Salı, Temmuz 31, 2018

Ahmet Şık Fabrika Ayarlarına Geri Dönüyor


Haber:
“HDP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık, haftaya seçim olması halinde HDP’nin baraj altında kalacağını savundu. HDP’nin barajı geçmesinde ‘katkı oyları’nın payının büyük olduğunu belirterek, bu desteğin gelmemesi halinde partisinin yüzde 10 barajını aşamayacağı değerlendirmesinde bulunan Şık, “714 bin fazla oy almış gözükmemize rağmen aslında bir milyon kaybı var. Bu da yüzde 2 demektir. HDP’nin şu anki oyu, Demirtaş’ın oyunun üzerine bir puan ekle, o kadar” dedi.”
Daha genişletilmiş deyişle:
Zamanında nasıl Çetin Altan, hapse girmemek için meclise girmişse ve bunu itiraf etmişse, Şık da kendisinin seçilmesinin manipülasyonla olduğunu itiraf etmiş.
Fabrika ayarına geri dönmek saydığımız durum bu.
Ancak, Şık’ın eksik veya hiç olmayan tarih bilincinin gösterdiği durum şu.
Nasıl ki G-7 ülkelerinde artık seçmen seçimlere inancını yitirmişse ve ABD başkanlık seçimlerinde bile katılım % 50’nin altında artık ve ABP seçimleri için bu bazı ülkelerde % 30 falan.
Bizde ise bu, başka bir yoldan oldu:
Bu seçimdeki ittifaklar ve karxıtlıklar nedeniyle hiçbir parti kendi asıl oyunu alamadı. Onu bırakın, CHP kalktı, kendi 15 milletvekilini İyi Parti’ye yolladı.
Bir önceki genel seçimde kararsız % 40 idi, bu kez % 50’yi geçti.
Seçim sonrası analizler, ilk kez kamuoyuna hemen sunuldu. Orada görülen şey, hemen her partiden bir diğerine oy geçişi yaşandığı. Bu da, oy vermemekten beter bir, son anda yazı-tura ile karar verme durumu. Çünkü bizdeki seçmen % 60, mecliste kendi partisinin olmadığını söylese de, bunun ancak % 40’ı, yani toplamda pek pek % 24’ü oy vermezlik ediyor.
Ancak, geçmişte katılımın % 70’in altına düştüğü durum da kayıtlı.
Şık’ın eksik olarak gözleyip açımladığı durumun, geniş panoramada bunu ima ettiği savındayız ve bunun böyle olup olmadığını pek pek 1-2 seçimde görürüz.
Biz bu durumda Şık’ın bağımsız vekil konumunu seçeceği kanısındayız.
Ki zaten 2 HDP’li (sol kökenli) vekilin TİP’e geçme olasılığı da ortaya çıktı.
Geriye kalan HDP de, Öcalan’ın akrabalarının önderliğinde nurlu ufuklara yol alır artık.
(30 Temmuz 2018)

Wang Yu ve Yılmaz Güney


Wang Yu, ‘kolsuz Kahraman’ başlıklı kung fu filmleri dizisi ile ülkemizde zamanında çok ünlü olmuş, Hong Konglu bir oyuncu.
Onunla aşağı yukarı aynı zamanlarda Yılmaz Güney, avantür filmlerde vurdulu kırdılı sahnelerle halk kahramanı olagitmekteydi.
Wang Yu, birini öldürmekle suçlanmış, kanıt yetersizliğinden beraat etmiş.
Yılmaz Güney, (politik olmayan ve lümpence nedenlerle) birini öldürdü ve hapis yattı.
Ne tuhaf:
Melodram desen az uyar, komedileşmiş trajedi denebilir belki.
Ülkemize gelip, Boğaziçi Üniversitesi’nde bir söyleşiye katılan Çinli bir yönetmen, 1970’lerdeki Hong Kong ve Yeşilçam filmlerindeki ortak öğeleri çok güzel anlatmıştı.
Melokomikleşmiş melodram. Bol vurdu kırdı. Hollywood-Bollywood kırması / melezi bir durum yani.
Oyncular, canlandırdıkları rolleri ciddiye alır, gerçek yaşamlarına taşırlar.
Rourke öyle oldu, Walker öyle oldu. Den den de den den.
Wang Yu ve Yılmaz Güney de öyle olmuş sayılır.
Metnimizin tezi de bu:
Melodram yaşam gerçeği ile melodram filmisel kurmacanın içiçe geçirilmesi ki bu, şeyselleşmenin (reification) dibi olmakta.
(29 Temmuz 2018)

Pazartesi, Temmuz 30, 2018

Sürpriiz: 4 TKP’den Sonra, 2. TİP’imiz de Oluyor: Erkan Baş, Vs


Haber şu:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki parti sayısı 9’a çıkıyor. 24 Haziran seçimlerinde HDP listelerinden milletvekili seçilen Erkan Baş ve Barış Atay, istifa ederek eylül ayında kuruluşu tamamlanacak Türkiye İşçi Partisi’ne geçecek.”
Devamı ilginç:
“Erkan Baş ve Barış Atay’ın Meclis’teki ekibinden gelen resmi açıklamada ise, HDP ile seçim öncesinde imzalanan protokol metninde ‘ayrılma hakkı’nın bulunduğu ancak bu hakkın kullanılıp kullanılmayacağına ilerleyen günlerde karar verileceği belirtildi.”
Bu durum, medyaya haber olarak geçmedi.
Ayrıca, ekip ne?
Eskiden hempa vardı, o mu?
Tüm bu açıklamaların, tam da HDP’li Bilgen’in HDP’nin solu kucaklayacağı açıklamasının hemen ertesi günü yapılması ironik. Kucakları boş kaldı.
Şaka bir yana:
Bu ülkede şimdi ve burada, gerçek bir sol parti keşke olabilse, ondan önce de öyle bir sol partinin ilkeleri başkan açıkça ortaya konabilse. Ama gerçek sol.
Erkan Baş’ın daha önce internette yazdıklarına bakınca, ancak umutsuzluk hissedilebilir.
Yaptığına bakınca da öyle:
“HDP Hatay Milletvekili Barış Atay ile İstanbul Milletvekili Erkan Baş Meclis’teki yemin törenine yakalarında Türkiye Komünist Partisi’nin kurucusu Mustafa Suphi ve Türkiye İşçi Partisi’nin lideri Behice Boran’in resimlerinin olduğu rozetleri takarak katıldı.”
Mehmet Ali Aybar nerede?
Baş, o TİP’in 1971’de Kürtçülük’ten kapatıldığını unutmuş mu?
Aynı hatayı onyıllar boyunca taşımak neyin nesi?
Mustafa Suphi TKP çizgisi, yani Stalin çizgisi, TİP’in ise, ister Boran, ister Aybar çizgisinde o TKP ile ilgisi yok.
Ne bu paçal?
1968’liler 50. yıllarında yaptıkları hataları yok sayarak, güzellemeler peşindeki huzurevi kaçkınları gibiler.
Baş ise, dakka bir gol bir, onları da aşmak arzusunda…
Dipnot:
Baş, konuyu reddetmiş ama açıklaması Akşener’in istifa edip geri dönmesi türünden olmuş:
“İstifa edeceği iddia edilen Erkan Baş ise Artı Gerçek’in konuya ilişkin sorusunu “Henüz gündemimizde böyle bir konu yok” diyerek yanıtladı. Baş, TİP MYK’sinde bu konunun konuşulup konuşulmadığına ilişkin sorumuza ise “Bana bu yönde gelen bilgi yok” cevabını verdi.
HDP Milletvekili Barış Atay’ın Danışmanı Barış Kineşçi de, “Seçimler öncesinde HDP ile partiden ayrılma konusunda bir mutabakat vardı ve bu hakkımız her zaman saklıdır. Ancak bu bugün ya da yarın olacak diye bir şey yok. Şimdilik gündemimizde böyle bir şey yok. Zaten TİP’e geçilip geçilmeyeceğine de, TİP MYK’si karar verir” diye konuştu.”
Güzel kardeşim, bu yeni TİP kurulurken internetten sevinç haykırmaları yapan sen değil misin?
Neden doğrudan konuşmuyorsun?
Güvenilir ve açıksözlü ol güzel kardeşim.
+
TİP Kurucular Meclisi: Baş ve Atay için karar HDP ve TİP'in ilgili organlarında görüşülerek verilecek.

(30 Temmuz 2017)

HDP Ne Demek İstedi?


Haber:
“Bugüne kadar nihai karar süreçlerini parlamento merkezli yürütmedik. Bundan sonra da böyle olacak. Toplantının en önemli tartışma noktalarından birisi buydu. Meclis’i etkin kullanacağız ama toplumsal muhalefet eksenli yapacağız bunu.”
İtirafa bakar mısınız?:
Kim takar meclisi, hatta kendi vekillerimizi?
“… artık Kürt sorununu sadece kimlik sorunu üzerinden tartışamayız. Artık sınıf mücadelesi ile kültürel haklar mücadelesi iç içe geçmiş durumda. Bunun önemli nedenlerinden birisi göçtür. Kürt illerinden batıya göç, Kürt sorununu bir bölge sorunu olmaktan çıkardı. Büyük şehirlerdeki işsizlik sorunu, iş cinayetleri, sosyal bozulma gibi sorunlar da Kürt sorununun bir parçası haline geldi.”
Meali:
Komünizm gerekiyorsa, onu da biz yaparız. Lgbt gerekiyorsa, onu da biz yaparız. Vd, vb, vs…
Bununla, Beyoğlu’ndaki bir genelevde veya serbest çalışan 18 yaş altı Kürt erkek eşcinseller sorununu kastetmiş olabilir mi?
Bizce hayır.
Ancak, bırak batıyı, doğudaki Kürt kültürel kimliğindeki bozulmayı, bir Kürt gayet açıkseçik anlatmış: Selim Temo:
Oto-asimilasyon.
Bunu mu kastetti?:
Bizce yine hayır.
HDP’yi ve HDP’nin üst düzey kadrosunu gerçekler, bilgiler, düşünceler, doğrular değil, kendi hayalleri ilgilendiriyor.
Politikacıları bunlar ilgilendirmez zaten. Onları iktidar ilgilendirir. Baş ol da, soğan başı ol, ilgilendirir.
Son olarak:
“PM’den MYK’ye verilecek yetkilendirme, bir takım temasları da beraberinde getirecek. Geniş kesimlerle bir araya gelmek istiyoruz. Önümüzdeki dönemin anahtar kavramı ‘yerellerde tartışmalar’ olacak. İktidar merkezileştikçe, biz yerelleşmeliyiz.”
Biz bunu, ‘1 çeyrek gerillaya ve alana geri dönüş”, artı “3 çeyrek federasyon eğilimi” olarak okuyoruz.
Bunu seçim öncesinde de yazmıştık zaten.
Yalnızca, “biz atlamadık, arkadan ittiler’ olacak bahaneleri…
Hala Batı desteği umuyorlar ama artık alamayacaklar, bizce, en azından yeterince alamayacaklar.
Yine de, söylenenlerin bunların dışında da bir şeyler ifade ettiğine eminiz. Onu da önümüzdeki günlerde göreceğiz.
(29 Temmuz 2018)

Haziran 2018 Seçimleri Veri Analizleri


Haber:
“CHP Parti Okulu, 27-29 Temmuz’da, İstanbul'da ‘3. Ulusal Parti İçi Eğitim Çalıştayı’nı gerçekleştirdi. 16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu’nda ‘normal olmayan oy sayısının 2.5 milyondan fazla’ olduğu tespitiyle dikkat çeken polimetre.com’un kurucusu M. Günal Ölçer verdiği ‘Seçim Sandıklarındaki Tuzaklar’ başlıklı konferansta 'MHP'ye geçen yüzde 7 oyu normal bulmadıklarını' söyledi.”
O % 7 oy fark da, 3,5-4 milyon oy ediyormuş.
Asıl bilgi şu bizce:
“Geçen dönemde CHP’nin sıfır, bir ve iki oy aldığı yerleri kontrol edemediği sandıklar olarak değerlendiriyoruz.  Önceki dönemde bu sandıkların sayısı 18 bin 997’du.”
Yani, kabaca % 10. Yani, bu seçimler için kabaca 5,5 milyon oy.
En önemlisi bu. Seçim gecesi 22:30 ila 03:30 arasında neler olduğu tahmin edilebilir.
Ve bunun için, ne CHP, ne de seçim gözlemcileri platformu hiçbirşey yapamadı.
İlk veriler açıklandığında, AKP’nin gidiş asimptotu, % 50,5 falandı. % 52 dendi. % 1,5 da, hepi topu 750 bin oy yapar, 5,5 milyon değil.
Referandumda da, bu seçimlerde de oynama vardı, bariz vardı.
Ancak, sonradan hesapların ortaya çıkacağı da belliydi. Çıktı da.
Fark ne?
Bunun er veya geç bir gün engellemek.
Ha, bir de çokpartililiğe, gelen iktidarın gitmesinin normalliğine tarafları ikna edebilmek. 72 yılda bunu yapamadık. Tanzimat gibi, bunu için de artık epeyi geç.
Ki biz zaten, bir daha seçim olmayabileceğini bu erken seçimlerden önce ileri sürenlerdeniz. Bu sav, kayıtlı duruyor.
1950 DP’nin de sonu belli, 1983 ANAP’ın da sonu belli, 1993 DYP’nin de sonu belli.
Öyleyse, AKP’nin de sonu belli.
Bunu veri analizleri söylemiyor, tarih söylüyor.
(29 Temmuz 2018)

Dünya’nın İlk Kafa Nakli


İronik bir öykü.
Öncelikle, gecikmeli bir öğrenmi, 9-10 aylık bir gecikme sözkonusu.
Haber şu:
“İtalyan Profesör Sergio Canavero dünyanın ilk kafa naklini bir ceset üzerinde gerçekleştirdi. 18 saat süren operasyonun başarılı olduğunu söyleyen Profesör bu ameliyatı yakın zamanda canlı bir kişi üzerinde uygulayacağını söyledi.”
İlkin:
Ceset değil, kadavra.
Kadavra Çinli. Müstakbel canlı aday da Çinli.
“Sergio Canavero ise yeni bir gönüllü hasta arayışını Çin’de sonlandırdı. Harbin Tıp Üniversitesi’nden bir meslektaşı ile birlikte, Çinli bir gönüllü bulduklarını açıkladı.”
Asıl ve ilk aday ise Rus idi:
“Spiridonov, "İtalyan doktora güvenemeyeceğim gözönüne alındığında, sağlığımı kendi elime almak zorundayım. Çelik bir implantla omurgamı düz tutabileceğim oldukça başarılı olan bir yöntem var” açıklamasında bulundu. Rus hastanın bu tavrı, bilim camiasında fazlasıyla eleştirildi.”
İroni burada:
Zaten güvence yoktu ama Rus 2 yıl boyunca evet dedi. Artı, tüm organ nakillerinde başlarda kayıp oranı % 90’larda idi.
Asıl ironi, bilimcilerin hastayı eleştirmesinde. Madem cerrah güvenilir, içlerinden sağlam biri kafa nakli yaptırsın o zaman. Hatta olmadı, çocuğuna yaptırsın.
Açıkça söyleyelim:
İlk kafa nakli yapılan 10 kişinin 9’u veya 10’u ölecek. Onlardan kazanılan bilgi, sonrakilerin sağ kalmasını sağlayacak. Dolayısıyla ilk hastalar, bir tür ötanaziyi kabullenmiş olacak.
İroni her zaman ironi ama:
Dünya’da yüz nakli yapılan ilk hasta bir kadındı. İntihar etmeye kalkmıştı. Köpeği uyansın diye yüzünü parçalamıştı. Köpek yüzünü parçalamış. Yüz nakli yapılmış. Kadın ilaçlar nedeniyle, kanser olup ölmüş. Bu süreç 10 yıl almadı.
Yani:
Başta ölmek istiyormuş, sonda ölmek istemiyormuş.
Bu Rus da öyle.
Dipnot:
Kadavrada kafa nakli, kas, sinir, damar dikmeleri için çözüm verir ama 24 saat boyunca beden soğutması için çözüm vermez. Yine de, sözü edilen ilk 10 muhtemel ölecek hasta sayısı, 3 veya 5 azalabilir bu ön-yöntem ile.
(29 Temmuz 2018)

Pazar, Temmuz 29, 2018

Londra’dan 1 Milyon Sterline Ev Alan Türkler


“Aptalım ve cahilim ama bununla övünüyorum” demektedirler.
Haber:
“Emlak danışmanlık şirketi Allytta’nın CEO’su Neşe Jenkins, son 5 yılda 85 bin Türk’ün Londra’dan ev aldığını söyledi. Jenkins’e göre Chelsea bölgesini seçen Türkler yaklaşık 1 milyon sterlin harcıyor.”
Ortalama ev fiyatı ise, 200 bin sterlin: Para çok, bir tarafıma sürüyorum, durumu.
“… Jenkins, “Araştırmalarımıza göre, son 5 yılda 85 bin Türk'ün Londra 'dan ev aldığını düşünüyoruz. Resmi verilere göre ise son 5 yılda 17 bin Türk İngiltere 'ye göç etti” dedi.”
Henüz göçmemiş 68 bin tanesi bir daha göçemeyebilir, çünkü sınırlar bir anda kapanabilir artık.
Londra, yaşanır bir yer değil. Dünya’nın en yüksek göçmen oranı orada çünkü.
İklimi ise berbat. İngilizler bile nefret ediyorlar oradan.
Bizim zengin sınıfı ise, 2. Dünya Savaşı ertesinde batmış Fransa’da ve Paris’te sanat tapınağı arayan şavalaklar gibiler: Batmış bir imparatorlukta uygarlık arıyorlar.
Bu arada, sözkonusu paranın yarısına vatandaşlık veren ülkeler var.
Sonuç:
Londra / İngiltere, Dünya’nın tüm ülkelerine yayılacak son 5 yıldaki AKP kaçağı oranının % 25’i ila % 33’ü demek. Bu da 350 bin kişi toplam demek ve aile için de çarpı 3 demek. Oysa, görünen sayılar daha düşük idi.
Bizi ilgilendiren şu:
Ülkede kalan 1 milyon kişi de, kaçan / kaçacak 1 milyon kişi de o paraları AKP sayesinde kazandı.
Fark ne?
Farksızlık ne?
Bu konunun yazılması gerek ama röportaj / söyleşi olarak. (İzmir için bu yapıldı ve ilginç veriler sağlandı.)
(29 Temmuz 2018)

Kapitalizmin Son Momentinin Sonu


Aslında dikkati çekmese de, tüm devletsel / düzensel (iktisadi, askeri, siyasi) sistemler de öyle olarak, kapitalizm en son büyük global krizini 1929’da yaşamıştı.
2019’a / 2029’a doğru da, benzerini yeniden yaşıyor.
Veriler:
ABD’de:
“ABD’de S&P 500 endeksindeki hisse senetleri, 10 yıl öncesine göre yüzde 231 oranında değerlenirken, bu süreçte gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) artışı yüzde 38 oldu. Bu süreçte ortalama saatlik işçi ücretlerindeki artış ise yüzde 21’de kaldı.
Washington merkezli Ekonomik Politika Enstitüsü’nün (EPI) çalışmasına göre, 2015 yılı itibarıyla ABD’de en zengin yüzde 1’lik kesiminin yıllık ortalama geliri, nüfusun geri kalan yüzde 99’luk kısmının ortalama gelirinin tam 26.3 katına ulaştı. 2013’te bu rakam 25.3 kattı. New York’ta bu rakam 44.3 kat oldu. En zengin yüzde 1’lik kesimin yıllık ortalama hane geliri 421 bin 926 dolar olurken, söz konusu yüzde 1’lik kesimin tüm gelirden aldığı pay yüzde 22’yi geçti. Bu oran 1928’de, Büyük Buhran’dan bir yıl önceki yüzde 23.9’luk zirve sonrasındaki en yüksek rakam olarak kayıtlara geçti.”
Türkiye’de:
“Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Dairesi’nin (DİSK-Ar) çalışmasına göre, 2004 yılı baz alındığında asgari ücret, 2017’ye kadar reel olarak yüzde 36 artarken reel gayri safi yurtiçi hasıla (milli gelir ) yüzde 95 oranında arttı. Reel asgari ücretin reel milli gelire oranı yüzde 30.5 geriledi. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre, ABD’de eşitsizliğin son 90 yılın zirvesine çıktığı 2015 yılında bile Türkiye, gelir adaletsizliğinde ABD’yi geride bıraktı. gelir adaletsizliğinin OECD ülkeleri arasında en yüksek olduğu üçüncü ülke Türkiye olurken, dördüncü ülke ABD oldu. Bu alanda Meksika birinci, Şili ikinci sırada yer aldı.”
BİST endeksi ise, 25 binden 100 bine çıkmış, yani % 300 artmış:
Çıkarsamalar ve yorumlar:
Tarihin kısa, orta ve uzun dönemli siklusları vardır.
Tarihte bunu sağlayan parametreler; büyük sayılar yasası, üretimden gelen sikluslar, artık sayıların birikimi yasası olmakta.
Eğer 1750-2000 arasını kapitalizm dönemi sayarsak, ayı sürede 1929 Krizi’nden başka büyük krizler de vardı. Asıl önemlisi bu dönemde, kıtlıklardan gelen büyük ölümler ve büyük göçler de vardı. Böylelikle, hegemonya ve kapitalizm odağı, AB’den ABD’ye kaydı.
Kapitalizm, 1945 sonrasıki 2. Sanayileşme süreçleri ile başka bir şeye dönüşmek üzere. Üretim tarzı, % 70 hizmet sektörü ve ondan büyük üretim sağlayan % 5 ileri teknoloji ile veri tabanı değiştirdi.
Bu durumda sözkonusu olan şey, bir yalpa ve yol çatallanması olmakta.
Ancak klasik ekonomik veriler hala geçerli. Gelir dağılımı eşitsizliği bunlardan biri. Geçmişte de, borcu nedeniyle köle durumuna düşen kitleler isyan çıkarmıştı. Şu anda olup biten de benzeri: 4. Dünya, ucuza tarım ve işgücü satarak, teknoloji oyuncaklarını satın alarak, 1. Dünya’ya trilyonlarca dolarlık artı değer aktarımı yaptı.
Şerh:
Bizim Alamancılar’ın memlekete para yollaması gibi, Dünya’daki % 5’lik birinci ve ikinci kuşak göçmenler, anavatanlarına küçük oranda da olsa, artı değer geri aktarımı sağladı ve halihazırda da sağlıyor.
Tefecilik yüzyıllardır var ve hep sistemi çökegelmiş. Artı, hiç kimse tarihten ders almamış. Şu anda yaşanan da bir benzeri olarak, 2029 simgesinde yeni bir global kriz kaçınılmazlaştırıldı.
Dünya kayıtdışı finansal sistemlerinde biriken 1 yıllık global GSH miktarı bir anda sıfırlanabilir, 2029’da öyle olmuştu, çünkü yalnızca ekran üzerindeki sayılardan ibaret bunlar. Bir de, asıl değeri 50 milyon dolar olan ama 1 milyar dolara satın alınmış emlak var. Örnek: Boğaz’daki bir yalı, Dünya’nın en pahalı binası iken, 1 yıl sonra 10’da bir fiyata düşmüştü.
Kabaca, 1929’da da 10’da 1’leme geçerli olmuştu. Bir süreliğine de, borsada tabelalar kapanmıştı. Sonra, eski tas, eski hamam olarak eski sistem sürdürülmüştü: 100 yıl daha, ta ki bugüne kadar.
Ancak, iflas geldiğinde aç sınıfın laneti, bu iflas eden ve köleleşecek işgörenlerden değil, AKP’den 16 yıldır beleşe doyan 20 milyondan gelecek.
Diğer bir deyişle:
Açlar değil toklar, çalarlar ve dilenirler.
O en tepedeki % 1’in (70 milyon kişinin), % 80’i ise sıfırlanacak. Tarihte de hep böyle oldu. Bırakalım, sınıfların iflası, sınıfların yok olması ve yeni sınıfların oluşumu sözkonusu oldu.
Yani:
O % 1’le kendi kanının ve canının pazarlığını yapan ortadirek % 40 küçük burjuva sınıfı, belki kalıcı, belki geçici olarak, çökecek bu sefer.
Kendi sonunu da kendi elleriyle getirmiş olacak.
Çıkış:
Tek adam rejiminin yapamayacağı kesin olan bir şey var:
Olmayan ekmeği var kılamıyor.
Dünya’yı bekleyen de yeni bir kıtlık salgını…
Hisse senetleri kıtlıkta yenmiyor.
Reel sektör, her zaman reel sektör.
Takas da, her zaman geçerli bir ekonomik araç.
(29 Temmuz 2018)

Cumartesi, Temmuz 28, 2018

Deniz Yücel'den Muharrem İnce'ye tepki: Bir Gün Belki Hayattan, Yeiğh Yaağh


Yücel, İnce’ye demiş ki:
“Türkiye’de yaklaşık bir tutuklu kaldıktan sonra geçen şubatta tahliye edilen Türk-Alman gazeteci Deniz Yücel, papaz Brunson'ın ev hapsine alınmasına ilişkin "Biz bu filmi Deniz Yücel olayında gördük" yorumu yapan Muharrem İnce'ye tepki gösterdi.
Yücel, Twitter üzerinden paylaştığı mesajda "Sayın İnce, bugünün Türkiye’si, başkalarının şantajına maruz kalan bir devlet değil, başka ülkelerin vatandaşlarını rehin alarak onlara şantaj yapmaya çalışan bir çete devletidir. Belki bir gün farkı anlar, CHP için doğru dersleri çıkarırsınız." ifadelerini kullandı.”
Sen de, o şantajın ve pazarlığın bir parçası oldun ve/ya edildin güzel kardeşim. İçeri girdin ağladın, çıkarken de göbek attın. Hepsi internette mevcut.
Gürer Aykal deyimiyle, TC’yi turistik ziyaret için kullanan Alamancı Yücel’e bazı memleket gerçekleri ve dersleri:
Şantaj varsa, yapan veya yapılan olmak farketmez. Sen yaptırılan olmamayı seçebilirdin, seçmedin (çıkarılacağın gün, gömerdin gardiyana kafayı, kalırdın içeride paşa paşa). Uça uça tüydün oysa.
TC çete devleti ise, Merkel dişi neo-Hitler olur. Sen de seve seve onun kucağına oturdun, hala da o kucaktasın. Birleşik Faşist Almanya, isterse ve/ya ‘abwehr’ bunun gerekliliğini önerirse, derdest eder, seni geri içeri verir.
(Berh: Bu sözü edilen Birleşik Almanya Faşizmi’ini görmemek için koskoca Fassbinder, 36 yaşında ölüp gitti ve milyon Yücel, bir Fassbinder etmez, edemez.)
O ya da bu iktidar odağı ile işbirliği yaparak gazeteci, aydın veya entellektüel değil, entelejensiya olunur, sen de bir entelejensiyasın cicim.
Evet, İnce yanlış yanlış üstüne yapıyor. Bilgi eksikliği ile o ve hesapça rakibi Kılıçdaroğlu, aynı noktada birleşip, ABD’nin neyin peşinde olduğunu kavramayıp, cav cav etti. Çok değil, 1 ay içinde 25 CHP milletvekili içeri alınacak oysa: CHP’sel bir AKP şeydaşlığının gereği yok.
Ama bu Yücel’in hata üssü hatasını düzeltmiyor, tersine yükseltgiyor.
“Tarih göstermektedir ki tek adam yönetimine sahip devletler, büyük devletler açısından tek adamın tehdit edilmesiyle, gerektiğinde müdahale edilmesiyle hizaya getirilecek devletler olmuşlardır.”
Sen git, onu ‘abwehr’ başkanına söyle, Merkel’e söyle cicim.
Tarihin kuburuna ve kabrine yallah cicim…
(27 Temmuz 2018)

Aslı Aydıntaşbaş Negasyonu


Devirleri bitti. Defterleri kapandı. Bunlar hala kendilerine yer açmaya çabalıyorlar.
“Filmin son karesinde ABD’li rahibin ülkesine döndüğünü, Hakan Atilla’nın da Türkiye’ye doğru yola çıktığını göreceğiz.”
İşin aslı ne imiş peki?:
“Washington Post gazetesi, ABD Başkanı Trump'ın 14 Temmuz'da İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'yu arayarak İsrail'de gözaltına alınan Ebru Özkan adlı Türk vatandaşının bırakılmasını istediğini yazdı.”
(Sözcü, 27.07.18.)
Bu da, Bronson’un bırakılması için yapılmış.
Gülen ve/ya Atilla uyduramadık, Özkan verelim; pantalon uyduramadık, gömlek verelim.
Sonra da biz, bu türden gazetecilerin manipülasyon için yazdığını söylediğimizde, hakaret sayılıyor.
Sayı saymayı da bilmiyorlar, sopa da yememişler.
Deniz Yücel ve Özkan ile Gülen ve Atilla’nın önem derecelerini birbirine karıştırmışlar.
ABD’de Türkiye’ye yönelik birçok ambargo önerisinin gelmeye başladığını da görmezden geliyorlar.
“Amerikan Hazine Bakanlığı’na, uluslararası mali kuruluşlara 'Türkiye’ye yardım etmeyin ve kredi açmayın' çağrısı yapma yolunu açacak tasarı, bugün Senato’nun Dış İlişkiler Komitesi'nde oylanacak.”
Bu arada:
Hem Aydıntaşbaş gibilerin miyadı doldu, hem de Küçük gibilerin. Çünkü Erdoğan, yeni dönemde bunlara gereksinimi olmayacağını hesapladı ama yanıldı ve bunlar da açıkça görüldüğü üzere, hala eski politik momentte takılıp kalmış durumdalar.
ABD sonunda ipleri yeterince hızlı sıkmaya ve elini açıkça oynamaya başladı. Erdoğan’ın 2 seçeneği var:
Ya IMF yolu, ya başkanlığa güle güle yolu.
Bu türden gazeteci tayfası da, her 2 durumda da tarihin hafriyat çukuruna…
(27 Temmuz 2018)

Cuma, Temmuz 27, 2018

TC Ekonomisi Temmuz 2018: Yaşamak veya Sürünmek


Ekonomik açıdan zorunlu harcamalar şöyle olarak açıklanmış:
“Türk-İş, temmuz ayı itibariyle açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarını açıkladı.
Haziran ayında 1.714,35 TL olan dört kişilik bir ailenin açlık sınırı temmuz ayında 1.738,37 TL'ye yükseldi.
Yoksulluk sınırı ise temmuz ayında 5 bin 662,46 TL oldu. Bir önceki ay bu rakam 5 bin 584,20 TL idi.
Bir çalışanın sadece kendisinin yapması gereken yaşama maliyeti ise aylık 2.136,28 TL olarak hesaplandı.”
“Türkiye'de 2015 için hanehalkı başına aylık ortalama tüketim harcaması 3 bin 43 TL.”
(TUİK)
Bu da kişi başına bin lira gibi yapar.
2018 için, yılda % 15 enflasyondan % 45 ekle, 1.450 yapar.
Yeme içme masrafı ise, giderin kabaca % 25’i.
“Yeme içme amacıyla yapılan harcamaların yurt içi tüketimdeki payı ise yüzde 25,8 olarak gerçekleşti.”
Bu da, kişi başına ayda 362,5 lira yapar.
4 kişilik hane için ise, 1.450 lira yapar.
Yani, 1.738 lira yerine, 1.450 harcıyormuşuz. Yani, açmışız. Yani, yaşamıyormuşuz. Yani, sürünüyormuşuz.
Ayrıca, ilk % 1’in harcamaların % 30’unu yapması nedeniyle de bir % 70 katsayısı mevcut. Aslı daha düşük yani.
Isınmayan evlerde aç karnına yaşamak:
Çağ atlamış Türkiye’nin asıl gerçeği bu.
(26 Temmuz 2018)

Perşembe, Temmuz 26, 2018

Zuckerberg ve Facebook: Kendini Asmak


Google veya Facebook türünden ileri teknoloji şirketleri ilgili genel tezimiz, bunların 1 numarada olmalarının, kendi çabalarından çok tesadüfle olduğu ve yaptıkları hataların oldukça büyük olacağı (veya olup da saklandığı) yönünde olageldi.
Google için bu, saat ve giyilebilir bilgisiyar çizgisi oldu.
Facebook içinse bu, aşırı şişirilmiş sayılar ve Instagram olayı oldu.
Facebook ve Instagram için, 2018 tahminleri:
“Araştırma şirketi eMarketer, Şubat (2018) ayında yayımladığı raporunda, 25 yaşın altındaki Facebook kullanıcılarının sayısının bu yıl 2 milyon azalacağını tahmin etmişti.
Yine eMarketer'ın tahmininine göre, Facebook'un sahibi olduğu Instagram'ın 25 yaşın altındaki Facebook kullanıcılarının sayısının ise 2018'de yaklaşık 1 milyon 600 bin artacak.”
Yani:
Bir miktar kullacınının % 80’ini sağ cebinden sol cebine geçir ama bu sırada % 20’sini kaybet.
Bu, işletmecilik açısından komik bile olamayacak bir sonuç.
Panzehir / çözüm için olası tahminler de şunlar olarak açımlansın:
Google’ın neler var?:
Çeviri, Youtube, Blogger / Blogspot, ülke Google’ları: Tüm bunlar, global ilk 100 site listelerine Google adına olmayarak da giriyorlar.
Bunların özelliği ne?:
Hiçbiri, bir diğerine benzer veya yakın iş yapmıyor.
Oysa Instagram, kurulduğunda bile, 25 yaşaltı için Facebook idi ve Facebook kalktı, onu satın aldı.
Yine de bu, Yahoo’un satın alıp batırdığı ve kapattığı epeyi site deneyimi kadar berbat bir deneyim değil.
Google ise, Imdb’nin yapmadığını yapabilecek bir Allmovies ve Dünya pazarı Dünya film pazarını geçen oyun alanında Allgames gibi siteleri alıp geliştirmedi ama hala geliştirebilir.
Bir de, olası bir anti-Amazon site türü tasarımı / yaratımı olanağı mevcut:
Allcrossmedias.
Çizgiroman, çizgifilm, film, dizi, oyun toplamı. Comic-con’un global ticari internet sitesi gibi olan bir şey. Ticari bir şey. Şu an bu alanın global yıllık cirosu 100 milyar doların üzerinde ve bu düzeyde cirolu hepi topu 30 iş alanı var Dünya’da.
Nereden nereye?
Bu arada bugüne kadar Google’a uluslararası antitröst yasalarını hiç uygulamamaları da ilginç bir durum.
Sonuç:
Eğer Facebook’un şişirme video izleme sayıları gerçeğine indirilirse, Facebook yarı yarıya küçülür.
Bunu da kendileri becerdiler.
(26 Temmuz 2018)

HDP Bedelliye Karşı


HDP bedelliye muhalefet şerhi koymuş:
“HDP de bedellinin ekonomik durum kötüye gittikçe başvurulan bir “para kaynağı” olarak kullanıldığını belirtirken, zorunlu askerliğin kaldırılması istendi.”
Yani:
Bedellide paralar orduya gidecek. Profesyonel ordu genişleyecek. Bu olmasın. Amatör-acemi erlerle savaş sürsün.
Zorunlu askerlik kaldırılsa, bu kez profesyonel ordu büyümek zorunda.
Bunlar birbirine karşıt şeyler. İkisini de HDP savunuyor.
Yani:
HDP neyi savunduğunu bilmiyor.
(25 Temmuz 2018)

Güçlü Güçsüzü Yönlendirdi


ABD başkanı Trump, Türkiye’de hapishanede bulunan rahip Bronson’u evinde görmek istediğini söyledi.
Sonra da şunlar oldu:
Tutuklu yargılanan ABD’li rahip Andrew Brunson’un ev hapsine alınarak adli kontrole tabi tutulması kararı, TL varlıklara ralli getirirken, Türk Hava Yolları’nda (THY) yükseliş yüzde 14’ü aştı. Yüzde 14,40 değer kazanan THY’de Ekim 2004’ten bu yana en büyük yükseliş kaydedildi. THY hisseleri 18,19 lira oldu. Devre kesiciden sonra prim, yüzde 7,23’e geriledi.
Halkbank’ta da değer kazancı yüzde 16’yı aştı. Halkbank yüzde 16,37 yükselişle 7,39 lirayı gördü.
THY ve Halkbank, TSİ 15:12’de yüzde 3,72 yükselen BIST 100’ün en çok değer kazanan ilk üç hissesi arasında yer aldı.”
Bir taşla çok kuş:
Güçlü güçsüzü yönlendirdi.
Borsada manipülasyon çok güçlendirildi.
Halkbank’a gelecek olan cezanın önü açıldı.
Demek ki IMF pazarlığı dedikodusu da boş değil.
Demek ki ekonomi küçültülecek ama önce ağaçlar silkeleniyor bir. Kalan son olmuşlar toplanıyor.
Yemişler tasfiye edildi, yiyecekler getirildi.
Bu da ek bir süre demek, maksimum 2 yıl daha.
(25 Temmuz 2018)

Çarşamba, Temmuz 25, 2018

Felaket Yönetimi: Yunanistan’da Orman Yangınında Ölmek veya Sağ Kalmak


Yunanistan’da Temmuz 2018’de orman yangınları çıktı. Sabotaj oldukları sanılıyor. 25.07.18 itibarıyla 74 kişi öldü.
Felaket yönetimi açısından şu andaki sorumuz şu:
Yangın başlayıp yayıldıktan sonra ölen 74 kişinin 74’ü nasıl öldü, kaçı nasıl sağ kalabilirdi?
Alıntı:
“Yüzlerce kişi denize kaçtı, ancak sıcak küller ve uçuşan yıkıntılar, birçok kişiyi denizde açılmak zorunda bıraktı.
Dalgalar yüksekti ve akıntı insanları Evia Adası'na doğru sürükledi.
Bu sabah 3 kadın ve 1 çocuğun boğulduğunu duydum. Denize gidip kaybolan birçok kişi var.
Denizdeki bazı insanlar kurtarılmadan önce 4 saat boyunca denizdeydiler.”
Yanacağına boğulmak: Yaşanan bu.
Bir de paniklemek: Asıl yaşanan bu.
4 saat yüzmek gerçekte cildi bozar, o kadar.
Ancak, denize açıldıktan sonra kimsenin yüzme rotası belirlemediği kesin. Sonuçta o kadar sürede yanmayan kıyı bulmak mümkün.
Demek ki açmaz, panikte ve kurtarılmayı beklemekte. Bir de, yüzmeyi bilmeyenler de vardır ama onlar denizde açılamamışlardır zaten.
Orman yangınları, her yıl Dünya’da binlerce noktada yaşanıyor, Yunanistan’da da öyle. Ancak, bunca felaketten sonra bile, ‘yangında ilk ne yapılır?’ sivil savunma kursları / eğitimi hala yok ve olmayacak da.
Genel denklem ise şu:
80 yıl yaşayan her insan, tüm yaşamı boyunca 5-10 ölümcül felaketle yüzleşir. Kimi bunu farketmez bile. Ancak temelde ne yapacağını kimse bilmez.
Felaketi, özellikle de ölümü yok sayma, üüm Dünya-insan kültürlerinin ortak yanı.
Felaketlerden öğrenmemek de öyle.
Yunanistan da öyle.
1 hafta sonra Çipras istifa eder, politik kaos başlar, ölenler unutulur gider.
(25 Temmuz 2018)

Salı, Temmuz 24, 2018

HDP ve Gri-Slaktivist Seçmen


HDP Eş Genel Başkanı Seza Temelli bazı saptamalarda bulunmuş ve yanılmış, onları imlemek istedik.
“Referandum öncesi bizim tespitimiz 300 bin civarındaydı, o da yıkılan kentlerden göç edenlerdi.”
Yani:
HDP seçmeni doğudan batıya gidince, HDP’ye oy vermiyor. Ancak, batıdaki ve doğuya hiç gitmemiş-gitmeyecek gri-slaktivist seçmen HDP’ye bir oy veriyor, bir vermiyor.
“Ama bir de gri bölgeler var. O gri bölgedeki seçmenler, o seçim atmosferine bağlı olarak tercih kullanıyor. Örneğin sol, sosyalist, demokrat bir gri bölge havzası var. Bu havzadan biz de oy alıyoruz, CHP de oy alıyor. Bu seçimde bizim bu havzadan aldığımız oy var mı, tabii var. Bundan daha doğal bir şey yok. Çünkü biz solda bir partiyiz. Sol, sosyalist, sosyal demokratlardan oy almamız kadar doğal bir şey yok.”
İyi de, bu ülkede 5 milyon sol oy yok ki. Bunların bu kez 2 milyon batıda HDP’ye oy verdi. HDP üzerinde anlaşan seçmen, herhangi bir bağımsız aday üzerinde de anlaşır ve ona oy verir: 1968’lilerden hala sağ ve mücadelede kalan epeyi insan var örneğin.
Şerh: Türk seçmeninin oy verme takınağı yanında, bağımsız vekillerin bir işe yaramadığı takıntısı da var.
Devam:
HDP, solda bir parti değil, hiç olmadı da. HDP, milliyetçi bir parti. Solda milliyetçi parti olmaz.
“Bu arada bizimle AKP arasında da bir gri bölge var. Mütedeyyin demokrat bir kesim illa oyunu AKP’ye ipotek etmiş değil. Zaman zaman AKP’ye zaman zaman HDP’ye, belki bu seçimde bir miktar Saadet’e oy verdiler.
İşte biz bunu söylüyoruz:
Mütedeyyin sol oy olmaz. Sol ve dinci seçmen aynı partiye oy vermez. Veriyorsa, o seçmende de, o partide de sorun var demektir.
Sonuç mu?:
Benim oğlum bina okur, döner döner gene okur.
HDP’liler tarihten hiç ders almıyorlar.
(24 Temmuz 2018)

Ekonomi Çöker mi, Çökmez mi?


Barış Soydan, t24’te çökmeyeceğini önesürmüş:
“Gerçekçi olalım, ekonomi çökmüyor. AKP çok başarılı olduğu için değil, Türkiye kapitalizme göbekten eklemlendiği için. Türkiye’de fabrika kuran küresel otomotiv şirketleri, Toyota, Ford, Fiat, Renault, Hyundai, kriz olsa da ihracat yapacaklar, olmasa da. Lacoste 300 liraya sattığı tişörtün ipliğini kriz olsa da Çorlu’dan almaya devam edecek, olmasa da.”
Peki, ekonomi çökmüyorsa, ne oluyor?
Soydan’a göre küçülüyor. 1994 ve 2001 krizlerinde ekonomi % 10 küçülmüştü. Oysa bu gelen krizde, % 33 toplam küçülme gibi bir eğilim var, çünkü ekonomi zaten şişirme: Bu küçülme, yalnızca bankaların, borsanın, şunun bunun ilk köpüğü alınınca olacak. Reel sektörümüz zaten yok.
Asıl önemlisi şu:
Devletin ekonomi sayıları geçersiz: Kendi ülkesinin nüfusunu bilmeyen veya bilerek yanlış açıklayan bir devletten söz ediyoruz ve bu Özal’dan beridir böyle: Yani dezenformasyon, tüm alaturka liberallerin ortak özelliği.
Dolayısıyla, kalkıp da o bilgi yanlışlarına yenisini eklemeye gerek yok.
Ayrıca, asıl çöküş uluslararası kapital merkezlerinin kararıyla olacak:
Uluslararası notlamacıların notu ve bir de sürekli ertelenen Atilla kararı ardışığı kararlar ile yani. ABD Senatosu’nun ambargo karar tasarısını ve yasaklarını sürekli deldiğimiz İran konusuyla ilgili 23.07.18 tarihli ABD açıklamasını saymıyoruz.
Şerh: Bu konuda, ABD de AB de çok tutarsız: Türkiye’yi ne yapacaklarına bir türlü karar veremiyorlar. Tamam, müttefik falan ama eğer güzide ülkemiz, 1-2 askeri çıkış daha yaparsa, ABD ve NATO kafaüstü çakılır, bu böyle biline.
Soydan’ın en önemli hatası ise şu:
O sözünü ettiği yabancı yatırımlı fabrikalar bir gecede sökülür ve götürülür, asgari ücretin 300 küsur dolar olduğu Türkiye’de kalmaz, 25 dolar olduğu Vietnam’a taşınır, epeyi yerden oraya taşındı da zaten.
Türkiye’de borçlar hariç, 600 milyar dolar dolaylı ve dolaysız yabancı sermaye var. Türkiye’nin tüm nakit dövizi ise 100 milyar dolar bile değil. Garanti hisselerine sahip yabancı ortak, payını sattı, dolarcıklarını topladı ve gitti. Dolar sonra ne oldu hep birlikte gördük.
Bu sayıları bilerek ve dikkate alarak konuşmak ve yazmak gerekli yani. Soydan bunu yapmamış veya yapamamış.
Tabii asıl sorun, 16 yıldır bedava beslenen 20 milyon AKP seçmeninin, ekonomi küçülürken aç kalınca ne yapacağında…
Ekonomik kriz veya küçülme veya çökme, 2-4 yıl sürer ve geçer.
Ama savaş 35 yıldır var. Son 3 yılda 2 dış savaşa başladık. İran-ABD savaşı da kapıda. Türkiye, bu savaş ekonomisini nasıl götürür, o da ayrı konu.
(23 Temmuz 2017)

Pazartesi, Temmuz 23, 2018

Gençliğimizin Hali Pür Melali


7,5 milyon üniversite öğrencisi varmış.
4,5 milyon askerlikle sorunu olan delikanlı varmış.
Evlenmek için onları bekleyen, 4,5 bekar gençkızımız da var demektir.
Etti mi 16,5 milyon?
18-30 yaş arasındaki genç nüfus, devlete göre 10 milyon falan.
Bunlar için iş yok, eş yok. Sürekli ertelenen bir yaşam var yalnızca.
1975-2000 doğumlular, Hakkari Yüksekova’da da yaşasa, İstanbul Cihangir’de de yaşasa, ezeli-ebedi ergen durumunda.
Ayrıca, 18-30 yaş arasındaki bu genç nüfus her yıl 1,25 milyon çocuk doğuruyor, yani 2,5 milyon kişi anne veya baba oluyor.
Tersi yukarısı, düzü aşağısı olmakta.
Standart biyografiler iflas edeli epeyi oldu yani.
Eksi zeka ve eksi bilgi mevcut ya da mevcut değil.
Herhangi bir şeyi vasat düzeyde yapmayı veya herhangi bir şeyi öğrenmeyi reddeden milyonlarca genç var yani.
Bunların 4 milyonu falan, (((5-3)+2) = ?) işlemini yapamıyor durumda.
Bunlar emekli falan olamayacak. Bunların en az yarısına anası babası bakamayacak.
Mülteci çocukların kızlarının fahişe, erkeklerinin terörist olacağı şimdiden belli ama bunların ne olacağı veya ne olabileceği belirsiz.
Yani, fahişe veya terörist olmayı bile beceremez durumdalar.
Son 35 yıllık alaturka neo-liberalizmin hiç mi hiç böyle bir niyeti yoktu ama becerdiği sonuç tabak gibi ortada:
Kayıp değil, çukur nesiller.
(22 Temmuz 2018)

Pazar, Temmuz 22, 2018

İnce Arazi, Akşener İstifa: Lan Biz Kime Oy Verdik?


Ekşi Sözlük’çülerin bunalımının simgesi mesaj ve Zaytung’luk durum. Şöyle:
“ince ortada yoktu, akşener 1 ay sonra istifa etti. biz kime oy verdik lan? burnuma çok pis kokular geliyor!”
Bir başka mesaj:
“… koray aydın ve diğer avaneleriyle birlikte meral’i kullanıp ondan kurtulması projesine çok geç de olsa uyanmasıyla gelen istifadır.
eh be meral, almışsın desteği arkana, gidip % 9 da almışsın, e ne diye ben cumhurbaşkanı olucam, ben cumhurbaşkanı olucam, diye tutturdun ki... bak sen pişirdin yavşak muhalif mhp’liler şimdi kaymağını yiyecekler. ahhh meral ahhhh.”
Her ikisine de, denenden başka ekleyecek sözüm yok.
Seçimden beridir 4 hafta geçti. Bunun 3 haftası sessiz geçti çünkü (o sonuçları alanlar dahil) hiç kimse bu sonuçları beklemiyordu: Biri gelmiş de, ince ayarla uçurumun kenarında bir tahtırevalli dengesi kurmuş gibi.
Ancak, yineliyorum:
Erdoğan, kendisi kazanınca olacakları nasıl hesaplayamadıysa, diğerleri de öyle yapmış oldu, derin devletçiler de öyle.
HDP’liler, PKK’li akraba-ı taallukatı bol yeni partinin, ne ABD’den, ne de AB’den destek alamayacağını, merkezin bunu hiç takmadığını, her yol savaş alanına çıkar, durumunda olduklarını hala göremedi örneğin.
MHP’liler aslında baraj altında olduklarına hiç ayamazlar zaten. İyi Parti böldüyse, bir bölen bir çarpan her zaman çıkar: Bunu da göremiyorlar. Derin devletin ağırlık merkezinin yavaşça kaydığını da göremiyorlar. Ki bu, derin devlet içi çatışma da demek, küçük çaplı da olsa.
CHP’liler, % 25 ile % 30’un birbirinden farksız olduğuna ayamazlar.
O bidilik partili vekiller, ilk ve son kez oralarda dolandıklarını göremezler.
Bilgi ufkuma yeni giren bir siyasal bilgi var:
2001 krizi ertesinde yapılmış bir ankette, % 61 seçmenin mecliste partisinin olmadığı sonucu çıkmış. Aynı zamanda, o seçmenlerin çok azının oy vermeyeceği ve 2002 seçiminde oy vermeme oranının, birinci oran çarpı ikinci oran olduğu ortaya çıkmış.
Buradan çıkan sonuç şu:
Eğer hala o kadar oranın mecliste partisi bu yıl da yok idiyse, oy vermeme oranının düştüğü ama bunun geçici olduğu.
İşte, Ekşiciler’in ‘lan, biz kime oy verdik?’ soru kipili tezinin yanıtı bu.
Artı, bir önceki seçimdeki gibi, % 7’lik (yüksek olasılıkla ilk kez oy kullanan gençlerden oluşan) seçmen, MHP ile HDP arasında seçim yaptı.
2 durum birleşince tek çıkarsama var:
Seçimler artık boşuna yapılıyor.
Son 3 genel seçimlik ve 1 referandumluk % 52-48 de bu demek zaten. Kimin hangisi olduğunun hiçbir anlamı yok. Daha doğrusu kalmadı. Daha da doğrusu bırakılmadı.
(22 Temmuz 2018)

Akşener ve Fidan Gidiyormuş


İkisinin de tarih sahnesindeki yeri bitmiş, Atay repliği gibi, ‘sağdan çıkarlar’ repliği durumundalarmış.
Akşener kendi iradi beyanıyla gidiyor ama Fidan belli değil henüz.
İkisi de politik belli rolleri oynadılar. Hatta Akşener 2 kere oynadı. 5 yıl sonra adlarını bile anımsayan olmayacak.
Ancak, Akşener MİT’in başkanı yapılırsa, hiç şaşırmam.
Ya da muadili bir şeyler…
(22 Temmuz 2018)

Politik Moment: 21.07.18


Önnot: 40 günlük bir süre için bilgisayar kullanamadım. Bu süre içinde, erken genel seçim oldu. Dolayısıyla bu metin, özet ve kavramsal çerçeve biçiminde olacak. Değişim, görülmeyen yerlerde çok, görülen yerlerde az, bunu notlamış olalım.
24 Haziran 2018 genel seçimleri oldu bitti.
AKP ve Erdoğan kazandı gibi görünüyor ama öyle değil.
AKP, tek başına iktidar olamadı.
Erdoğan ise, AKP + MHP’den daha az oy aldı.
Seçim gecesi, 22:30-03:30 arasında hiçbir haber internete girilmedi. Platformun sistemi kilitlendi. CHP 50/200 bin sandıkta gözlemci olarak yoktu. Dolayısıyla sonuç güvenilmez durumda.
HDP barajı geçti. Güneydoğu’da oyu 500 bin azaldı, Batı’da oyu 1,5-2 milyon arttı. Bu da, CHP’ye oy vermeye eğilimli olmayan, geçmişte ÖDP gibi partilere oy ermiş, yüzergezer oylu, eğitimli, paralı, beyaz yakalı, slaktivist Beyaz Türk sayısının giderek artmışlığı demek.
MHP’nin oyu arttı. Buna hala ikna olmuş değilim.
CHP, hala ve hep bildiğimiz CHP.
İyi Parti ve Akşener silinip gidecek.
TBMM’de 8 sağ parti oldu. Bu bir rekor.
Ekonomik kriz ve savaş hala baki.
Batı, TC’nin ipini inanılmaz yavaşlıkta ama ekonomi üzerinden kesin adımlarla sıkıyor. Bu da, çok yavaş ısınan sudaki kurbağalar gibi bir durum demek. Üstelik kurbağalar, daha önce 10 kere falan haşlanmış durumda.
Savaşta hala avantajlıyız. Herhangi bir sürpriz gelişme olmadı. Savaş ekonomisi 3-5 milyar dolarda kaldığı sürece, asıl ekonomik kriz yanında dert edilmez.
Erdoğan başkanlığının tadını çıkaramayacak. Başkanlık yönetmelikleri ve bürokratik düzenlemeler hala eksik. Sistem, kendi yasalarına aykırı işliyor durumda.
2-3 V’li W kriz geldi ve girdi. Bundan sonra TC için kara para seçenekleri var ancak, bir de dolara % 15 faiz.
Seçim gecesi silahlar birçok yerde patladı ama 4 haftadır bir daha bu olmadı. Demek ki kitleye hala aport verilmedi. En korktuğum durum bu: Soyulma ayrı şey, öldürülmek ayrı şey çünkü. Bilgisayarımın çalınmasıyla bunu doğrudan yaşadım: Ben ve bir mülk.
TC’nin gidişini AB çeyrek, ABD 3 çeyrek oranda belirleyecek. AB nötr-ılımlı ama ABD eksi-olumsuz tavırda artık.
Böylelikle, 2013-2018 arasındaki başaşağı gidiş, 2018-2023 için belirsizlik ağırlıklı duruma döndü.
Yangında ilk kurtarılacak hiçbir şey veya kimse yok. Kaosun olası yıkıcılık oranı ise hala belirsiz.
TC parçalanmayacak.
TC ekonomik dip ve küçülme görecek.
İkisi birada, yeni günah keçileri yaratılması demek. Bu da, Erdoğan’ın kendi adamlarını yemesi demek.
Şimdilik bu kadarı görünüyor.
(21 Temmuz 2018)