet ediyorsun.
O kılıç, seni neden vurmasın Demirtaş?
Senin ihanet ettiklerin, sana neden ihanet etmesin?
ABD’ye mi güveniyorsun?
Boşuna güvenme. Sattılar bile seni. Barzani’yi bile sattılar şimdilik.
AB’ye mi güveniyorsun?
Onlar kendi derdiyle meşgul.
Seçmene mi güveniyorsun?
Onlar, her seçimde % 30-40 oranda parit değiştirir.
Kılavuzun hangi kargaydı bilmiyorum ama başın feci dertte Demirtaş...
Bu hataları yapan, ne ilk, ne de son kişi sensin...
Boşuna eğitim almışsın yani...

Azıcık tarih okusaydın, durumdan ders çıkarır, HDP’yi gerçekten bir Türkiye partisi yapabilirdin...

Bir Taşla Çok Kuş

Petrol fiyatlarının düşük tutulması, değişik sonuçlar veriyor.
Birinci getiri, Rusya’nın elini bağlamak idi. Bu işledi.
İkincisi, biraz dolaylı bir sonuç:
“Zerohedge’in yapmış olduğu bir araştırma petrol fiyatlrının yeni (daha düşük) fiyat dengesi petrodolar arzını gelecek yıllarda her ay 24 milyar dolar eksiltecek ve gelecek 3 yılda çıkışların toplamı 860 milyar dolara ulaşacak.”
1 trilyon dolar yani.
ABD 1 ve AB 1 olmak üzere, 2007’den beridir piyasaya 2 trilyon dolar girmişti. Bunun 1 trilyonunu Araplar deve edecek gibi.
Sonrası, NEP ve post-NEP etkiler:
Uluslararası borsalardan 1 trilyon dolar çıkınca, bunun etkisini öyle kolayca pek kimse hesaplayamaz bizcesi.
Bildiğimiz kadarıyla bu 1 trilyon dolar, reel emtiaya gidecek. Sonuçta Araplar, hiçbirşey üretmeyen ekonomilere sahipler. Bu tüketimin de öyle tamamına yakını, ABD kökenli falan da değil. Sonuçta dolaylı olarak, ABD’nn 1 trilyon doları AB’nin kasasına girecek gibi. Ki AB da zaten 2. trilyon avroyu basmakla ve pompalamakla meşgul idi şu sıralar, Yunanistan gibilerin sayesinde.
ABD, ister FIFA üzerinden olsun, ister İsviçre daha beyaz yıkar üzerinden olsun, ister askeri olarak olsun, bu sıralar hep AB markajı üzerine oynuyor. Çünkü AB ve özellikle de Almanya, Rusya ile genel gidişte ve genel global gidişte, pek de ABD lehine / çıkarına körü körüne bağlı davranmıyor artık, gizli olarak da olsa.
Sonuçta ne olacak?
Bir gün gelecek, simgesel bir AB-ABD inat kilitlenmesi yaşanacak ve ondan sonra, aslında 10-20 yıldır var olan ABD-AB fay kırığını, insanlar birden görmeye başlayacaklar.
Burada önemli olan şu:
1 taşla çok kuş vurmak güzel de, bunlar senin hesapladığın kuşlar olsa gerek. Gidip de, onun bunu kuşunu aşağıya indirirsen, onlar da seni arkadan vururlar.
ABD bunu öğrenecek.

Global hayat bilgisi dersi, ünite 1.